Kıraathane Kitap Şenliği’ni fırsat bilerek, K24’te yayımlanmak üzere şenliğe katılan yayınevleri arasında küçük bir soruşturma düzenledik. Bu küçük çaplı soruşturma, yayıncılığımızın belli başlı sorunlarını bir kez daha gözler önüne sermeyi hedefliyor...
16 Eylül 2021 19:27
Kıraathane Kitap Şenliği’ni fırsat bilerek, K24’te yayımlanmak üzere şenliğe katılan yayınevleri arasında küçük bir soruşturma düzenledik.
Sorularımız şunlardı:
1. Pandemi boyunca ayakta kalmak için ne gibi önlemler aldınız? Bu doğrultuda yeni dayanışma biçimleri ortaya çıktı mı?
2. Yayıncılığı sürdürmekte karşılaştığınız en büyük sorun sizce nedir?
3. Bu dönemde önem verdiğiniz, en çok üzerinde durduğunuz, öne çıkarmak istediğiniz kitap/yayın?
4. Yakın vadede önem verdiğiniz bir proje?
Soruşturmaya verilen yanıtları, geliş sırasına göre yayımlıyoruz…
1
Manifold: Pandemi öncesinde Manifold’un kendi masraflarını karşılayacak kadar dahi bir geliri yoktu. Pandemi boyunca ekran başında geçirilen sürenin artmasıyla hem okur hem iştirakçi sayısında bir artış oldu. Arter ve Pera Müzesi pandemi nedeniyle seçtikleri kültür projelerine destekte bulunmaya gayret etti. Bu çerçevede Arter’in onuncu kuruluş yılı vesilesiyle “İş Üstüne Arter Özel” başlıklı yedi bölümden oluşan bir podcast dizisi hazırladık. Pera Müzesi ise pandemi öncesinde çevrimiçi yayınlara ilan veren bir kurum olmadığı halde Manifold’a ilanla destek oldu. SAHA’nın Sürdürülebilirlik Fonu sayesinde de Bir Yerin İzinde Pek Çok Yeradlı kitabımızı yayımlama şansımız oldu. Bu bağlamda kültür kurumlarının bağımsız oluşumlara desteği arttı denebilir.
Onagöre: Pandemide kurulduk. Onagöre kendi kendine öğrenmeye inanıyor; müellifleri yayınlarına ortak eden, kooperatif bir anlayışla üretim yapan bir düzeni kurmaya çalışıyoruz. En büyük desteği müelliflerimiz ve üreticilerimizden alıyoruz. Bu dönem en önemli arkadaşlarımız Manifold ve Borderless Art Book Days. Kıraathane Kitap Şenliği gibi onlar da umut veren bir etkinlik ve okur ve izleyicilerimizle buluşmamızı sağlıyor.
2.
Manifold: Ensbüyük sorun, niş yayıncılığa hobi gibi bakılması ve çevrimiçi özgün içeriğin ücretsiz olması beklentisi.
Onagöre: Bandrol saçmalığı, doğru düzgün bir yasal dayanağı olmayan bir sistemi, müelliflerinin direkt olarak teliflerden pay almadığı test kitapları kopyalanmasın diye sürdürmemiz bana üzücü geliyor. Bunların tedariki için harcadığımız her saniyeye üzülüyoruz. Ayrıca Avrupa Birliği kurumlarından alınan yüksek destekleri kısa dönemli projelerde tüketen, bunun için de görsel sanatları araçsallaştıran yayıncılık projelerini tartışmamız gerektiğini düşünüyoruz.
3.
Manifold: Bir yayından ziyade Onagöre ile işbirliğimizi öne çıkarmak isteriz. Ali Taptık’ın Manifold editörlerinden biri olmasından çok önce üzerinde düşünmeye başladığımız, ancak Kıraathane Kitap Şenliği’ne kadar hayata geçiremediğimiz bir şeydi bu işbirliği. Ortak logomuzu daha çok yerde görebilmek istiyoruz.
Onagöre: Biz de Manifold’la işbirliğimizi ve BAS’ın yeni kitabı HA’lar’ın da masamızda yer bulmasını çok önemsiyoruz. Bunun dışında diasporadaki arkadaşlarımız yurtdışındaki fuarlara katılmamıza yardımcı oluyor. Şebnem Şoher sağ olsun, bu yaz Portekiz’de iki farklı sanatçı kitapları ve özgün baskı fuarına katıldık.
4.
Manifold: En yakın vadede Burak Çevik ve Gökhan Kodalak’ın kitaplarını yayımlayacağız. Yavaş yavaş Ali’nin Manifold’daki yazı dizisinin nasıl kitaplaşacağını düşünmenin zamanı da geliyor. Sırada ayrıca Fatih Özgüven, Ömer Altan, Can Başkent ve Gökhan Akçura’nın kitapları var.
