Anlatım Zevki

Umberto Eco'nun danışmanlığında hazırlanan Ortaçağ Ansiklopedisi'nin Şatolar, Tüccarlar, Şairler adıyla yayımlanan üçüncü cildinde yer alan ve Giuseppina Brunetti'nin kaleme aldığı Anlatım Zevki, K24 sayfalarında...

13 Ağustos 2015 15:00

Roman

Giuseppina Brunetti

Roman türünün XII. yüzyılda edindiği nitelikler, XIII ve XIV. yüzyıllarda kısmen ele alınıp kapsamlı olarak yeniden şekillendirilir. Bir yandan çok tanıdık kahramanlar ve olaylar (Lancelot, Kutsal Kâse, vs) devasa çapta büyütülüp yeni geliştirilen nesir türü (Vulgate, Tristan en prose, vs) sayesinde, anlatıma dayalı geniş kapsamlı ve karmaşık organizmalara dahil edilirken, diğer yandan roman türü hem gerçekçi bir akımı (Jean Renart) kabul edecek veya bilinen dünyanın ansiklopedik özeti olarak (Roman de la Rose) şekillenecek duruma gelmiştir. XIII. yüzyıldan itibaren ise roman türünün Oil bölgesinin dışında da gelişmeye başladığına tanık oluruz.

Tanıdık Olan ile Yeni Olan

XII. yüzyılda zengin çeşitlilikteki biçimiyle sabitlenen roman türü XIII ve XIV. yüzyıllarda giderek yeni anlamlar kazanır ve bu şekliyle Rönesans’a, hatta sonrasına kadar ulaşır. Romanın Oil bölgesinin dışında da varlığını güçlü bir şekilde göstermesi de XIII. yüzyıldan itibaren olur.

Ortaçağ, Editör: Umberto Eco, Çeviri: Leyla Tonguç Basmacı, Alfa YayınlarıBu dönüşümün ana hatları, tanıdık olanla yeni olanın sürekli olarak bir araya getirildiği bir diyalektik bağlamında şöyle özetlenebilir (ama daha fazla varyasyonun olabileceği de göz önüne alınmalıdır)

1) Chansonların dizi haline gelmesiyle epik türe paralel şekilde burada da, emsal niteliğinde insanların başından geçenleri (Continuation Gauvain [Gawain’in Devamı], Lancelot-Cycle [Lancelot Dizisi], Tristan en prose [Nesir Tristan]) veya simge nesneleri (Quête du Graal [Kutsal Kâse Arayışı]) konu alan, anlatıma dayalı geniş organizmaların nesir şeklinde ortaya çıktığı görülür (nesirleştirme). Entrelacement [birbirine örme] adlı yazı tekniği uygulanmaya ve giderek geliştirilmeye devam edilir;

2) Yeni gelişen ve örnekleri ortaya çıkmaya başlayan gerçekçi akım, bu türde somut, aktüel veya tarihsel olarak belgelenmiş olaylara ilgi duyulmaya başlanmasını sağlar (Jean Renart, Gerbert de Montreuil, Tirant lo Blanch);

3) Üniversitelerin ve Aristotelesçiliğin yayılması ve yeni okur kitlesinin gereksinimlerinin ortaya çıkmasıyla, roman türünde bütünsellik arayışı ortaya çıkmaya başlar; böylece summa modelini temel alan ansiklopedik roman türü gelişmeye başlar.

Nesir biçiminde romanların giderek yayılması, sonradan bu biçime içkin olarak görülecek iki önemli ihtiyaca cevap verir: Manzumun içerdiği hilelere kıyasla nesir, hakikat ve ahlak açısından bir kabulü gerektiriyordu, zira nesir etik-ahlaki türden bir içerik açısından daha uygun bir araçtır. Bu özellikler başka bir anlamlı noktada daha birleşiyordu: Bir yanda Bretonlarla Saksonlar arasındaki mücadele, sonradan Galahad’ın atası olduğuna karar verilecek Arimathealı Yusuf’a verildiğine inanılan Kutsal Kâseyle ilgili olayların kronolojisi gibi Kral Arthur dizilerinin tarihi boyutu geri kazanılırken (örneğin Robert Wace’in tarihyazımsal romanına özgü bir durum), diğer yanda hem romanlarda konu edilen maceraları trubadur aşkıyla bir araya getiren hem de özellikle Kutsal Kâse efsanesiyle bağlantılı mistik, kehanet temelli ve teleolojik düşü barındıran simgesel amaç söz konusuydu. Geleneksel olarak emsal niteliğinde bir prototip olarak görülen ve “zarif aşk” ile Kutsal Kâse temalarını birleştiren Lancelot figürü, bu bağlantıların simgesini oluşturur; Davud’un soyundan gelen Lancelot, dünyanın en iyi şövalyesidir; oğlu, saf Galahad da kutsal emaneti Doğuya geri götürecek kişidir. Böylece çeşitli atıflar ve çağrışımlar yoluyla “saray şövalyeleri” (Lancelot ile Guinevere’in başlarından geçenlere getirilen yeni yorumun ulaştığı nokta) ile “ilahi şövalyeler” (Kutsal Kâsenin ıstırap verici, mistik arayışı) sürekli olarak varlıklarını hissettireceklerdir.

