"Muhdes, ihdas edilmiş yani sonradan meydana getirilmiş demek. Hadis kelimesi de aynı kökten gelir. Biz korumacılar vasıfsız muhdeslerden pek hoşlanmayız. Ayrık otu gibi zararlı ot sayılabilir bir bitkinin yanında. Ancak eğer o da tarihi bir değere sahipse muhdes yıkılmaz. Hele muhdesi sökmek yapıya zarar veriyorsa, kesinlikle kırılmaz dökülmez."
16 Ağustos 2020 09:33
Artık ne diyelim, ne yazalım? Delicesine bir hızla süren inşaat ve ihale çılgınlığıyla köklenmiş, ihale + havuz + dolar teminatı gibi enstrümanlarla coşmuş çılgın bir açgözlülük serpildi ve artık ülkenin ekonomisine, tabiri caizse Düyun-u Umumiye gibi çöktü. Bu inşaat furyası her yere sirayet etti…
Mekân: Galata Kulesi. İBB seçimlerini kaybeden partinin iktidarda olduğu gerçeği ve gücüyle öyle edip böyle edip, belediyeden bakanlığın uhdesine aldığı tarihi bir mekân.
Eylem: Hiç vakit kaybetmeden, tabii ki içine yapılan inşaat. Bir alanı ele geçirdiklerinde ya da kıyıda köşede kalmış bir değeri fark ettiklerinde, ilk faaliyet inşaat olur ya... Bir de üzerine tüy dikip “ihya” ettik derler. Salda Gölü’nü hatırlayınız. Olduğu gibi bırakmak ayıptır, çevrede, yerelde seçim zamanı partizanlık yapmışların açgözlülükleri devamlıdır. Onlar beslenmelidir.
ES Yapı: Beyoğlu Ağa Camii, Demirören AVM’nin 30 metre kadar yerin altına girmesi yüzünden zarar gördü. Beyoğlu Belediye Başkanlığı bu hasarı Gölcük depremine bağladı ve ihale bu firmaya verildi. Bu firma bütün mimari değerleri ayaklar altına alıp garip bir iş çıkardı. Eski eser işinde sabıkası var. Galata inşaatı işini de kapıvermiş işte.
İhale: Söz konusu işin ihale belgelerine erişmek neredeyse imkânsız. 2013 yılına kadar EKAP’ta arattım (Elektronik Kamu İhalesi Platformu), Galata Kulesi ile ilgili bir iş yok. Zaten biliyorsunuz, ihalede istenen firma kazanmazsa, bitmiş ve kamunun yararına dahi sonuçlanmış olsa ihale iptal edilebiliyor.
Proje: Söz konusu inşaatın bir projesi YOK. Yani Es Yapı’nın muhakkak çiziktirdiği bir şey vardır. Vardır da bu denli değerli ve tescilli bir yapının projesi kurul onayından geçmelidir. Çok ciddi bir süreçtir bu. En ince ayrıntısına kadar bakılır. Yok, gerek görülmemiş. İşi yapan, ihaleyi veren, ihaleyi alan, tahrip eden, onu denetleyen ve rezil ettikten sonra partizanca koruyanlar da hep aynı cenahtan.
Kurul: Beyoğlu + Şişli (Beyoğlu İlçesindeki yenileme alanları hariç; bir de yenileme alanı çıkardılar) bölgesinden sorumlu, İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü. Başkanı Ali Rıza EMRE, (Mimar). Başkan yardımcısı, Engin BİNOĞUL, (Mimar). Üye Prof. Dr. Sedat BAYRAKAL, (Sanat Tarihçisi). Üye, Av. Sabahaddin ÖZKAN, (Avukat). Üye İslam ERDOĞAN, (Arkeolog). Üye Eşref ALBAYRAK, (Mimar). Şimdi bu zevata hemen proje sunulacak ve hızla onaylamaları istenecek. Bakalım ne edecekler?
Onay: Ortalıkta kamuoyuna ya da kurula sunulmuş bir proje yok. Karar da yok. Kısacası ES Yapı ve ona ihaleyi veren artık kimse, sanki kendi evlerini dekore eder gibi karar vermişler. Kamunun parasıyla hemen başlatmışlar işi. Limitsiz bir cahil özgüveniyle çözmüşler sorunu, kafalarınca takılıyorlar. Ancak bittikten sonra göreceğiz. Aynen Trabzon Ayasofyası’nın rezil olduğunu kontrplak çakılması için kolonların matkapla delinmesinden sonra görmemiz gibi. Bitince, sürpriz olsun bize.
