Min Nevâdiri’l-Kütüb – 16 / Çok dinli, çok uluslu Osmanlı toplumunda düğünler

"Theophil Löbel’in Hochzeitsbräuche in der Türkei (Türkiye’de Düğün) adlı çok ilginç eseri, Cumhuriyet devrinde kaybedilmiş olan kültürel zenginliği gözler önüne seren kitaplardan biri..."

Ekşisözlükte biri Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olduğumu yazmış. Hâşâ mine’l-huzur. Cumhuriyet düşmanı olmam için daha iyi bir seçenek önerebilmem gerekir, ki yok böyle bir seçeneğim. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin, gerek kurulduğu ortamın dayattığı şartlar, gerekse kuran kadronun şahsî eğilimleri nedeniyle hayli dar görüşlü olduğunu, bu dar görüşlülük nedeniyle de miras aldığı toplumun kültürel zenginliğini çarçur ettiğini düşünüyorum, evet. Üstelik Cumhuriyet’i kuran nesil (sözgelimi Yakup Kadri Karaosmanoğlu) gayet kültürlü ve kozmopolit iken, onlardan sonra gelen nesillerin kelimenin en kötü anlamıyla taşralı ve bağnaz olduğunu, dolayısıyla Osmanlı kültürel zenginliğinin her geçen nesille daha bir yok olduğunu anlamak için bugünlerde “yeni Osmanlıcılık” taslayan iktidardaki cühelâ takımına bir göz atmak yeterlidir. 

İşte Cumhuriyet devrinde kaybedilmiş olan kültürel zenginliği gözler önüne seren bir kitap tanıtacağım bu ay. Theophil Löbel’in Hochzeitsbräuche in der Türkei (Türkiye’de Düğün) adlı çok ilginç eseri. Amsterdam’da 1897’de yayınlanan bu Almanca kitabı 1990’lı yıllarda uzun süre aramış, sonunda güç belâ, kapanmış olan yayınevinin arşivinden çıkma bir nüsha edinebilmiştim. Oysa şimdilerde tıpkıbasımları var, hattâ aslının bir nüshasını da hızlı davranan bir okuyucu kapabilir. İnternetten bedavaya indirmek de mümkündür, benim gibi kâğıtperest olmayanlar için. Theophil Löbel, kitabın künye sayfasında “Censur-Inspector am Kaiserl.-Ottom. Unterrichts Ministerium, Mitglied der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft zu Leipzig-Halle” (Osmanlı İmparatorluğu Maarif Vekâleti’nde Sansür Müfettişi, Leipzig-Halle Alman Şarkiyyat Cemiyeti Üyesi) şeklinde tanımlanmış. Hakkında fazla bilgim yok; önsözde kendini “Romanya doğumlu bir Prusyalı” olarak tarif etmiş. Johann Strauss, 1859’da Romanya’nın kuzeyindeki Moldavia bölgesinde doğmuş bir Yahudi olduğunu belirtmiş (“‘Kütüp ve Resail-i Mevkute’: Printing and Publishing in a Multi-ethnic Society”, Late Ottoman Society: the Intellectual Legacy içinde, der. Elisabeth Özdalga [Londra ve New York: Routledge-Curzon, 2005], s. 239), yani anneannem tarafından neredeyse akraba çıkacağız. Kısmet olursa belki ileride sözünü etmeyi umduğum Bernhard Stern’in Medizin, Aberglaube und Geschlechtsleben in der Türkei (Türkiye’de Tıp, Bâtıl İnançlar ve Cinsel Hayat) adlı çok ilginç kitabında Löbel’in adı sık sık geçiyor.

Yazarın diğer eserleri arasında Elemente Turceştĭ Arăbeştĭ şi Persane în limba Română (Romence’de Türkçe, Arapça ve Farsça Ögeleri; 1894), Deutsch-türkisches Taschen-Wörterbuch (Almanca-Türkçe Cep Sözlüğü; 1888), ünlü Âzerî yazar Mîrzâ Feth-Ali Âhundzâde’nin Sergüzeşt-i Vezîr-i Hân-ı Lenkurân adlı oyununun çevirisi olan Der Vezier von Lenkoran: Türkische Komödie in vier Aufzügen (Lenkurân Vezîri: Dört Perdelik Türkçe Komedi; 1893) ve (48 senelik bir sakallı olarak özellikle ilgimi çeken, ama bugüne kadar göremediğim) La barbe chez les musulmans (Müslümanlarda Sakal; 1900) var. Hochzeitsbräuche in der Türkei’ın en başındaki “yazarın diğer eserleri” listesinde bir de La femme turque et la vie de famille chez les Turcs (Türk kadını ve Türklerde Aile Hayatı; 1896) var, ama bu kitabın izine hiçbir kütüphane kataloğunda rastlamadım.

