Sovyetler'de bir hayalet: Dovlatov

Rus yazar Sergey Dovlatov'un yaşamının sadece altı gününün anlatıldığı Dovlatov, anti-komünizm veya anti-Sovyet propagandası yapmadan, olan biteni olduğu gibi anlatmasıyla ön plana çıkıyor...

27 Eylül 2018 14:02

Sergey Dovlatov’un yaşamından altı günü anlatan ve yazarla aynı ismi taşıyan Dovlatov Başka Sinema aracılığıyla vizyona girdi. Dovlatov’u canlandıran 1990 doğumlu Sırp aktör Milan Maric. Altın Ayı için yarıştığı Berlin Film Festivali’nden kostüm ve yapım tasarımı dalında En İyi Sanatsal Katkı ödülüyle döndü film. Filmin senaristleri Aleksey German Jr. ve Yulia Tupikina; Aleksey German Jr. aynı zamanda filmin yönetmeni. Aleksey German Jr.’ı 2015 yapımı, yine Sovyetlere yönelik bir eleştiri olarak okunan distopik filmi Pod Elektricheskimi Oblakami’den (Under Electric Clouds) biliyoruz. Yönetmen bu kez 1971 Leningrad’ına götürüyor bizi ve Dovlatov’un sıradan görünen; ancak hiç de öyle olmayan altı gününü anlatıyor bize. Altı gün, Dovlatov’un yaşamındaki küçük bir aralık gibi görünse de bir yaşam hikâyesine dair çoğu detayı bulabileceğiniz bir zaman, en azından filmin süresi açısından. Çünkü bu altı tam gün, tüm detaylarıyla ele alınmış...

Sergey Dovlatov, 3 Eylül 1941’de, ailesinin II. Dünya Savaşı sırasında Leningrad'dan tahliye edilerek yerleştirildiği Ufa'da doğdu. Annesi Ermeni bir tiyatro oyuncusu, babası ise Yahudi bir tiyatro yönetmeniydi. Savaştan sonra annesiyle birlikte tekrar Leningrad’da döndü Dovlatov. Üniversiteye başlamadan önce çeşitli işlerde çalışarak geçimini sağlamaya çalıştı, bunların arasında deneyimini en çok körüklediğine inandığı metal işçiliğini asla unutamadı. 1959’da Leningrad Devlet Üniversitesi Fince Bölümü’nde okumaya başladı ve yaklaşık iki buçuk yıl sonra okuldan atıldı. Okuldan atılma gerekçesi ise başarısız olmasıydı. Üniversiteden atıldıktan sonra üç yıl orduda gardiyan olarak görev yaptı. Şair arkadaşı Joseph Brodsky, askerden dönen Dovlatov’u şöyle tanımlıyordu: “Kırım’dan dönen Tolstoy’a benziyordu.”

Dovlatov, Yön.: Aleksey German, 2018Askerliğini tamamladıktan sonra Leningrad Devlet Üniversitesi'nde gazetecilik okudu. Boris B. Bakhtin, Vladimir A. Gubin ve iki diğer arkadaşı tarafından kurulan edebiyat grubu Gorožhaně’e (Kasaba Halkı) davet edildi. 1972-1975 yıllarında Estonya'ya gitti. Bir geminin kazan dairesinde iki ay çalıştı. Gazetelerde ve dergilerde yazmaya devam etti. Bir müddet sonra gazete yazılarından ve yaptığı haberlerden ilhamla kaleme aldığı bir kitap yayımlansa da çok geçmeden yasaklandı ve yazar Sovyet Gazeteciler Birliği’nden kovuldu. Gazeteciler Birliği’nden kovulmasını 1976 yılında Sovyet Yazarlar Birliği’nden ihraç edilmesi izledi ve Dovlatov nihayetinde sınır dışı edildi.1 1979’da Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden Dovlatov, 1990 yılında, henüz 48 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. 1991 yılında, Sovyetlerin yıkılmasıyla, kitabı hikâyesini yazdığı topraklarda yayımlansa da Dovlatov bunu asla göremedi...

