Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk, O Gün İçin Bir Şemsiye ve Aşk Aptallığı romanlarının yazarı Wilhelm Genazino'nun tuhaf ve huzursuz dünyasına bir yürüyüş...
14 Mart 2019 10:00
Savaş sonrası Alman edebiyatının üretken isimleri arasında yer alan ve çeşitli edebiyat ödülleri kazanan Wilhelm Genazino, 1943’te Mannheim’da doğar. Almanca, sosyoloji ve psikoloji gibi alanlarda eğitim görür. Bir süre gazetecilik ve editörlük yaptıktan sonra 1970’ten itibaren edebî çalışmalarına ağırlık verir. 1979’da tamamladığı Abschaffel-Trilogie isimli roman serisiyle dikkat çeker. Roman dışında iki oyun da yazan Genazino, 2004 yılında Almanya’nın en prestijli edebiyat ödülü olan Georg Büncher Preis’i kazanır. On dokuz eser kaleme alan Genazino’nun henüz üç romanı Türkçeye çevrildi. Ayrıntı Yayınları tarafından basılan Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk dışında O Gün İçin Bir Şemsiye ve Aşk Aptallığı da Jaguar tarafından yayımlandı. Erkek karakterin yaşadığı içsel hesaplaşmaları merkeze alan bir olay örgüsü etrafında kurgulanan üç roman arasında çeşitli ortak noktalar göze çarpıyor. Bu sebeple bu romanları bir bütünün parçaları olarak görmek mümkün.
Genazino’nun romanları çoğunlukla sokaklar, cafeler ve lokantalar gibi dış mekânlarda geçer. Yürüme izleğinin ön planda olduğu üç romanda da Genazio, şehirli ve orta sınıf erkek karakterlerini yaşadıkları yerlerde uzun yürüyüşlere çıkarır. Olay örgüsünün henüz başlangıcında üç erkek anlatıcıyı da yolda yürürken ve bu sırada çeşitli insan, mekân ve nesneleri gözlemlerken buluruz. Bu yürüyüş, kitap boyunca devam eder ve en sonunda esas karakterimiz yine başlangıç noktasına dönerek yürüyüşünü sürdürür. Anlatıcının gözünde yaşamın kendisi uzun bir yürüyüşten ibaret olduğu için yürüyüş belli bir hedefe varmaz. Hedef değil, yol önemlidir.
Yürümek, Genazino’nun dünyasında farklı anlamlara gelebilir. Örneğin Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk’un anlatıcısı Gerhard, “Yürümek beni dinlendiriyor, hatta sükûnet ve huzurla dolduruyor içimi” (s. 14) diye düşünür. Ona göre yürümek, insanın kendisiyle arasındaki mesafeyi azaltır. O Gün İçin Bir Şemsiye’nin anlatıcısı ise düşünmek için olduğu kadar anımsamamak için de çıkar sokağa. Çocukluğunu hatırlamaktan ve konuşmaktan hoşlanmaz.
Genazino’nun kişileri yalnız başlarına yürümeyi tercih eder. Bu nedenle yürüme, roman karakterinin dış dünyayı algılama ve tanıma çabasının dışında kendi içine dönmesini, duygularıyla hesaplaşmasını ve hayatının muhasebesini yapmasını sağlar. Kişiler; yolda karşılaştıkları eski tanıdıkları, iş arkadaşları veya sevgilileri aracılığıyla “an”dan uzaklaşıp geçmiş yaşamalarının rüzgârına kapılırlar.
Genazino romanlarında anlatıcının hayat hakkında sürekli kafa yorması, varoluş sorgulamasının öne çıkmasını sağlar. Ayrıca felsefi metinlere, Hegel, Kant, Wittgenstein ve Gadamer gibi filozoflara yapılan göndermelerle hayatın kendisi felsefi bir problem olarak ele alınır. Bunun dışında II. Dünya Savaşı sonrasında yükselen faşizme dair çeşitli saptamalarla devlet kavramı üzerinde durulur. O Gün İçin Bir Şemsiye’nin başkişisinin “İşte yine toplumu eleştirdim! Bundan hep kaçınmak istiyorum, lakin sonra kendimi zapt edemeyip buna yenik düşüyorum” (s. 19) demesi anlatıcıların toplum karşısındaki eleştirel ve ironik bakışının yansımasıdır.
