Sinemamızın ilk işçi filmi: Karanlıkta Uyananlar

Usta yönetmen Ertem Göreç’i geçen ay, 12 Mart 2021’de yitirdik. Çok sayıda filme yönetmen ve senarist olarak imza atan Ertem Göreç'i sinemamıza unutulmaz bir iz bırakan toplumsal gerçekçi filmi Karanlıkta Uyananlar ile anıyoruz.

Türk sinemasının usta yönetmenlerinden biri olan Ertem Göreç’i geçen ay, 12 Mart 2021’de yitirdik. Çok sayıda filme yönetmen ve senarist olarak imza atan Ertem Göreç, toplumsal gerçekçi Otobüs Yolcuları ve Karanlıkta Uyananlar filmleri ile sinemamızda unutulmaz izler bırakmıştır. Sinemaya uzun yıllar kurgucu, senarist, yönetmen olarak katkıda bulunan Göreç, işkolunda emekçilerin haklarını savunan Türkiye Sinema İşçileri Sendikası (Sine-İş) örgütleyicilerinden, emekçilerinden biri olarak da öne çıkar.

Göreç sinemasının unutulmaz filmlerinden biri olan, sinemamızda çekilen ilk politik işçi filmi olarak kabul gören Karanlıkta Uyananlar 1964’te çekilir. Filmin künyesi sinemamızın usta isimlerinden oluşmaktadır. Yönetmen: Ertem Göreç, senaryo: Vedat Türkali, görsel yönetmen: Turgut Ören, Mahmut Demir, müzik: Nedim Otyam. Oyuncular: Fikret Hakan, Beklan Algan, Ayla Algan, Tülin Elgin, Kenan Pars, Mümtaz Ener, Tolga Tigin, Oğuz Aral, Sedat Demir, Memduh Alpar… Ne yazık ki Karanlıkta Uyananlar filmine emek verenlerin birçoğu artık aramızda değil.

Ertem Göreç ve filmin afişinde de yer alan sahnede Ayla Algan.

Karanlıkta Uyananlar, Beklan Algan, Ayla Algan, Lütfi Akad, Vedat Türkali ve Ertem Göreç tarafından kurulan Filmo yapım şirketinin ilk ve son filmidir. Filmin hazırlık süreci 1964 yılında başlar. 1964’ün Mayıs ayı içinde Vedat Türkali bir yönetmen için kaleme aldığı öyküyü bitirmiş, ancak yönetmen “konudan” korkarak vazgeçmiştir. Türkali öyküyü Göreç’e okutur. Sinemamızın usta yönetmeni Lütfi Akad, Işıkla Karanlık Arasında adlı kitabında Karanlıkta Uyananlar’ın doğuş öyküsünü anlatır:

Taslağı okuyan Ertem Göreç çok beğeniyor ve doğru Beklan Algan’a götürüyor, onlar da beğeniyorlar. İş birden ciddileşiyor. ‘Her şey iyi de, yatırımcısı, yönetmeni, senaryocusu, dahası oyuncusu bile hazır olan bir girişimle benim ne ilgim olabilir? diye soruyorum. Ertem Göreç gülümsemelerinin en sevimlisini takınıyor: ‘Abicim, sen hepimizden iyi bilirsin, filmi bir kurum yapar, o kurum başında bir yönetici ister. İşte senden bunu isteyeceğiz.’ (…)

Eylül ayının ortalarını bulmak üzereyiz, Filmo’nun resmen şirket olarak kuruluşu tamamlanmış. Ertem Göreç yoğun bir çalışmaya girişiyor Karanlıkta Uyananlar’ın çekim hazırlıkları için, ben de yapım yönetim görevime dönmek zorunda kalıyorum.