Onagöre: Kasım ayında altı yeni kitabı sunmayı umuyoruz. Sena Başöz’ün göç ve arşiv üzerine uzun soluklu projesi bunlardan biri. Tefrika İstanbul’un ikinci cildinde Kıvılcım Güngörün’ün İstanbul’unda dolaşacağız. Öykü Önal, Ali Beşikçi’nin fotoğraf kitapları ve Şanal Mimarlık’ın geometrik desenleri tasarımlarda nasıl kullandığına dair bir yayın da bu listede. Ayrıca ilk kitabımızın, Yukio Mishima, Eikoh Hosoe ve Güllerin Çilesi’nin İngilizce çevirisini yayımlayacağız.
1. Konsol Kitapları/ONS olarak maalesef yayın hayatımızı durdurmak durumunda kaldık. Yeni bir sayı dergi veya yeni bir kitap yayını yapmadık. Elimizde her ne varsa buzdolabına kaldırdık şimdilik. Pandeminin gidişatı normalleşmeye izin verdiği zaman yeniden faaliyete dönmeyi bekliyoruz.
2.
Yurtdışı bazlı kâğıt ve diğer tüm giderlerin yanı sıra en ciddi sorun “dağıtım”. Yayınevleri, bir yayının en iyi ihtimalle fiyatının yarısını talep edip karşılığında pek de parlak olmayan bir dağıtım performansıyla karşılık görüyor dağıtımcılardan. Bir türlü yapılmayan ödemeler, aylar-aylar süren ödeme süreçleri ve olsa olsa parçalı ödemeler... Bu dağıtım sistemiyle nasıl ve neden yayıncılık yaptığımızı anlamakta bazen güçlük çekiyoruz.
3.
Yeni yayın yapamadığımız için maalesef yok. ONS’un zamansız, her zaman okunabilir bir dergi olmasına büyük çaba harcamıştık. Galiba da başardık. Bütün sayılar hâlâ yeni çıkmış gibi tazeler aslında:)
4.
Olacak. Fakat zamanını henüz biz de bilmiyoruz.
1.
Kısa sürede toparlanıp evlere çekildik ve faaliyetimizi evlerden sürdürdük. Toplantıları internetten yaptık ama ne olduğunu, pandeminin ne olacağını anlayana kadar okur ve yazar şaşkınlığını atmamız, yayınevi olarak kısa sürede toparlanmamız mümkün oldu. Dijital platformlara ağırlık verdik ve okurlarımızı oralara yönlendirip sonuç almaya çalıştık. Farklı paketler halinde bir araya getirdiğimiz kitaplarımıza okurlarımız dayanışmak için de ilgi gösterdi açıkçası.
2.
Yayıncılığın her aşaması ayrı bir sorun değil mi zaten? Neresinden bakarsanız Türkiye’de yayıncılık yapmak ve bunda ısrar etmek sorunlarla mücadele etmek anlamına da geliyor. Siyasal, kültürel ve ekonomik sorunlar hariç değil.
3.
Şiir, öykü ve eleştiri yayıncılığı yapıyoruz. Yakın zaman önce Ali Eşref Dervişyan’ın Abşûran adındaki öykü kitabını yayımladık. Makbule Aras’ın Farsçadan çevirdiği öyküler İran edebiyatına dair çok önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Komşudaki hayatın Türkiye’de yaşadıklarımızla ne kadar benzer ve anlaşılır olduğuna ayrıca dikkat çekmek isteriz.
4.
Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir ve Öykü Ödülleri’ni Gıda İş Sendikası ile birlikte yürütüyoruz. Her yıl birbirinden değerli şair ve yazarlar ödül kazandı ve biz de o dosyaları kitap olarak yayımladık. Bu yıl da ödülü kazanan bir şiir ve bir de öykü dosyasını kitaplaştırdık. Gelecek zamanda Enver Gökçe’nin bütün şiirlerinin yanı sıra Türkiye’de konuşulan farklı dillerden yaptığımız çevirileri de kitaplaştırıp okurlarımızla buluşturacağız.
Hakkı Zariç
1.
Pandemi süresince ayakta kalmak için Covid-19 virüsüne bulaşmamaya çalıştık. Maalesef ülkemizde aynı mecralarda bulunan kurumlar, topluluklar, işyerleri arasında dayanışma değil, rekabet geleneği var.
2.
Okuma alışkanlığının bir türlü ilerlememesi. Bekliyoruz.
3.
David Lynch’in Büyük Balık ve S. Žižek’in Hegel ve Bağlı Beyin.
4.
Lacan”ın 1. Seminer’ini yayına hazırlıyoruz.
1.
Pandeminin ilk yılında kitap yayımlamadık. Daha sonra kapaksız, ciltsiz, zımbayla tutturulan Gulyabani serimizi icat ettik. Ayrıca shopier üzerinden direkt satışa ağırlık verdik.
2.
