Hokusai’nin sonsuz yaşam iksiri

"Herkesin bildiği bir dalga düşünün… Okyanusa kıyısı olmayanların, açık denizlerden uzak yaşayanların, hatta dalgaları sevmeyenlerin bile bildiği bir dalga… Dünyanın en meşhur dalgası, yaratılmış en büyük dalga; Kanagawa’nın Büyük Dalgası! Bu dalganın yaratıcısı Hokusai’nin yeteneğinin büyüsü."

12 Mayıs 2022 20:00

 

Herkesin bildiği bir dalga düşünün… Okyanusa kıyısı olmayanların, açık denizlerden uzak yaşayanların, hatta dalgaları sevmeyenlerin bile bildiği bir dalga… Dünyanın en meşhur dalgası, yaratılmış en büyük dalga; Kanagawa’nın Büyük Dalgası!
 
Hırçın pençelerindeki beyaz köpüklerin, devasa kıvrımları içinde üç balıkçı teknesinin ve görsel hafızamıza kazınmış o mavi tonun arasından görünen dağın görkeminin hepimizin gözünde canlanması olağanüstü değil de nedir? Denizin coşkusunu taşıyan kocaman bir dalganın dünyanın en kurak yerlerine bile vurması ve onu hafızamıza bir tahta baskının kazıması sanatın gücünün en büyük örneğidir. Ve elbette bu dalganın yaratıcısı Hokusai’nin yeteneğinin büyüsü...
 
 
***
 
Hokusai, 1760 yılında bugün Tokyo olarak bilinen Edo’da doğmuştur. Japon tarihinin en değerli sanatçılarından biri olarak kabul edilen ressam ve tahta baskı sanatçısı, üstün yeteneğinin yanı sıra üretkenliği ve aşırı çalışkanlığıyla otuz binin üzerinde eser vererek sanat tarihine damga vurur. Baskıdan illüstrasyona kadar farklı konularda, farklı tarzlarda eserler yaratan Hokusai’nin sanatsal çeşitliliği arasında çocuklar için yaptığı oyuncaklar bile vardır.
 
Edo döneminde ortaya çıkan Ukiyo-e geleneğine ait olan Hokusai, gündelik hayata zarafetle dokunan resimlerinde Japon efsanelerini, dini, edebiyatı, tiyatroyu ve döneminin önemli figürlerini konu edinir. Fani dünya resimleri anlamına gelen Ukiyo-e, dönemin siyasal, sosyal, kültürel gelişimlerinden etkilenerek ortaya çıkan ahşap baskı sanatıdır. Japon Ukiyo-e sanatçıları birden fazla isim kullanma geleneğine sahip olsalar da, Hokusai’nin mahlas kullanmayı biraz fazla sevdiği söylenebilir. Her biri farklı dönemlerini yansıtan, yaklaşık otuz farklı mahlasla eserlerini imzalar. Döneminin sanat geleneğini ileriye taşıma hevesiyle tahta baskı, resim, illüstrasyonlardan oluşan eserlere imza atan Hokusai, sadece yeteneğiyle değil, sanat tutkusu ve değişik karakteriyle de unutulmaz bir sanatçı olarak hafızalarda kalır. Onun sanatını işleyemeyeceği yer ve zaman yoktur.
 
1806 yıllında Hokusai, Ukiyo-e tarzından uzaklaşarak daha çok tarihî hikâyeleri anlatan illüstrasyonlara yönelir. 1811 tarihli eserlerinde ise hareketi hissettiren, eskiz tadındaki çizimleriyle sanat hayatında yeni bir döneme geçer. Birbiriyle bağlantılı olmayan üç binden fazla eskizin yer aldığı Hokusai Manga, on beş ciltten oluşur ve bugünün mangasını yaratan eser olarak kabul edilir. Sanatçının insan ve hayvan hareketlerini akış içerisinde çizdiği bu eskizler, keskin gözlem yeteneğinin olağanüstü ürünleridir.
 