Bir boya fabrikasında çalışan işçilerin günlük hayatlarını, fabrikada yaşadıklarını, greve doğru gidecek olan hak arama ve sendikalaşma mücadelelerini, bilinçlenmelerini konu edinen Karanlıkta Uyananlar dönemin özelliklerini başarıyla beyazperdeye aktarması açısından önemlidir. Filmin yapımcısı ve oyuncusu, tiyatromuzun usta ismi Beklan Algan, 28 Mayıs 1965 tarihli Yön dergisinde yayınlanan “Beklan Algan Anlatıyor” başlıklı yazısında Karanlıkta Uyananlar hakkında şu satırları yazar:

İthalâtçılar, sanayiciler, işçi hakkını savunan namuslu sendikacılar, çıkarları için herkesi satan sarı sendikacılar, grev sözünden korkan ve haklarını aramaktan vazgeçerek sendikadan uzaklaşan işçiler, okumuşlar, okuyamamışlar, kenar mahallelerin fakir insanları arasında Türk emekçisinin üretim içindeki acı savaşının bir hikâyesi olan Karanlıkta Uyananlar’ın başarısında, sevgi ve hayatla dolu bir işçi kızını oynayan Ayla Algan ile usta sinema oyuncusu Fikret Hakan’ın büyük payı vardır.

Filmin hazırlık çalışmaları sırasında işçi hakları, örgütlenme ve sendikalaşma konularında kendisi de sendikal mücadelenin içinde olan Ethem Göreç o dönemde Türk-İş’e bağlı birer sendika olan Türkiye Maden-İş Sendikası ile Lastik-İş Sendikası genel başkanları Kemal Türkler ve Rıza Kuas’tan yardım alır. Bu iki sendika da 1967’de kurulacak olan Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) kurucu sendikaları olacaktır. Başkanların ve sendika üyesi işçilerin filme katkıları büyüktür. Sendikal örgütlenme ve 1961 Anayasası’nın işçilere getirdiği yeni haklar konularının filmde işlenmesinin yanı sıra, filmde sıkça görülen işçi sahnelerinin çekimleri için de çalışırlar. Filmde rol alan işçilerin tümü gerçek hayatta da işçi olan kişilerdir. Büyük bir disiplinle film çekimlerine katılır işçiler. İşçilerin o özverili katkısını Işıkla Karanlık Arasında kitabında anlatan Lütfi Akad’a bırakalım sözü:

Kasım ayı soğuk geçiyor. Ertem Göreç kalabalık işçi sahnelerinin fabrikada yarattığı tedirginlikten başka, bir de birden bastıran Kasım ayının soğuk, yağmurlu, çamurlu hava şartlarıyla da boğuşmak zorunda kalıyor. En önemli, büyük kalabalıklı işçi sahnesi için, bizim evde söz verildiği gibi, filmde çalışacak işçiler kendi güvenlik tedbirleri altında fabrika önüne tam saatinde geliyorlar ama hava çekime uygun değil, ince bir yağmur var, alçalmış bulutların altında ortalık neredeyse gece. Ertem Göreç en önemli sahnenin yıkıldığını sanarak çok üzülüyor ama işçiler ‘Üzülmeyin, biz gene geliriz, istediğiniz kadar kalırız’ diyorlar. Böyle bir durumda insan neler duyar? Bunu bize ancak Ertem Göreç söyleyebilir. Dedikleri gibi geliyorlar ve özveriyle çalışıyorlar. Bu sahneler çekimin sonuna yakın sahneleridir. Bütün takım son bir gayretle yüklenip çekimi bitiriyor.

Karanlıkta Uyananlar filminin çekildiği dönemden söz edersek, filmin özellikle emekçiler arasında ne denli heyecan yarattığı, neden çok beğenildiği daha iyi anlaşılır. 27 Mayıs darbesi sonrasında işçilerin “grev hakkı ve iş kanunun yeniden düzenlenmesi” istemleri gündeme geldi. 31 Aralık 1961’de İstanbul Sendikalar Birliği tarafından düzenlenen, yüz binin üzerinde işçinin katıldığı Saraçhane mitingi, Cumhuriyet dönemi işçi hareketi tarihinin o dönemdeki en kitlesel eylemi olur. Saraçhane mitinginin ardından sendikal mücadele yükselecek, direnişler, yemek boykotları, oturma eylemleri, sessiz yürüyüşler giderek çoğalacaktır. Bu mücadelede 1961’de kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP)’in katkısı büyüktür. O yılların en büyük işçi direnişi olan, 28 Ocak 1963’te başlayıp 4 Mart 1963’te sona eren Kavel grevi Türkiye Maden-İş Sendikası üyeleri tarafından gerçekleştirilir. Kavel grevinin sendikal mücadelenin ve toplumsal muhalefetin üzerindeki etkilerini Zafer Aydın’ın “Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü Kavel 1963 isimli kitabından okuyalım:

Kavel grevi dönemin önemli bir sosyal olayı olarak şiirlere, öykülere konu olmuş, işçi sınıfı ile aydınların buluşmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Hasan Hüseyin’in Kavel şiiri, Ahmet Oktay’ın Gölgeler Sesi Örtmez şiiri, Vedat Türkali’nin senaryosunu yazdığı ve Ertem Göreç’in yönettiği Karanlıkta Uyananlar filmi, Erol Toy’un İmparator romanı Kavel grevini konu alan, ondan esinlenen edebiyat ürünleridir. (…)

Kavel grevi mücadeleci/bağımsız sendikacılık anlayışı ile ricacı/güdümlü sendikacılık anlayışları arasındaki farkın üstündeki örtüyü kaldırmış ve DİSK’in kuruluşuna giden yolda önemli bir adım olmuştur.

Kavel grevi boyunca önce civardaki, daha sonra İstanbul’daki birçok fabrikada destek eylemleri düzenlendi. Bölge halkının desteğiyle devam eden grev sonucunda birlik ve dayanışmanın önemi bir kez daha önem kazandı. 24 Temmuz 1963’te “275 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu” Meclis’te kabul edildi. Kavel grevi işçilerin haklarını Anayasa ile güvence altına alan, grev ve toplu sözleşme haklarını kazanmalarına neden olan bir grev olarak tarihe geçti.

Bu dönemde çekilen Karanlıkta Uyananlar filminde de, tıpkı Kavel örneğinde olduğu gibi, işçilerin aralarındaki birlik ve dayanışmanın önemi final sahnesinde görülür. Yabancı sermayeye karşı yerli sanayiyi savunan işçilerin haklarına sahip çıkışı, yurtseverlik savunusu filmin önemli yapıtaşlarını oluşturur. Edebiyatımızın yüz akı, sinemamıza imzalı-imzasız kırktan fazla senaryo ile emek veren Vedat Türkali, Eski Filmler adlı kitabında Karanlıkta Uyananlar filmden şöyle söz eder:

Sendikalaşmayı, ülkeyi dışarıya bağımlı kılan, yıkıcı nitelikteki montaj sanayiine karşı ulusal sanayileşmeyi savunan bir film öyküsü oluşturdum. Sendikalaşma, sanayileşme sorununa yurtsever bir yaklaşımdı bu. (…)

Bugün bakıyorum da, yukarda temasını, savunduğu düşüncelerin ana çizgisini açıkladığım senaryoda söylenenlere, filmin işçi konularına yaklaşım biçimine, montaj sanayiine karşı yerli sanayimizi tutan, bağımsızlıktan yana, açık vatansever tutumuna artık kimsenin söyleyecek sözü kalmamış gibidir. Öylesine doğal görünüyor herkese.