Yayıncılığı sürdürmekte karşılaştığımız en büyük sorun; yerleşik, geleneksel dağıtımcı odakları ve şiir okurunun kalmaması.
3.
Gulyabani serimiz.
4.
Hiciv serimiz.
1.
Bu süreçte depolama maliyetlerimizi azalttık. Normal şartlarda fotoğraf festivaliyle çeşitli fotoğraf ve kültür-sanat etkinliklerinde stant açıyorduk. Maalesef iki senedir bunları yapamadığımız için ciddi gelir kaybına uğradık. Ancak dayanışma odaklı projelerimiz bu süreçte de devam etti. Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu bir kitabımızın baskı giderlerine katkıda bulundu, biz de çeşitli fotoğraf dernekleri için indirimli kampanyalar yaptık.
2.
Dağıtımcıların biz yayınevlerinden aldığı %50 iskonto, geç ödemeler, kitaplarda sürekli indirim yapılması… Sabit fiyat yasasının çıkarılması şart. Yabancı kitapların telifi, matbaacılık sektöründeki bütün girdilerin ithalata bağımlı olması, kâğıttaki %18 KDV, okuyucu sayısının azalması, devlet desteğinin olmayışı… Sektörün en büyük sorunlarını böyle sıralayabiliriz.
3.
Sanat dizimizin ikinci kitabı, Kıraathane Kitap Şenliği’yle birlikte okuyucuyla buluşan Hassas Sesler Sözlüğü bu sezon öne çıkarmak istediğimiz yayınlarımızdan.
4.
Önümüzdeki süreçte Fotoğraf dizimizden çıkacak, hazırlıklarını sürdürdüğümüz kitaplarımız:
Aslanın İni: Arendt’ten Chomsky’e Siyonizm ve Sol / Susie Linfield; Fotoğraf Estetiği / François Soulages; Kadın Fotoğrafçılar ve Feminist Estetik; Söyleşiler, 1968-2008 / Baudillard; Görsel Sosyoloji / Douglas Harper; Camera: Essence and Apparatus / Victor Burgin.
Ve elbette, her zaman yayınevinin hayatta kalması. :)
Hüseyin Yılmaz
1.
Pandemi döneminde az sayıda da olsa kimi başka yayınevlerinin benimsediği bir şeyi Yort kurulduğu andan itibaren zaten yapıyorduk, onu sürdürdük: Kitaplarımızı açık erişime sunduk. Bu uygulamanın ayakta kalmamıza bir yararı olmadı (henüz ayakta kalmamızı mümkün kılacak bir formül icat edilmedi zaten); ama kimi okurlarımızın pandemi günlerini neşelendirdiğimizi umuyoruz. Yeni dayanışma biçimleri (en azından bizim için) ortaya çıkmadı; hatta eski biçimler de pek rağbet görmedi.
2.
Dağıtım sektörünün (özellikle de küçük yayıncıları asla kale almayan) çalışma tarzı ve görünürlüğün ancak ciddi (ve bizim için imkânsız) bir reklam yatırımıyla mümkün olabilmesi.
3.
Kanada’dan Caboose Books’un sinema kuramı serisinden Mizansen, Dekupaj, Montaj üçlüsünü tercüme etmek ve yayımlamak zorlu ve mühimdi. Harun Farocki’nin metinlerini derlediğimiz İmajlarla Düşünmek’i yayımlamak da Yort’u kurduğumuz günden beri hayalimizdi. Mutluyuz, gururluyuz.
4.
Metahaven’ın Dijital Tarkovsky’si ve Dan Fox’un Gösterişçilik’i dizgide. Her ikisinin de içeriği ve üslubu hayli yenilikçi.
1.
11 Mart 2020’den bu yana birbirinden epey farklı dönemlerden söz edilebilir. İstanbul’un tarihî yarımadasının sokaklarında bile sadece birkaç hortlağın gezdiği mutlak tecrit döneminde mağazalar kapandı, okurlar bol vakit buldukları için internet mağazalarına yüklendiler. Kitapyurdu gibi web mağazaları talebe yetişemediği için haksız bir biçimde pek çok yayınevinin kitaplarını “geçici olarak tedarik edilemediği” gibi müphem bir cümleyle satışa kapattı.
Bu sırada meslek örgütlerinin bir dayanışma perspektifi sunmasını beklerdik, ama onlar işin daha çok James Bond’culuk kısmında kaldılar, sokakta kovalanacak korsan da kalmayınca internetten PDF paylaşımcılarının ve yeni tür uyanıkların girişimlerini izlediler.
Yüksek satış rakamlarına dayanmayan yayınevleri (butik, küçük, bağımlı, vs.) arasında dayanışmanın sadece tesadüf eseri olabileceği ortaya çıkalı çok zaman olmuştu. Etkili bir dayanışma platformu olmayı hedefleyen Yaykoop’un faaliyetlerindeki gelişme bu soruya daha aydınlatıcı bakış getirebilir.
