Hisli Kirpi, az roman az yaşam

"Müzeyyen bir tutkudan yola çıkar, Nezahat’la evlenmek de fena bir fikir değildir ama gelinen aşamada Kirpi oldu, öldü, bittiden yorulmuştur. Hikâye arar ama ne geçmiş zaman kipinden seslenir ne gelecekle bir işi kalmıştır. Şimdi de bir ihtimaldir onun yoklayıp durduğu."

02 Eylül 2021 16:00

Az Roman’ı Orhan Duru’dan biliriz hani. Demir Özlü’ye göre Duru’nun bu son nefesi aynı zamanda bir başyapıttır. Hem zaten yazılmasına vesile olanlardan biri de Özlü Bey’dir diyebiliriz. Şöyle ki, Duru Usta hastadır, Özlü koluna girmiş, onu yürüyüşe çıkarmıştır. Bir kahvede Lale Müldür ve Burak Fidan’la karşılaşılınca, hastalığın pençesinde takatten düşmüş yazar yazıcısını bulmuştur. Fidan, Az Roman’ın yazıcılığını üstlenecektir. Duru’ya göre çok daha fazlasıdır elbette, kitabı birlikte yazmışlardır. Meraklısı şu linkten olayın ayrıntısına vakıf olacaktır. 

İlhami Algör de mizaha yatkınlığı, gerçeği, kuru gerçeği değil de ağırlığı alınmış gerçeği ele almasıyla bir tür Az Roman yazarıdır. Böylesi bir edebi ekol yok elbette. Uydurmayalım. Ama Duru’nun yapıtlarını okuyanlar (O kadar azlar ki, Konstantinopolis’deki Rumlarla başa baş gider sayıları) Algör’ün kendisine yakınlığını da okurlar aynı zamanda. Uydurmayalım dedik ama uydurmayınca da öyküler kurulamıyor işte, bağlantılar ham kalıyor; ne haber…

Hisli Kirpi Aziz Bura adlı bir kasabada yaşıyordur ama Aziz Bura’lı değildir. Bir arkadaşının evinde geçici konaklıyordur. Kirpi’nin (yoksa ona Abidin mi demeliydik?) bir de Nezihe Hanım’ı vardır. Hisli Kirpi altı bölümden oluşan kitabın beş bölümünde Nezihe Hanım’a tekliflerde bulunur.

"Şuraya bir deniz yapalım. Dibine batıklar, demirden evler. (s. 7) Şuraya ne yapalım? Açık denize bakan tepeler yapalım." (s. 33)


Böyle devam eder gider. Nezihe Hanım’la konuşuyordur. Uyuyor, uyanıyor, çişe kalkıyordur, ev ona selam veriyordur. Nezihe Hanım onunla diyaloğa giriyordur. Ama Kirpi yalnızdır. Ece Ayhan’cası, “Ayşe opereti ne güzel bir hiç (...) Dağlar gibi bir yalnızlık ne güzel bir hiç”. Hiçlikle boğuşuyor ama varlığını da anlamlandırmak istiyordur. Az Roman’da, Ayşe operetinde ve dağlarda olduğu gibi Hisli Kirpi’nin dağınık bilinç akışında da birikimden kaynaklı bir boşluk vardır. Hayata sürekli bıçak çekilmiştir. Bir anlama tutunmak isteriz ama onu da kendimiz kurmuşuzdur; sokaklarda, evlerde, kadınlarda bir karşılığı yoktur. Lacan’ın bu meselede söyleyecek çok sözü vardır ama dinleyen kim?

Lacan’ı es geçip gelir, Kirpi’ye kulak verecek olursak eğer, bize Nezihe Hanım hakkında şunları söyler:

“Nesneler bizi örterler Nezihe Hanım. Kendilerine uygun davranmamızı isterler. Yürüyüşümüz değişir. O nedenle bir nevi çıplak, sadece siz olarak yürüyün istedim. Bakın şu an size bir şeyler yüklediğimi hissettim, ama ne yüklediğimi anlayamadım. Yavruağzı elbiseniz de bir nesne gerçi. Elbisenizin göğüs bölgesindeki, “drape” mi diyorlar, o iki yatay kıvrım bir şeylerin altını çiziyor. Ama siz, giysi hatırına kullanılan bir beden dili göstermediniz. Yapabilirdiniz de. Elbisenin hatırına, elbisenin giyildiği gecenin hatırına, insan içine çıkmış olmanın hatırına, bedeninize her zamankinden farklı bir eda verebilirdiniz. Verin, ne güzel! Masalar arasında dolaşan, şen şakrak biri olabilirdiniz. Birileri kıskanıp dedikodunuzu yapabilirdi ama neşenizden beslenen birileri de olabilirdi. Daha iyi olmaz mıydı sizin için? Ağaca tırmanmış çocuğu çağırmaya gerek kalmazdı. Siz, yaşamışlığınız, tecrübeleriniz ile kendi yolunu çizebilen biri olabilirdiniz.” (s. 59)