Yürüme izleği, Genazino’nun anlatıcılarının dış dünyaya yönelik farklı bir bakış yakalamalarını sağlar. Her bir nesneye ve varlığa dikkatle yaklaşan anlatıcı, onlarda herkes tarafından görülmeyen detayları bulmaya çalışır. Sıradan görünenlerin ardındaki derinliği keşfeder. Nesnelere bakarken Tanpınar’ın “Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner” dizesindeki sırrı keşfetmişçesine dikkatini eşya üzerinde toplar. Bir “imge toplayıcısı” gibi yaklaştığı varlık, nesne ve eşyalarda anlam derinliği arar. Üç romanda da çeşitli imgeler göze çarpar. Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk’ta varlığın sürekliliği karşısında eşyanın zamanla aşındığını düşünen Gerhard, balkonda asılı duran pantolonuna bakıp hayatı onun üzerinden anlamaya çalışır. Aşk Aptallığı’nda gittiği panik danışmanının tavsiyesiyle “bavul deneyi” yapan anlatıcı, içine hiç kullanmadığı eşyalarını koyduğu bavulu rastgele bir sokağın ortasına bırakır ve birinin gelip onu almasını bekler. O Gün İçin Bir Şemsiye’nin anlatıcısı ise hayatı bir “tozlanma” ve “aşınma” olarak nitelerken hayatın tuhaflığını “çalılık ve ona atılacak ceket” imgesi üzerinden aktarır: “… Tahta bir banka oturuyor ve yanımdaki çalılığa bakıyorum. Çok hoşuma gidiyor, çünkü kendisinden başka bir şey ifade etmiyor. Ben de bu çalılık gibi olmak istiyorum. O her gün burada, yok olmayarak direniyor; yakınmıyor, konuşmuyor, hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor, aşılmaz bir şey işte…” (s. 88).
Aşk Aptallığı’ndaki anlatıcı, "Nesnelerin ve insanların kusurları arasındaki benzerlikleri izlemeyi seviyorum” (s. 12) der. Ancak “nesneleri anlamlandırma dürtüsü” kişiyi kimi zaman rahatsız eder. O Gün İçin Bir Şemsiye’de anlatıcı, kendi hislerini sallantıda olan bir kanoya benzetirken bunu gülünç bulur ve “Bir kano bir kanodur ve de başka bir şey değildir” (s. 146) diye geçirir içinden. Bu cümle, her şeyin fazlasıyla farkında olmanın yarattığı aşırı duyarlığa karşı bir itiraz gibidir; çünkü Genazino’nun kişileri devamlı surette duygu bombardımanı altında kalan düşünceli insanlardır. Bu yüzden sıkça huzursuz hissederler kendilerini. Yarattıkları fantezi dünyasında ilginç fikirler üretirler ve kimi zaman aklın sınırlarını aştıkları için hasta ya da deli olup olmadıklarını sorgularlar. Delilerin dokunulmazlığı vardır ve aklın dışına çıkan deli, verili olanı reddedip sorumluluktan kaçabilir. Gerhard, sonunda bir psikiyatri kliniğine yatmak zorunda kalacaktır.
Genazino’nun roman kişileri aynı zamanda absürt meslekleri de olan insanlardır. AşkAptallığı’ndaki anlatıcı, kıyamet hakkında seminerler vererek ve makaleler yazarak yaşamını kazanır. Dünyanın geleceğinden ve olası kıyamet senaryolarından bahseder. O Gün İçin Bir Şemsiye’nin anlatıcısı “ayakkabı denetçisi”dir. Çalıştığı ayakkabı fabrikasının verdiği ayakkabılarla sokaklarda yürüyerek onları test eder ve ayakkabıların nitelikleri hakkında raporlar yazar. Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk’un 41 yaşındaki anlatıcısı Gerhard Warlich ise felsefe doktorası yapmasına rağmen bir çamaşırhanede organizasyon müdürü olarak çalışır. “Eğitim, insanı kibirli hâle getirmemeli” düşüncesinden hareketle doktor unvanını fazla önemsemez. “Bir yerde, uzun bir süre bir işle meşgul olmak imkânsız benim için. Hiçbir yere fazla katlanamadığımı belli etmemek için bazen büyük çaba sarf ediyorum” (s. 111) diyen Gerhard’ın “basit” bir işte çalışması, aldığı eğitimin gerçek hayatta bir karşılığının olmadığına işarettir.
