Osmanlı tarihine Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Arnavutlar ve Arapça konuşan halkların penceresinden bakabilmemiz ve onların da bu tarihin aslî birer parçası olduklarını anlayabilmemiz için değerli bir katkı sunuyor Osmanlı İmparatorluğu Sözlüğü...
25 Şubat 2016 12:30
Fransız Türkolojisi 2015 Kasımında Osmanlı tarihçiliği alanında benzersiz bir çalışmaya imza attı. Paris’teki Türk, Osmanlı, Balkan ve Orta Asya Çalışmaları Merkezi’nin üyeleri on iki yıllık bir çalışmanın ardından 1332 sayfalık, 18x25 santim boyutlarında bir Osmanlı İmparatorluğu Sözlüğü yayımladılar: Dictionnaire de l’Empire ottoman. Fransa’nın önde gelen yayınevlerinden Fayard tarafından basılan sözlük, hacmi, kapsamı ve fiziksel boyutu ile 2000’li yıllarda İngilizce yayımlanmış olan iki eserden, Gábor Ágoston ve Bruce A. Masters’ın hazırladığı 650 sayfalık Encyclopedia of the Ottoman Empire ile Selçuk Akşin Somel’in hazırladığı 497 sayfalık Historical Dictionary of the Ottoman Empire’dan ayrılıyor. Sözlüğün sonundaki 25 harita ile özellikle 75 sayfalık kişi, kavram ve yer adları endeksinin eserin değerini arttırdığını da burada belirtelim.
Sözlük Fransız akademyasının Türkoloji ve Osmanlı tarihçiliği alanındaki ayrıcalıklı yerini gösterme iddiasında. Projenin yürütücüleri, kitapları ve makalelerinin bir kısmı Türkçeye de çevrilmiş olan François Georgeon, Nicolas Vatin ve 2013’te vefat eden Gilles Veinstein. Sözlükteki yedi yüz yirmi maddeyi yazan yüz yetmiş yedi yazarın yetmişten fazlası ya Fransız ya da doktoralarını Fransa’da yapmış tarihçiler. Sözlüğün diğer yazarları da Osmanlı tarihçiliğinin günümüzde ne kadar uluslararasılaştığını gösteriyor. Osmanlı İmparatorluğu Sözlüğü, Fransız ve Türk yazarların yanı sıra Alman, İngiliz, Avusturyalı, Mısırlı, Yunan, Amerikan, İsrailli, İtalyan, Hollandalı, Polonyalı, Rumen, Rus ve Sırb tarihçilerin katkılarıyla ortaya çıkmış. Daha önceki çalışmalarında çoğu Osmanlı arşivlerine dayanan araştırmalar yapmış olan bu tarihçiler bu sözlük için uzmanı oldukları alanlarda kısa birer sentez yapmaya girişmişler. Sözlüğün ilginç bir yönü de yazarları arasında genç tarihçilerin oranının hayli yüksek olması.
Sözlük projesinin arkasındaki çekirdek grubun yaşı kemâle ermiş üyeleri 1989’da yine Fayard Yayınevi’nin yayımladığı Robert Mantran yönetiminde hazırlanan ve Türkçeye Server Tanilli tarafından Osmanlı İmparatorluğu Tarihi adıyla kazandırılan eserin yazarları. Dolayısıyla, Osmanlı İmparatorluğu Sözlüğü ilk çıkışından yirmi yedi sene sonra halen Osmanlı tarihçiliğindeki en önemli sentezlerden biri sayılan bir kitabın yazarlarının yeni bir sentez denemesi. Bu ikinci girişimde kronolojik ve tematik bölümlerden oluşan bir kitap yerine sözlük türünde bir eser yazmaya kalkışmalarının nedenini editörlerden François Georgeon şöyle açıklıyor: “Sözlük, klasik bir anlatıda sadece geçerken değinilebilecek pek çok meseleyi ayrıntılı ele almayı sağlayan; üstelik, bunu, siyasal, kurumsal, iktisadî ya da kültürel tarihi ihmal etmeden yapabileceğiniz bir yayın türü.”
Gerçekten de sözlüğü öncüllerinden ayıran sadece hacimli boyutu ve içeriğinde Fransız tarih okulu ağırlığının hissedilmesi değil. Kişi, yer ve kurum isimlerinin yanı sıra güncel tarihçiliğin sorunsallarını da bu sözlükte birer madde olarak bulmak mümkün. Toplumsal tarih yaklaşımı hediye (dons), keyif (loisirs), içecek (boissons non alcolisées), ayakkabı (chaussures), çocuk (enfant), ölüm (mort), fakirler (pauvres), mesken (habitat), marjinaller (marginaux), haydutluk (banditisme), hayvanlar (animaux), yabancılar (étrangers) gibi maddelerde kendini gösteriyor.
