Kısa ama güçlü bir metin İyi Yürekli Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü, okumayanlara önerilir…
18 Kasım 2015 14:00
Italo Svevo’nun İyi Yürekli Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü’nün yeni çevirisi Ağustos ayında Fabula Yayınları’ndan çıktı. Dilimize Peren Demirel kazandırmış. Ancak hangi dilden olduğu yazmıyor kitapta. Özgün dili olan İtalyancadan mı? Yoksa başka (ikinci) dilden mi? Metni yanılmıyorsam ilk kez Rekin Teksoy İtalyancadan çevirmiş; sonrasında da Fuat Sevimay (hangi dilden olduğunu bilmiyorum).
Üç çevirinin ne gibi farklılıkları-özellikleri var, kuşkusuz bu bir inceleme konusu. (Bunların dışında da başka bir çeviri var mı? İnternet taraması sonucunda yok görünüyor!) Doğal olarak İtalyanca metinle de karşılaştırılmalı; öyle ya, özellikle uzman bir İtalyanca çevirmeni olan Rekin Teksoy’un ardından niye iki çeviri olmuş? Yayıncılık açısından bazı “haklı” nedenler vardır; ancak daha önce okumadığım bu yapıtı, bu yeni çeviri dolayısıyla okudum. (1928’de ölen Svevo’nun “haklarının” serbest olduğunu da belirtelim!)
Svevo, Trieste’de doğmuş, büyümüş, yaşamının büyük kısmını da orada geçirmiş. Yaşadığı yıllarda Tireste çok önemli siyasî bir konuma sahip; İtalya-Avusturya arasındaki çekişme dolayısıyla ki zaman zaman sınırlar değişmiş. Öte yandan, Adriyatik’in güzel sahil şehirlerinden de biri. Kent, kent yaşamı ve insanları, Svevo’nun yapıtlarında incelikli, ayrıntılı bazen de alaycı biçimde yer alıyor.
Trieste şehriyle birlikte Svevo’nun iki büyük dayanağı var, biri Sigmund Freud (kitaplardan), özellikle de başyapıtı olarak tanımlanan Zeno’nun Bilinci’nde “etkisini” gösteriyor; James Joyce öteki de. Joyce ile Trieste’de tanışıyor, ondan İngilizce dersi alıyor ve arkadaş oluyorlar. Nitekim Joyce’nun uzattığı el, Svevo’nun Avrupa’da olduğu kadar İtalya’da da tanınmasına neden oluyor.
Zeno’nun Bilinci’nin çevirmeni Neyyire Gül Işık, kitaba yazdığı Sunuş’ta yazar için şu saptamada bulunuyor:
“Italo Svevo’nun Avrupa yazınındaki yerini belirtmek için adının Proust ve Joyce ile birlikte anıldığını söylemeliyiz. Gerçekten de anıların yitik zamanının peşi sıra gidişi, yitik zamanı yeniden yaratma çabası –kendi deyişiyle ‘aralık ayında mayıs güllerini isteyişi’– kendine özgü bir zaman ve uzamın boyutları içinde benliğinin ve bilincinin derinlerine inişi bu yazarları anımsatır; ama yakından bakıldığında, benzerlikleri kadar ayrılıkları da bulunduğu ortaya çıkar. Benzerliklerin temeli, Proust ve Joyce gibi Svevo’nun içinde yetiştiği geçen yüzyıl sonlarındaki ve yüzyılımızın başlarındaki kültür ortamında aranmalıdır.”
İyi Yürekli Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü bir novella. Yazarın ölümünden sonra 1930’da kitap olarak yayınlanmış; bazı kaynaklara göre bu tarih 1929. Ne zaman yazıldığı konusu da net değil; 1926 tarihi var. Kitabın konusu Büyük Savaş yıllarında geçiyor; bu yılların ekonomik şartları, yoksulluğu, savaşın bireylerin üzerindeki etkileri vb., son derece sıkıştırılmış olarak yer alıyor metinde. Üçüncü tekil şahıstan anlatılıyor ama metnin asıl sorunsalı bunlar değil tabiî ki…
Klasik bir soru/sorunsallık ile yanıtı bu metinde de karşımıza çıkıyor: “Yaşlı erkekler neden genç kızların peşinden gider?” diye sorup, “Ölüm korkusu yüzünden” diye de yanıtlayabiliriz. İster bilinçli ister bilinçdışı ama genç kadın bedeninin, yaşlı erkeği canlandırdığı gerçeği var. Nitekim novellanın başkişisi yaşlı adamın zihninden geçiyor, bunu düşünüyor. Burada iki mesele var; birincisi, yukarıda işaret ettiğim “sorunsallık”ın işlenmesi. Gerçi böyle düzenlenmiyor ama metnin ilk bölümündeki, yâni adamın kalbinde sorun oluşuncaya kadarki bölümdeki tema sanki böyle bir sonuca götürüyor.
