"Bu metin çizgisellikten uzak, dahası çizgiselliği dinamitleyen bir yapıya sahip. Düzyazı şiiri andıran metinlerin arasında dizeler beliriyor. Bir kolajlar manzumesi. Metinde bir anlatıcıdan ziyade bir bilincin sesi var demek daha doğru olur. Bu ses gelip kısmen bir anlatıyı çağrıştırıyor, yığınla karakter serpiştiriyor ve bu karakterler de metnin sesi gibi vur-kaç tekniğiyle hareket ediyor."
Kağızman-Trabzon-Odesa-New York hattını izleyerek Amerika’ya ulaşan bir göçmen Yahudi ailenin çocuğu Robert Zimmerman, sonradan Bob Dylan. Yer değiştiren ailesi gibi Dylan da din değiştirir, tarz değiştirir, gitarı bırakıp klavyeli çalgılara, akustikten elektroya kayar, an gelir yeniden ballad türüne saygı duruşu niteliğinde akustiğe geçer. Protest folktan rock müziğe, dinsel arayışlarını dillendirdiği albümlere, bir süre Frank Sinatra tarzı crooning işlerine, sonra daha sakin bir tonla terennüm ettiği kendi sesine, tarzına yakın albümler üretir. Ressamlığa soyunur (bence hiç yabana atılacak türden değildir resimleri), Jean Tinguely’nin hurdalarla kotardığı eserleri andıran heykeller yapar. Kafasına eseni yapar. Her şeyi ‘ti’ye alır. Ne yapacağını kestirmek güçtür.
Bukalemun şarkıcı
Bob Dylan 1962’deki ilk albümünden başlayarak her yıl en az bir albüm yayınlar; ‘60’lı yılların ortalarında protest rock türünde büyük bir üne kavuşur. Şarkılarında Batı edebiyatını ve şiirini harmanlayan, yeri geldiğinde onu talan ettiğini açık yüreklilikle ve alaylı bir şekilde itiraf eden Dylan sonuçta bir müzisyendir. Edebiyatla (eskilerden Shakespeare, Blake ve Whitman’la, adını ödünç aldığı Dylan Thomas’la, 1965 senesinde yaptığı “Desolation Row” şarkısında kapıştırdığı Pound ve Eliot’la, Beat Kuşağı’nın Ginsberg ve Burroughs gibi isimleriyle) bir alışveriş içindedir ama kendini asla bir edebiyatçı olarak sunmaz.
Derken 1966 güzünde “Dylan’ın ilk kitabı” sözü gündeme gelir. Dylan yayıncı The Macmillan Company ile sözleşme imzalar. Yayıncı kitabın ilk basımındaki önsözünde bunu büyük bir olay olarak niteliyor, çünkü Dylan’ın kitabının büyük bir ticari başarı getireceği, satış sayısının John Lennon’ı bile sollayacağı fikri baskındır:
"1966 güzünde Bob Dylan’ın 'ilk kitabı'nı basacaktık. Diğer yayıncılar hasetten çatlıyordu. 'O kitabı peynir ekmek gibi satarsınız' diyorlardı, o kitabın ne olduğunu bile bilmiyorlardı; tek bildikleri kitabın yazarının Bob Dylan olduğuydu. O sıralar tılsımlı bir isimdi bu. 'John Lennon’ın kitabının bile ne kadar sattığına bir baksanıza! Bu kitap onun iki misli satar, belki daha da fazla.' Kitabın ne hakkında olduğunun bir önemi yoktu." [1]
Tarantula büyük bir yayıncılık girişimidir. Okurlar kitap bir an önce çıksın diye inanılmaz bir beklenti içine girer. Macmillan kitabın tashih kopyalarını son kez bir baksın diye Dylan’a verir. Dylan birkaç düzeltme yapacağını söyler ama bir motosiklet kazası yüzünden sözünü tutamaz, yayınevi ise yazarın olurunu alamadığı için kitabı olduğu haliyle basamaz. Kitabın piyasaya çıkması uzadıkça rozetler ve alışveriş çantaları peynir ekmek gibi satmaya başlar ama okurlar haliyle sabırsızlanır. Uyanık birileri kitabın tashih kopyalarına ulaşır ve korsan basımlar kapış kapış satılır.[2] Nihayet Bob Dylan 1971 yılında kitabın olduğu haliyle basılmasına izin verir. Bu arada Dylan Macmillan’ın kendisini James Joyce’la kıyaslamasından rahatsızlık duymuştur.[3]