Yazmak var olmak için iyiliğe güzelliğe sebeptir Kirpi’de. Sevmek de öyle. Ya hatırlamak? Tarihten kopamıyordur Kirpi. Bu uyanmak istemediği bir karabasan da değildir öyle. Uyusa uyansa bile onunladır. Anne, baba, sürgünler, etnik bekraund. Her şey Kirpi ile birliktedir. Yanına sevgisizliği koy, anlamsızlığı koy, yoksulluğu, hatta yoksunluğu koy; doğuştan bir hayli mengeneye sıkıştırılmışsındır zaten, beri yandan eylemsizlikten, başlangıç yapamamaktan da mustaripsindir. Nezihe Hanım’a tüm bu hallerini anlatır. Akdeniz’in içinden anlatır. Akdeniz’de nereye giderseniz gidin bir sıcakkanlılık vardır hani, o dil sıcaklığıyla anlatır; Kirpi’nin karanlığı yormaz, huzursuz etmez. Hatta huzur bile verir. Dünyadaki halinizle yüzleşiyorsunuzdur. “Burası böyle, ama bu da bir süreç, bütün bir hayat bu değil” der, kendinizi avutursunuz. Ama kandıramazsınız, sadece avutursunuz.

Algör büyük edebiyatçıları elbette okuyordur. Ama onlardan alıyor da yazıyor görünmez. Albayım edebiyatın ulu ölüsü Poe’nun öğüdüne kulak vermiş gibidir: “İyi ve büyük olaylarla ilgili bütün biyografileri bir yana itip, hapishanede, tımarhanede ya da darağacında ölenlerin kırık dökük kayıtlarını dikkatlice incelemek daha doğru olacaktır.” Mübadele romanları, hatıratlar, gezi yazıları daha çok ilgisini çekiyor, oradan daha çok besleniyor gibidir. Yahut Yerzinga isimli bir Doğu şehrinden geliyordur da, bildiği haller bunlardır. Bir başka kitabının başlığında görenlere, duyanlara ne soruyordu sahiden? “Ma Sekerdo Kardaş? Biz Ne Yapmışız Kardeş?” Diyeceğim, haksızlığa uğramışlık, atılan iftirayı üzerinde taşımışlık yapıtına yerleşiyordur. Köy evleri göçükte yok oluyor, çocuklar yetim kalıyordur. Kirpi anadilini bilmiyordur. Nezihe Hanım ona ’38 Dersim’ini anımsatıyordur. Neden anımsatıyordur peki? Kirpi Nezihe Hanım’ı bulmuş, bir de tanınma mı talep ediyordur ondan? Neden olmasın?

Burada çok ağır hayatlar yaşadık. Öldürüldük, sürüldük, suçlu yine biz olduk. Sokağımızda, mutfağımızda, hatta yatağımızda bizi hain görmeyen, öykümüzü bilen sevgililer istemek hakkımız değil mi? Günün sonunda sevgililerimizle düşman çıkmaktan daha ağırı ne olabilir zaten?

Duru’nun Az Roman’ı çok şey, çok öykü içeriyordu. Gözümüzün önünde bir televizyon delisine dönüşen İlber Ortaylı’dan artürlerin ilahı Yüksel Arslan’a, Şaziye Hanım’dan Oktay Bey’e, pek çok insanı içine alıyordu.

Hisli Kirpi  bir başyapıt mıdır bilmem ama bir akıntının devamıdır denebilir. Algör’ün kitaplarının isimlerinden yola çıkarsak, Müzeyyen bir tutkudan yola çıkar, Nezahat’la evlenmek de fena bir fikir değildir ama gelinen aşamada Kirpi oldu, öldü, bittiden yorulmuştur. Hikâye arar ama ne geçmiş zaman kipinden seslenir ne gelecekle bir işi kalmıştır. Şimdi de bir ihtimaldir onun yoklayıp durduğu. Umarak ömrünü uzatıyor gibidir. Eve günaydın demediğini düşünün… Gördüğünü, duyduğunu anımsamadığını, kaleme almadığını, loto oynamadığını, dergiye yollayacağı öyküyü Nezihe Hanım’a okutmadığını, çok telif kazanıp pazara, sebze almaya gitmediğini… Her şey çok daha zor olurdu.

Burak Fidan, Az Roman üzerine Ahmet Güntan’a verdiği söyleşide şunları söylüyordu:

Az Roman’ın parçalılığı yaşamın parçalılığından geliyor bence. Adı üstünde. Az Roman. Az az roman. Burada roman yerine yaşamı alalım. Az Yaşam diyelim. Az Roman’ın temalarını Az Yaşam’ın içinde arayalım.”

Hisli Kirpi de böyle işte. Fidan’ın az roman tarifine uyuyor; az, çok az yaşıyor maalesef.

Bitirirken Seda Mit’in illüstrasyonlarını anmamak olmaz. Kitaba renk katmışlar.

 

İlhami Algör fotoğrafları: Başar Başarır