Onaysızlık: Dert değil. Şu anda proje kurulun gündemine alınmış olmalı ve belki de eski tarihli bir toplantıda onaylanmış gibi kurul onayından geçecek. Tabii kör göze parmak, çok sorunlu bir projeyse kurul üyeleri itiraz edebilir. Azıcık mesleki bilgileri ve onurları varsa ince eleyip sık dokurlar. Bu kırılan duvarın hesabını sorarlar.
Ancak üyelere tehditler, havuçlar gırla gidebilir. Ya da gitmeyebilir, onlar kuzu kuzu kendi istekleriyle ne yapılmışsa kabul edip imzayı basabilirler. Kapalı kapılar ardında olanları bilemeyiz. Aşağıdaki çizelgeye göre Galata Kulesi, kurulun gündemine hiç gelmemiş.
Hilti: Liechtenstein diye 40.000 nüfuslu bir ülke var Avrupa’nın ortasında. Esenyurt’un nüfusu 1 milyon civarı. 25 adet Liechtenstein ediyor yani. İşte o ufacık ülkenin, iş makineleri üreten dünyaca ünlü olmuş şirketinin ismi. Bizim dünyada bilinen bir adet markamız yok.
Bu marka artık jenerik isim olmuş. Sunta, alçıpan, klakson, sanayağ ve jilet gibi dilimize yerleşmiş. Farklı rakipleri var ama “hilti” deniyor bu tür darbeli kırıcıların hepsine birden. Ucunu taşa, betona dayayıp elektrik motorunun darbesiyle her şeyi kırıp atıyor. Asfalt kırmak için havalı olanı varsa bile, kompresörün giremeyeceği böyle yerler için elektrikli modelleri var. Söylemek istediğim, bu aletle “kibarca bir temizlik” yapmak mümkün değil. Zaten etkili olsun diye kendisi ağır. Darbeli kırıcı yani. Sert bir taşa denk geldiğinde üzerinde ne kadar tahribat yapacağı, kırdığı objeye ne kadar titreşim vereceği, yumuşak harca gelince keskin metal ucu, kendi ağırlığı ve işçinin basıncıyla ne kadar derine inip, ne kadar büyüklükte bir parça kopartacağı bilinemez. Dandıl dungul kırmak içindir. Kaba bir kırıcı işte. Onunla kibarca bir iş yapmak imkânsızdır.
Yıkılan: Bildiğinız giriş duvarının sol tarafı kırılıyor. Muhdes değil. O kalın duvar. Hem de acele şekilde ve hunharca. O iki işçi, tüm güçleriyle bir TV şovunda en fazla kim ağzıyla balon patlatacak yarışmasındaymış gibi ellerindeki aletlerle girişmişler. Buyurunuz burada videosu var.
İşte size plan. Nerenin yıkıldığı belli.
Yani öyle ek değil, muhdes değil. Bildiğiniz giriş kapısını büyütüyor adamlar hem de yıkarak. Bu ne cüret! Ayrıca ne büyük bir zekâsızlık...
Bakan: Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy. Açık açık konudan bihaber olduğunu beyan ediyor. Eğer konuyu biliyor da böyle yanlış bilgi veriyorsa skandal. Konuyu bilmiyorsa daha büyük skandal.
Kırılan bölümün binaya zararı varmışmış, onun için kırılmışmış. Ne zararı olabilir yahu, giriş kapısının köşesi bu. İçinden su tesisatı mı geçiyor, içinde zararlı bitki filan mı var da kökleriyle duvarı patlatıyor? Diğer duvarlarla dedikodu filan yapıyor, binanın taşıyıcı bütünlüğünü mü bozuyor, hem de kenetlenmemiz gereken en kritik zamanda?
Madem öyle, zararlı ekler kırılıyor, o zaman mesele yok. Restorasyonda kullanılan yöntemler doğru demek istiyorsunuz. Eh peki, neden zavallı firmaya yaptırım uyguluyorsunuz? Ne diyorsunuz bakan bey siz?
Umut Mürare: Bir anda konuya üçüncülük kontenjanından biri kendisine düşeni hak etmek için araya dalıyor. “Muhdesle özgünü ayrıştırma işlemi” diyor. Yahu pata küte kırıyor adamlar darbeli kırıcı ile. Ne ayrıştırması. Twite de sonradan tepkiler üzerine hemen yeniden örülmüş köşenin görüntüsü konmuş.