Birlikte çalıştığımız matbaa pek çok zorluğa rağmen bizimle dayanışmaya devam etti pandemi süresi boyunca.
2.
Bizim yayıncılığı sürdürmekte karşımıza çıkan en büyük güncel sorun TL/döviz makasının çok fena açılmasıdır. Dövize bağlı maliyetler zaten çok dar olan kâr marjını yok etti. Bu sıralar yayıncı meslektaşlarımızla sohbetlerimizde veda kelimelerinin yerini değişmezcesine şu cümle aldı: “Valla ne olacak ben de bilmiyorum!”
3.
Juan Carlos Onetti, Latin Amerika edebiyatının en büyük yazarlarından biri. Marquez, Borges, Cortazar’ı biliriz, nicedir dilimize kazandırılmıştır eserleri. Ne var ki Uruguaylı büyük yazar Onetti’nin çok eski bir antolojideki kısa öyküsünü ve Kitap-lık dergisinin kendisine bir dosya ayırdığı 2011 tarihli sayısındaki bir iki kısa çeviriyi saymazsak, Türkçedeki ilk eseri Tersane 2015 yılının sonunda Alef’ten çıkmıştı. İki yıl önce de Kısa Hayat’ı yayınlamıştık. Şimdi üçlemenin üçüncü kitabı geliyor: Ceset Toplayıcı. Tıpkı Adorno, Deleuze, Foucault, Benjamin gibi Onetti’nin de “Türkçeleştirilmesinin başarıldığını” söyleyebileceğiz.
4.
Yakın vade bizi yeni bir yayın çizgisi başlatmaya zorlayacak gibi görünüyor. Dünya edebiyatının güncelleri, tarihileri, Fransız felsefesinin 1950 sonrası “starları”, grafik romanlar... Telif dışı kalmış kitapları satmakta mahir yayınevleri oluşuyor, oluşmakta. Ama ne yapılabilir? Daha ortaya atıldığı andan itibaren çabucak taraftar (müşteri) bulan bir “yenilik” olabilir mi? İşte bu mümkün olmayabilir. Uyduruk işleri kastetmiyoruz; “yeni” bir şey, gerçek yenilik. Valla bunun ne olacağını biz de bilmiyoruz.
1.
Öncelikle yayın programını yavaşlattık. Yeni kitap alımlarını erteledik. Yayınevi trafiğini askıya aldık. Kitaplarda bir geri çekilmeyle birlikte her ay kitap çıkarmak gibi bir düsturumuzu, dört beş kitap birden ele alarak toplu çıkarmaya döndürdük. Ödemelerimizi ertelemeye çalıştık, nazımızın geçebileceği dostlarımızdan ricacı olduk. Masraflarımızı en aza indirdik. Ama zorunlu ihtiyaçlarımız ya da erteleyemediğimiz masraflar için kampanyalar yaparak okurlarımızla ve zaman zaman bir arada proje ürettiğimiz kurumlarla kurduğumuz ilişkilere istinaden bir bağ kurduk. Okurlarımızın dikkatini çekebilecek setler hazırladık ve yayıncılık faaliyetimizin desteklendiği küçük ama güçlü bir dayanışma ağı gördük.
2.
Yayıncılığın en büyük sorunu dağıtımdır. Çok basit, dünyanın en iyi yayıncılığını da yapsanız, dağıtamazsanız satamazsınız. Sorunların geri kalanlarını yayınevi kendisi çözer ama bu sorun hem içsel hem dışsal olarak bağımlı bir ilişkiyi haiz. Diğer bir sorun ekonomik: Çıkardığımız kitaplarda bir kitaptaki maliyetin bir diğer kitaptaki maliyeti tutmaması, dövizin yukarı yönlü hareketiyle maliyetlerin artması ve dağıtım/iade ikiliğiyle birlikte nakit akışının sürekli dengesizliği. Bu sarmalı çözmek yayınevlerinin kendi maharetine, kurdukları ağlara, modellere bağlı bir süreç. Problem çöze çöze ilerleyen ya da tıkanan bir mücadele daha çok. En azından bizim için...
3.
Belki edebiyatta roman dizimizde çok severek bastığımız Jonathan Coe’nun romanlarının her birini şiddetle tavsiye edebiliriz. Okurlarımız için Coe’yu yeni bir yazar keşfetmek istiyorlarsa mutlaka bakmaları gereken bir yazar olarak öne çıkarabiliriz. Biz basmakta ısrar ediyoruz. Politik hiciv ile edebiyatın çok ince bir karışımı. Dünyada da en bilinen ve en çok ödül almış romanlarından Bir Aile Kroniği özellikle… Bir aile üzerinden neo-liberal dönüşümün her biri özel olarak örülmüş, ayrı karakterlerle betimlemesi ve bir bütün olarak karakterlerin birbiriyle bağını çok güçlü olarak kurması romanı üst seviye taşıyan en önemli unsurlardan. Okurlarımızın okumasını çok istediğimiz yazarlarımızdan.
