Afili Filintalar'da oğlan çocuklarının ve erkekliğe adım atan ergenlerin iç dünyasına yaklaşılırken, onları ileride böyle "erkek" yapanın ne olduğunun şifreleri dökülür
01 Mart 2018 15:22
Afili Filintalar Türkiye edebiyatında erkekliği sorunsallaştıran bir akım olarak karşımıza çıktı 2000’lerde. Blog tarzı paylaşımları ile bir edebiyat kafilesine dönüşen ve temsilcileri arasından Emrah Serbes’in öne çıktığı, Murat Menteş’in postmodern romanları ile gittikçe popülerleşen bu akım farklı ve “içeriden” erkek anlatılarını sundu bizlere. Tarzları farklı olsa da benzer bir biçimde erkekliği oyunsulaştırarak sorunlaştıran anlatılar kurduklarından Afili Filintalar’dan bu iki yazar üzerine odaklanacağım.
Erkekliğin sorunsallaştırılarak Türkiye’de edebiyatın gündemine gelmesi ve popüler bir tema hâlini alışı ya da erkekliğin kendi içsel mantığını dışa vurması yerel olmaktan çok evrensel nedenlerden ötürüdür. Dünyada kadın hareketlerinin yükselerek adım adım haklarını alışından, orta sınıfın ve ana akım aile reisi erkeğin gücünü yitirmesinden ve aslında kapitalizmin farklı bir evreye geçerek yoksulluk ile güvencesizliğin birlikte iç içe geçerek yükselişinden kaynaklı bir erkeklik krizinden söz edilebilmektedir. Kadınların da erkekler gibi çalışması erkeğin iktidarını zayıflatan, ayrıca geniş aile yerine çekirdek aileye geçişi hızlandıran bir unsur olmuştur. Bu gelişmenin sonucu olarak “kana ya da soya dayalı patriarki, yani yaşlı erkeğin tartışmasız otoritesine dayalı eril tahakküm düzeni, dünyanın çoğu yerinde ortadan kalkmaktadır.”1 Ailedeki erkeğin üstün konumu da kadının bütçeye katkıdaki ortaklığıyla en azından tartışmalı hâle gelmiştir. Bu da özel alandaki karar alma sürecinde erkeğin iktidarını zayıflatmaktadır. Özetle artık erkeklerin “kadınlardan daha üstün ve önce olmasını meşrulaştıracak biyolojik, kültürel, ekonomik ya da ideolojik kökenli bir nedenin sözkonusu olmaktan çıkması”2 durumu ile karşı karşıya gelinir.
Feminist eleştiriler her alanda aslında evrensel olanın erkek özne değil cinsiyetlendirilmiş özne olduğunu öne sürdüler ve artık farklı öznelerin farklı anlayışları ve öyküleri olabileceği düşüncesi yerleşmeye başladı. Bu düşünce ile birlikte kadınlara dair eleştiriler alan erkeklerin bir kısmı kendilerini sorgulayarak erkekliği yeniden düşünmeye başladılar. Belki de erkekliğin ne olduğuyla yüzleşmeye, onu yargılamaya ve kimi yerde haklı kimi yerde haksız kimi yerde ise anlaşılır bulmaya çalıştılar. Türkiye’de Afili Filintalar yazarlarının yaptığı edebiyat bu açıdan bir iç sorgulama olarak değerlendirilmeye ve yorumlanmaya açıktır. Erkeğin ne olduğunu, neye nasıl dönüştüğünü sorgular bu türden anlatılar. Artık masaya yumruğunu vururken gözleri belli belirsiz dolan ve güç ile güçsüzlük arasında salınan bir erkek iktidarı vardır karşımızda.
Afili Filintalar’dan Emrah Serbes’in Erken Kaybedenler öykü kitabı ile gireriz erkekliğin kapısından. Bu kitapta erkek çocuk öyküleri, erkek çocukların içsel haritaları ortaya dökülmektedir. Bu çocuklar erkek olmayı hissederek, eril kodlar hissettirilerek erkek olmaya doğru yol almaktadırlar. Oğlan çocuklarının ve erkekliğe adım atan ergenlerin iç dünyasına yaklaşılırken, onları ileride böyle erkek yapanın ne olduğunun şifreleri dökülür.