Basho by Hokusai-small.jpg
 A doctor examines a woman's eye and a man helps another man Wellcome V0046630.jpg
Hokusai Manga
 
1831 yılında Katsushika Hokusai “Fuji Dağı’nın 36 Görünümü” isimli bir baskı serisi yapar. Serinin eserlerinden biri olan ve okyanusun gücünü taşıyan Büyük Dalga (Kanagawa Oki Nami Ura) tarihin en görkemli dalgası olarak günümüze kadar gelir. Resmin arkasında ve merkezde duran Fuji Dağı, heybetine rağmen küçüktür. Böylece dalgalar daha da büyür. Üç balıkçı teknesinde yer alan sekizer kürekçi ve ikişer yolcu, dalgaların pençelerine rağmen ilerlemektedir. Kanagawa’nın Büyük Dalgası, Prusya mavisini adeta sahiplenir.
 
 
Yaklaşık iki yüzyıl boyunca dışarıya kapalı yaşayan Japonya, 19. yüzyılın ortalarında ticaret gemilerinin limanlarına gelmesiyle kültürünü dünyaya yaymaya başlar. Taşınan bazı ürünlerin sarıldığı paketleme kâğıtları Avrupa’da dikkat çekerek Batılı sanatçıların yeni ilham kaynağına dönüşür. Batı, Japon ürünleriyle, el sanatlarıyla yakınlaştıkça, sanat üslupları bu zengin renk anlayışı ve naif çizgilerden etkilenir.
 
Fransız empresyonist sanatçıların Ukiyo-e sanat eserleri karşısında adeta büyülendikleri söylenebilir. Édouard Manet, Monet, Berthe Morisot, Paul Gauguin ve Vincent Van Gogh, Japon sanatından etkilenen isimlerin başında gelir. 1867 yılında Paris Universal Exposition’da Japon sanatçılarının eserlerinin de yer almasıyla Japon sanatının naifliği ve büyüsü Paris’te büyük etki yaratır. Böylece Japonizm sanat akımı başlamış olur. Hokusai’nin ince ve zarif tasarım elementlerini kullandığı baskılar, cesur figüratif desenleri Fransa’da dönemin gelişen sanat anlayışla organik bir etkileşim kurar.
 
https://shojijarchitecture.files.wordpress.com/2020/11/zola.png?w=786
Édouard Manet, Emile Zola’nın Portresi, 1868, Orsay Müzesi, Paris.
 
Emile Zola 1867 yılında yayınlanan bir makalesinde Manet’in etkilendiği Japonizm sanatını kutlar. Manet ise bu kutlamaya 1868 yılında yaptığı Emile Zola’nın Portresi isimli eserle adeta cevap verir. Manet’in resminde Japonizmin etkisinin baskınlığını görmek mümkün. Zola’nın masasında duran makale, arkasında yer alan Japon el sanatları ile süslü paravan ve duvardaki tahta baskılar bu etkinin izlerini taşır.
 
Zola’dan sonra natüralizmin en önemli isimlerinden sayılan, değerli eşya uzmanlıkları ve sanata ilgileriyle de bilinen Goncourt Kardeşler, Avrupa’da Japon sanatının ilk ve en büyük takipçilerinden biri olur. Natüralizm ve realizm arasında köprü olan Edmond de Goncourt ve Jules de Goncourt, edebiyat tarihinin en tanınmış kardeşleridir.
 
Gerek sanatsal gerekse kişilik özellikleri çok benzeştğinden, ikilinin birlikte yazdıkları eserleri tek kalemden çıkmış gibidir, Goncourt Kardeşler nesnel ve bilime dayalı cümleler peşine düşmeyi severler. Bu yüzden romanın belgesel niteliğine dikkat çekmişlerdir. “Tarihçiler geçmişin anlatıcıları, romancılar da bugünün anlatıcılarıdır” diyerek roman yazarlarıyla tarihçileri benzer eylemlerde yakınlaştırırlar. Japon mürekkep çizimlerini ilk elden görme fırsatını bulan Goncourt Kardeşler, Japon ve Fransız kültürü arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmak üzere çalışmaya başlarlar.
 
