Min Nevâdiri’l-Kütüb – 4 / Sihir, Tılsım ve Gizli Elifbalar: İbn Vahşiyye’nin Şevku’l-müstehâm fî ma‘rifeti rumûzi’l-aklâm’ı

"Görmüş olanlarınız bilir, muska yahut tılsımlarda harfler, rakamlar, türlü türlü işaretler olur. Harflerin bazıları bildik elifbalardan seçilmiştir, bazı diğerleriyse ilk bakışta anlam ifade etmez. Nedir acaba bu harfler, simgeler, hiç merak ettiniz mi?"

Görmüş olanlarınız bilir, muska yahut tılsımlarda harfler, rakamlar, türlü türlü işaretler olur. Harflerin bazıları bildik elifbalardan seçilmiştir, bazı diğerleriyse ilk bakışta anlam ifade etmez. Nedir acaba bu harfler, simgeler, hiç merak ettiniz mi?

Onuncu yüzyılda yaşadığı sanılan (ama aşağıda görüleceği gibi gerçek olup olmadığı bile kesinlikle bilinmeyen) Ebû Bekr Ahmed b. Alî, nam-ı diğer İbn Vahşiyye, bunu merak etmiş anlaşılan. Hattâ merak etmekle kalmamış, konuya ilişkin bir kitap bile yazmış, Arapça: Şevku’l-müstehâm fî ma‘rifeti rumûzi’l-aklâm, yani Türkçesi “Kalemlerin işaretlerine dair bilgi konusunda şaşkın olanların arzusu.”

Kitaba geçmeden önce yazarı hakkında bir iki söz söyleyeyim. Kendisinden ilk bahsedenin, adı yanlışlıkla uzun süre İbnü’n-Nedîm olarak bilinen (oysa nedimin oğlu değil kendisidir galiba) Ebü’l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya‘kūb İshâk b. Muhammed b. İshâk en-Nedîm’in (ö. 995?) el-Fihrist adlı ünlü bibliyografik eseri olduğu sanılıyor. Burada adı birkaç defa geçiyor. Birinde “İbn Vahşiyye el-Keldânî” başlığı altında “Kussîn ahalisinden Ebû Bekr Ahmed b. Alî b. el-Muhtâr b. Abdi’l-Kerîm b. Heresîyâ b. Bedeniyâ b. Birtâniyâ b. Âlâtiyâ el-Kesdânî es-Sûfî” şeklinde verilmiş (el-Fihrist li-İbni’n-Nedîm [Kahire: el-Mektebetü’t-Ticâriyyeti’l-Kübrâ, 1348], s. 433); bir diğerinde ise “Cunbulâ ve Kussîn ahalisinden Ebû Bekr Ahmed b. Alî b. Kays b. el-Muhtâr b. Abdi’l-Kerîm b. Heresîyâ b. Bedenîyâ b. Bûrâtîyâ el-Kerdânî” (a.g.e., s. 504). Ancak en-Nedîm ile İbn Vahşiyye (en azından iddiaya göre) neredeyse çağdaş olduğundan, verilen isimler arasındaki farklar, İbn Vahşiyye’nin hayâlî biri olabileceğini akla getiriyor. (Bkz. Fuat Sezgin, Geschichte des Arabischen Schrifttums, 4: Alchimie, Chimie, Botanik, Agrikultur bis ca. 430 H [Leiden: Brill, 1971], s. 326–327.)

Gerçekten de Ebû Tâlib Ahmed b. el-Hüseyn b. Alî b. Ahmed b. Muhammed b. Abdi’l-Melik ez-Zeyyât adlı şahıstan söz ederken, en-Nedîm “İbn Vahşiyye’nin arkadaşı idi, burada verilen kitap isimlerini söyleyen odur. Zamanımızda hayatta idi ama sanırım yakın zamanda vefat etti” (el-Fihrist, s. 433) diyor. Bu durumda İbn Vahşiyye ile en-Nedîm aşağı yukarı aynı dönemde yaşamış olmalıdır. Öte yandan, eğer İbn Vahşiyye gerçek birisi değilse, belki de söz konusu kitapları ez-Zeyyât yazıp ona mal etmiş de olabilir. Çünki sihir ve tılsım İslâm’da haram olduğundan, belki bu eserlerin kendi kaleminden çıkmış olduğunu itiraf etmek istememiştir. Şimdilik bu konuda kesin bilgimiz yok.

