Şiirle düşünme denemesi

On yıl aradan sonra ikinci şiir kitabı Tabiat Abi ile, okuru şiiriyle karşılayan Burak Acar'ın ve son şiir kitabı Dramatik İyileşmeler ile Ömer Şişman'ın içeriklerine bakmaya ve “yeni”nin ne olabileceğine dair fikir yürütmeye çalışalım

17 Ocak 2019 13:40

Şiir üzerine yazmanın ya da konuşmanın, şiir okurunun  ve şiirin estetiğini anlamaya/çoğaltmaya çalışan birinin zihinsel ve duygusal etütlerini zenginleştirdiğini bu yazıyı yazarken en baştan kabullenmem gerekiyor. Bu kabulleniş, bir şiir kitabını tanıtmak ya da şiiri anlamaya çalışmak kadar -hatta daha çok- hem şairin hem de okurun özerkliğini birbirinden ayıran bu dilsel çabaya ortak olmak ve bu sayede metinleri çoğaltmak adına bir girişim olabileceğinin altını yazının başında çizmek isterim.

“80 sonrası doğan şairler” ya da buna benzer tanımlamaların, şiirden konuşmaya başladığımızda baskın bir motivasyonu olduğunu kabul ederek ancak şiir üzerinde merkez bir belirleyiciliğe sahip olduğu/olabileceği fikrini rafa kaldırarak ilerlemek istiyorum. Zira şair kendi şiirini yaratma süreci içerisindeyken muhtemelen şiirine – belki ilk başta/kendi şiirinin doğma aşamasında – bir yol çizen öncül şairleri/geleneği olmalı. Ve bu gelenek, olgunlaşma aşamasında şair kendi şiirini icat ederken yeni” olanın harcında görünüyor olmalı. On yıl aradan sonra ikinci şiir kitabı Tabiat Abi ile, okuru şiiriyle karşılayan şair Burak Acar’ın ve son şiir kitabı Dramatik İyileşmeler ile şiir hayatına devam eden şair Ömer Şişman’ın içeriklerine bakmaya ve yeninin ne olabileceğine dair fikir yürütmeye çalışacağım.

Nasıl iyileşebilir insan

İyi olmak, iyicilik değil

İyileşmek nasıl

Göz nasıl hızlı çekim geri alır

Kulak nasıl duymazlaşır

Bellek nasıl temizlenir

Beyin nasıl yıkanır

Bütün bunlar yapılsa da iyileşmeyen

Nasıl olur iyileşir

Tabiat abi, Burak Acar, 160. Kilometre YayınlarıDramatik İyileşmeler, bu dizelerle yinelenen bir şekilde “iyi olma hâli” ile ilgili bir meselesi olduğunu dillendiriyor okura. Aslında her iki şairde de rastlayacağımız seyirci/tutsaklık duygusu, bu “iyi olma hâli”ni açıklamaktan çok, şairin arayışının biricik arzusu olan iyi’liğin karşısına çıkan zorlukları aşmaktaki çaresizliği/yalnızlığı imleyen bir durum.

Uyku kontrolörleri odalarda geziyor

Uyumak, Kuzey Kutbu’nda uyanmak

Londra’ya Doğa Tarihi müzesine gitmek

Tokya’ya uçmak istiyorum

Uyku kontrolörleri odaları denetliyor

Uyku kontrolörleri lideri Charles Dickens

“Bizi zecri tedbirler almak zorunda bırakmayın” diyor

Uykumuz geliyor.

Şairin bu şiirde tarif ettiği tutsaklık, belki ideolojik bir boyun eğişle birlikte kozmik yalnızlığın, varlığın karşılaştığı dünyevi sıkıntıların da bir göstergesi. Yani şiir varlıkla ilgili bir umudu yaşamak istiyorsa da bunun mümkün olup olmadığına dair kaderci bir yorum yapmaktan çok, kendiyle ilgili bir çeşit hasar tespiti yapma çabası içinde. Şu dizelere bir göz atalım.

“Ne yaparsan yap düşman olacak insanların  düşmanlığının

Seninle hakikatte herhangi bir ilgisi yok ki, değiştirmeye

Gücün olsun. Asıl hata, değiştirmeye çalışmak olur, hele sen

Çabaladıkça cinsel bir öfkeyle saldıranları. Yadırgama sakın

Kitap paketindeki yanlış yazımı da. İlahi bir hata o, sana kim olduğunu hatırlatan.