“Korhan Abi’nin Kardeşi” adlı öyküde erkeğin iyisinin gerektiğinde ya da sadece çaresiz kaldığında gücü devreye sokan, kötüsünün ise laf olsun diye şiddet uygulayan biri olduğu vurgulanarak çocuklar için de şiddetin iyisi ve kötüsü olduğunun ayrımı belirlenir:
Babam beni aramaya çıktığından fabrikaya geç kalmıştı. Benim iyi olduğumu anladıktan sonra apar topar gitti. Ertesi sabah geldi suratı beş karıştı, onu hiç öyle görmemiştim. Geç kaldığı için mühendisin biri bağırıp çağırmış. Bana “Nerdeydin lan,” deyip bir tokat attı. Annem bütün gece sormuş ama söylememiştim. Babam iyi bir adamdı, Korhan abi gibi aklına esince tokatlamazdı. Durumu anlattım.3
Şiddet mazur görülebilir ve erkek çocuklar özellikle bunu mecbur kalındığında çaresiz kalanın silahı olarak benimser, baştan kötü etiketlemezler. Oysa sadece şiddet için şiddet kullanmak kötüdür. Bir de kadınlarla ilişkiler konusu da hep kadınların arzusu dışında bir atılganlıkla gelişmektedir. “Alçakgönüllü Arzular” öyküsünde kendisine ders veren üniversiteli kızı öperek taciz eden on üç yaşındaki çocuk, yaptığından pişmanken erkekliğin neyi gerektirdiğini de anlamakta, özür dilemek için kendisine tokatla karşılık veren kızın okuluna gitmektedir. Burada yetişkin bir erkek olma pratiğini de anlatır:
“Ne zaman dönersin?” “İki üç sene sonra.” “Sevindim,” dedim. Müthiş üzgün olduğum halde, duygularını saklamasını çok iyi beceren gerçek bir centilmen gibi kalktım. ... Çıkarken dönüp bir daha baktım. Sonuçta öptüğüm bir insan kendisi. İnsan hayatında kaç tane üniversiteli kızı öpebilir ki? Hadi bunu geçelim, on üç yaşında hangi itoğluit Fullbright bursuyla Amerika’ya gitmek üzere olan bir kızı öpebilmiştir.4
Bu taklit etme hâli erkeklik pratikleridir aslında, toplumsal pratikler, vicdani yükümlülükler eşliğinde erkek olmak çocukluktan itibaren öğrenilir. Bu taklidin artık taklit olmayıp asıl davranış olarak benimsenmesi durumunda erkeklik öğrenilmiş olmaktadır.
Murat Menteş’in Dublörün Dilemması romanında yetim ve albino bir genç olan Nuh Tufan’ın zengin işadamı Ferruh Ferman’ın son derece sahici maskesiyle onun hayatına dublörü olarak girmesini anlatılmaktadır. Âşık olduğu kadın Dilara’nın Ferruh’un sevgilisi olduğunu görür ve dolaylı yoldan sevgili olmuş olurlar. Kadını kandırıyor oluşu da bir tesadüfe bağlanmıştır, romantik ve âşık Nuh bu konuda masumdur. Baş karakter birinin dublörü olmuştur ancak bu dublörün hikâyesi de bir bakıma bir kadın yüzünden üstelik gerçekten sevmediği bir kadınla ilişki kurduğu için çıkmaza girmiştir:
Okur biraderim, okur bacım, seni tanımam etmem; bilmen gerekir ki, bir kadına elini verirsen, önünde sonunda tepene çıkmayı başaracaktır... birtakım züppeler de Roza’yı ayartmak için peşinden koşuyorlardı. Gelgelelim kız bana kancayı takmıştı. Düpedüz bunalımdaydım; paso uykum geliyordu... Bir akşam beyni pembeleşmiş ve kalp şeklini almış Roza dayanamadı ve dilinin altındaki baklavayı çıkardı: “Bana evlenme teklif edecek misin Ferruh?”5
Bu tipten erkeklik anlatıları erkeklerin kadınları ne gözle gördüklerini samimiyetle itiraf etmenin yanı sıra, tüm kusurlarını da iç dökercesine paylaşmaya meyillidir. Burada Ferruh karakteri depresyonda ve maddi sıkıntılar içindedir ve varlıklı olan Rosa onu adeta kandırarak evlenmeye ikna etmiştir. Ferruh’un dublörü Nuh ise albino olduğu için kadınlar tarafından ve âşık olduğu Dilara tarafından beğenilmez. Nuh da Ferruh’un maskesini takarak Dilara ile sevgililik ilişkisi kurmuş olur. Onu kandırmaktadır fakat yine de sahte de olsa ona olan aşkından bu ilişkiyi maskeli olarak sürdürmeye niyetlidir. Burada aşk ilişkisinin cinselliğe dökülmesi de okurla paylaşılamayacak mahrem bir alan oluşturmaktadır yazara göre: “Gece yarısından sonra yapılan her şey edebe aykırıdır.” Bu aşk hikayesi Dilara’nın aslında Ferruh’u aldatıyor olduğunun, aynı anda başkasıyla da sevgili olduğunun öğrenilmesi ile büyük yara alır. Aslında aldatılan Ferruh ama onun maskesi altındaki Nuh’tur da aynı zamanda. Bunu öğrenen Nuh, yine de Dilara’ya olan aşkı için roman sonuna kadar kendini tehlikeye atacaktır. Burada hep Dilara’nın iki kişiyi de idare eden ve Nuh’a acı veren karakter olarak tanırız, fakat Nuh’un da maske aracılığıyla Dilara’yı kandırmış olması önemsizleştirilir.
