Var olan habitatları yenileyerek, tamamen geri dönüştürülmüş malzemelerle yeniden yaparak yenilebilir, sürdürülebilir, kendi kendine yetebilir hale getiren, atıksız bir yaşamın mümkün olabileceğini savunan; binaların daha kullanışlı/verimli tasarlanabileceğini, yediklerimizi yetiştirebileceğimizi ve atıksız yaşama geçmek için acele etmemiz gerektiğini söyleyen bir eko savaşçının portresi.
24 Haziran 2020 19:52
Babasından aldığı doğa sevgisi, doğayla uyumlu basit yaşama düşüncesi bir çocuğu ‘kahraman’a dönüştürür mü?
Sorunun yanıtı bu yazının konusunu belirledi. Ve aslında yanıt belli; evet. Joost Bakker bence bir kahraman. Bakalım sizce de öyle mi?
Hollanda’nın dördüncü kuşak lale yetiştiricilerinden olan babası, daha verimli, gelişmeye açık olduğu düşüncesiyle Joost 9 yaşındayken ailesiyle birlikte Avustralya’nın Melbourne şehrine göç etmiş. Bir aile geleneği olan çiçekçiliği sürdürmüşler bu yeni topraklarda da. Joost iyi bir öğrenci değilmiş ve lisede okulu bırakıp aile mesleği olan çiçekçiliğe yönelmiş. O zamanlarda bile yaşadığımız evlerin ne kadar aptalca, savurganca tasarlanmış olduğuna takılırmış kafası ve bu konuda neler yapılabileceğine. Genç bir çiçekçi olarak Melbourne restoranlarında uyguladığı çiçek tasarımlarında geri dönüştürülmüş malzemeleri kullanmaya başlamış. Çok geçmeden bu tasarımlarla dikkatleri üzerine çekmiş. Geri dönüştürülmüş malzemeye olan tutkusu onun kamuya açık atıksız restoran projelerinin de katalizörü olmuş.
Ama biz en baştan başlayalım; kendi evinden... Binaların daha kullanışlı/verimli tasarlanabileceğini, yediklerimizi yetiştirebileceğimizi ve atıksız yaşama geçmek için acele etmemiz gerektiğini söyleyen kahramanımızın yaşam alanı bu felsefenin en büyük örneği çünkü.
Joost ve karısı Jennie, 2000 yılında aldıkları daha önce kiraz çiftliği olan 6 dönümlük alanda ilk olarak toprağa büyük beton su tankları kurmuşlar ve kesimlerden kurtarılmış 200'den fazla ağaç dikmişler. Hollandalı genleri Joost’u her zaman bahçenin evin bir parçası gibi hissedildiği bir ev tasarımına yönlendirmiş. Başlangıçta tüm yapıyı yönetmeyi planlamamış, ancak alışılmadık inşaat fikirleri nedeniyle kimse onlarla çalışmak istemeyince yetenekli arkadaşlardan, vizyonunu genişletmek isteyen gezginlerden destek alarak 8 ayda evi tamamlamışlar.
Bakker evi, yapımında kullanılan her şeyin tamamen geri dönüştürülebilir olması prensibi ile tasarlanmış. Joost’un amacı, her çelik kirişin, her kontrplak tabakasının, her pencere çerçevesinin, yapının her bir elemanının potansiyel olarak sökülebilmesini ve gelecekte başka bir şey için kullanılabilmesini sağlamakmış. Bu nedenle, temel yapı malzemelerini geri dönüştürülemez hale getiren yapıştırıcılar, alçı, zemin cilaları veya diğer cilaları kullanmaktan kaçınmışlar. Evi, çelik bir çerçeve, saman balyaları –Joost’un alamet-i farikası yapı malzemesi– termal kütle bloğu ve kontrplak kullanarak % 90 geri dönüştürülmüş bir beton levha üzerine inşa etmişler.
Dışarıdan bakınca, yapı, Joost’un tüm cepheyi kaplayan pişmiş toprak kaplarla yaptığı, sonraki işlerinde de sıkça kullandığı dikey bahçesiyle ânında tanınabiliyor. Bu etkileyici bahçe, 11.000'den fazla yabani çilek türüne ev sahipliği yapıyor. Ve tabii ki, arkada ev sakinlerini ve hatta onların ailelerini, arkadaşlarını ve zaman zaman restoranları Silo’daki mutfağı besleyen geniş bir sebze bahçesi ve neşeli tavuklar bulunuyor.
Bakker evi, açıkça ‘neden her zaman bu şekilde yapamıyoruz?’ sorusunu sorduruyor insana. Sorunun yanıtı elbette ekonomik. Sürdürülebilirlik, mevsimsellik ve geri dönüşüm fikirlerinin finansal ve pratik olarak uygulanabilmesi uygun zaman ve birikime bağlı. Ancak sanıyorum, birilerinin bunun yapılabileceğini göstermesi şu ânı ve geleceği planlarken daha önemli. Dolayısıyla kaldığım yerden devam ediyorum...