Teksir edebiyatı
Teksirle/fotokopiyle çoğaltılan dergiler 1950 ve ‘60’larda yenilikçi/deneysel metinlerin yeşermesini sağlayan bir alt kültür öğesiydi. Örneğin Burroughs’un birçok metni ilk olarak bu yolla üretmişti. Dylan cut-up yöntemini icra eden Burroughs’la tanışmış (1965), görüşmüştü ve her zamanki alaycı tarzıyla Burroughs’u okumadığını söylese de ondan etkilenmişti. Ancak Dylan’ın teksir dergileriyle olan ilişkisi Burroughs etkisine bağlanamaz. Daha Burroughs’la tanışmasından önce (1962) Amerikan İşçi Partisi’nin envanterden çıkardığı bir teksir makinesiyle çoğaltılan Broadside adlı dergide “Talkin’ John Birch” şarkısının sözlerini yayımlamıştı.[4]
Burroughs etkisi Tarantula’nın cut-up yöntemini andıran üslubunda görülebilir. Ayrıca doğrudan Burroughs etkisi olmasa da Dylan’ın onun yolundan gittiği söylenebilir: Oradan buraya savrulan, her şeyi bir girdap gibi içine alıp öğüten metin, bazı ‘uyarıcılar’ın desteğiyle yazılmış izlenimini verir. Kuşkusuz, uyuşturuculara yapılan atıfları ve Dylan’ın o dönemlerde yaşadığı uyuşturucu deneyimini de hesaba katmak gerek.
Tarantula, Amerika’da Dylan hayranları arasında bir fırtına koparmıştır, ancak eleştirmenlerin çoğu kitabın edebiyat açısında çok da büyük bir olay olmadığını, zaten Dylan’ın bir edebiyatçı olmadığını[5] ileri sürer. Tarantula’nın nedense bir-iki eleştirmenin yazdıkları dışında göz ardı edildiğini belirten Gray’e göre Dylan’ın yapıtı “açgözlülük, yolsuzluk, manipülasyon, kötülük ve sosyal dokuya yönelik tehditlere dair, yer yer komik bir tarzla keskin gözlemler sunar.”[6] Cambridge Companion to Bob Dylan’a (2009) göre Tarantula amfetamin etkisiyle yazılmıştır, yazarı da kitabı pek okumaya değer bulmamıştır ve utana sıkıla piyasaya çıkardığı ilk romanıdır;[7] bunun ötesinde bir analize de girişilmemiştir.
***
Kitabın tanıtımında yazınsal türü çağrıştıracak bir sözcük kullanılmaması çok manidar, zira elimizdeki metin hiçbir yazınsal türün özelliklerine sığmayacak denli deneysel. Bir anlatı türünü çağrıştırmıyor, deneysel bir mini roman belki. Roman deyince, geleneksel romanın neredeyse bütün alışkılarını reddeden Fransız Yeni Roman akımı akla geliyor ama Dylan’ın girişimi onları da aşıyor. Daha çok Burroughs’un cut-up yöntemiyle kaleme aldığı metinleri ya da daha geri gidersek sürrealistlerin yazdıklarını çağrıştırıyor.
Söylemeye gerek bile yok: Bu metin çizgisellikten uzak, dahası çizgiselliği dinamitleyen bir yapıya sahip. Düzyazı şiiri andıran metinlerin arasında dizeler beliriyor. Bir kolajlar manzumesi. Metinde bir anlatıcıdan ziyade bir bilincin sesi var demek daha doğru olur. Bu ses gelip kısmen bir anlatıyı çağrıştırıyor, yığınla karakter serpiştiriyor ve bu karakterler de metnin sesi gibi vur-kaç tekniğiyle hareket ediyor. Okur çoğu zaman bu karakterlerin davranışlarının nedeni, amacı, vb. konusunda en ufak bir fikir elde edemiyor. Metinde kimi kurmaca, kimi gerçek sayısız karakter beliriyor ve kayboluyor. Bu karakterler (Aretha hariç) bir kuyrukluyıldız gibi çoğunlukla bir kere beliriyor ve anlatının çevreninden siliniveriyorlar.
