Beckett’ın 2014’te okurla buluşan Echo’nun Kemikleri öyküsünü taşıyan izlek değil, izleğin içinde salınan kelimelerin referansları. Beckett bu Joycevari anlatım tarzıyla Echo’nun Kemikleri’ni bir hikâyeler ağı olarak örüyor
24 Mart 2016 12:50
Kariyerinin başında olan yazarlar için eserlerinin yayımlanabilmesi meşakkatli bir iştir. İsmi henüz yankı bulamamış, editörler tarafından tanınmayan, yayınevlerinin satışlarından şüphe ettiği, üstüne üstlük tuhaf ve rahatsız edici öyküler kaleme alan edebiyatçılar için eser yayımlatmak daha da zor bir uğraşa dönüşür. Bahsi geçen edebiyatçı Samuel Beckett olsa bile.
Genç Beckett ilk eseri olan Whoroscope’u yayımlatmayı başardığında henüz 24 yaşındaydı. Ardından Londra’nın seçkin yayınevlerine gönderdiği Sıradan Kadınlar Düşü romanının ise okuyucuyla buluşabilmesi için 60 yıl beklemesi gerekecekti. Tabii, geçen bu 60 senelik zamanda Beckett ününü yürütmüş, Nobel Edebiyat Ödülü’nü çoktan kazanmış, hatta ölmüştü bile. Başka bir deyişle bu kitabı yayımlatmayı başaramamış, yenilmişti. Fakat hayattayken söylediği üzere: “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.” Özü sözü bir olan biri olarak Beckett, yaklaşık bir yıl sonra Echo’nun Kemikleri öyküsünü yayımlatmayı denedi ve daha iyi miydi değil miydi bilemiyorum ama yine yenildi.
Echo’nun Kemikleri’nin ilk kertede basılmamasının sebebini öyküyü okuyan birçok kişinin göreceği kanaatindeyim. Echo’nun Kemikleri hem okumak hem de anlamak için oldukça zor bir metin. Bunun temel sebebi öykünün alışılagelmiş anlatım geleneğini tamamen yerle bir ediyor olmasından geliyor. Prentice yazdığı mektupta şöyle diyor: “Echo’nun Kemikleri eminim ki kitaba çok okur kaybettirecektir. İnsanlar ürperecek, şaşkına dönecek ve kafaları karışacak; ve niçin ürperdiklerinin analizini yapmaya da pek hevesli olmayacaklar.” Prentice bu tahlilinde belki de haklıydı. Öykü zamandan ve mekândan azade bir şekilde işliyor; karakterlerin kim olduklarına dair sahip olduğumuz belli belirsiz bir bilginin, tuhaf diyalogların ve ne nerede ne de ne zaman geçtiğinden tam olarak emin olabildiğimiz bir yapının içerisinde salınan birtakım sözcükleri andırmakta. O yüzden birçok parça anlamsız, bağlantısız gözüküyor. Fakat daha dikkatli bir okuma neticesinde görülecektir ki, Beckett öykünün içinden geleneksel öğeleri çıkarırken “kelimelerine” büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Echo’nun Kemikleri’ni taşıyan izlek değil, ancak izleğin içinde salınan kelimelerin referanslarıdır. Öykünün her köşesi kendisi dışındaki anlatılara göndermelerle doludur. Beckett bu Joycevari anlatım tarzıyla Echo’nun Kemikleri’ni bir hikâyeler ağı olarak örmüştür. Görülen o ki, en çok referansta bulunduğu hikâyeler de Dante’nin İlahi Komedyası ve Saint Augustine’in İtiraflar’ıdır. Öykü kendisini ancak referanssal bir okumayla açar. İçinde birçok Latince ve İspanyolca deyiş bulunan Echo’nun Kemikleri’ni bu deyişlerin uzandığı çıkış noktalarından bağımsız anlamak mümkün değildir. Bu göndermeleri takip etmeden, öykünün izleğin dışına taştığını görmeden yapılacak bir okuma elbette Prentice’in yorumundan öteye gitmeyecektir. Yine de yazının bu noktasında izleğe dair kaydedilecek üstünkörü bir değerlendirmenin gerekli olduğu kanaatindeyim.