Her üç karakter de “iş”i yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamaya yarayacak bir zorunluluk olarak görür. İşin kendisine veya içeriğine dair bir düşünceleri yoktur veya buna önem vermezler. Çalıştıkları yer ve oradaki insanlarla duygusal bir bağ kurmazlar. Hayatları boyunca maddi kaygılarla baş etmek zorunda kalmışlardır ve kendilerini sık sık “başarısız” diye tanımlarlar.
Tabii baş karakterler dışında tuhaf meslekleri veya uğraşları olan yan kişiler de vardır. Özellikle Aşk Aptallığı’nda mizah malzemesi olarak da kullanılan çeşitli uğraşlar söz konusudur. Anlatıcımızın çevresinde “panik danışmanı”, “toz araştırmacısı”, “tiksinti raportörü”, “basınçlı hava uzmanı”, “öfkeliler görevlisi” ve “alkol sekreteri” gibi meslekleri olan insanlar bulunur. Gerçekleştirilmeyen projelere sahip olmak da bu kişilerin diğer bir özelliğidir. Sürekli olarak kendini gösteren can sıkıntısı, yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Örneğin Gerhard’ın “yarım gün yaşam projesi”ne göre günün ilk yarısında çalışan insan, ikinci yarısında kendisine zaman ayırıp yorgunluğunu atabilecektir. “Yatıştırma Okulu Projesi” ise hayatı anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Gerhard’ın sadece fikir düzeyinde kalan projelerinden biri de “Tereddüt ve Ataklık” adlı felsefi bir eser kaleme almaktır. Aşk Aptallığı’nın anlatıcısı kendini yorgun hissedenlere yönelik olarak “Bitkinler İçin El Kitabı” hazırlamayı düşünür. Anlatıcının eski karısı Bettina’nın da ilginç projeleri vardır. Örneğin insanların okudukları gazeteleri değiş tokuş etmeleri için “gazete değişim merkezi” kurmak ya da çiftlerin istedikleri anda birlikte olabilecekleri “şehirde sevişme kulübeleri” açmak gibi. O Gün İçin Bir Şemsiye’de ise “MNEMOSYNE ENSTİTÜSÜ” adında “bellek ve yaşantı sanatı kursu” açma fikrinden söz edilir. Bu kursun -her ne kadar yanlış anlaşılmadan kaynaklansa da- birkaç katılımcısı olduğu için hayata geçen ender projelerden biri olduğu söylenebilir.
Yazarın belli bir entelektüel birikime sahip erkek karakterleri hayatın üstesinden gelme konusunda pek yetenekli değildir. Hayat karşısında pasif, çekingen ve tedirgin bir ruh hâline bürünürler, dehşete düşerler ve korkarlar. Bu nedenle “tuhaf” ve “anlaşılması zor” olarak niteledikleri hayatı “idare ederler” çoğunlukla. O Gün İçin Bir Şemsiye’nin anlatıcısı, kendi “icazeti olmaksızın” dünyada bulunmasını yadırgar ve bu ifadeyi roman boyunca tekrarlar. Hayatı anlama çabası sonuçlanmaz, süreç olarak devam eder.
Bunun dışındaki diğer karakteristik özellikleri şöyle sıralanabilir:
Kendilerine zarar veren bir zekâları ve kibirleri vardır. “Entelektüel bilgiç” gibi konuşmayı severler. Başına buyrukturlar, istediklerini yaparlar ve bencildirler. Eşyaya karşı yabancılık hissederler. Aşırı tüketime karşıdırlar. Kanaatkârdırlar, azla yetinmeyi bilirler. Fazla eşyaları yoktur. Sorunlarını çözmezler ama bu çözümsüzlük durumundan memnundurlar. “Yanlışlıkla yaşayan bu adamlar”, bazen kendi trajedilerine bile katlanamayıp varlıklarına sinirlenirler.