Film çok sayıda yazar ve eleştirmen tarafından beğenilir. Gazete ve dergilerde üzerine yazılar yayınlanır. Onlardan biri de Behice Boran’ın yazısıdır. 1987’de kaybettiğimiz Türkiye İşçi Partisi genel başkanı, sosyolog Behice Boran’ın Haziran 1965 tarihli TİP çevresinin yayınladığı Sosyal Adalet dergisinde “Karanlıkta Uyananlar” başlığı ile yayınlanan yazısından bir bölümü aktaralım:

Yabancı sermaye ajanı kapkaççı tüccar, iflasa itelenen sanayici, iki paralık çıkarı için işçiyi satan sarı sendikacı ve kurtuluşun bilincine varmış, yiğit ve gerçek sendikacı, halkla hiç ilişkisi olmayan aydın ve halka inanmış, namuslu aydın, o yoksul hayatı içinde mutlu olmak için çırpınan işçi kız, kısaca herkes, her şey öylesine rahatça girmiş ki Karanlıkta Uyananlar’a, sonunda film her yanı ile yaşadığımız Türkiye’yi, hem de mutlu, pırıl pırıl yarınları müjdeleyen Türkiye’yi yansıtan bir nitelik kazanmış.

Karanlıkta Uyananlar Türk sinemasında toplumsal gerçekçiliğin en güçlü ürünü, belki de ilk ürünü sayılabilir. Bütün kişiler, hatta olağanüstü olaylar, gerçek duygumuz zedelenmeden verilmiş, olumlu tipler bile melekler gibi değil, zaafları, korkaklıkları, iyi kötü bütün insan yanlarıyla alınmış; tipik karakterler olarak yoğrulan kişiler kendi özel durumları ile birlikte, kendi dramlarının ötesine geçerek sınıflar arası ilişkilerin acı gerçeğini duyurabilmişlerdir.

Karanlıkta Uyananlar ilk kez 5 Mayıs 1965’te, Rüya Sineması’nda gösterilir. Basına, sanatçılara ve oyunculara yapılan bu özel gösteriminden sonra sinema salon sahipleri filmi vizyona sokmak istemezler. 15 Mayıs 1965’te işçi ve gençlik örgütleri bu durumu protesto eden bir basın toplantısı düzenlerler. 25 Mayıs 1965’te işçi sendikalarının yayınladığı filme destek bildirisi yayınlanır. Çeşitli illerde gösterime girmiş olan film, “komünist bir film” olarak nitelendiren “milliyetçi gençlik” tarafından protesto edilir. Sinema salonlarına saldırılar başlar. Salon sahipleri dövülür, sinemalar kundaklanır. Filme başından beri destek olan işçi sendikaları ve gençlik örgütleri filmin hem sinema salonlarında gösterilmesi hem de salonların güvenlikleri konusunda yoğun çaba harcarlar. Karanlıkta Uyananlar, Antalya Film Festivali’ne katılır. Sinema eleştirmeleri başta olmak üzere hemen herkes filmin birinci olacağını düşünürken, film üçüncü seçilir. 2010 yılında yitirdiğimiz sinema eleştirmeni ve kuramcısı Nijat Özön’ün Karagözden Sinemaya: Türk Sineması ve Sorunları isimli kitabından film için yazdıklarını aktararak yazıya devam edelim:

“Karanlıkta Uyananlar önce salon bulmakta güçlük çekti. Sonra ‘Türk-İş’, ‘Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı’, ‘Ankara Üniversitesi Talebe Birliği’ gibi kuruluşların korumasında, özel gösterilerde basına, davetlilere tanıtıldı. İstanbul’da beş sinemada birden gösterilmek olanağına kavuştu. Solcu basında çıkan övgüler ‘otomatikman’ sağcı basının şimşeklerini Karanlıkta Uyananlar’ın üzerine çekti. Antalya Film Festivali’nde işler daha da kızıştı: Hitler’in ‘hücum kıtaları’nı andıran bir ‘milliyetçi, mukaddesatçı’ gençlik topluluğu, bir zamanlar Amerikan yönetmeni Lewis Milestone’un Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok filminin gösterilişinde olduğu gibi etrafa bir baskı ve yıldırma havası vermeye çalıştı. (…)

Son olarak da Adana sinemalarında gösterilmeye başlanan filmin her seansında yine ‘milliyetçi, mukaddesatçı’ gençlerin olay çıkardıkları, sinemacıları dövdükleri gündelik gazetelerin sürekli haberi haline geldi.