en-Nedîm’e göre İbn Vahşiyye “tılsımât imâl eden ve san‘atı [yani gizli ilimleri] icra eden bir sâhir [yani sihirbaz] olduğunu iddia ederdi. [...] Sihir ve tılsımât üzerine kitapları vardı.” (a.g.e., s. 433; ayrıca bkz. s. 441) Bu cümleyi takip eden satırlarda birçok kitap adı verilmekle birlikte makalemize konu olan kitaptan söz edilmiyor.” Öte yandan el-Fihrist’in diğer bir bölümünde “sanâ‘atü’l-kimyâ” hususunda yazdığı kitaplar arasında bir de “san‘at [yani gizli ilimler] ve sihir kitaplarının yazılı olduğu kalemler [yani yazı tarzları]” konulu bir eserinden —başlığı verilmeden— söz ediliyor (a.g.e., s. 504), ki herhalde burada odaklandığımız kitap bu olmalıdır. en-Nedîm bu konuyu hem İbn Vahşiyye’nin, hem de döneminin ünlü hattatlarından Ebü’l-Hasan b. el-Kûfî’nin elinden çıkma iki ayrı el yazmasında okuduğunu belirttikten sonra içeriğini çok kısaca özetliyor. (a.g.e., s. 504–505)

Kâtib Çelebi (1609–1657), İbn Vahşiyye için “Nabatî dilinden Arapça’ya çeviri yapardı” (Keşfü’z-zünûn ‘an esâmîi’l-kütübi ve’l-fünûn, haz. Mehmed Şerefeddin Yaltkaya ve Rıfat Bilge [İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1971–1972], c. 1, s. 682) demekte, kimya, zehir, tarım ve kelâm gibi farklı konularda yazmış olduğu muhtelif kitaplardan söz etmekte, ama makalemize konu olan kitabı anmamaktadır. Ancak yeri gelmişken söyleyeyim, tarım hakkındaki Kitâbü’l-filâheti’n-Nabatiyye adlı eseri çok meşhur olup kaynağı çeşitli tartışmalara konu olmuştur. (Bkz. Fuat Sezgin, “The book of Nabatean agriculture”, Kūtâmî ve İbn Vahşiyye, el-Filâhetü’n-Nabatiyye içinde [Frankfurt am Main: Institut für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften, 1405/1984]; Faiza Jama Mohammed, L’Agronomie de la Mésopotamie antique: Analyse du “Livre de l’agriculture nabatéenne” de Qûtâmä [Leiden: Brill, 1997]; Jaakko Hameen Anttila, Last Pagans of Iraq: Ibn Wahshiyya and his Nabatean Agriculture [Leiden: Brill, 2006].) Buna mukabil Carl Brockelmann İbn Vahşiyye’ye hayli geniş yer verdiği gibi kitabımızı ihmal etmemiş. (Geschichte der Arabischen Litteratur [Leiden: Brill, 1937–1942], c. 1, s. 280–281; ek c. 1, s. 430–431)

Gelelim kitabın kendisine. Arapça metin ilk defa 1806’da Londra’da, Joseph von Hammer-Purgstall’ın (1774–1856) İngilizce çevirisiyle birlikte yayınlandı: Ancient Alphabets and Hieroglyphic Characters Explained, with an Account of the Egyptian Priests, their Classes, Initiation, and Sacrifices (Eski Elifbaların ve Hiyeroglif İşaretlerinin Açıklaması, ve Mısırlı Rahiplerin, Sınıflarının, İntisab Törenlerinin ve Kurbanlarının Anlatısı). Aslı günümüzde hayli nadir olan bu eserin talep üzerine üretilen tıpkıbasımları oldukça ucuza piyasada bulunabiliyor; benim gibi kâğıt hastası olmayanlar ise kitabı dijital olarak google books’tan yahut archive.org’dan bedavaya indirebilir. Ayrıca yakın zamanda çıkmış olan Şam (Menhec tahkīkı’l-mahtûtât, 2003), Kahire (el-Arab ve’l-hîrûglîfiyye, 2006) ve Beyrut (Şevku’l-müstehâm fî ma‘rifeti rumûzi’l-aklâm, 2010) baskılarıyla bir de Fransızca çevirisi (La Magie arabe traditionnelle içinde, haz. Sylvain Matton, Paris, 1976) de var. Ama bu makalenin konusu Hammer’in Londra baskısı, zira nadir olmaktan başka ünlü müsteşrikın önsözünü de içeriyor. İlâveten bendeki nüshada kitabın eski sahipleri olan bazı bilim insanlarının bir hayli el yazması notu var, bu da nüshanın ilginçliğini arttırıyor.