Konumuz olan kitap 19 x 13 cm ebadında ve xviii + 298 sayfa. Başında meşhur Macar müsteşrik Hermann [Arminius] Vambéry’nin “Türkiye’de Etnografik Araştırmalar” başlıklı önsözü yer alıyor. Asıl metin ise şu bölümlerden oluşuyor: (1) Müslümanlar (Türk, Arap, Bedevi ve Mısırlı); (2) Çerkesler; (3) Kürtler; (4) Ermeniler; (5) Rumlar/Yunanlar; (6) Arnavutlar; (7) Makedon/Ulahlar; (8) Bulgarlar; (9) Sırplar; (10) Karadağlılar; (11) Yahudiler; (12) Ezidiler.

“Kürtlerde düğün” bölümünün ilk birkaç paragrafının çevirisi şöyle:

Eskiçağ’daki Kardukların, Kırtilerin, yahut Kordyenelilerin soyundan gelen Türk [yani Osmanlı] Kürtleri, Asya Türkiyesi’nin doğu illerinde yaşarlar. Kadınları, Şark’ta olağan olandan daha özgür olup kavimlerinin erkekleri gibi çok cesurdur. Bu cesaretin bir örneği, Toros bölgesindeki Revandiz Kürtlerinden Kara Fatma’nın, Kırım Savaşı’nın ilk günlerinde İstanbul’a koşup topladığı başıbozuk bölüğünü Ruslara karşı hükümdarının emrine sunmasıdır.

Kürt kadınları ve kızları genellikle örtünmezler. Tek tük zengin ve asil aşiretlerin hanımları (goran, yani köylülerden farklı olarak aristokratlar) başlarına bir kırmızı bez asarlar.

Kürtler [yani Kürt erkekleri] genellikle az çalışıp av ve savaşla meşgul olduğundan, evde ve tarlada çalışanlar hep kadınlardır. Odun kıt olduğundan başlıca işleri de yakacak (tezek, inek ve at dışkısı) hazırlamaktır. Bu bilgiye ve beceriye sahip olmayan bir kız asla koca bulamaz.

Evlenme yaşı genellikle kızlar için 14–16, erkekler için 16–20’dir. Evlenmelerde karşılıklı sevgi önemli rol oynadığından, ebeveyn tasvip etmediği durumlarda kız kaçırmalar nadir değildir.

Genç erkek seçimini yaptığında ebeveyni tercihini tasvip ederse, annesi birkaç tanıdık kadını yanına alıp gelin namzedinin evini ziyarete gider. Kız dikkatle incelendikten sonra konu kızın annesiyle konuşulur. İki anne anlaşırsa birkaç gün içerisinde iki tarafın bütün akrabaları erkeğin evine davet edilir. Tabii bu olaya kadınlar katılmaz. Erkeğin babası herkesin huzurunda kızı ister. Kızın babası nikâhı onaylamış olduğundan reddedilmek söz konusu değildir. Bu vesile ile nişan, düğün tarihi ve çeyiz de kararlaştırılır.

Gelinin çeyizi, ziynet eşyaları, giysi ve ev eşyasından meydana gelir. Damat ise gelinin ebeveynine yahut erkek kardeşlerine 5 ilâ 50 Türk Lirası başlık parası öder, ancak Kürtlerdeki bilinen nakit azlığı nedeniyle başlık koyun, at, inek yahut manda cinsinden ödenir. Başlık, zifaf gecesinden, yani gelinin kızlığı kanıtlandığından sonra el değiştirir.

Nişan töreninde herhangi bir şenlik yapılmaz, sadece şerbet içilmesi zaruridir. Nişan sekiz gün ilâ bir ay sürer, bu süreyi geçmez.

Düğünün arefesinde akrabalar ve misafirler, gelin ve damat ile bir araya gelirler, ancak kadınlarla erkekler ayrı oturur, müzik ve dans eşliğinde sohbet ederler.

 ...

Bu mival üzre devam ediyor bölüm ve kitabın geri kalanı. Elbette günümüz standartlarına uygun bilimsel düzeyde bir eser değil ama ilginç bir kitap yine de. Keşki Türkçe’ye çevrilse yakın bir gelecekte!

 

 

GİRİŞ RESMİ:

Jean-Baptiste Vanmour, “Boğaziçi’nde Düğün Alayı” (1720–37 civarı). Rijksmuseum, Amsterdam.