4.
Daha çok tiyatro metinleri basacağımız bir sürece gireceğiz ve bizim gibi tiyatro metinleri basan az yer olduğu için de önem verdiğimiz ve değerini görmesini istediğimiz bir süreç olacak bizim için. Oyun okumayı tıpkı oyun izlemek gibi canlı, güncel ve profesyonel bir işin ötesinde edebiyat zevki olarak görecek anlayışı yaygınlaştırmak bu bağlamda önem verdiğimiz mevzuların başında geliyor. Bu bağlamda gerek basılı gerekse dijital olarak yürüteceğimiz oyun metinlerini okurla buluşturmak da farklı projelerle birlikte değerlendireceğimiz bir çalışma olarak önümüzde duruyor.
1.
Yeni başlık kitap üretimimizi neredeyse durma noktasına getirdik, özellikle yeni telif hakkı almayı sınırlandırdık. Pandemi süresince Kısa Çalışma Ödeneği’ne başvurduk. Halihazırda var olan okur dayanışma ağlarımızı genişletmeye ve çeşitlendirmeye çalıştık.
2.
Kâğıt, baskı, telif ödemeleri gibi doğrudan dövize bağlı maliyetler ve yüksek iskonto (yıkıcı indirimler) oranları karşılaştığımız en büyük güçlükler. Bu arada yayıncılık sektörünün genel bir problemi olarak okuyucularla sağlıklı ve sürekli iletişim kanallarının olmayışını da önemli bir problem olarak eklemeliyiz.
3.
DNA’nın Kara Leydisi: Rosalind Franklin bu dönem üzerinde en çok durduğumuz kitap diyebiliriz. 20. yüzyılın en büyük bilimsel keşiflerinden biri olan DNA’nın ikili sarmal yapısının aydınlatılmasına büyük katkı sunmuş ama maalesef bu keşiften adeta ismi silinmiş olan Rosalind Franklin yayınevi olarak çok saygı duyduğumuz ve Türkiye’deki bilim okurlarının hakkında çok daha fazla şey öğrenmesini istediğimiz bir bilim kadını. X ışını kristalografisi tekniğiyle yaptığı çalışmalar nedeniyle çok erken yaşta kansere yakalanan ve ne yazık ki henüz 37 yaşındayken hayatını kaybeden Rosalind Franklin hakkında şimdiye kadar hazırlanmış en kapsamlı biyografi olan bu kitap umarız okurların da beğenisini kazanır.
4.
İşin aslı, önümüzdeki dönem yayımlayacağımız her kitap bizi heyecanlandırıyor. Örneğin Türkçeye şu ana kadar hiçbir eseri çevrilmemiş olan Nobel ödüllü fizikçi Freeman Dyson’ın The Sun, The Genom, and The Internet adlı kitabının okurlarca nasıl karşılanacağını merak ediyoruz. Ya da benzer bir şekilde, pek çoğumuz BBC yapımı enfes evrim belgesellerinden tanısak da, Türkçe herhangi bir eseriyle karşılaşmadığımız Dr. Alice Roberts’ın The Incredible Unlikeliness of Being adlı kitabının Türkiye’deki serüvenini sabırsızlıkla bekliyoruz. Yayın programımızdaki en büyük eksikliklerden biri olarak gördüğümüz yapay zekâ başlığını Artificial Intelligence: The Basics (Kevin Warwick) ve The Creativity Code: How AI is Learning to Write, Paint and Think(Marcus du Sautoy) gibi eserlerle dolduracak olmaktan dolayı ayrıca mutluyuz. Son olarak Henri Poincaré ve Arthur S. Eddington başta olmak üzere bilim tarihinde çok özel bir yer edinmiş bilim insanlarının eserlerine önümüzdeki dönem yayıncılığımızda daha fazla yer vereceğimizi de okurlarımızın bilmesini isteriz.
1.