SN: Ömer Düşman

Aslında bu şiire ve kitaptaki diğer şiirlere hâkim olan ritimle şairin göstermeye çalıştığı şey, doğru ve iyi kalma çabasıyla bu çabanın karşılaştığı içsel/dışsal engeller arasındaki yıkıcı savaştır. Bu savaş karşısında şairin hayatta kalma mücadelesinin dayanaklarından biri sessiz kalmaktır. “Ne zaman konuşacak olsam hapşırık tuttu. Hapşırık korudu beni boş konuşmaktan. Konuşmanın iradesi bende değil. Nefes almanın da” Fakat zamanın ruhu bir göstergeler, bir anlamlar çağı. Sözcüklerin, resimlerin anlam yaratma gayesi peşinde koştuğu bir çağ. Şair, sözcükler ona ihtiyaç duymadığı vakit suskunluğun kovuğuna çekilirken yine de konuşkan bir şair olduğunun da altını çizer okura. Hepsi bir zamanlama meselesidir ona göre. “Konuşacağım. Konuşmaya çalışacağım. Konuşmaya çalışmaya kararlıyım. Konuşmaya çalışmaya kararlılığımı devam ettireceğim.”

Ömer Şişman, Dramatik İyileşmeler başlığında topladığı şiirlerde kendi düşünce/duygu alanlarının imkânlarıyla, yine bu şiirlerin hem aktörü ve hem sahnesi olarak, okura insana dair durumların yakınlığını hissetmesi için bir olanak tanır. Onları, insanlara kendilerini mutlu hissettiren ama aynı ölçüde de eziyet eden durumlarla karşı karşıya getirir. Bu, okur açısından bir yanıyla tehdit edici bir durumdur. Onu, bir yıkım çağıyla karşı karşıya olduğu ve uyku kontrolörlerinin odalarda gezdiği bu zamana karşı çözüm bulması gerektiği gerçeğiyle baş başa bırakır. Ancak insanın kalbini tanıması bir cesaret işidir. Kelimelerin gücüne karşılık vermek herkesin hazır olduğu bir deneyim değildir. İşte tam bu noktada dramatik olan/görünen “şey”ler ve dramatik olan/görünen “şey”lere karşı, al takke ver külah bir sürecin sonunda dahi kendi çözümünü bulamayacağı ihtimalini de seslendirir şiirinde.

İyileşmek nasıl

Göz nasıl hızlı çekim geri alır

Kulak nasıl duymazlaşır

Bellek nasıl temizlenir

Beyin nasıl yıkanır

Bütün bunlar yapılsa da iyileşmeyen

Nasıl olur iyileşir

Dramatik İyileşmeler, Ömer Şişman, 160. Kilometre YayınlarıŞişman, şiirlerin sıralamasını içerik olarak bir bütünlüğü tamamlayan parçalar şeklinde gerçekleştirmiş olsa da biçim olarak her sayfada, kayıt cihazlarındaki “ileri tuşunu anımsatan bir işaretle/talimatla ardışık şekilde düzenlemeye çalışır Dramatik İyileşmeler’de. Parçalar bütünü temsil ederken bütün de parçaları taşır bu sayede.  Biçim için şöyle de diyebilirim sanırım. İlerle tuşunu anımsatan bu sayfa başı talimatlar, olmayan şiir başlıklarıyla metonimik bir alışveriş içerisindedir.

Öte yandan şair, dijital medyanın yükselişinin, edebî sanatların gelişimini dönüştürdüğü bir çağı da göz ardı etmez. Şiirlerin bazılarını anlam olarak destekleyen fotoğraflar, güncel haberler de iyileşme meselesine eşlik eder. Bu durumu biçim olarak bir yenilik olarak kabul edebiliriz. Sembolik düzenin haritasını bozup kendi rotasına göre düzenleyen şair, bana kalırsa “yeni olan şeyi içerik/anlam üzerinde  deneyimler.  Ben/benlik meselesi ve dünyaya maruz kalan, gündeliğin/sembolik düzenin içinde değişen/aynı kalan öznenin yaşama çabası, birbirini daha önce tecrübe etmemiş kelimelerin yan yana gelmesiyle gerçekleşir. Herhangi bir geleneği ve akımı içselleştirmeden, akıl/öğüt veren yönergeleri dışlayarak ilerler şiirlerinde Şişman.

Peki, Tabiat Abi bize ne söylüyor? Tabiata atfettiğimiz dişil anlamın eril özneyle yer değiştirmesi hangi edimin sonucudur? Şair Burak Acar, tabiatın bereketini ve şifacı kimliğini, onu tahakküm altına almaya çalışan/yıkıcı bir özneyle neden değiştirme ihtiyacı hissetmiştir?

Tabiat Abi başlığı altında topladığı şiirlerinde şairin, sinemayla da olan yakın ilişkisinin  sonucu olarak oluşan sinematik bir gözün, biçim ve içeriği beslediğini söylemek mümkün. Bu göz, hayattan beslenen bakışını/eleştirisini gündeliğin pratikleriyle güçlendirirken, biçim ve dil üzerinde de çeşitlemeler yaparak âdeta şiiri bir performansa dönüştürür. Şiirin performansa dönüşmesiyle işaret etmeye çalıştığım şey ne olabilir?