Görece uzun bir düzyazı metnini, biçimsel olarak şiiri andıran bir başka kısa metin izliyor. Aralarında herhangi bir tematik ya da biçemsel yakınlık bulunmayan bu kısa düzyazı ve şiiri andıran bölümler metne bir ritim katıyor. Sese ve gerçeküstücü imgelere dayanan bir metin. Sesli okunmak üzere yazılmış bir yapıtla karşı karşıyayız dense yeridir, zira sessiz okumanın vaat ettiği mükâfatlar konusunda çok cimri bir metin Tarantula. Dylan’ın metni hem düzyazı hem de şiir bölümlerinde ses tekrarlarına, benzer seslerin uyumuna, sözcük oyunlarına kapı açıyor. Daha ilk cümlede geçen “hymn” (ilahi) ve “him” (onu, ona) sesdeş sözcükler; Dylan’ın metnini sözcüklerin sesine, ritmine kulak kabartarak yazdığını söyleyebiliriz.
Ses, ritim ve müzikal özelliği yalnızca metnin işitsel düzeyiyle sınırlı değil. Metnin ilk ve sonraki birkaç bölümünde yer alan Aretha, ünlü soul ve gospel şarkıcısı Aretha Franklin’den başkası olmasa gerek (İngilizce metinde geçen “one step soft of heaven” Franklin’in 1965 tarihli “One Step Ahead” şarkısına bir gönderme). Woodie Guthrie’den Elvis’e, Little Richard’dan Beethoven’a, Howlin’ Wolf’a kadar nice müzisyenin adı geçiyor kitapta.
Dylan’ın ressamlığının yanında hurda metalleri dönüştürerek (amatör bir yap-takçı edasıyla) heykeller de yaptığını söylemiştik. Bu heykellerinde rastlantı ve keyfilik öğesi, eldeki malzemelerin birbirleriyle girdiği ilişki Tarantula’da da görülebilir. Dylan başlangıcı, ortası, sonu olan bir metin üretme derdinde değil. Bir canavar/ucube metin Tarantula.
Arakçı tilki
Metinde bahsi geçen Profesör Harold’ın Harold Bloom olması yüksek bir ihtimal. O dönemlerde Bloom’un Batı kanonu üzerine yapıtları günümüzdeki denli şekillenmemişti; ancak işimizi göreceği için anakronik bir sapmayla da olsa Bloom’un –aslında daha eskilere, örneğin Eliot’ın “Gelenek ve Bireysel Yetenek” adlı denemesine kadar uzanan– fikirlerini kullanabiliriz.) Şiirde Melville, Tolstoy, Kafka, Freud gibi Batı kanonunun örneklerini sıralayan Profesör Harold, çalışmalarına onların bıraktığı yerden devam ettiğini söyler; bir başka deyişle, eleştirmen/akademisyen kendisini inceleme nesnesinin sürdürücüsü olarak lanse eder. Öğrencilere kendi kitabını tavsiye eden ve sınava geldiklerinde yanlarında silgi getirmelerini isteyen Harold onları eleştirel düşünmeye, karşı çıkmaya, (kendisininki de dahil) okudukları metinlerle cebelleşmeye çağırır.
Profesör Harold’un tavrı öyle ya da böyle anlaşılıyor. Dylan’ın tavrının ne olduğu kestirmek biraz güç gelebilir. Ancak Dylan’ın müziğini ve şarkı sözlerini biraz kurcaladığımızda durum biraz netleşebilir. Edebiyat tarihini bir itişme-çekişme oyununa, kendine bir yer açma mücadelesine benzeten Harold’la hemfikir gibidir Dylan. Bloom’un kanonunda yer alan yazar ve şairler nasıl farklı taktiklerle birbirlerini yeniden okur, birbirlerinin izlerini takip eder, eksik bıraktığı nişleri doldurur, öncellerini nasıl talan edip kurgular ya da onlara karşı çıkarsa, Dylan da öyle yapar. Ancak onun bütün dünya edebiyatına yayılan öncelleriyle yaptığı alışveriş içinden çıkılmaz bir çatallanmayla ve bulanıklıkla ilerler. Dylan’ın elindeki silgi handiyse hiç durmaz; izlerini özenle siler. Klasik ballad ve blues şarkılarını yorumlarken nasıl kendinin kılarsa (en güzel ve bariz bir örnek için bkz. İskoç baladı “Lord Randal”dan esinlenerek yazdığı “A Hard Rain’s A-Gonna Fall” adlı şarkı), ödünç adlığı yazarların sözlerini de kendinin kılar Dylan. Bunu yaparken kendisini de siler.
