Yazarla okur arasında bir boşluk mu var, varsa bile illâ doldurulması mı gerek? Yazar kitabın önüne mi geçiyor? Vitrinde olan metin mi yazar mı?
02 Kasım 2017 14:35
Deniyor ki "Sosyal medya yazarla okurları arasındaki boşluğu doldurdu..."
Bir araştırmaya göre, yazarların yüzde 79’u sosyal medya kullanıyor. Bu da yazarlarla okurların artık çok daha kişisel bir düzeyde bir araya geldikleri anlamına geliyor. Sosyal medya ürünlerin ve hizmetlerin pazarlanması için pahalı olmayan bir platform. Olabilir, çok güzel, ne de olsa yıl 2017.
Dikkatle planlanmış bir sosyal medya stratejisi ve promosyon için eşsiz bir yol izleyerek yazarlar kendi kitaplarını çok pahalı olmayan bir yolla pazarlayabiliyorlar -evet, pazarlamak-. 2016 yılındaki gelirlerin zirvesinin, Amerika’daki reklam harcanamalarının yüzde 67.9 oranıyla Facebook reklamlarında olması şaşırtıcı değil. Âlâ..
Geçen gün bir dostum bana bir dergiyi gösterirken "Bak Turgut Uyar'ın kitapla ilgili tek söyleşisi o yıl" dedi. Şimdi bir kitabın ardından onlarca söyleşi okuyoruz. Neden? Edebiyat- yayın dünyamız çok mu verimli, kültür yayıncılığı çok mu şahane? Bir kitap hakkında hepsi birbirine benzer onlarca söyleşi, "tanıtım" yazısı... Nasıl oluyor? Gerçekten emek ve kıymet bilmek üzerine mi yazılıp yayınlanıyorlar yoksa "piyasa şartları" mı?
Her yerde ama her yerde... Ama hep aynı, hep aynı... Sıkıcı gelmiyor mu size de bazı şeyler?
Sosyal medya ve onun bağlı olduğu dijital dünya çok şeyi değiştirdi. Bir zamanlar yeni kitapları, yazarlar hakkındaki haberleri gazetelerin kitap eklerinden, sanat - edebiyat dergilerinden alırdık. Şimdi kendilerinden alıyoruz hatta kitap çıkmadan, hatta henüz yazılırken... Kitap çıkar çıkmaz, biz daha kitabın kapağını açamadan Instagram’da fotoğraflarını, Twitter’da fav’larını, Facebook’ta yorumlarını (ki bu genelde tebrikler, yolu açık olsun oluyor) görüyoruz. Daha okuyamadan kitapla aramıza bir şey giriyor: yazarın ta kendisi. Okurun yazarla ilişkisi/ iletişim kurma şekli değişiyor. Bu da sosyal medyanın iyi kötü yapıp etmeleriyle oluyor. (Altını çizelim bu satırları yazan da bir sosyal medya kullanıcısı)
Sosyal medya bir vitrin, ona bir itirazımız yok. Yazarına hemen bir Instagram hesabı aç ve kitapla ilgili paylaşımlarını repost/ retweet et denmesi boşa değil ya da yayınevinin "sosyal medya fenomeni"ne sana bir kitap çıkaralım teklifleri de...
Yineleyelim: Vitrine itirazımız yok, sadece nasıl kullanıldığına dair düşündürmek istiyoruz.
Yazarla okur arasında bir boşluk mu var, varsa bile illâ doldurulması mı gerek?
Ya da
Yazar kitabın önüne mi geçiyor? Vitrinde olan metin mi yazar mı?
Ya da
Biraz sakin olamaz mıyız?
Ya da
Okuru biraz metinle başbaşa bırakabilir miyiz?
Bizim sorularımız böyleydi...
Peki, "Vitrinde Edebiyat" başlığı altında neler oldu bu ayki dosyada...
Seçil Epik sordu: Kitabı vitrine taşımak
Edebiyat yayınlarında kitap tanıtım yazısı yazanlara sorduk: Ayda kaç kitap okuyorlar? Neden yazıyorlar, kimin için yazıyorlar? Eleştiri ile tanıtım yazısı arasında nasıl farklar görüyorlar?
Sosyal medya günlerinde yayıncılık
"Vitrinde Edebiyat" dosyamız kapsamında yayınevlerinine, dijital çağda kitabı vitrine taşıma stratejilerini, bir reklam alanı olarak sosyal medya ve basılı yayınları kullanma alışkanlıklarını sorduk...
Gündüz Vassaf yazdı: Meşhur yazar güle güle
Ödüllü yazarları pazarlama düzeni son demlerini yaşıyor. Yeni kuşaklar, ödül ve şöhret budalılığına ibretle bakıyor...
Can Semercioğlu yazdı: Yazar kendisi olabilir mi?
Ona “yazar” değil de büyük harfle “Yazar” demek gerekmektedir. Değişim kaçınılmaz, hatta zorunlu olduğundan Yazar’ın adı da farklı biçimlerde karşımıza çıkacaktır.
Murat Yalçın yazdı: Dergilerde görünmek
Rahat olalım, Yazarlarla Yazıcıların ayırt edilemediği meydanda nasıl olsa göz gözü görmüyor.
Hasan Turgut yazdı: “Bir Fotoğrafın Arabı”: Barış Bıçakçı
Aslında Bıçakçı doğrudan doğruya güncelin ağır bir saldırı hâlinde ilerleyen imgelem boğuntusundan kurtulmak ister gibidir.
Soner Sezer yazdı: Vitrindeki yazar, meraklı okur: Ferrante Knausgaard’a karşı
Knausgaard fazla “görünür”, bir anlamda yazar kimliği ile sürekli vitrinde. Ferrante ketum ve meçhul.
Sefa Kaplan yazdı: "Susanlara hiçbir şey sormayınız"
İnsanın imkânsızlığını ve Türkiye’deki edebiyatçıların her durumdaki vicdansızlığını miyop gözlerime rağmen çok rahat görebildim...
T. Onur çimen yazdı: Popüler edebiyatta Frankfurt Okulu’ndan yansımalar
Löwenthal, popüler kültürün sanılanın aksine çok da yeni bir görüngü olmadığını öne sürüyor.
Böyle işte...
Yılın sonunda, Aralık ayında "ilk"lerde ve "başlangıç"larda görüşmek üzere...