Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş, kişinin kendisindeki felsefi serpintiyi anlamasına ve Louis Althusser'in uzun yıllar üstünde çalıştığı materyalist felsefenin temel problemlerinin çerçevesini çizmeye uğraşan metinler toplamı...
21 Temmuz 2016 13:55
Louis Althusser, dünyayla çeşitli dertleri olan, onları anlatmanın yolunun felsefeden geçtiğine inanan, yeryüzünü değiştirmenin felsefeyle mümkün olabileceğini söyleyen ve bunları dillendirirken daha da dertlenen bir düşünürdü. 18 Kasım 1980 günü, eşi Hélène Rytmann'ı boğarak öldüren Althusser'in ardından “profesyonel bir filozof” şöyle demişti: “Felsefeye kafamızı çok fazla takıp Althusser gibi mi olalım?”
Pek çok alanda görüldüğü üzere felsefede de hadsiz ve çapsız bu tür insanların boy verdiği tartışma götürmez. Onların yapmayı bildiği en iyi iş, yüzdüğü suyu bulandırıp oturduğu mağarayı kirletmek. Bu tip “düşünürler,” Althusser'in zamanında biraz daha eli yüzü düzgün laflar ediyordu fakat onların halefleri bugünlerde ipin ucunu epey kaçırdı.
Althusser, işte bu “müstesna” kişilerle mücadele ederken söylemini ince ince kuruyordu. Felsefe treninin son vagonlarından birine sıkı sıkı sarılmıştı ve kendisini bir savaşçı olarak tanımlıyordu. Onun asıl hastalığı buydu, yoksa 1980'den öldüğü 1990'a dek gözlem altında tutulduğu klinikte ona konan teşhisler, felsefenin yanında hikâyeydi.
Büyük bir iştahla üzerine gittiği ve her ne koşulda olursa olsun çalışmalarını aksatmadığı felsefe, Althusser'in düşünce tarihine miras kalmış eserler üretmesini sağladı. Onlardan biri de Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş.
Kitabı oluşturan metinlerin çoğu, 1970'lerin sonlarına doğru; Marksizmi yoğun biçimde tartışmaya açan çevrelerin ortaya çıktığı dönemde kaleme alınıyor. Bu ne demek? Althusser, önemli bir eşik olan bu tarihte, felsefeyi öne çıkarıp bu alana, camia dışından ilgi duyanlara seslenerek mevcut tartışmaları sağlam bir zemine oturtmak istiyor.
Örgütlenmeler, sınıfsal çatışmalar, işçi hareketlerindeki çatlaklar ve 1980'lere doğru son sürat ilerleyen dünyada Marksizmin yaşadığı kriz, Althusser'i ister istemez felsefenin geniş kitleler tarafından nasıl anlaşıldığına (ya da anlaşılmadığına) dair uzun uzun düşünmeye yöneltti. Ardından o meşhur belirlemeye geri döndü: “Her insan filozoftur.” Gramsci, bu sözü sarf ettiği ve felsefenin yine bir krize doğru koştuğu o günlerde, hiçbir siyasî figürün, partinin ya da oluşumun, özellikle keskin değişim ve dönüşüm dönemlerinde felsefeyi tekeline alamayacağını savunuyordu.
Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş'te yer alan ve profesyonel filozoflardan çok “acemilere” seslenen metinlerde Althusser, bir şeyin altını çiziyor en başta: Felsefe, herkese verilmiştir; yaşamla karşılaşan insan, gerek pratik gerek entelektüel açıdan bir kavrayışa sahiptir. Fakat soyutlama işin içine girdiğinde sıradan insanlar, filozofları yüksekten uçan varlıklar olarak görmeye başlayınca önyargılar da devreye girebilir.
Althusser, kitabıyla hem filozoflarla hesaplaşmanın kapısını aralar hem de sıradan insanın kafasını bulandıran kavramların ayağının yere basan açıklamalarını yapar. Bundaki ilk amacı, felsefeyi hizmetkârlıktan kurtarıp sorgulama rayına oturtmaktır. Fakat Althusser, konuyu basitleştirmek veya indirgemecilikten ısrarla kaçınıyor. Çünkü gerçek bir filozof olabilmenin yolunun, sakin ve ağır bir seyahatten geçtiğini savunuyor. “Elkitabı” dediği bu metinler toplamı o nedenle önemli. Dahası bu kitap, düşünürün teori karşıtlığına yönelik fikirlerini güncelleyerek sunmasıyla da felsefe tarihinde ayrı bir yere sahip.
Peki, Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş neden var? En başta, felsefenin ne olup ne olmadığını anlamanın ancak yan yollara sapıldığında mümkün olabileceğini anlatmak için. İkincisi, Althusser'in “geviş getirmek” dediği sonu gelmez yeniden okumaların ve ebedî yorumlamanın felsefenin özü olduğunu belirtmek için var: “Filozof için sanki bütün felsefeler çağdaştır. Birbirleriyle yankılarla yanıtlaşırlar çünkü aslında hep aynı sorulara yanıt ararlar ki zaten felsefe de bunlardan oluşur.”
Bunun yanında, felsefenin kapalı devre üretimini de pas geçmez düşünür. Üstelik filozofların böyle kapalı bir dünyada kalmasının asla yadırganmaması gerektiğini de ekler. Çünkü söz konusu kapalılık, filozofların uğraştığı meselelerin derinine inmesini sağlar.