Burada artık sevgi değil, yazgı söz konusu

“Sevgi gençler içindir. Askerler ve sporcular için… Oysa burada her şey çok daha karışık. Burada artık sevgi değil, yazgı söz konusu. Artık boş ve boğucu bir odada uyuyacaktım.” 2

1978’de yazdığı Puşkin Tepeleri’ni böyle bitiriyor Dovlatov. Kitap, Dovlatov’un Leningrad’daki son yılında yazılmış ve 1983’te New York’ta tamamlanmış. Rus edebiyatında önemli bir geleneği temsil eden uzun öykü tarzında kaleme alınan kitap, dönemin Rusya’sını anlayabilmek için yol gösterici eserlerden biri. Keza Dovlatov’un yaşamının, yeteneğinin ve mizahının devlet kontrolünde nasıl bir seyir izlediğini, Dovlatov’un bu dişlilerle nasıl mücadele ettiğini anlamak için de birebir. Puşkin Tepeleri, tam otuz yıl sonra, 2013 yılında, yazarın kızı Katherine Dovlatov tarafından İngilizceye çevrildi. Katherine bu kitabı babasının en şahsi romanı olarak tanımladı.

Türkiyeli okur ise 2016 yılında Türkçe okuma fırsatını buldu kitabı. Yazarın tüm eserleri gibi Rusça yayımlanan Puşkin Tepeleri Türkçeye Ayşe Hacıhasanoğlu tarafından çevrildi. Kitabın gördüğü büyük ilgi nedendir bilinmez; lakin Dovlatov kara mizahı ve kıvrak zekâsıyla çok geçmeden, birçok okurun hafızasına kazındı.

Dovlatov’un altı günü

Film, Ekim Devrimi kutlamalarının başlangıç tarihlerinden, 1 Kasım 1971 ile açılıyor. Dovlatov, bu tarihlerde fabrika gazetelerine ve işçi dergilerine yazıyor. Fabrika gazetesindeki yazıları nedeniyle dahi sorun yaşıyor ama. Ekim Devrimi’nin yıl dönümü nedeniyle tersane işçileriyle kısa bir film çekiliyor ve Dovlatov’dan da bu filmle ilgili bir tanıtım yazısı yazılması isteniyor. Dostoyevski, Tolstoy, Gogol ve Puşkin gibi yazarların canlandırıldığı filmde, bu yazarlara Ekim Devrimi’nin önemi ve şu anki Sovyetlerle ilgili ne düşündükleri soruluyor. Dovlatov’a göre bu hayli komik bir tablo, haliyle kaleme aldığı tanıtım yazısı da mizah dozu yüksek bir yazı olup çıkıyor. Gazete yönetimi yazıyı revize etmesini, bu hâliyle yazıyı yayımlamayacaklarını söylüyor. Dovlatov yeniden denemek istemiyor ve gazetenin onu kovmasına razı oluyor; ancak ayrılmadan önce onlardan 25 ruble istiyor. Ülkeye kaçak sokulan ve Almanya’da üretilen devasa bebeklerden alacak kızına çünkü. Maalesef alamıyor parasını...

Dovlatov, Yön.: Aleksey German, 2018Tarihsel olarak, Dovlatov’un Sovyet Yazarlar Birliği’ne girmeye çalıştığı dönem bu. Birliğe girmenin şöyle bir önemi var: Birliğe üye değilseniz kitabınız yayımlanmıyor. Dovlatov eserlerini yayımlatmak için kapısını çalmadık kimse bırakmıyor; ama nafile. İnsanlar yazdıklarının sakıncalı olduğunu söylüyor ve diğer herkes gibi fabrika ve petrol işçilerine dair hikâyeler, şiirler yazmasını salık veriyorlar. Petrol işçileriyle ilgili şiir yazdığında bir öyküsünün yayımlanacağını söyleyen yayıncı ise şöyle diyor: “Lütfen soyut ve kötücül şeylerden bahsetme.” Bu öneriye Dovlatov ancak film biterken iç sesiyle yanıt veriyor: “Onları rahatsız eden ürettiklerimizin gerçek dışı olması değil; soyut ama son derece gerçek olmasıydı. Çünkü başka bir gerçeklik istiyorlardı.”