Şimdi ne var bunda

Şimdi bunda ne var

Şimdi önümde deniz var

Hasır şemsiye üstümde

Sağımda şapkasını yüzüne düşürmüş bir kadın

Beyaz saçlı göbekli bir adam sol çaprazımda

Onun bi çaprazında

Şimdi ne var bunda

Şimdi yanımda ben varım

İyi ki yanımda varım

İyi görünmeliyim yarım yamulak

Parmak arası terlik dudak arası sırıt

Gözlerini parılt sırtını dikilt

Buruşuk gazeteler sehpada duruşuk 

Şimdi bi toplumsal meseleler eksik

Burak Acar, “Gerçekler Çok Acımalı” Hirudo adlı bu şiirde –ve  diğer şiirlerde de- sözcüklerin gücünü tekrarlarla, onların alışılmış kalıplarını bozarak, keserek çoğaltır. İçerik imkânlarını ses ve dizilimle yükseltirken  bu ses oyunları, sanki sözcüklerin olanaklarını genişletmeye yetişen destek kuvvet gibi gelir geriden. Bu tekrarlar, parçalanan ifadeler, mecazı bozan müdahaleler –kendi düşen ağlar. en güzel ağlar. ağlamak sulu bir eylemdir dizesi mesela- şairin zihninde ve duygularında parçalanmış olan her şeydir. Her şey parçalanmıştır. Parçalandığı ölçüde değersizleşmiştir. Bu parçalanma/değersizleşme, şairin içsel olan, dipten gelen sarsıntılarını dışlaştıran, gerilimi dışarı atan oluklardan fışkırarak akar sözcüklere. Acar bu noktada şiirini bir belge/bellek mekânına dönüştürür. Toplumsal refleksleri dizayn eden reklam/ilan ve haberler, onun şiirinde arşivleşecek bir alan yaratır kendine.

Ormana sıfır

Denize nazır

Arkanız Süreyyapaşa ormanı

Önünüz Marmara denizi

Kat bahçesine geçip ister

Ormana karşı ister

Denize karşı doya

Doya İstanbul’u seyredin

Acele edin

Fuaye Turkuaz’daki 186 daireden

En güzelini siz seçin

Fuaye Turkuaz

Öte yandan Ömer Şişman şiirinde olduğu gibi Burak Acar da dijital medyadaki gelişmelerin toplumsal süreçler üzerindeki gücünü şiirine yansıtır. Bu gücün şairin üzerinde yarattığı kıstırılmışlık duygusu hepimizin duygusudur. Acar, okurun bu duygusuna yakından bakması için fırsat tanırken dil üzerinde yaptığı oyunlarla bu duyguya yabancılaştırır da aynı zamanda. Yani orada olduğunu daha önce hiç fark etmemişçesine bir şaşkınlık/tutulma anı yaratır şiirinde. Ve ironik bir tavırla sanki bu tutulma anını olabildiğince uzatmak isteyen bir gerilimin de nabzını tutar.

Tabiat Abi’de duyguların, tavırların ve düşlerin kastrasyona uğradığı bir şimdi vardır. Yabancılık/yabancı düşmek, yaşamın kötü bir kurgusu olan sosyal diyalogların ötesinde berisinde karanlık bir şekilde parlar.

İllallah dedim yani, ben de çok memnunum, cebim değişti ama mailim aynı, oğlum çıksanız sanki final,

Biz arayıp sormasak, , emekli olunca, Fransız bir şirket aldı, pardoooon, küçüğü de abisinin yanına yollayacağım bu yaz

Kaosun egemen olduğu topografik bir anlatı olan Tabiat Abi’nin yolu, bu yönüyle Dramatik İyileşmeler’le kesişir. Ancak onu dişil öznenin alanından çıkarıp eril öznenin çatısı altına getiren şeyin ne olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Dolayısıyla ilk anda sorduğumuz soruyu hatırlamakta fayda var. Şair, tabiatın bereketini ve şifacı kimliğini, onu tahakküm altına almaya çalışan/yıkıcı bir özneyle neden değiştirme ihtiyacı hissetmiştir?

tabiat ana yalandır oğlum senin annen benim

tabiat bir abidir oğlum

tabiiyatabii

Aslında burada bir sözcük oyunu olduğunu fark ediyoruz.  Şair, annenin sesine kulak verir. Onun seslenişine/seslenişindeki gerçekliğe ikna olur. Ancak bu şiiri aşkın şekilde “tabiat”, kitaptaki tüm şiirleri kuşatan, kapsayandır. Kaosun, bir metafor olarak şiire egemen olan yıkıcı düşünce ve tavırların öznesidir tabiat. Fakat aynı zamanda tabiat, ikili bir anlam oyunu ve yapan/yıkan nitelikleriyle okura, yeniden başlama cesareti/arzusuna dair bir şey de söylemek ister gibi. Şiirin bir anlatı biçimi olarak, hayat kadar canlı bir potansiyeli temsil ettiğini, Şişman ve Acar’ın kitapları yeniden hatırlatıyor.