“Ayna tutalım mı?”

Aslı Tohumcu'nun romanı Cevizin Şarkısı, önümüzdeki günlerde İletişim Yayınları tarafından basılıyor. Romandan kısa bir alıntıyı Tadımlık olarak sunuyoruz... 

16 Ocak 2022 16:56

Kimsenin bilmemesi gereken bir şey yapmışlardı. Elif, Ayşegül ve Cemile. Annelerini öldürmüşlerdi. Sezen’in anneannesini. Suzan’ı.

Salonun zemininde açtıkları mezarda, çekmeceye tıkıştırılmış bir pantolon gibi üç kat yatan kadından, normal zamanda göz ucuyla bakmaya çekindikleri kadının cenazesinden yani, şimdi gözlerini alamıyorlardı. Küçücüğünden bile olsa bir yaşam emaresi gösterseydi, az sonra üzerine toprak atacakları kürekle suratına suratına vurmaya hazırdılar. Ah keşke, kanını döke saça alabilselerdi canını. Bu cinayet, beklenmedik bir gelişme olmadığı halde iz bırakmak istememişlerdi, yaşayacak günleri vardı çünkü daha. Güzel günleri. Allah’ın izniyle.

Elif’in safrası ağzına geldi, sarı suratı iyice ekşidi, yutkunurken âdemelması cildini yırtacak denli belirginleşti. “Sezen... kanıyorsun.”

Sezen, cılız sol bacağı boyunca diz kapağına kadar ilerlerken sarı yumuşak tüylerine bulaşmış, telveyi andıran ince, kara yola baktı. Küçük yumruklarını sıktı, beyaz parmaklarından başlayarak sarı saç diplerine kadar kızardı. “En sevdiğim şortum.” O lekeden kaçabilirmiş gibi karnını içeri çekti, şortu ince belinde az daha aşağı kaydı.

Sezen’i yan gözle süzen Elif, dudaklarını ısırarak söndürdü aniden bastıran gülüşünü. Ayıp olduğundan ya da herhangi bir ayıbı umursayacağından değil de, bu suç anında kurdukları ortaklığın bozularak, başına bir iş açılması kaygısından.

“Merak etme, çıkar leke, çıkartırız,” dedi Cemile.

Ayşegül mezardan bir anlığına kopunca yüzünün seğirmesi de kısa bir duraklama evresine girdi. “Bunu kutlamalıyız ama yakışık alır mı...”

Elif ayıplarcasına salladı kafasını.

Sezen katillik âleminden çıkıp kadınlık âlemine girmeye hazır değildi, duymazdan geldi söylenenleri. “Ayna tutalım mı?” Demin içinden taşan coşku, şimdi taştığının kat kat misli bir kuvvetle, onu boğacak gibi geri çarpıyordu yüreğine. Eliyle lacivert tişörtünün geniş, yolunmuş yakasını çekiştirdi.

Cemile mezarı açmak için duvar dibine çektikleri ahşap orta sehpanın üzerinden sapı gümüş kaplama, yuvarlak aynayı aldı. “Ben yaparım.” Çömelip aynayı cenazenin ağzına tuttu, zayıf, çarpık dizleri titremeye başlayıncaya kadar bekledi.

Cemile’nin o çukurun içine çekileceği korkusuyla kalbi kulaklarında atmaya başladı Ayşegül’ün. Yine de tutamadı kendini. “O aynayı ben istiyordum.” Arzusunun dile gelmesiyle, annesi Suzan’ın o lanet ev pabuçlarıyla yaklaştığı hissine kapılarak arkasını kolaçan etti. Bir daha. Bir daha.

“Siktir et aynayı,” dedi Sezen.

“Düzgün konuş,” diye söylendi Elif. Daha ikaz ağzından çıkarken Sezen’den ister istemez uzaklaşmıştı.

Elif’in irkildiğini gören Cemile, kıçından çıktıkları bu kadının ölüsünün de dirisi gibi aralarına gireceğini anladı. İnce dudakları titremeye başlayınca sertçe birbirine bastırdı onları.

Elif ne yaparsa yapsın şekle girmeyen kahverengi buklelerini düzelterek dikkatini ürküntüsünden uzaklaştırmaya çalıştı.

Ayna buğulanmayınca dördü de rahat bir nefes aldı.

“Bir şeyler söylemeyecek miyiz?” diye sordu Ayşegül. Atkuyruğundan fırlamış sarı bir dalgayı ağzına götürdü, farkında olmadan ucunu ufak ufak emmeye başladı.

Cemile ellerini sıska göğsünde kavuşturdu. “Hakkımı helal etmiyorum.”

Sezen elleri belinde az daha yaklaştı mezara. “İnsan beyni,” dedi anneannesinin cimrice kazılmış mezarındaki cenazesini tartarak, “öldükten sonra bir süre daha çalışmayı sürdürüyormuş.” Mezara girecekmiş gibi eğildi, cesetten yükselen, sidikle karıştığından iyice baygınlaşmış parfüm kokusuna suratını buruşturdu. “Allah belanı versin!”

 

Aslı Tohumcu
Cevizin Şarkısı
İletişim Yayınları
Ocak 2022
59 s.