Dönemin şairlerinden Joseph Brodsky’le arkadaşlık ettiği döneme de tanık olduğumuz filmde, Brodsky’nin yaşamına dair izler sürmek de mümkün. Brodsky, şiirleri gerekçe gösterilerek 1964 yılında sürgüne gönderildi, 1972 yılında ise SSCB’den gönderildi. 1977 yılında Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olan Brodsky, 1987 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü ve tıpkı Dovlatov gibi sürgündeyken, 1996 yılında, yaşamını yitirdi.

Dovlatov’un yaşamının sadece altı gününün anlatıldığı film, anti-komünizm veya anti-Sovyet propagandası yapmadan, olan biteni olduğu gibi anlatmasıyla ön plana çıkıyor. Senaristler ve yönetmen bu hataya düşse, düşmanca bir tavır izlediklerini düşünenler olabilirdi; ancak durumu sadelikle ve bu denli başarılı aktarmaları bu eleştirilerin önünü çoktan kesmiş. Altı günlük kesitte dahi kitabı politik nedenlerle reddedildiği için intihar girişiminde bulunan bir yazara ve resimleri sakıncalı görüldüğü için üretimi önüne engel konulan, bu yüzden kaçakçılık yaparak yaşamını idame ettiren bir ressamın ölümüne tanıklık ediyoruz.

Dovlatov, Yön.: Aleksey German, 2018Kaçakçılık yapan ressamın diğer ülkelerden getirttiği ve sattığı ürünler dahi baskının boyutuna dair fikir yürütebileceğiniz önemli detaylar. Ressam, farklı kadın çorapları ve blue jean’ler satıyor. Uzun bir yasaklı kitaplar listesi olduğu için insanlar okumak istedikleri kitabı âdeta bir suç işliyormuşçasına gizli gizli almak zorunda. Kamuya açık alanlarda uzun kitap kuyrukları oluyor ve insanlar, okumak istedikleri yasak kitapları arıyor veya istedikleri kitabın tedarik edilmesini sağlamaya çalışıyor. Elbette burada da tüm bu faaliyetleri izleyen bir göz var. Örneğin Nabokov’un Lolita’sını isteyenlerin listesini yapıyor o göz. Kuyrukların sonu ise yok. Bazen insanlar kaçak çamaşır makinesi için sırada, bazen ise ithal içki için.

Dovlatov’un yazarlığı kadar kişiliğiyle ilgili de birçok şey öğreniyoruz filmden. Karısıyla olan gerilimlerini, kadınlarla kurmaya çalıştığı; ama çoğu zaman başaramadığı ilişkilerini, kızına almak istediği ama bir türlü alamadığı büyük Alman malı bebeğe ulaşma hevesini, en çok kızına olan sevgisini; annesiyle kurduğu ve tabii ki mizahi yönü ağır basan diyalogların izini 126 dakika süren film boyunca sürmek mümkün. Sözkonusu düzlemde doğru ve yanlış ayrımının silikleşmesi ya da artık göz ardı edilmesi; en özgürlükçü görünen rejimlerin dahi içselleştirilemediğinde ne tür sonuçlar doğurabileceğine dair sarsıcı bir örnek bu film. Hayli sarsıcı.

1 Sergei Dovlatov, 48, Soviet Emigre Who Wrote About His Homeland, Roger Cohen, The New York Times: https://www.nytimes.com/1990/08/25/obituaries/sergei-dovlatov-48-soviet-emigre-who-wrote-about-his-homeland.html
2 Puşkin Tepeleri, Sergey Dovlatov, Jaguar Yayınları, 2016.