Üç karakter de geçmişe döndüklerinde anne ve babalarıyla yaşadıkları sorunları hatırlar genellikle. Özellikle anne figürü baskındır ve kadınlarla olan ilişkilerini de etkilemiştir. Gerhard, cinsel ilişki sırasında bile anne babasını düşünür bazen. Rüyalarında da sık sık anne ve babalarını görürler. Hayatta gerçekleşmeyen hesaplaşma, rüyada gerçekleşir. Sorunlu ailede yetişmek, bu kişilerin büyüyememesine neden olur. Duygusal ve çocuksudurlar, kolayca ağlayabilirler.
Üç romanda da anlatıcı; ilişkiler, evlilik, cinsellik ve çocuk sahibi olmak gibi konularda derin sorgulamalar yapmak durumunda kalır. Genazino’nun sürekli bir huzursuzluk hâlinde yaşayan adamları; kadınlarla ilişkilerinde de çeşitli sorunlarla karşılaşır. Özgürlüklerine fazlaca düşkün oldukları için bağlanmaktan korkarlar. “Aşk, güçsüzlüğün başka bir adı zaten” (s.25) diyen Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk’un anlatıcısı, sevgilisi Traudel’in çocuk sahibi olmak istemesi karşısında büyük bir tedirginlik duyar. Kendisinden başka insanlarla bir arada yaşama fikri ona cazip gelmediği ve evliliğe uygun olmadığını düşündüğü için büyük bir kriz yaşar ilişkisinde. Ona göre evlilik tutsaklıktır. Kendi ailesi de dâhil olmak üzere çocuk sahibi olan tüm çiftler, tutsaklık altında yaşayıp mutsuz olmuştur.
Aşk teması Aşk Aptallığı’nın merkezinde yer alır. Yaşlanma korkusuna kapılan 52 yaşındaki isimsiz anlatıcı, iki kadınla aynı anda birlikte olur ve yaşlılık günlerinde hangisiyle birlikte yaşaması gerektiğini düşünür. Bu oldukça zor bir karar olacaktır; çünkü ikisinden de vazgeçmek istemez. Hatta iki kadını birden sevmeyi normal bulur ve okura seslenir gibi konuşarak bunu başkalarına da önerdiğini söyler. İki kadını tek bir kadın gibi düşündüğü de olur. Bir ara ikisini tanıştırıp üçlü bir hayat yaşamayı teklif etmeyi bile geçirir aklından. Bu duygusallığa rağmen aşk konusunda da daha çok kendine dönüktür ve kadınları anlamaya çalışmaz. Olayları kendi açısından değerlendirir. Geçmişinde başarısız bir evlilik yapmıştır. Maddi olarak da kadınlara bağlıdır ve kadınlar tarafından kurtarılabileceğine inanır.
O Gün İçin Bir Şemsiye’nin 46 yaşındaki anlatıcısı ise sevgilisi Lisa tarafından terk edilmiştir ve önceden onunla yaşadığı evde tek başınadır. Diğer Genazino kişileri gibi kadın bedeni ve cinsellik üzerine düşünür sıkça. Kadınları cinsel olarak çekici bulur; ancak yaşlanmak cinsel iktidarı yitirmek anlamına da geleceğinden birliktelikler konusunda biraz kaygılıdır. Genazino, kadınların fiziksel özelliklerini betimlerken de ayrıntılara dikkat eden bakışını sürdürür.
Genazino’nun üç romanında da üzerinde durulan bir kavram var: Melankoli. Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk’ta melankolik hâlini şöyle yorumlar Gerhard: “Beni şaşırtan şey, diyorum, melankolim ile dünyanın geri kalanının bu kadar uyumlu olması. Başka bir deyişle, çoğu insanın melankolimi makul karşılamasına şaşırıyorum. Koşulların melankolisi, benim küçük ruhumun onayına muhtaç değil ki” (s. 140). O Gün İçin Bir Şemsiye’nin ayakkabı denetçisi ise melankolikleşmeyi mücadeleden kaçış olarak görür: “Ne zaman mücadele etmem gerekse melankolikleşirim hep. Mücadele etmek zorunda kalacağım, o hâlde melankolikleşeyim” (s. 45) Buradaki anlatıcı melankolisiyle o kadar özdeşleşir ki ona “Gertrud” diye isim bile verir. Lisa’dan sonra hayatına giren kadınlar arasında en kolay Susanne karakteriyle anlaşması onun da melankolik bir ruh hâline sahip olmasından kaynaklanır.