Biz Kıraathane Kitapları olarak Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nin bünyesinde faaliyet gösteren çok küçük bir yayıneviyiz. İlk yılımızı henüz tamamladığımız, ilk birkaç kitabımızı henüz yayımladığımız bir dönemde pandemi başladı. İstanbul Edebiyat Evi, K24 ve hepsinin üst kurumu niteliğindeki P24 Bağımsız Gazetecilik Platformu olarak hiçbir planımızı değiştirmeden, üzerinde çalıştığımız bütün projeleri ilk başta evlerimizden, yasaklar kalkınca da binamıza gelerek sürdürmeyi denedik. Kıraathane etkinlikleri uzun bir süre kesilmesin, dijital ortamda da sürsün diye çok uğraştık ve bunu büyük ölçüde başardık. Başka yayınevlerinin kitapları da bu ortamda Kıraathane’de, K24’te tanıtılmaya, konuşulmaya devam etsin diye elimizden geleni yaptık. Pandemide İstanbul Edebiyat Evi olarak bağımsız yayıncılar, yazarlar ve sanatçılarla dayanışmanın yollarını aradık. Müzisyenlerle “Dayanışma Mevsimi” buluşmaları buradan doğdu. Kıraathane Kitapları ise pandeminin başından beri ikisi yeni baskılar olmak üzere sadece altı kitap yayımlayabildi, bu sayıyı 2021 sonuna kadar 10’a çıkarma hedefimiz var. Zaten kurum bünyesinde başka işler yaptığımız ve yayınevindeki editörlük faaliyetini gönüllü bir iş olarak ilaveten üstlendiğimiz için, pandemi olsa da olmasa da kitaplarımızın hepsinin büyük bir özveri ve dayanışma ürünü olduğunu söyleyebilirim.
2.
Dağıtım tekelleri.
3.
Linda Boström Knausgård bizim önem verdiğimiz bir yazar. Helios Felaketi romanından sonra Amerika’ya Hoş Geldiniz adlı kısa romanını da yine Ali Arda’nın İsveççe aslından yaptığı çeviriyle yayımladık.
Gaye Boralıoğlu ve Ümit Kıvanç’ın bizim özel “Kitap Stüdyosu” serimizde “konuşa konuşa” yazdıkları Haysiyet kitabının baskısı uzun zamandır tükenmişti. Haysiyet’in üçüncü baskısını yapabilmiş olmaktan mutluyuz.
Şenliğe yetişen sürpriz bir kitabımız da şair, küratör, ressam Paolo Colombo’nun şiirlerinin İngilizce asılları ile Nilüfer Kuyaş tarafından yapılan Türkçe çevirilerini bir arada okura sunan Ne Uykuda Ne Suda. Bu minik kitapta güçlü mısraların yanı sıra Paolo Colombo’nun üç suluboya resmi de okurları bekliyor.
4.
Kıraathane Kitap Şenliği’ne yetiştiremedik ama ekim ayı bitmeden okura ulaştırmak istediğimiz ve çok önem verdiğimiz bir kitabımız var: Ne Mutlu Eşitim Diyene: Milliyetçilik Tartışmaları. Milliyetçiliği çeşitli yönleriyle irdeleyen 23 makale yer alıyor kitapta. İstanbul Edebiyat Evi’nde 2020 sonunda gerçekleştirdiğimiz bir konferans serisine paralel olarak kaleme alınmış makaleler bunlar.
“Kitap Stüdyosu” serimizin Haysiyet’ten sonraki ikinci kitabını da sene bitmeden yayımlamak istiyoruz. Bu kez Karin Karakaşlı ve Ayşe Tütüncü tarafından “konuşa konuşa” yazılan bir kitap hazırlıyoruz, adı Sahicilik.
Yine Francine Prose’un Bir Yazar Gibi Okumak: Kitapseverler ve Kitap Yazmak İsteyenler İçin Bir Kılavuz kitabını Seda Çıngay Mellor’un çevirisiyle yayımlayacağız.
Büyük önem verdiğimiz bir başka yayın projesi ise, Türkçede kadri yeterince bilinmemiş ama ülkesi İtalya’da ve dünyanın birçok dilinde tam ifadesiyle “dev” bir edebiyatçı ve yayıncı olarak kendine ebedi bir yer edinmiş olan, kısa süre önce kaybettiğimiz Roberto Calasso’nun külliyatını Türkiyeli okurlara sunmak.
Son olarak, Ne Uykuda Ne Suda kitabından söz ettiğim Paolo Colombo’nun ekimde İstanbul Edebiyat Evi’nde bir suluboya resim sergisi açacağını ve bu vesileyle buraya gelip kitabı hakkında da bir konuşma yapacağını eklemeliyim.
Yasemin Çongar
1.
Pandeminin özellikle başlarında, kimsenin kitapçılara gidemediği ve yeni kitapların kimsenin radarına giremediği dönemde en azından giderlerimizi kısabilmek için kitaplarımızın yayın tarihlerini erteledik. Ve yine bu dönemde bütün emeğimizi e-kitap çalışmalarımızı hızlandırmaya ve sosyal medya görünürlüğümüzün inşasına harcadık. Vaka sayılarının azaldığı ve görece daha rahat olduğumuz dönemlerde ise kitaplarımızı arka arkaya yayımlayarak bir denge kurmaya çalıştık.
2.
