Sıra dışı, derin, gizemli, mizahi romanların yazarı: Andreas Steinhöfel

"Steinhöfel, yirmi yılı aşkın bir süredir çoğunlukla diğerlerinden farklı olan çocuklara ve gençlere odaklanıyor; diğerleri kadar zeki olmayan, yaşlıları da seven, uyumsuz, kaotik, yalnız çocuklar ve gençlere. Toplumu suçlayan kasvetli bir ton yerine durumu olduğu gibi gösteren, yargılamayan, samimi, eğlenceli bir üslupla yapıyor bunu."

28 Temmuz 2022 07:43

Derin yetenekli Riko ile 2013 yılında tanıştım ve tanıştığım ilk andan itibaren ona bayıldım. Derin yetenekliydi çünkü ve bu çok olağanüstü bir şeydi. Kendi tanımıyla derin yetenekli olmak şu demekti:

“Çok şey düşünebiliyorum ama bu, diğer insanlara kıyasla biraz daha uzun sürüyor. Sorun beynimde değil, beynim gayet normal büyüklükte. Fakat bazen bazı şeyler kafamdan dışarı düşüyor ve ne yazık ki neyin nereden düşeceğini önceden kestiremiyorum. Ayrıca bir şey anlatırken konuya tam dikkatimi veremeyebiliyorum. Bazen ipin ucunu kaçırıyorum. O ipin bir ucu var mı yok mu, yoksa yalnızca ben mi öyle sanıyorum, çoğunlukla bundan bile emin olamıyorum, zaten asıl sorun da bu.”

Riko’nun kafasının içindeki her şey birbirine karışıyor, aynı bingo silindirindeki toplar gibi. Bilmediği pek çok sözcük var ve ‘daha akıllı olmak için’ ansiklopediye bakıp anlamlarını post-it’lere yazıp sağa sola yapıştırıyor, öğretmeninin önerisiyle bir günlük tutuyor, söylenenleri aklında tutmakta, mecaz kullanımları algılamakta güçlük çekiyor, küçük ve ilginç detaylar dikkatini çekiyor, sağını solunu karıştırıyor, gideceği yeri bulmak için her zaman kerterizlere ihtiyacı var, yoksa kayboluyor. Annesiyle birlikte Dieffenbachstrasse’deki 93 numaralı apartmanda yaşıyor. Annesi bir gece kulübünde çalıştığı için geceleri evde olmuyor, gündüzleri geç saatlere dek uyuyor. Yaptığı en güzel şey annesiyle birlikte haftada bir bingo oynamak için yaşlılar kulübüne gitmek. Annesi ve komşuları dışında hiç arkadaşı yok ve bazılarının ‘kafadan eksik’ olarak tanımlamasına rağmen basbayağı başının çaresine bakabiliyor.

Bir de üstün yetenekli Oskar var. Kendi durumunu şöyle tanımlıyor:

“Bir sürü tuhaf şey biliyorum, kurgulayabiliyorum ve mükemmel hesap yapıyorum, ama kaskım olmadan sokağa çıkmıyorum. Çünkü Almanya’da her yıl yaklaşık kırk bin çocuk kaza geçiriyor. Bunların hemen hemen üçte biri kaza sırasında otomobilin ön yolcu koltuğunda oturanlardan oluşuyor. Aşağı yukarı yüzde kırkı bisikletle, yüzde yirmi beşi de yaya iken kaza geçiriyor.”

Ayın dünyadan uzaklığını şıp diye hesaplayabilme üstün yeteneğine sahip olsa da Oskar'ın kaygıları yüksek. Kendisiyle çok ilgilenmeyen babasıyla bir başka apartmanda yaşıyor. Riko’dan birkaç yaş küçük, ufak tefek ve yalnız.

Riko mu Oskar mı diye sorsanız tereddütsüz Riko derim. Ancak bu iki ‘yetenekli’ yalnızın kaldırımda öylece duran bir makarna ile başlayan arkadaşlığını hiçbir şeye değiştiremeyeceğim için birini diğerinden çok da ayıramıyorum aslında.

Almanya’da 2008 yılında yayımlanan ve ertesi yıl Alman Gençlik Edebiyatı En iyi Kitap Ödülü’nü alan Rico, Oscar Und Die Tieferschatten bizim yaşamımıza 2013 yılında Riko, Oskar ve Derin Gölgeler adıyla girdiğinden beri bu ikilinin hayranıyım. Dolayısıyla yazarı Andreas Steinhöfel’in.