Genazino’nun melankolik kişilerinde Fransız romantik şairlerinden Gérard de Nerval’i hatırlatan bir taraf vardır. Fdédéric Gros, Yürümenin Felsefesi kitabında Nerval’in uzun yürüyüşlerinde isimlerin ve anıların melankolisine kapıldığını yazar ve şöyle der: “Melankolinin hafifliği: Hep muğlak ve düzensiz bir ışıkta Nerval’le yapılan yürüyüş, zihni itinayla kucağına alır ve canlanan anılar onu sallar. Böylece bu hafif, insanı zorlamayan yürüyüşlerde çocukluğun kederleri geri gelir. Yürürken sadece rüyaları anımsarsınız”(s. 131). Bu alıntıdan yola çıkarak yürümenin melankoliye yol açtığı ve Genazino’daki yürüyüş izleğinin de melankolik bir çehre taşıdığı söylenebilir.
Kendine özgü dil kullanımları yaratmak veya bilerek dili bozmak, Genazino’ya ait bir üslup özelliğidir. “Neredeyse sanatçı”, “yıpranma günlüğü”, “melankolik yabanileşme”, “gerçeklik tiksintisi”, “varoluşsal titreme”, “bensiz ereksiyon”, “kültür budalası” (Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk); “çılgınlığın diyalektiği”, “içebakışsal özbilinç sorunu”, “çatışkı tatili”, “medeniyet öfkelisi” (Aşk Aptallığı); “yalan kliniği”, “ölüm döşeği refakatçisi”, “macera proleteryası” ve “yaşantı egzersizi”; (O Gün İçin Bir Şemsiye) Genazino’ya özgü kullanımların başında gelir.
Genazino’nun bir tür afazi hastalığına yakalanan kişileri kelimeleri yanlış okur sıkça. Örneğin Aşk Aptallığı’nda “uluslararası hat programı” anlatıcı tarafından “uçkurlararası halt polemiği”, “son redaksiyon” ise “son ereksiyon” diye okunur. Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi mizah ve ironi de Genazino’nun belirleyici özelliklerindendir.
Genazino’nun cümleleri yürümenin ritmine uygun biçimde tasarlanmış gibidir. Düşünce temrinlerinin yapıldığı uzun monologları takip ederken biz okurlar da anlatıcıların yürüyüşüne ortak olur, onlarla beraber düşünüp sorgularız. Sonuna geldiğimizdeyse Genazino’nun anlatıcıları gibi bir kabullenme yaşayıp yaşamayacağımız, hayati bir tercih olacaktır.
Dilimize kazandırılan üç romanındaki benzerliklerden hareketle buraya kadar sıraladığım unsurlar, Genazino’nun bütünlüklü bir roman dünyası kurduğunu gösteriyor. Bu romanların başat özellikleri; hemen hemen aynı kişilik yapısına sahip karakterler etrafında kurgulanmaları, belli izleklerden yola çıkmaları ve yazdıklarına kendi imzasını koyan bir üslupçu tarafından kaleme alınmalarıdır. Genazino’nun eserlerinde otobiyografik unsurlara yer verip vermediğini bilmesek de ortaya çıkan tablo, yazarın hayatı ve insanı algılayışı hakkında genel bir fikir edinmemize yeter. 12 Aralık 2018’de geçirdiği rahatsızlık sonucu Frankfurt’ta hayatını kaybeden Genazino’yla ilgili daha kapsamlı fikirler edinebilmek için diğer eserlerinin de Türkçeye çevrilmesini ümit ediyorum.
Kaynaklar
Wilhelm Genazino, Aşk Aptallığı, Çeviri: Özden Özberber, Jaguar Kitap, 2018, 173 s.
Wilhelm Genazino, O Gün İçin Bir Şemsiye, Çeviri: Çağlar Tanyeri, Jaguar Kitap, 2014, 159 s.
Wilhelm Genazino, Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk, Çeviri: Zehra Aksu Yılmazer, Ayrıntı Yayınları, 2017, 157.
Frédéric Gros, Yürümenin Felfefesi, Çeviri: Albina Ulutaşlı, Kolektif Kitap, 184 s.