Kurulduğumuz günden bu yana Ermenice edebiyat eserlerini Türkçeye kazandıran Aras olarak bizi en çok zorlayan mesele Ermeniceden Türkçeye çeviri yapacak, bu çevirilerin editörlüğünü üstlenebileceklerin sayısının çok az olması, yapabilen az sayıda çevirmenin de asıl işlerinin bu olmaması. Bu da tabii Ermeniceden Türkçeye çevrilen her kitabın yayına hazırlanması sürecinin çok uzun olması ve arkasında çok büyük bir emek olduğu anlamına geliyor.
3.
Bu yıl sadece 20. yüzyıl Ermenice edebiyatın değil, Türkiye edebiyatının da en özgün ve başarılı isimlerinden Zaven Biberyan’ın 100. doğum gününü kutluyoruz. Ekim ayında Biberyan’ın gençlik yıllarını kapsayan, Çünkü Yaşamak, Mücadele Etmek ve Sevişmekti başlıklı, kendi başına edebi bir başyapıt niteliğindeki otobiyografisini yayımlayacağız. Biberyan’ın Fransızca olarak kaleme aldığı ve Deniz Kureta tarafından Türkçeye çevrilen otobiyografi okuru Ermeni cemaatine mensup bir gencin gözünden Cumhuriyet’in ilk çeyreğine, İstanbul’a götürüyor. Biberyan’ı kendisinden dinlemek ve onu daha yakından tanımak isteyenler için eşsiz bir kaynak.
4.
Yeni olmasa da araya pandemi girdiği ve bu sebeple atmak istediğimiz adımları dilediğimiz hızda ve sıklıkta atamadığımız için bize hâlâ çok yeni gelen ve bizi hâlâ en çok heyecanlandıran projemiz 2019’da kurduğumuz çocuk yayınevimiz Hippo. Hippo 2019’dan bu yana 3-8 yaş çocuklara uygun 13 Türkçe ve 14 Ermenice resimli kitap yayımladı. Önümüzde 8-12 yaş arası çocuklar için Zeynep Alpaslan’ın yazdığı üç kitap var. Ayrıca Ayça Sabuncuoğlu’nun çevirdiği ve editörlüğünü Sevengül Sönmez’in üstlendiği, Heinz Janisch’in muhteşem eseri Kral ile Deniz de Ekim ayında yayımlanacak kitaplarımız arasında. Okulların da açılmasıyla birlikte Hippo’daki kitap üretiminin artacağını söyleyebiliriz.
1.
Biz istos olarak pandemiye zaten ekonomik koşullardan dolayı yayın faaliyetlerimizi askıya almışken yakalandık. Pandemiyle birlikte de istos kafe&kitabevi’ni kalıcı olarak kapatmak zorunda kaldık. Böylece dost ve okurlarımızla doğrudan temas kurma, kitaplarımızı aracısız ulaştırma imkânımızı da yitirmiş olduk; bu da yayın faaliyetine dönmeyi planladığımız takvimin belirsizleşmesini beraberinde getirdi. Sosyal medya görünürlüğümüzü/etkinliğimizi artırmak suretiyle okurlarımızla samimi bağımızı tekrar tesis etmeye, ‘kendimizi unutturmamaya’ çalıştık.
2.
En azından bizim en büyük sorunumuz kesinlikle satılan kitabın karşılığını alamamak; burada herkesin malumu olan vadeler, çekler vesaire dünyasından söz ediyoruz. Popüler kitaplar değil, belli bir yayın programı dahilinde, özellikle de her biri bir ticari intihar olarak nitelendirilebilecek –lakin memleketin çokkültürlü/çokdilli yayın hayatını, tektipleşmeye karşı çoksesliliğini hatırlatmak ve sürdürmek için basmamız da elzem olan– kitaplar yaparken, girdi maliyetlerinin her gün yukarı doğru değiştiği bir piyasada bir kitabın aylar sonra size ulaşan geliri ne yazık ki değerini kaybetmiş oluyor ve yeni bir kitaba dönüşemiyor.
3.
Mevcut listemizin tamamı ilk yayınlandığı gündeki kadar önemini koruyor. Ama en çok üzerinde durduğumuz, halihazırda baskısı bitmiş ve okurun tabiri caizse yeni baskıları için kapımızı aşındırdığı kitaplar.
4.
istos yayın’ı tekrar faaliyete geçirmek, Türkçedilli okura daha üretken bir biçimde tekrar ulaşıp raflarımızda tozlanmasına rağmen özgünlüğünü ve müstesnalığını koruyan, çoğu ilk kez basılacak edebiyat, araştırma, tarih ve tanıklık eserlerimizi sunmak en önem verdiğimiz proje.
1.
Pandemiden önce de evimizden çalıştığımızdan ve kitap satışlarımız da çoğunlukla internet kanalları üzerinden gerçekleştiğinden, kapanma süreçleri bizi etkilemedi diyebilirim. Hatta bir nebze olumlu etkilediğini bile düşünüyorum. Evlere kapanan insanlar dijital içerikleri tükettikten sonra yeniden kitap okumayı hatırladılar ve normalde yiyecek içecek harcamaları için ayırdıkları bütçelerini kitaplara kaydırdılar sanırım.