Hammer’in verdiği metne bakılırsa, Kahire’de keşfedip içeriğini ve çevirisini yayınladığı nüsha, 2 Muharrem 1166 (9 Kasım 1752) tarihinde tamamlanmış. Arapça metin Pazar (yevmü’l-ahad) günü diyor, Hammer bunu Pazartesi diye çevirmiş, gerçekte ise o tarih Perşembe gününe rastlıyor; ayıkla pirincin taşını! Söz konusu nüsha, 7 Rebî‘ülâhîr 413 (10 Temmuz 1022) tarihinde tamamlanmış olan bir başka nüshaya dayanılarak istinsah edilmiş, o da 3 Ramazan 241 (15 Ocak 856) tarihinde tamamlanmış olan müellif hattı nüshaya. Bu asıl nüshanın ferağ kaydında ise kitabın tamamlandıktan sonra “Emîrü’l-müminîn Abdülmelik b. Mervân’ın hizânesi”ne verildiği belirtiliyor ve saltanatının devamlı olması dileniyor. (s. 135–136) Gel gör ki Halife Abdümelik b. Mervân, Hicrî 86 (Milâdî 705) yılında, yani kitabın istinsah edilmesinden bir buçuk asır önce vefat etmiş olduğuna göre, bu duanın anlamı hiç de açık değil. Acaba bütün bu hatalar kasden, suyu bulandırmak için mi kitaba eklenmiş, insan merak ediyor.

Bu arada Hammer çok ilginç bir noktaya dikkat çekmiş. Erken modern dönemde Mısır hiyeroglifleri üzerinde çalışan bilim adamlarının en ünlüsü olan Alman âlimi Athanasius Kircher (1602–1680) meğer İbn Vahşiyye’nin eserine aşina imiş! “Kircher’in hiyeroglif hakkındaki eseri” diye tarif ettiği bir kaynaktan bazı alıntılar yapan Hammer (s. xvii–xix), malesef bu tanıma uygun düşen birçok eserden hangisini kasdettiğini zahmet edip belirtmemiş; biraz vaktimi aldı ama sonunda buldum: Obeliscus Pamphilius; hoc est, Interpretatio nova & hucusque intentata obelisci quem non ita pridem ex Veteri Hippodromo Antonii Caracallæ Cæsaris, in agonale forum transtulit, integritati restituit, & in urbis æternæ ornamentum erexit... (Roma, 1650). Kircher burada Arapça kaynaklardan faydalandığını belirtiyor, bu arada “Malta adasında, Türk ganimetleri arasında” (s. 113) kitabını bulduğunu söylediği “Aben Vaschia” adını birkaç yerde anıyor ki kastedilenin İbn Vahşiyye olduğuna şüphe yok.

 Aslında hiyeroglif kitabın sadece bir bölümünün konusu, ama Hammer’in eseri yayınladığı dönemde en fazla ilgi çeken bölümü bu olmalıydı. Ne de olsa Napolyon’un Mısır seferi (1798–1801) daha yeni bitmiş, Avrupa’da Egyptomanie / Egyptomania diye bilinen Eski Mısır modasını (hattâ saplantısını diyebiliriz) tetiklemişti. Öte yandan hiyeroglifleri Eski Çağ’dan sonra ilk defa sistemli bir şekilde okuyan Jean-François Champollion (1790–1832) henüz ilk makalesini (1822) ve çığır açıcı kitabını (1824) yayınlamamıştı. Bu bakımdan İbn Vahşiyye’nin hiyeroglifleri çözmüş olduğu iddiası gündeme bomba gibi düşmüş olmalı. Nitekim Hammer olayın siyasî boyutunu, kitabın Fransa’da değil İngiltere’de yayınlanıyor olmasını vurgulayarak açık etmiş. (s. xix)