Bir diğer karakter Habip Hobo ise Hacer Ceren’e büyük bir aşkla bağlıdır. Oysa bu kadın “Evlilik: Çifte Standart” gündem başlığını taşıdığı yazarca vurgulanan Şimdi dergisinde editördür. Nişanlanırlar ancak Habip’in kıskançlığından ötürü bir gün sonra nişanı atar Hacer Ceren. Burada bu aşkın mutlu sona ulaşmamasına sebep Hacer’in feminist bir editör olmasıdır. Habip seven ve sevdiği kadın yüzünden acı çeken mağdur erkek olarak sunulur okuyucuya, Hacer ise aşırı görüşlere sahip ve kıskanılmaya tahammülsüz bir kadın olarak: “Bazen seni tanıyamıyorum inan. Bir, burada kıskanılacak hiçbir şey yok. İki, senin beni korumaya hakkın yok. Üç...” Hacer Ceren’le aşkımızın bahçesine giden yollar çatallı, hatta bıçaklıydı: ‘Tamam devam etme lütfen.’”6
Kökü geçmişte bulunan bir romantizme, mağduriyetten beslenen alaycı bir üsluba ve kadın karakterleri detaylı yansıtmayan bir kurguya sahip olsalar da bu erkek anlatıları bir iç sorgulamayı yansıtmaktadırlar. Bu iç sorgulama, erkeklerin kendi zayıflıklarını ve erkekliklerinin içerdiği çelişkileri dışa vurarak kendileriyle hesaplaşmalarıdır. Ancak kadın karakterlerin detaydan yoksunluğu, onları karakterden daha yüzeysel çizilen kadın tiplemelerine dönüştürür. Serbes’in erkek çocukları öyküsünde kadınlara ait bir iç dünyaya pek rastlamayız. Onlar suskunluklarıyla ve yaptıklarıyla erkek psikolojisini nasıl etkiledikleriyle anılmaktadırlar. Öykülerin öznesi erkeklerin yetişkinliğe adım atışlarını sağlayan zorlayıcı nesneler gibi sunulurlar. Yine erkek çocukların anneleri klasik eş olarak yansıtılırken, babaların bir karakteri ve kendilerine ait bir yaşam öyküleri vardır. Belki farklı karakterler olarak görebileceğimiz erkek çocukların ilişkilendiği kız çocukları ya da genç kadınlar bile derinlikle ele alınmamıştır.
Menteş’in romanında ise Nuh ve Ferruh’un hayatlarını tehlikeye sokanlar hep kadın karakterlerdir. Biri aşık olunan fakat sadakatsiz kadın Dilara, diğeri ise parasıyla erkeği elinde tutmaya çalışan, sevgisi bile erkeğin başına belalar açan Roza. Bu kadınlar tehlikeli olarak görülürken, Nuh’un çocukluk arkadaşı olan, akıllı, tarihi konularda bilgili Pembe Pepe romanın sonunda seksi bir ajan olarak Nuh’un karşısına çıkar. Bu yüzeysel kadın karakter Nuh’un çektiği aşk acısından kurtulmasına vesile bir ödüldür bir karakter olmaktan çok. Kadınların basmakalıp sınıflandırılmaları onların özne olmasına engel olmakta, hep erkek karaktere yaptıkları etki doğrultusunda ele alınmaktadır. Kadınlar hayatın genel kurallarını erkeklere öğreten birer nesne gibi bulunurlar erkeklerin öyküsünde. Erkekler kendi iç hesaplaşmalarını kadınlar aracılığıyla sürdürür, kadınların katkılarıyla erkekliklerini inşa ederler. Bu hesaplaşma erkekliğin inşasında bir dönüşüme de hizmet edebilir, erkekliğin hatalarını keşfederek kendisini yeniden inşasına da. Söz konusu anlatılar bir yandan yeniden inşaya dair umut taşırken, diğer yandan erkeklerin bu konuda daha alması gereken çok yol olduğunu da göstermektedir.