Andreas Steinhöfel şu anda Almanya’daki en popüler çocuk kitabı yazarlarından biri. Kitapları birçok okulda standart literatürün bir parçası. 2013’te tüm çalışmaları için Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü’nün özel ödülüne layık görüldü, 2017’de James Krüss Ödülü’nü aldı. Ayrıca ALMA ve Hans Christian Andersen Ödülü’ne aday gösterildi. Alman Dil ve Şiir Akademisi’ne üye olan ilk çocuk ve gençlik kitabı yazarı. Yazarlığın yanı sıra çevirmenlik ve eleştirmenlik yapıyor. Aslında yönetmen olmak istiyormuş, ancak film endüstrisiyle ilişkisine senaryo yazarı olarak devam ediyor ve 2015 yılından bu yana kendi film şirketi olan Sad Origami’de çocuk filmleri yapımcılığı yapıyor. Onun sinema sektöründeki üretkenliğinden bağımsız olarak Riko ve Oskar’ın maceraları yönetmen Neele Leana Vollmar tarafından sinemaya uyarlandı ve çok sevildi. Türkçede yayınlanmayan, çok satan gençlik kitabı Die Mitte Der Welt de  Jacob M. Erwa tarafından sinemaya uyarlandı.

Battenberg doğumlu, ancak liseden sonra Berlin’e yerleşmiş. 20 yıl yaşadığı Berlin’de kendini hep ahmak bir taşralı olarak görmüş ve doğduğu yerin doğa manzarasına hasret kalmış. Kitap kahramanları da kendisi gibi Berlin-Battenberg hattında yaşıyor. Berlin’de birçok Riko hayranı onun üstün dedektiflik becerilerini taklit edercesine Dieffenbachstrasse 93’teki evini bulmaya çalışıyor. Oysa Dieffenbachstrasse 93 gerçekte yok, cadde 81’de bitiyor. Steinhöfel de 72 numarada oturuyormuş bir zamanlar. Riko’nun izini sürerken kapı zilinden yazarı bulan hayranlar onunla konuşmak istiyormuş. Steinhöfel beş kat inip çıksa da bunu inanılmaz bir iltifat olarak kabul etmiş her zaman. Artık özlediği doğaya kavuştuğu kırsal Hesse’de yaşıyor ve bazen küçük gruplar ön kapıda durup kitaplarını imzalamasını istediklerinde onları kırmıyor.

Kariyerini bu şekilde özetleyebiliriz Andreas Steinhöfel’in. Ancak yazarlığı bundan çok daha fazlasını hak ediyor elbet. Yazar olacağım diye çıkmamış yola. Marburg Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı ve Medya okurken abisi resimlediği bir kitap için kendisinden yardım istemiş. Pedagojik bir saçmalık olarak nitelendirdiği bu kitabı okuyunca ben daha iyisini yaparım demiş ve kaleme aldığı kısa bir öyküyü halen çalışmaya devam ettiği Carlsen Yayınevi’ne göndermiş. Yayınevi öyküyü çok beğenmiş ve bu öykü ilk kitabı Dirk und Ich / Sıkı Arkadaşlar ve Spagetti Canavarı’na evrilmiş – bizde tüm kitapları Tudem tarafından yayınlandı. Bir nevi abisiyle çocukluk maceralarını anlattığı ilk kitabın gördüğü ilgi ve erken gelen ödüllerle yazmaya devam etmiş – iyi ki…

Ayrıksı bir yazar olduğunu düşünüyorum Steinhöfel’in. Yirmi yılı aşkın bir süredir çoğunlukla diğerlerinden farklı olan çocuklara ve gençlere odaklanıyor; diğerleri kadar zeki olmayan, yaşlıları da seven, uyumsuz, kaotik, yalnız çocuklar ve gençlere. Çocuk edebiyatında pek de alışık olmadığımız aile yapıları, yetişkin halleri, diyaloglar, toplumun dışladığı karakterler ve şaşırtıcı bir şekilde, durumlarıyla iyi başa çıkan ve sorun çözmekte gittikçe güçlenen kahramanlar etrafında örüyor kurgularını. Üstelik toplumu suçlayan kasvetli bir ton yerine durumu olduğu gibi gösteren, yargılamayan, samimi, eğlenceli bir üslupla yapıyor bunu. Haliyle romanları gülümsetiyor, daha da önemlisi kahramanlarıyla empati kurduruyor.

Riko ve Oskar, Felix Winter ya da Anders (Farklı), Paul Vier ve Shröder’lar (Çat Kapı) ya da henüz tanışmadığımız Phil (Die Mitte der Welt). Hepsi de toplumun yan yana durmakta, olduğu gibi kabul etmekte zorlandığı karakterler.