Ancak Althusser, bunun idealist yaklaşım olduğunu vurgulayıp felsefedeki diğer bir kara deliğe ani bir geçiş yapar: İndirgemecilik. Althusser'e göre başka bir felsefe mümkün ve bu da kendi içselliğine kapanmama biçiminde özetlenebilir: Teoriden pratiğe geçiş ya da bir anlamda dışa açılma... Felsefeyi bilgilerin üstünde yüceltmeden uygulamayla, bilgiyle ve toplumsal mücadeleyle ilişkiye sokma da denebilir buna. Kısacası idealist felsefeye karşı materyalist felsefe. Althusser, bu ikisi arasındaki gerilimin çok ince ama önemli sonuçlar doğurduğunu, felsefe tarihinin bu gerilimden türeyen çatışmalarla dolup taştığını hatırlatır.
Althusser, genelleme yapmaktan kaçınır ama felsefenin iki hasım; idealizm ve materyalizm etrafında şekillendiğini ve bunların kavgasının, çoğu görüşü temellendirirken kullanıldığını belirtir. Bu açıdan değerlendirildiğinde kitap, Althusser'in kaleme aldığı bir felsefe tarihi izlenimi uyandırıyor. Felsefe tarihi ise felsefenin kendisini tanımak uğruna, Althusser'in dediği gibi “büyük dolambacın etrafından dolanmasıdır” esasında. Yani bir tür kendine yaklaşıp kendinden uzaklaşma hâli: Felsefe olanla ilişkiye girme ve beri yandan da ondan ayrılma... Althusser bu noktalardan itibaren felsefe yapmaya başlıyor ve kavramları heybesinden çıkarıyor: Soyutlama, pratik, teori, siyaset, devlet, ideoloji, sanat vb. Tüm bunları getirip önümüze koyarken felsefe tarihinde çok uzun bir süre hâkimiyet kuran idealist damarı eleştirip materyalist felsefenin yapı taşlarını anlatmaya başlıyor. Sonunda laf, dönüp dolaşıp Althusser'in kimlik kartı sayılan “Devletin İdeolojik Aygıtları”na demirliyor.
Düşünüre göre devleti ele geçiren sınıf, bir şekilde baskı yoluyla kendisini inandırıcı kılmaya uğraşır. Orduyu, polisi, mahkemeleri vb. kullanarak ideolojisini aşılar, ikna ve onay, aslında fark ettirmeden bir zorlama hâline gelir. Bu şekilde o sınıf, ideolojisinin sarsılmaz temellerini atarken toplumda fiilî durum yaratır ve böylece tam egemenliğe giden yoldaki engelleri ortadan kaldırır. Bu noktada “herhangi biri” değil, “her şeyin üstünde tek” ideolojiden bahsedilmeye başlar. Adı geçen tek ideolojiyi topluma kabul ettirenler, devlet aygıtlarına da kendilerince biçim ve yön vermeye başlar. Althusser, bunu bir tür kriz yönetimi olarak da görür; darboğaza düşen ve gelen eleştirilere hiçbir şekilde yanıt vermeyen otoriterleşme eğilimindeki baskıcı güç, asıl hedefi olan sömürüyü, son derece kolaycı biçimde ve şiddetli dönüşüm yoluyla maskeleyebilir ki bunun tarihte örnekleri var. Althusser'in hatırlattığı üzere “faşist çözümler” ve “halk demokrasisi,” o örneklerin başında gelir.
Peki, felsefenin bunlarla nasıl bir ilişkisi var? Felsefe, Althusser'in devlet ve ideolojik aygıtlar söyleminin kavramsal altyapısını anlamada kilit role sahip. Daha sonra, onları temellendirmede. Üçüncüsü, felsefe-dışı alanlara taşabilmek ve bağlantılar kurabilmek için kapılar açmada hayati derecede önemli.
Althusser, kitabını okuyan herkesin filozoflaşacağını iddia etmiyor elbette, bu çok gülünç olurdu. Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş, kişinin kendisindeki felsefi serpintiyi anlamasına ve Althusser'in uzun yıllar üstünde çalıştığı materyalist felsefenin temel problemlerinin çerçevesini çizmeye uğraşan metinler toplamı. Başka bir deyişle “potansiyel filozof olan” herkese seslenmeyi amaçlıyor.
Althusser, gerçek bir filozof olmayı isteyenlere ise filozofların eserlerine dalmayı önerirken son dönemeçte “gerçek filozof”u da tanımlıyor: “Teori alanında savaşan bir adam. Savaşabilmek için savaşmayı savaşarak öğrenmek gerekir; teoride savaşmak için de bilimsel pratik yoluyla ideolojik ve siyasal pratik yoluyla teorisyen olmak gerekir.”
Kitabın dibindeki “felsefeyi devrim için silah yapmak” ifadesini ise parlatmak isteyenler pekâlâ çıkacaktır. Hatta “manşetlik bir laf” diyenler de olabilir. Fakat Althusser öte yakadan seslenebilir bu durumda; “o cümle, yıllar ve yolların ardından, aklın imbiğinden süzüle süzüle gelmiş ve son kertedir” deme olasılığı yüksek.
Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş, zaten bu akıl yürütmeyi harekete geçirmek için yazılmış bir elkitabı. Her şeyin son sürat yapılmaya uğraşıldığı günümüze Althusser, yakın geçmişten seslenip frene basarak anlamayı ve anlamlandırmayı öneriyor. Bu tavır, onun savaşan ve boğulan bir filozof olarak bize miras bıraktıklarının başında geliyor.