Kültür tarihçiliği açısından geleceğe yönelik tahminde bulunma (prophéties), fal (divination), büyü (magie), kültür mirası (patrimoine), karikatür (caricatures), mücevher (bijoux), amblem (emblèmes), arkeoloji (archéologie), alfabeler (alphabets) ve diller (langues) gibi maddeler Osmanlı tarihyazımındaki yeni izleklerin iyi bir yansıması.
Şu son iki maddeye biraz yakından bakmak, Osmanlı İmparatorluğu Sözlüğü’nü farklı kılan yaklaşımlardan birini billurlaştırabilir. Alfabeler ve diller maddelerinin yazarı Johann Strauss, Strasbourg Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve imparatorlukta yazılan tüm dillerin edebiyatlarının hâlihazırda dünyadaki tek uzmanı. Alfabeler maddesi önce Arap alfabesine değiniyor, ardından gayrimüslim cemaatlerin kullandıkları farklı alfabeleri ele alıyor. Alfabeyle dinî aidiyet arasındaki bağlantıya dikkat çektikten sonra Arap alfabesinden başka alfabelerle (Yunan, Ermeni ve Sefarad Yahudilerinin kullandıkları Raşi alfabesi) basılan Türkçe eserleri ve Arap alfabesiyle basılan Boşnakça, Arnavutça ve Yunanca eserleri tanıtıyor. Makalenin son kısmı 1860’lardan itibaren görülmeye başlanan Arap alfabesinin ıslahı projelerine ayrılmış. Diller maddesinde Johann Strauss önce imparatorlukta konuşulan dillerin belli başlılarının bir envanterini veriyor. Osmanlı döneminde Türkçenin gelişimi ve imparatorluğun diğer dilleri üzerindeki etkisine dikkat çektikten sonra yazılı dillere eğiliyor. Yazılı dillerin on dokuzuncu yüzyılda geçirdiği çokboyutlu dönüşümü değerlendirdikten sonra imparatorluğun kültür dillerini, yani Arapça, Farsça, İbranice ve Yunanca ile Fransızca başta olmak üzere on dokuzuncu yüzyıldan itibaren etkilerini her geçen gün arttıran Batı dillerini ele alıyor. Madde tüm bu diller arasındaki etkileşimin irdelendiği bir alt başlıkla son buluyor.
Burada çok kabaca özetlemiş olsak da umarız meramımızı anlatabildik. Görüldüğü gibi, söz konusu iki madde “Osmanlı” sıfatını hakkıyla taşımakta, Osmanlı deyip sadece Türklerin alfabelerini, dillerini anlatmakla yetinmemekte. Osmanlı İmparatorluğu Sözlüğü’nü benzersiz kılan bu tür bir yaklaşımı somutlaştırabilen pek çok maddeyi barındırması. Hemen gözümüze çarpan ve nitelikli Osmanlı tarihi çalışmalarında bile olsa olsa şöyle bir değinilip geçilen, İstanbul ve Türk merkezli o genel anlatıya giremediğinden bir anlamda kenarda bırakılan, yokmuş gibi yapılan, bununla beraber Osmanlı tarihini bütün boyutlarıyla anlamamız için başat önemde olan başka izlekler de birer maddeye konu olmuşlar: Osmanlıların “Venedik denizi” dedikleri Adriyatik Denizi (adriatique, mer), Arnavutluk ve Arnavutlar (Albanie, Albanais), Evrensel Yahudi Birliği (Alliance Israélite Universelle), Katalanlar (Catalans), Katolikler (Catholiques), Atina (Athènes), Aynaroz (Athos, Mont), Doğu Hıristiyanları (Chrétiens d’Orient), Yunan Bağımsızlık Savaşı (Grèce, Guerre d’indépendance), Yunan Krallığı (Grèce, Royaume de), Yeni Yunan Edebiyatı ve Medeniyeti (Grecs: littérature et civilisation néohellénique), Rumlar (Grecs ottomans), Ermeniler (Arméniens), Arap rönesansı (Nahda)…
Muhakkak gözümüzden kaçan bu tür başka maddeler vardır, ancak şu yukarıdaki kısa liste iyi bir fikir vermeye yeterli. Osmanlı tarihine biraz olsun Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Arnavutlar ve Arapça konuşan halkların penceresinden bakabilmemiz ve onların da bu tarihin ne kadar aslî birer parçası, Osmanlıların deyimiyle mütemmim cüzü olduklarını, özellikle on dokuzuncu yüzyılda edebiyat, mimarî ve müzik başta olmak üzere Osmanlı kültürünü nasıl zenginleştirdikleri, dönüştürdüklerini anlayabilmemiz için değerli bir katkı sunuyor Osmanlı İmparatorluğu Sözlüğü.