“Yaşlı adamlar sürekli bir acele içindedirler, çünkü yaşın getirdiği sınırlara dair tabiat kanunları onları tehdit etmektedir. Koruyucu bir hayırsever kisvesi altında istenen ve minnetle kabul edilen bu randevu yaşlı adamın havalara uçmasını sağlamıştı. Nasıl da dört ayak üstüne düşmüştü!” (s.15)
İkinci mesele, “ölüm” kavramı! Adamın yaşlı oluşu, her geçen gün de “son”a doğru yaklaşması. (Alıntıda var bu zaten!) Burada metin dışı bir bağ da kurabiliriz. O da Svevo’nun ölüm kavramıyla, ölüm olgusuyla, “gerçek”iyle kurduğu ilişki. Hem de çok yakın ilgisi. Biraz takıntı gibi. Yazarın ilk romanı Hayat İşte’nin başkişisinin romanın sonunda intihar ettiğini belirterek yukarıda sözünü ettiğim, Neyyire Gül Işık’ın yazısından, Svevo’nun ölümüne ilişkin kısa bir alıntı:
“Ama 1928 Eylül’ünde bir trafik kazasında yaralanır. Bir ömür boyu ölümü düşündükten, ölümü düşledikten sonra, ‘Ölmek bir şey değilmiş,’ der ölürken.” (s.11)
Evet, doktorun yasaklamasından sonra kızı hem arzular hem kalbinden dolayı kızdan uzak durur. Doktor yasaklamasa, arzuları, bedeninin direncini daha mı önce sonlandıracaktı? Bundan sonraki aşamada, yaşlı adamda, başka bir anlamda, somut olarak “ölüm korkusu”nu görürüz. Kızdan uzak durdukça da, kendini uzak durmak zorunda bulduğundan uzak durdukça da kıskançlık, vicdan dolayısıyla koruyuculuk gibi duygular devreye girer ve adamın eylemlerinde somutlanır. Kıskançlığın ve korumanın nedenin altında yatan, kızın “metres” konumunun başka erkeklerle sürmesidir. Kıskanır ama öte yandan kızla birlikte olamadığından, sevişemediğinden, onunla metres ilişkisini sürdüremediğinden, bu kez koruyuculuğu baskın çıkar! Kıza para yardımı yapmayı sürdürür, daha da arttırır; o da yetmez, abartarak malını mülkünü kızın üzerine yapar vb.
Mirasını değiştirirken yâni kızın gerçek anlamda koruyucusu olurken, olmaya dönüşürken de kararsızlık yaşar; çelişkilidir. Bu da çok doğal çünkü, sahte, yapay bir düşüncenin üzerine kurduğu bu eylemlere özünde inanmıyordur. İnanıyor gibi yapmaktadır, dolayısıyla inanıyor olmalıdır. Kuşkusuz bu da belki vicdanını rahatlatıyordur. Kendi vicdanını rahatlatırken –kendi kendine verdiği bir misyonla– bir yandan da “gençler” için, “yaşlılar” için, onların yaşamları ve etkileşimleri için bir “kuram” oluşturma çabasına girer ve hayatının kitabını yazmaya başlar ama ne yazacaktır: onca top kâğıtla birlikte hiçbir şey!
“Yaşlı adamın planına göre kitap iki kısma ayrılacaktı. Birinci kısım, yaşlı bireylerinin sağlıklı olmasını istiyorsa toplumun tutumunun nasıl olacağından, diğeriyse, yaşlılarla ilişkilerini düzenlemek adına gençlerin nasıl örgütleneceğinden söz edecekti.” (s. 90)
Yaşlı adam, genç kızla ilişkiye girerken, var olan toplumsal ahlâk anlayışına karşı bir davranış içindedir; toplumun büyük çoğunluğu tarafından “ayıplanacak”tır. Ancak yazarın sezdirdiği, metnin altında verdiği, bu eylemin hiç de nâdir olmadığıdır. Dolayısıyla bir fantezi, farklı bir durumlarda (bir buhran ya da sınıf atlamak isteyen yoksul genç bir kız vb.) pekâlâ gerçeğe dönüşebilmektedir. Belki de defalarca dönüşmektedir! “Fantezi” olarak tanımlanan “fantezi” olmaktan çıkmış; neredeyse bir yaşam biçimi olmuştur. Düzen böyledir bir bakıma. Bu, ister istemez burjuva ahlâkının ikiyüzlülüğünü de göstermektedir. İronik olarak ele alınan metinde, böylesine bir sorgulamayı da buluruz.
Öte yandan her şeye karşın yaşlı adamın genç kızla yaşadıkları vardır. Sevişmeleri, kızın genç diri bedeni, o zaman parçaları, ömrünün sonlarında onun için hiç kuşkusuz ki bir “lütuf”tur:
“… Kızın gözlerindeki ışıltı, içinde saklı afacanı açığa çıkarmıştı, tıpkı kendi sesinin heyecanını gözler önüne serdiği gibi. Birbirlerini anladıkları su götürmez bir gerçekti. Tabiat Ana ona tüm nezaketiyle son bir kez daha aşk lütfediyordu.” (s. 17)
İkiyüzlülüğüne, sahte vicdan gösterisine, yapay ama somutlanan koruyuculuğuna karşın, “hepsi aşka dâhil olduğundan”, yaşlı adamın arzularının da anlaşılır bir yanı yok değil! Kısa ama güçlü bir metin İyi Yürekli Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü, okumayanlara önerilir…