2008’de çiçekçiliğin ötesine ilk adımını atmış Joost Bakker; Melbourne Federation Square’in içinde tamamen geri dönüştürülmüş malzemelerle tasarladığı bir pop-up mekân olan Greenhouse’u açmış. Onu bir yıl sonra Perth ve ardından Sydney’de açtığı pop-up Greenhouse’lar izlemiş. Bu girişimler, onu 2012’de Avustralya’nın ilk geri dönüştürülmüş, atıksız restoranı Silo’yu açmaya götürmüş. Kısa sürede Silo’ların sayısı da artmış ve ilk Silo da bu süreçte bir başka mekâna; Brothl’a dönüşmüş.
Bir kahramandan söz ediyorsak bu dönüşümün üstünde biraz durmak gerekiyor. Çünkü Brothl sıradan bir restoran değil. Bir çorbacı. Joost Bakker’in en vazgeçilmez amaçlarından birine; atıksız yaşama biraz daha çerçevesini genişleterek hizmet ediyor. Brothl’da pişen lezzetli çorbalar civar restoranlardan toplanan et, balık, tavuk kemik ve et artıklarından yapılıyor. Her hafta 100 kg et ve kemik toplanıyor mekân için. Üstelik kalan kemikler yine çöpe gitmiyor. Özel bir malç makinesinde ufalarak besleyici bir gübreye dönüştürülüyor ve restoranların bahçelerinde gıda yetiştirmek için kullanılıyor. Sağlıklı yemek için sağlıklı toprak gerektiğini düşünüyor çünkü Joost Bakker. Sağlıklı toprak elde etmenin zor olmadığını, daha da önemlisi ağırlama endüstrisindeki atık oranının düşürülebileceğini düşünüyor. Bunu da uygulayarak gösteriyor sektördekilere...
Tüm bu çalışmalar çiçekçiyi eko tasarımcıya, ağırlama sektörü girişimcisine dönüştürüyor. Var olan habitatları yenileyerek, tamamen geri dönüştürülmüş malzemelerle yeniden yaparak yenilebilir, sürdürülebilir, kendi kendine yetebilir hale getiren, atıksız bir yaşamın mümkün olabileceğini savunan bir eko savaşçıya. Built by Joost’a...
Avustralya iklim krizinin en çok etkilediği coğrafyalardan biri. Büyük yangınlara sahne oluyor sürekli. Yılın başındaki yangını unutmamız mümkün mü?! 2009’da Viktoria’da çıkan, sonrasında Black Saturday olarak anılan yangın da büyük zarar verenlerden. Bu yangında Kinglake evi olarak anılan özel bir mülk de kül olup gitmiş. Mülk sahipleri evin yeniden inşası için Joost Bakker’den destek istediklerinde tahminlerinin çok ötesine geçen bir yeni evle buluşmuşlar; yangına dayanıklı bir eko evle.
Birkaç karmaşık katmandan oluşan bu yangına dayanıklı yapı, yine Joost’un imzası haline gelen geri dönüştürülebilen çelik bir çerçeveye yerleştirilmiş saman balya yalıtımını kullanmasıyla temellendirilmiş. Ancak duvarlarda saman balyalarının üzeri galvanizli çelik ve yanmaz magnezyum oksit levha ve son olarak çelik bir kafes içinde 7 ton geri dönüştürülmüş ezilmiş kırmızı tuğla ile kaplanmış. Yeşil çatı evin tek su kaynağını filtreleyen termal bir battaniye işlevinde. Bunun için toprakla dolu polipropilen kasaları su geçirmez bir zar üzerine istiflenmiş ve çimle kaplanmış. Çelik konstrüksiyon dışında tüm malzemeler geri dönüştürülerek kullanılmış ve evin iç ve dış tasarımında bunlara benzer pek çok eko tasarım detayı var. Sonuç kor saldırılara dayanıklı toksik olmayan bir ev.
Bu evi model alarak örnekleri çoğaltmak istiyor Joost Bakker. Bunun için girişimleri de var. Ya da ana şebekeden bağımsız, tamamen kendi kendine yetebilen konut alanları yaratmak gibi girişimleri. Ancak her girişimi mutlulukla karşılanıp gerçeğe dönüşmüyor elbet. Hayal kırıklıkları da var. Öte yandan yola devam ediyor: "Son 25 yılın çıraklığım olduğunu hissediyorum; şimdi sadece fikirleri uygulamaya başlamak istiyorum."
Ünü yaşadığı ülkenin sınırlarını çoktan aştı; ‘sıfır atığın poster çocuğu’ (poster boy of zero waste) o artık. Ama kendisine verilen unvanlar çok da umurunda değil. Soranlara hâlâ çiçekçiyim diyebilecek kadar alçakgönüllü. Sürdürülebilirlik, geri dönüştürülebilirlik ve kaynakların düşünceli kullanımıyla ilgili neler yapılabileceğini herkese gösterme sorumluluğunu üstleniyor ve yaptığı işlerle bunun mümkün olabileceğini, alışkanlıklarımızı değiştirebileceğimizi kanıtlıyor aslında. Ne düşünüyorsunuz? Sizce de bir kahraman değil mi?...
•