Muhdes filan gibi teknik bir terimi sarf eden bu vatandaş sosyal medyada kendini müzisyen ve sanatçı olarak tanımlıyor. Artık nereden öğrenmişse söz konusu yıkımın muhdes temizleme olduğunu belirtiyor ama eklenmiş resimde yenilenmiş duvar var.
Yenilenmiş duvar kırılan duvar ile aynı. Madem apar topar yeniden aynı şekilde örecektiniz, neden kırdınız? Yani bunlar kırıyorlar koskoca girişi sonra bir anda tepkiler yüzünden hızlıca geri örüp bir de fotoğraf paylaşıyorlar. Yeni duvarda kullanılan taşlar nereden geldi, yıkılanlar neden kırıldı, ne kadarı moloz diye atıldı bilinmez. Ama olsun bu müzisyen arkadaş bize mimari koruma inceliği anlatıyor ya...
Muhdes: İhdas edilmiş yani sonradan meydana getirilmiş demek. Hadis kelimesi de aynı kökten gelir. Biz korumacılar vasıfsız muhdeslerden pek hoşlanmayız. Ayrık otu gibi zararlı ot sayılabilir bir bitkinin yanında. Ancak eğer o da tarihi bir değere sahipse muhdes yıkılmaz. Örneğin Zonguldak’ta Fransızların yaptığı 1900 öncesinden kalma, kömür yıkama binasını Marshall yardımı gelince bakım onarım atölyesi haline dönüştürmüşler; bina sonra da ofis olmuş. Eh bu üç ayrı fonksiyonunun da ayrı ayrı tarihi değeri var. Üçünü de dönem eki olarak korumak gerekir. Bununsa yapıya hiçbir zararı olmaz. Yani neymiş, her şeyi söküp atamazsınız.
Muhdesi sökmek yapıya zarar veriyorsa, kesinlikle kırılmaz dökülmez. Galata Kulesi’nin üst döşemeleri betonarme. Bildiğiniz betonarme bina yapar gibi kalıp çakıp betonarmeden döşeme yapılmış 1965’teki restorasyonda. Onu tartışmak gerekir ama betonarme döşemeleri sökmek kuleye zarar verecekse sökülmemesi daha doğru bir karardır.
Diyelim ki bu köşe çok garip bir şekilde sıvanmış. Altındaki orijinal dokuya öyle ulaşılmaz. İki tane işçi delicesine bir hızla darbeli kırıcıyla girişmez. Böyle taş bir binaya iki kırıcı ile mi girişilir? Muhdesi kaldırmanın da bir yolu yordamı var. Titreşimi var bunun, yarattığı tahribat var. Böyle hunharca olmaz.
Ahmet Misbah Demircan: Eski Beyoğlu Belediye Başkanı ve şimdi Kültür Bakanı Yardımcısı olan bu zatı şöyle bir hatırlayalım. Bilseniz dahi geçmeyin, çok komik. Çok. Yaptığı işe ne kadar hakim değil, hatırlayalım.
Neyse, öncelikle o bile bu durumdan rahatsız olmuş.
Sonra da “sıva temizleme” diye çevirmiş ama uygun görmediğini beyan etmiş.
Ben tercüme edeyim ne dediğini.
“Kulede orijinal duvar kırıyorlarmış, bizim de haberimiz yok, ortalıkta proje yok, onay yok. Şimdi ilgileniyoruz bakacağız, öyle böyle idare edip konuyu unuttururuz.” Şimdi yayında mıyız demiyor, yayınını Twitter'dan yapıyor.
Öyle ya da böyle; bu adamlar muhdes filan sayılmayan duvarı kırarken İBB yetkililerinin uyanıklığı ile durduruluyorlar. Yoksa kırıp geçecekler!
Bu iktidar ve bu düzen ülkeye çok zarar verdi. En çok zarar verdiği alanlar, hukuk, eğitim ve kültürel çevre. Daha ne kötülük göreceğimizi bilmediğimizden hepimiz paranoyak olmuş vaziyetteyiz. Artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz. Nasıl müdahale edilir de zarar azaltılır derdindeyiz. Kırıp dökmeye zarar vermeye devam edecekler ama biz de takipçisi olacağız. Umarız, ileride düzeltilemeyecek ya da çok zor düzeltilecek zararlar vermeye devam etmezler.
•