Echo’nun Kemikleri ölmüş, gömülmüş ve yeniden dünyaya gönderilmiş olan Belacqua’nın dirilmesinin ardından başından geçenleri anlatır. Belacqua Aşksız İlişkiler derlemesindeki bir karakterdir ve derlemedeki son öykü de Belacqua’nın ölümü ve cenazesi hakkındadır. Onu Echo’nun Kemikleri için dirilten Beckett okuyucularına Belacqua’yı yeni baştan şu sözlerle tanıtır: “(…) Belacqua bir insandır, ölüp gömülmüş, ormana geri verilmiştir, evet, gerçekten ormana geri verilmiş, tümüyle tükenmiştir,(…) Budur o, ve cüretli girişimlerine başladığı, fiyaskodan sonra bile geri dönmeye maruz kaldığı, müthiş dozda kefaretlerin her biri için yetiştirildiği, her seferinde birazcık daha iyi, daha katıksız, tabiaten züppeliği daha bir azalmış hale gelmeyi becerdiği pozisyon.”
Belacqua adını Dante’nin İlahi Komedya’sındaki aynı isimli, üşengeç olduğu için Araf’ta kalmış olan lavta yapımcısından almaktadır. Dante’nin sonsuza kadar arada kalan Belacqua’sı gibi Beckett’ınki de ölüm ve yaşamın arasına sıkışmıştır. Veyahut Echo’nun Kemikleri’nin prologunda da söylendiği üzere “Ölüler zor ölür.” Bu sebepten olsa gerek Belacqua’nın ölümü de bir çırpıda olacak şey değildir ve Beckett onun ölümden geri dönmüş olması üzerinden seçkinin bu on birinci ve son öyküsünü kaleme almıştır. Araya bir not düşmek gerek: Aşksız İlişkiler’in açılış öyküsü olan “Dante ve Istakoz”da Belacqua kendisi için bir ıstakoz pişirmektedir. Istakozu kaynayan suyun içine attıktan bir süre sonra ıstakozun henüz ölmemiş olduğunu fark eder ve “neyse ki hızlı bir ölüm oldu, Tanrı hepimize yardım etsin” der ve ardından sözü Beckett tarafından kesilir: “Olmadı.” Bu bağlamda Echo’nun Kemikleri’nin Belacqua’nın kolay olmayan ölümü hakkında olduğu da bittabi düşünülebilir. Keza genç Beckett’ın bu öyküyü kaleme aldığı zamanların, babasının vefatının hemen ardına tekabül ediyor olması da, Beckett’ın ölüm hakkında ziyadesiyle düşünceli olduğu bir dönemden geçtiğini ve öykünün içinde ölümün ve yaşamın devam etmesi halinin üzerine düşünüldüğünü göstermektedir.
Öykü birbiriyle bağlantılı olup olmadığına dair şüphe uyandıran üç tablodan oluşmaktadır. Öykünün başlangıcında bu biçim özdönüşümsel bir şekilde vurgulanmıştır da: “Ama bunların anlattığı şey, onun feci geri dönüşünün bayağı, hiç hoş olmayan ve bizim üç sahnesini, ilk, orta ve sonuncusunu, bu fazladan kısmın, üç parçalı bu küçük tablonun muhtemel materyali olarak kullanmaya kalkıştığımız vaziyetidir.” Ardından öykü akmaya başlar. Kendi mezar taşı üzerinde oturan Belacqua ilk tabloda fahişe Zabarovna Privet ile karşılaşır. İlk tablo ikisinin başından geçenleri anlatmaktadır. Kabaca tarif etmek gerekirse, Bayan Privet bu bölümde Belacqua’nın cinselliği unutmuş olmasına inanamamakta ve onu yatağa atmak için tüm hünerlerini sergilemektedir. Belacqua için ise önemli olan bu karşılaşma sırasında artık gölgesinin olmadığını fark etmesidir: “Şimdi işin gerçeği, kişisel bir gölgenin, mutluluk, mükemmel bir aldatılmışlık, hipnoz gibi, ancak bir eksiklik halinde fark edilebilir olmasıdır. Bir yabancının gölgesi, doğal şeylerin, ağaçların (…)Fakat insanın kendisininki, çok asabi bir özne vakası hariç, Galileo’nun sistemini kabul edersek, dünyanın hareketini gösteren fakat aynen onun gibi, dikkat çekmeyen bir şeydir.” Her ne kadar Beckett bu gibi pasajlarla araya girip kendisini açmış olsa da, öykünün akışı bundan hiç etkilenmeden devam edecektir. Bir anlamda öykünün ağırlığına rağmen dinamik oluşu karakterlerin bu gibi durumlara umarsızca yaklaşmalarından gelmektedir.