2.
Zamanında tahsil edemediğimiz ödemeler ve maliyetlerin düzenli bir biçimde artmakta oluşu, yaşadığımız en büyük zorluklar. Bugün bilişim teknolojilerinin de sunduğu imkânlar sayesinde yayıncılığın, daha doğrusu kitapları yayına hazırlama ve tanıtma faaliyetlerinin geçmişe nazaran kolaylaştığını düşünüyorum, fakat finansal sorunlar ağırlaşırken bu kolaylaştırıcı imkânlar da işlevsiz kalıyor. Geleneksel dağıtımcılık anlayışının güncel koşullara ayak uydurması gerekiyor.
3.
Bu ay yayınlayacağımız, Jonathan Clements imzalı Çin Nasıl Çin Oldu? başlıklı kitabımızın Çin’e dair merak edilen pek çok konuya giriş düzeyinde açıklık getireceğini düşünüyoruz. Ardından minimalizm, atıksız yaşam gibi konularda uzun yıllardır yazılar yazan, sosyal medyada yayınlar yapan Hale Acun Aydın’ın kitabını yayınlayacağız ki, bu kitap bizi şimdiden heyecanlandırıyor. Yine sevilen yazarlarımızdan Cal Newport’un yeni eserleri de öne çıkaracağımız kitaplar arasında.
4.
Bir süredir yeni nesil psikoloji literatürünü merakla takip ediyorduk ve bu çerçevede bir dizi kitabın haklarını alıp yayına hazırlığına başladık. Önümüzdeki aylarda ilk kitaplarını yayınlayacağımız bu serinin, içinden geçmekte olduğumuz bu yıpratıcı zamanlarda psikoterapiye bütçe veya vakit ayıramayan insanlara başlangıç düzeyinde destek olacağını düşünüyoruz ve bu bakımdan bu seriye büyük önem veriyoruz.
1.
Telemak Kitap fikren 2018’de, fiiliyattaysa pandemide doğdu. 2020’nin son aylarında resmî faaliyete başladık, ilk kitabımız Mart 2021’de yayımlandı. 2018’de kâğıt fiyatları ve belirsizlikler sebebiyle askıya almış, daha iyi bir dönemde başlarız diye ümit etmiştik; 2020’deyse kıyamet kopmadan birkaç kitap çıkaralım istedik. Yayınevi bu ortamda vücuda geldiğinden tüm süreçlerimizde krizi zemin bildik. Telif giderlerini yurtdışına dil dökerek aşağı çekmeye çalıştık, sabit masraflarımız yok denecek derekede. Kitabını hazırladığımız akademisyenlerle dış kurumsal destek için arayışlara girdik.
2.
Maliyetler artmıyor, katlanıyor. ÜFE oranları istatistik Pollyannacılığa ve manipülasyona izin vermeyecek ölçüde net. Üstüne standart vergilerin ötesinde, aldığınız hibelere, yurtdışına yaptığınız telif ödemesine dahi stopaj kesilmesi işin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Kitap okurluğunun zaten düşük olduğu bir ülkede kaliteli kitaplar üretmeye çalışan bağımsız yayıncıların, kâğıt parasına satılan B tipi klasikler savaşı ortasında okura ulaşması giderek güçleşiyor. Okur klasik taarruzu altında güncelin aciliyetini Türkçede duyulur kılacak kitaplara odaklanan yayıncıya bigâne kalıyor; ölmüş kuşakların gelenekleri yaşayanların beyinlerine ucuz kitap suretinde çöküyor.
3.
Faruk Tabak’ın vaktinden önce yayınlanmış ve çıktığında ıskalanmış eseri Solan Akdeniz 1550-1870’i yayımladık. Tabak ekoloji tarihçiliğinin öncülerinden ve bu eseriyle coğrafyamıza bugünkü siyasal-iklimsel şeklini veren büyük dönüşümü aydınlatıyor. Küresel ısınmanın en çok etkileyeceği toprakların eşiğindeyiz, bu eser bir gelecek provası olarak okunmayı hakkediyor. Sorel’in lanetli Şiddet Üzerine Düşünceler’ini yeniden yayımladık, neo-liberal tahakkümün geçtiğimiz yüzyılın sayısız çatışmasıyla inşa edilen kazanımlarını sıfırladığı noktada okuru yeniden Sorel’in radikal meydan okumasına çağırıyoruz.
4.
Foucault’nun Kant’ın Antropolojisine Giriş’i ile Cioran’ın Gerici Düşünce Üzerine Deneme’sini hazırlıyoruz. Ayrıca Harun Küçük’ün Osmanlı’da bilimin imkân(sızlığ)ını ele aldığı Science without Leisure’ı da yıl sonuna kadar yayımlayacağız.
Selim Karlıtekin
•