“Kitaplarımda anlattığım şey bükülemeyen çocuklar. İlginç bir şekilde –yakından bakarsanız– kendisine derin yetenekli diyen Riko, kitapta hiç bahsedilmese bile ADD (Dikkat Eksikliği Bozukluğu)’li bir çocuk, Felix’in ya da daha doğrusu Anders’ın beyin hasarı var. Bu, bir çocuk olarak, ancak temelde bir mazeretiniz varsa, yani bir hastalığınız varsa başa çıkabileceğiniz bir şey. Tüm şakanın arkasında derin bir ciddiyet var. Uzun yıllar beni mutlu eden ve yazmaya devam etmem için teşvik eden şey çocuklardan aldığım mektuplardaki tepkiler oldu. Sonunda benim gibi düşünen ve hisseden biri diye yazdı çoğu. Küçük ve yanlış anlaşılmış hissetmek, çevrenizle entelektüel olarak başa çıkamamak, birçok insan hayata karşı bu tutumu bilir. Benim için edebiyatın görevlerinden biri de bu; okurlara yalnız olmadıklarını anlatmak.”

Andreas Steinhöfel dil ile oynamayı, dilin kalıplarını zorlamayı da seviyor, çocuk ve gençlik edebiyatında alışık olduğumuz durumdan farklı olarak. Genellikle konuşur gibi, daha basit ve kısa cümlelerle akar çocuk kitapları. Beş kitaplık Riko ve Oskar’ın maceralarında –Riko’nun eşsiz sözlüğünü bir tarafa koyarsak– bu biraz daha böyle, ya da Çat Kapı’da. Ancak Farklı’da dilin, anlatımın daha karmaşıklaştığını, cümlelerin uzadığını görüyoruz. Çünkü Farklı’nın psikolojisi çok karmaşık; derin düşünceleri, analizleri var karşılaştığı her kişi ve durum için, kendisi için. Gerçeküstü, hatta biraz masalsı, psikolojik etkileri yoğun bir çocukluktan ilk gençliğe geçiş kitabı. Bunu kalıplaştığı üzere basit cümlelerle anlatmak zor. İşte bu noktada yazar çocuktur, anlamaz ya da zorlanır diye düşünmüyor, tam tersi okuyucusunu zorlamayı, kendi yazma serüvenine davet etmeyi istiyor:

“Arada bir kitap okuyan çocuklar için işlevsel edebiyat yazmıyorum. Kulağa acımasızca geliyor ama durum bu, okuyan çocuklar için yazıyorum. Bir çocuğun ‘ben sadece eğlenmek istiyorum’ demesi sorun değil. Ama çocuğun da metni kazıma, altındakini fark etme fırsatına sahip olması gerekir. Sanat budur, edebiyat budur ve yazmayı eğlenceli yapan da bu, başka her şey sıkıcı olurdu.” 

Hiç okumadıysanız biraz acımasızca gelebilir, ancak çocuk edebiyatından söz ediyorsak Steinhöfel’i özel kılan, yarattığı karakterlerin benzersizliği kadar biraz da bu yaklaşımı bana göre. Çocuğu, genci gerçek bir okuyucu yerine koyup ciddiye aldığını gösteriyor çünkü. Basıldığı her dilde kitaplarının gördüğü ilgiye bakılırsa okuyucusu bu durumdan şikâyetçi değil!

Riko ve Oskar ile başladım, onlarla bitireyim, çünkü beşinci kitapla veda ediyoruz onlara. Yazar için de kolay olmamış onlara veda etmek, çünkü ikili yazarın kişiliğinin kısmi yönlerini, mizah anlayışını yansıtabildiği karakterlermiş. Dolayısıyla zahmetsiz bir yazım serüveniymiş. Bu mutluluğu başka hiçbir kitapta yaşamadığını da söylüyor. Ancak kendisini kopyalamadan bu formda yazamayacağını düşündüğünden son noktayı koymaya karar vermiş. Devasa Bir Hata’nın son sayfasında Riko ve Oskar gün batımına doğru yürüyor. Bu kitabı, başka kitaplarını da resmeden, ancak elbette Riko ve Oskar’a bir nevi can veren Peter Schössow’a adamış yazar. Sokakta küçük bir çocukla yürüyen serseri Charlie Chaplin’den esinlenmiş bu son sahneyi çizerken Peter Schössow. Harika bir bitiş çizgisi!

Bakalım bundan sonra ‘genelde turuncu beyaz çizgileri olan rüzgâr tulumu’ yönünü hangi maceralara çevirecek Andreas Steinhöfel’in...

•