Takip eden bölümde Belacqua, Lord Gall diye isimlendirilmiş bir toprak lorduyla tanışır ve Lord Gall’ın tuhaf isteğini yerine getirmek üzerinden kurulan bir ilişki anlatılır. Çocuğu olmayan, dolayısıyla da ardında varis bırakamayacak olan Lord Gall, Belacqua’dan karısını döllemesini ister. Bu tuhaf öyküde olumlu cevabı ilk kertede alamayan Lord Gall’in öfkeli tepkisi, en az öykünün tamamı kadar tuhaf olacaktır: “(…) ‘Domal’ diye kükredi Lord Gall. ‘O küçük götünü hemen uzat buraya.’” Öyle veya böyle talebi yerine getirmekten başka şansı olmadığını anlayan Belacqua, Lord Gall’in talebini yerine getirir. Ardından son tabloya geçilir ve Belacqua’nın yok oluş ve yine de varlığını tümden yitirememe durumuna dikkat çeken sahneler silsilesi sunulur. Tablo kapanırken Belacqua taş parçaları halinde tabutun içindedir.
Açıklanması gereken temel referans kuşkusuz öykünün ismini aldığı Echo ve Narkissos mitidir. Kitabın giriş kısmında Mark Nixon’ın değerlendirmesiyle: “Beckett, Ovidius’un Metamorphoses’indeki Narkissos’la Echo hikâyesini Belacqua’nın yaşayan bir karakterden, yankısal bir sese doğru yaptığı ve öykünün son tablosunda kemiklerinden başka hiçbir şeyin kalmadığı bir ölüm sonrası yolculuğun çerçevesine uyarlar.” Bu bağlamda düşünüldüğünde Belacqua’nın ölümden uyanışı gerçek bir geri dönüş değildir ve fakat bir gidememiş olma halidir. Keza öykünün son kısımda hayli karanlık bir hal alması da fantastik ögelerle dolu peri masalının dramatik bir sona ulaşmasıyla örtüşmektedir. Bu sebeplerden ötürü Beckett’ın Echo ve Narkissos mitini yalnızca kullanmaktan öte, modern bir yeniden yazımını yaptığını söylemek de zannımca yanlış olmayacaktır.
Echo’nun Kemikleri bir kitap halinde hazırlanırken, kitaba Chatto & Windus’un editörü Prentice’in Beckett’a Aşksız İlişkiler’in basım aşamasında yazdığı mektuplar ve öyküyü açıklayan notlar da dahil edilmiş. Daha önceden de belirtmiş olduğum gibi öykünün hemen her kelimesi bir yere referans vermekte. Bu sebeple öykünün anlaşılırlığının artması ve Beckett’ın ördüğü zengin anlam ağının görünebilir olması için öykü içerisinde sunulan başlangıç noktalarından yola çıkarak taşıdıkları manaların bulunması gerekmektedir. Kitabın içinde bulunan “Notlar” bölümü tam da bu yükü üstlenmiş. Beckett’ın öyküyü yazdığı dönem etkilendiği eserlerden tutun da, aynı dönemde yazdığı şiirlere, elyazmalarına ve hatta ders defterlerine kadar her yer incelenmiş ve tek tek kaydedilmiş. O kadar çok anekdot yakalanmış ki, öyküye dair notlar hacmen öykünün kendisini geçmiş. Elbette tüm anekdotlar ve yapılan açıklamalar öykünün anlaşılırlık kazanması ve erken dönem Beckett dünyasının nasıl bina edildiğinin anlaşılması için hayli yararlı olmuş.
Prentice’in mektuplarının kitaba konulması ise Beckett’ın henüz tanınmayan bir yazar olarak kendisini yayınlatabilme çabasındaki aşamaları kaydetmiş. Anlaşılan o ki, kitap düzenlenirken mektupların tamamı değil, bazı bölümleri seçilmiş. Bu yüzden yayıncının belli bir izlenim verme çabası içinde olduğunu düşünüyorum. Seçilen bölümlerde Prentice’in Beckett’ı basım süresince yönlendirdiği hissiyatı ağır basıyor. Tabii, belli bölümlerin seçilmiş olması kitapta bir bütünlük sağlamak için de tercih edilmiş olabilir.
Kitap, “Notlar” ve “Mektuplar” bölümleriyle öykü kitabı olmanın dışına çıkıyor. İçerisinde aynı zamanda yararlanılan ikincil okumaların kaynakçalarını da barındırarak bir edebiyat değerlendirmesine dönüşmüş gibi gözüküyor. Echo’nun Kemikleri’nin bu basımı, öykünün derinliğinin kavranmasına ve genç Beckett’ın çabasının ve edebiyat tutkusunun görünür kılınmasına hayli hizmet etmiş oluyor.