Her konuda “Avrupa’dan önce bunu biz becerdik” demeye bayılır bölgemiz insanı. Okasha El-Daly’nin Egyptology: The Missing Millennium. Ancient Egypt in Medieval Arabic Writings (Londra, 2005; Türkçe çevirisi Kayıp Binyıl: İslam Dünyasında Hiyeroglifler ve Eski Mısır, 2013) adlı kitabı bu kalemden olup, İbn Vahşiyye’nin (ve bazı başka Arap âlimlerinin) Champollion’dan çok önce hiyerogliflerin sırrını çözdüğünü iddia ediyor. Ancak yazarın öne sürdüğü kanıtlar ikna edici olmaktan çok uzak. Doğrusu şu ki, ne İbn Vahşiyye, ne de Athanasius Kircher hiyerogliflerin sistemli bir çözümünü ortaya koyabildi; olsa olsa Champollion oluşturdukları birikimden etkilenmiş, belki bir miktar istifade etmiş olabilir diyelim, bırakalım.

Benim açımdan kitabın hiyerogliften daha ilginç tarafı Ortaçağ İslâm dünyasında kullanılan (yahut en azından kullanıldığı rivayet edilen) türlü elifbaları İbn Vahşiyye’nin bu eserde toplu bir biçimde vermiş olması. (İçeriği buna benzeyen bir başka —şimdilik yayınlanmamış— Arapça elyazmasının renkli taraması için bkz. Princeton Üniversitesi Kütüphanesi, İslamic Manuscripts, Garrett No. 52B. Topladığı elifbaları nereden bulduğunu söylemiyor, atfettiği kökenler ise (kimisi Eflâtun gibi gerçek, kimisi Hermes gibi hayâlî kişiler, gezegenler, yıldız kümeleri...) hiç şüphesiz apokrif. Yine de bilim tarihi açısından çok ilginç bir kitap.

İbn Vahşiyye’nin verdiği ilk elifba örneği “Kûfî”dir. Aşağıda görülen iki sayfada şöyle deniyor:

Birinci bâb.
Üç kalem hakkında bilgi üzerinedir, ki bunlar Kûfî, Mağribî ve Hindî’dir.
Birinci bâbın birinci faslı Kûfî kalemi hakkında bilgi üzerinedir.
Efendimiz İsma‘îl aleyhisselâm’ın vaz‘ ettiği Kûfî’dir. Ve O, ilk Arapça konuşan ve yazandı. Ve çeşitlenmiş, dokuz çeşit olmuştur. Ve aslının adı Sûrî’dir.
Ve Sûrî adı verilen Kûfî kaleminin sûreti görüldüğü gibidir.

Hz İsma‘îl’in ilk Arapça konuşan ve yazan olduğu, yazıyı Hz İdris’in icad ettiği gibi İslâm mitolojisinin bilinen, ama tarihsel gerçekliği olmayan motiflerindendir. (Örneğin bkz. Tefsîrü’l-Celâleyn, âyet 96:4, yahut Gelibolulu Mustafâ Âlî, Menâkıb-ı Hünerverân [İstanbul, 1926], s. 8.)

Kûfî ve Mağribî gibi Arap elifbasının muhtelif biçimlerinin yanı sıra İbn Vahşiyye Süryânî, Yûnânî, İbrânî gibi başka dillerde kullanılan elifbaları da iyi kötü vermiş. Ama bana sorarsanız daha ilginç olanı, nereden çıktıkları, gerçek olup olmadıkları bilinmeyen elifbalar —örneğin filozofların (Hermes, Aklîmûn, Eflâtûn, Fîtâğûras, Eskalînûs, Sukrât, Aristûs), gezegenlerin (Zuhal, Müşteri, Merih, Zühre, Utarid), ayın ve güneşin (Kamer, Sultanü’l-felek), burçların (Hamel, Sevr, Cevzâ, Seretân, Esed, Sünbüle, Mîzân, Akreb, Kavs, Cediy, Delv, Hût) ve krallıkların (Süryân, Herâmese, Ferâga, Ken‘anîyîn, Keldânîyîn, Nabat, Ekrâd, Kesdâneyn, Fars, Kıbt) adlarını taşıyan elifbalar gibi. Aşağıda iki örnek veriyorum: sağdaki “kalemü’l-hekîm Aristûs”, soldaki ise “kalemü’l-hekîm Dîskūrîdûs”.