Jules de Goncourt’un ölümünün ardından Edmond de Goncourt, Japon sanatına iyice yoğunlaşarak Hokusai  isimli, derin araştırmaya dayanan kitabı kaleme alır. Hokusai, Edmond için Japon sanatının üzerinden Çin etkisinin örtüsünü iyice kaldırıp bakmasını sağlayan isim olur. Edmond, kitabında Fransız sanatını güzellediği kelimeleri kullanmayı tercih eder. Japon sanatını döneminin gündelik yaşamını anlatan tarihî belgeler olarak okuyan yazar, 18. yüzyıl Fransız sanatında hayran olduğu değerlerle bağlantılı incelemelere de yer verir.
 
***
 
Hokusai’nin üstün yeteneği, dünyayı ve tüm zamanları etkileyerek günümüze kadar ulaşır, ölümsüzleşir. Fuji Dağı’nın görkeminin önünde kabaran, Prusya mavisi Kanagawa’nın Büyük Dalgası yeryüzünün bilinen en büyük dalgası olarak günümüzün akıllı telefonlarında emoji olarak bile karşımıza çıkar. Birçok sanat yapıtında iz bırakarak yıllar boyunca pek çok sanatçının yaratım sürecinin kıyılarına vurur.
 
Hokusai, hayatı boyunca sanatında mükemmelliğe ulaşmak için çalışır. Kendisi o seviyeye ancak 110 yaşında gelebileceğini düşünse de, 89 yaşında öldüğünde sanatındaki her dokunuşun akıl almaz canlılığıyla tarihe unutulmaz izler bırakmıştır. Ülkesinin sanatına hayranlık duyulmasında ve kültürünün tüm dünyaya yayılmasında büyük rol oynar. Japon sanatının ince çizgilerine, kültürünün renklerine hayran olmamak mümkün mü? El işlemelerinin kırılganlığından, efsanelerinin büyüklüğünden ve masallarının naifliğinden etkilenmemek? 
 
En bilinen Japon masallarından birinde çocukları olmayan bir ailenin bambu toplarken bulduğu bebek gün gelir büyür ve çok güzel bir prensese dönüşür. Prenses Ay Işığı’nı gören imparator ona delicesine âşık olur. Fakat Prenses Ay Işığı, büyüdüğü için geldiği yere, yani aya dönmek zorundadır. Aya giderken içtiği sonsuz yaşam iksirinin kalanını bir mektupla imparatora bırakır. Ölümsüzlüğün gücünden korkan imparator, Prenses Ay Işığı’nın yolladığı iksiri, Fuji Dağı’nın zirvesinde kimsenin bulamayacağı bir yere gömer.
 
10 Mayıs 1849 yılında ölen Hokusai masalları, efsaneleri, yaşamı ve canlılığın her detayını anlattığı eserleriyle bize renkli bir bahar bırakır. Fuji Dağı’nın eşsiz güzelliğini anlatan onlarca esere imza atan ve yeteneğiyle ölümsüzleşen Hokusai, Prenses Ay Işığı’nın sonsuz yaşam iksirini bulup içmiş olabilir mi?
 
 
 
MERAKLISINA NOTLAR:

Özlem Tekdemı̇r Dökeroğlu’nun “Hokusaı̇ ve Sanatı Üzerı̇ne Görsel Bı̇r Okuma” makalesi sanatçıyı tanımak için harika bir kaynak.
 
Yazarken Claude Debussy’nin, Kanagawa’nın Büyük Dalgası’ndan etkilenerek bestelediği La Mer çalıyordu.
 
 
GİRİŞ RESMİ:

Katsushika Hokusai, Kanagawa Oki Nami Ura (The Great Wave)