Bunun yanında yine başka sözlük ya da ansiklopedilerde pek bulamadığımız bir biçimde kavramsal ve kuramsal tarihyazımı değerlendirmelerine girişen maddeler görüyoruz: Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Tarihyazımı (Historiographie de l’Empire ottoman), merkez-çevre (centre et périphérie), kayırmacılık (clientélisme), sömürgecilik (colonialisme), çöküş paradigması (déclin), despotizm (despotisme), Batılılaşma (occidentalisation) ve Tanzimat (Tanzimat) maddeleri bu alanda ilk gözümüze çarpanlar. Bunlar, söz konusu kavramlar üzerine İletişim Yayınları’nın Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce dizisinin ciltlerindeki kimi maddeleri anımsatan kapsamlı ve derin eleştirel okumalar. Örneğin Tanzimat maddesi bugün artık her ortaokul öğrencisinin bile ezbere sayabileceği birkaç fermanı ve onların içeriğini yinelemekle yetinmiyor: Söz konusu derin ve çokboyutlu toplumsal dönüşümün o dönemde yaşayanlarca hangi kavramlarla tartışılıp nasıl anlaşıldığını gösterirken bir yandan da tarihyazımı tarafından farklı dönemlerde nasıl düşünülüp kavramsallaştırıldığı üzerine yetkin bir çözümleme karşımızdaki.
Her sözlük ya da ansiklopedi girişiminde kimi maddelerin içeriği tartışılabileceği gibi ister istemez kimi maddelerin yokluğu da dikkati çekecek, eleştirilecektir. Bu, işin doğasından kaynaklanır, her şeyi içeren bir ansiklopedi ya da sözlük, kuşkusuz bir ütopya. Bu sözlüğün de okurları muhtemelen sözlükte şu ya da bu başlıkta bir maddenin niçin olmadığını soracaklardır kendilerine. Bu türden önemli bir eksikliği sözlüğün geçenlerde İstanbul’da gerçekleştirilen tanıtım toplantısında François Georgeon bizzat dile getirdi. Paradoksal bir şekilde, Osmanlı İmparatorluğu Sözlüğü’nde “sözlük” maddesi yok, çünkü editörler böyle bir maddeyi unuttuklarını ancak sözlüğü basılı olarak ellerine aldıklarında farketmişler!
O kadar kusur kadı kızında da olur diyelim ve yazımızı ansiklopedinin bizce en ilginç maddelerinden birisine dikkat çekerek bitirelim. Hiç kimsenin olmasaydı niye yok diye aklına getiremeyeceği bir madde söz konusu bu sefer. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Edhem Eldem “Alafranga/Alaturka” (alla franca/alla turca) maddesinde bu kavram çiftinin kökeninin muhtemelen on altıncı yüzyıla uzandığını belirterek başlıyor. Kökeni daha eski olsa da bu kavram çiftinin yoğun kullanımı on dokuzuncu yüzyılda başlar. Başlangıçta kabaca pek çok alanda Batılı ve Doğulu farklı yapma biçimlerini, tarzları, tavırları ifade eden alaturka ve alafranga terimleri zamanla gittikçe keskinleşen kültürel ve ideolojik değer yargılarının da taşıyıcısı olurlar. Bu arada, birer sıfat olarak ortaya çıkan bu kavram çiftinin isim halleri de kullanılmaya başlanır, artık alaturkalık ve alafrangalıktan dem vurulmaktadır. Alafranga züppelerden sıkça bahsedildiği doğruysa da alaturkalık genel olarak daha küçümseyici bir yargıyı içermektedir… Burada duralım da, maddeyi okumak isteyenler Fransızca biliyorlarsa ve yüz yetmiş avroluk fahiş fiyatını göze alabiliyorlarsa Osmanlı İmparatorluğu Sözlüğü’nü edinsinler ya da yakında çıkması planlanan ve Fransızca baskısına göre daha mütevazı bir fiyata piyasaya sunulacağını tahmin ve temenni ettiğimiz Türkçe çevirisini satın alsınlar.