 Soldaki yazı hakkında söylenenler gerçek değilse de ilginç: “Müşeccer (ağaçlı) olup onunla otların ve bitkilerin özellikleri, faydaları, zararları ve sırları hakkındaki kitabını yazmıştır, ve o zamandan beri bilim adamları kitaplarında bu yazıyı kullanmışlardır.” Söz konusu yazar, bugünki Adana il sınırları içindeki Anavarza’da doğan Pedanios Dioskorides (ö. 90) olup, yüzyıllar boyunca okunup kullanılan —Yunanca asıl başlığı Peri ylis iatrikis, daha iyi bilinen Lâtince başlığı De materia medica, Arapçası ise Kitâbü’l-haşâ’iş ve’l-edviye (Otlar ve devalar kitabı) olan— çok ünlü bitkisel eczacılık kitabının yazarıdır. Kitabını bu harflerle yazmış olduğu tabii ki gerçek değil, ama doğrusu hoş bir yakıştırma. 

İbn Vahşiyye yukarıdaki “müşeccer” yazının bir benzerini de Eflâtun’a malediyor. (s. 46) İşin ilginç yanı şu ki, verdiği birçok başka örnek gibi bu yazıların da benzerlerinin bir Osmanlıca kaynakta da yer alması: Şeyhülislâm Mustafâ ‘Âşir Efendi’nin oğlu Kadıasker Mehmed Hafîd Efendi’nin (ö. 1811) ed-Dürerü’l-müntehabâti’l-mensûre fî ıslâhi’l-galatâti’l-meşhûre’sinin  “kalem” bahsinde verilen çeşitli bilgiler ve yazı örnekleri arasında “hatt-ı şecerî” (ağaç yazısı) de geçiyor. (s. 359–360) Yazılması 1804 yılında tamamlanan ve İstanbul’da, Hammer’in kitabıyla aynı yıl basılan bu eserde Mehmed Hafîd Efendi verdiği iki örnekten biri için “Hekîm Dîskūrîdûs icâdıdır” demiş. Yukarıda değindiğim Princeton yazmasında da, aynı isim verilmemekle birlikte, benzer iki elifba yer alıyor. (v. 38a)

Bu tür benzerlikler birçok elifba için söz konusu. Bundan da çıkarsadığım sonuç, bölgede eskiden beri tedavülde olan bir yazı kültürünün bu kitaplara yansımış olduğu. İbn Vahşiyye’nin Hicrî üçüncü asır gibi erken bir tarihte yaşadığını (yahut hiç olmazsa kitabın o dolaylarda yazıldığını) ve zikrettiği elifbaları Yunan, Mısır ve benzeri antik kökenlere atfettiğini göz önünde bulundurursak, bu farklı elifbaların ve kullanıldıkları muska, tılsım ve benzeri nesnelerin İslâm öncesine giden köklü bir geçmişe sahip olduğunu görürüz. Her ne kadar elifbalara dair anlattıkları büyük ölçüde kurgusal ise de, İbn Vahşiyye’nin kitabının (ve benzerlerinin) hayal mahsulü birtakım kargacık burgacık karalamalardan ibaret sayılmaması, aksine bölgenin kültürel ve entelektüel tarihine ışık tutan önemli bir kaynak olarak ciddiye alınması gerektiği sanırım açıktır.

Son bir ayrıntı: Kısmen bu gibi yazılardan söz eden faydalı bir kaynak için bkz. Asparouh Velkov, Les écritures secrètes de l’Empire ottoman: Chiffres et codes / Taynopis”t v Osmanskata Imperiya: Şifri i Kodove (Osmanlı İmparatorluğu’nun Gizli Yazıları: Şifreler ve Kodlar; Sofya, 2002).

 

GİRİŞ RESMİ:


Muhtemelen 20. yüzyıl başlarında İran’da hazırlanmış olan bir tılsımdan ayrıntı. “İslâm” kelimesi, “teslim” kelimesiyle aynı kökten türetilmiştir ve sözlük anlamı “boyun eğmek”tir, yani yazgıyı kabullenmek, Allah’a tevekkül etmek. Bu durumda gaipten haber almaya çalışmak yahut sihir veya tılsım yoluyla mukadder olanı değiştirmeye kalkmak elbette haramdır. Bununla birlikte insanlar geleceğin bilinmezliğinden ve kontrol-dışılığından hep rahatsızlık duymuşlar, kendilerini bekleyenleri bilmeye ve şekillendirmeye çalışmışlardır. Muska yahut tılsım gibi nesneler, insanların kader karşısındaki çaresizliklerine karşı başkaldırmalarının işaretleridirler.