Antalya Film Festivali’nde yarışan Karanlıkta Uyananlar En İyi Üçüncü Film, En İyi Özgün Müzik ve En İyi Senaryo ödüllerini alır. Birinciliği Turgut Demirağ’ın Aşk ve Kin filmi, ikinciliği ise Atıf Yılmaz’ın Keşanlı Ali Destanı almıştır. Ödül töreni öncesinde Antalya’da Karanlıkta Uyananlar’ın komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle film karşıtı protestolar, yürüyüşler yapılır. Karanlıkta Uyananlar Vedat Türkali’nin “Rus casusu”, filmde sevgili olan Ayla ve Beklan Algan’ın “kardeş oldukları” gibi iftiralara uğrar. Ödül gecesi Beklan Algan ödüllerin siyasi baskı altında dağıtıldığını açıklamak üzere mikrofonu almaya çalıştığında olaylar çıkar. Belediye Başkanı Avni Tolunay tarafından engellenen Beklan Algan, “Komünistler Moskova’ya” sloganları arasında linç edilmeye çalışılır. 12 Haziran 1965’te, Erol Taş’ın kahvehanesinde düzenlenen basın toplantısında, Turgut Demirağ hariç diğer ödül alanlar, ödüllerini geri verdiklerini açıklarlar.

Karanlıkta Uyananlar senaryo aşamasından başlayarak dört kez Filmleri Kontrol Komisyonu’na girer. Senaryo izni çıktıktan sonra gösterim için tekrar komisyona giren filmden bazı sahneler çıkartılır. Film gösterimdeyken üçüncü kez yeniden komisyon tarafından değerlendirilen filmin senaristi Vedat Türkali yerine senaryo iznine göre Ethem Göreç olarak değiştirilir. Yine bazı sahneleri çıkarılan film son kez komisyona girerek geçer.

İşçilerin emek ve sendikal mücadelesinin anlatıldığı filmin üzerinden 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri geçti. Bu darbelerle birlikte sendikal örgütlenme ve grev hakkı ya tümden yasaklandı ya da kısıtlandı. Film, anlattığı öyküyle bugün hâlâ güncelliğini korumakta.

Karanlıkta Uyananlar 1965’te türlü engellerle karşılaşmış, saldırılara uğramış, bu nedenle de gösterimde kısa süre kalmış bir film. Ancak aradan 56 yıl geçmesine rağmen hâlâ işçi filmlerinin başında gelmekte. Günümüzde internet ortamında on binlerce kişinin seyrettiği bir film olarak sinemamızın unutulmaz filmleri arasında yerini almakta. Yazıyı Vedat Türkali’nin Eski Filmler kitabında film üzerine yazdığı bir cümle ile bitirelim:

“Karanlıkta Uyananlar’ı son yıllarda bir rastlantıyla bir kez daha gördüm. Yaptığım bütün eleştiriler doğruluğunu koruyordu bence; ama hepsinin üstüne çıkan, bütün biçimsel kaygıları da aşan bir yanı vardı ki, bugün de görkemli biçimde ayakta tutuyordu filmi. O da acılar içindeki namuslu insanlarımızın haklı sorunlarına gerçek bir sinema emekçisinin, Ertem Göreç’in o sımsıcak, o yaklaştığı insanlar kadar namuslu yüreğiyle yiğitçe eğilmesi, onlar için doğru bir şeyler söylemenin gereğine bütün içtenliği ile inanmasıydı. Her türden engeli aşarak filmi ısıtan, parlatan güç bu coşkudan kaynaklanıyordu bence.

 

DEĞİNİLEN KİTAPLAR:

  • Lütfi Akad, Işıkla Karanlık Arasında, İş Bankası Yayınları, 2004.
  • Zafer Aydın, “Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü Kavel 1963, Sosyal Tarih Yayınları, 2010.
  • Vedat Türkali, Eski Filmler, Gendaş Yayınları, 2003.
  • Nijat Özön, Karagözden Sinemaya: Türk Sineması ve Sorunları, 2. Cilt, Kitle Yayınları, 1995.