Bu kendini siliş yok ediş değil, bir biçim değiştirmedir; bireyin monolitik bir şey olmadığının vurgulanmasıdır. Aynı şekilde şarkıcı ya da şair ya da yazar da tek bir kişi ya da benlik değildir. Başka kişi ve bilinçleri buyur edebildiği ölçüde bir benliği vardır. Dylan (hem bu metinde hem de şarkı sözlerinde) sayısız sesi barındıran, 20. yüzyıla ait bir bilinç olarak belirir; ses ondan çıkar ama herkese aittir. Homerosvari bir bilinç... Nasıl Homeros antik Yunan kültürünü dillendiren bir rhapsode ise, Dylan da modern Batı dünyasının anlatılarını (ya da anlatı birimlerini) dillendiren bir yazardır.
Dylan’ın esinlendiği, etkilenip bazı şeyler ödünç aldığı müelliflerin dökümünü yapmak bu yüzden bizi çok uzağa taşımaz; yine de onun nereden beslendiğini görmek ufuk açıcı olabilir. Dylan Thomas’ın Under Milk Wood adlı radyo oyununda kullandığı bazı yöntemlerden de bihaber değildir Dylan. Muzipçe “Benim Dylan Thomas’a katkım onun bana katkısından çoktur” dese de, Bob Dylan isim babasından etkilenmiş olabilir.[8]Örneğin akordeon sözcükler, bolca aliterasyon, iç uyak ve ses yinelemesi, gerçeküstü imgeler, okurunu zihnini oradan oraya sürükleyen bir metin akışı. İki yazardaki başka ortak bir yön de her ikisinin de metinlerinin de sesli okunmaya uygun ve açık, dahası böyle bir icrayı talep eden metinler olmalarıdır.
Kitabın adına ilişkin savıma gelince: Tarantula çok sayıda türü bulunan ve çok zehirli, tüylü örümceklerin ortak adı. Bir de tarantella dansı var. Güya tarantula ısırdığında insanların hayatta kalmasını sağladığı iddia edilen hareketlerden ya da tarantulanın zehrinin etkisinde kıvranan kurbanların kıvrak hareketlerinden esinlenerek icat edilen bir İtalyan dansı!
•
NOTLAR:
[1] “Here Lies Tarantula”. İlk basıma (1971) Macmillan yayınevinin koyduğu önsöz. Bob Dylan, Tarantula, New York: Penguin, 1977.
[2] Tarantula’nın korsan teksirleri için bkz. Come Writers and Critics. “Tarantula, by Bob Dylan”
[3] Michael Gray, The Bob Dylan Encylopedia, New York: Continuum, 2006. s. 651.
[4] James Adams, “Brother Bill: How William S. Burroughs Influenced Bob Dylan”, Reality Studio.
[5] Örneğin kitap piyasaya çıkınca sıcağı sıcağına bir tanıtım yazısı kaleme alan Robert Christgau. bkz. "The answer, my friends, is stili blowin' in the wind", The New York Times, 27 haziran 1971
[6] Gray: a.g.y. s. 651.
[7] Alex Abramovich: “The Basement Tapes (1967; 1975)” s. 150.
[8] Dylan’ın Gallerli şair Thomas’tan etkilendiğini gösteren örnekler için bkz. Larry Fyffe: “Dylan On Dylan: The Songs of Bob Dylan and the Poems of Dylan Thomas”, Untold Dylan.
GİRİŞ RESMİ:
Bob Dylan'ın 1966 Birleşik Krallık tur programından.