Tanıdık olanla yeni olan arasındaki diyalektik de sürekli olarak hissedilir; bu romanların çoğu bir yandan son derece ünlü şövalyeleri ve kahramanları (Gauwain, Percival, Lancelot) konu ederken, diğer yandan bazı romanların kahramanları tanınmamış şövalyeler olup, ünlerinin süresi sadece kendilerine adanan metin kadardır (Jaufre, Yder, vs). İlk grupta yer alan romanların yapısı oldukça açık olmaya eğilimlidir ve ünlü bir şövalyenin çeşitli maceralarını belli bir hiyerarşiye tâbi tutmadan bir araya getirir. İkinci grupta yer alan romanlar ise, belirli yönlerde ilerler ve yükselen, hiyerarşik yapıları son derece önemli bir sınavla sonuçlanır.

Arthur dizisinin içeriğine gelince, Continuation Gauvain, Chrétien de Troyes’nın (faal olduğu dönem 1160-1190) Conte du Graal’in [Kutsal Kâsenin Hikâyesi] ikinci kısmını adadığı Arthur’un yeğeni Gawain’in maceralarını konu alır, Continuation Perceval’da [Perceval’in Devamı] (veya İkinci Devamı) ise, Perceval nihayet Kutsal Kâsenin muhafızı olmak için izin ister ve Balıkçı Kral’ın yerini almayı başarır. Dizinin merkezini oluşturan Lancelot propre [Asıl Lancelot] aşk ve Kutsal Kâse temalarının iç içe geçtiği, uzun ve karmaşık bir romandır. La Queste [Arayış] ve La Mort le roi Artu [Kral Arthur’un Ölümü], metinlerarası ilişkilerin çok karmaşık olmasına rağmen, bu dizinin devamı sayılır. Kral Arthur dönemine ilahi bir önsöz olarak Arimathealı Yusuf ailesinin konu alındığı Estoire del Saint Graal [Kutsal Kâsenin Hikâyesi] ise, bu diziye giriş olarak görülebilir. Robert de Boron, yaklaşık 1200’de yazdığı manzum romanda Kutsal Kâseyi Kudüs’ten İngiltere’ye getirmekle (ve seküler Kâseyi kesin olarak Hıristiyanlaştırmakla) anlamlı bir aktarım gerçekleştirir, böylece translationes imperii [imparatorluğun aktarımı] ve translatio studiiye [bilgi aktarımı] paralel olarak translatio religionis de [din aktarımı] gerçekleşmiş olur.

Gerçekçi Akım

Ortaçağın en “modern” türü olan gerçekliğin romanlaştırılmış hali, ancak 1320 ila 1330’lu yıllar arasında Escoufle ve Guillaume de Dole eserlerini ve harika Lai de l’Ombre [Gölgenin Lai’si] hikâyesini yazan Jean Renart ile gerçekleşir. Masalların reddedilmesi ve hakikat gereksinimi, gerçekliğe giderek daha çok uyulmasına neden olur. Örneğin Guillaume de Dole (kadın kahramanı Lienor’un bacağında gül şeklinde bir doğum lekesi olmasından dolayı Roman de la Rose [Gülün Romanı] olarak da bilinir), dokusuna olayların önemli anlarını vurgulayan lirik şiir metinleri dahil eden ilk romandır; burada adı geçen İmparator Konrad, Brunswick Dükü IV. Otto’dan (1175/1176-1218, 1209-1215 arası imparator) ilham alınarak ortaya çıkmıştır. Aynı döneme ait orta-yüksek Almanca yazılmış Moriz von Craûn’daki Moriz de, romandaki cesur girişimleriyle, dönemin Craon Dükü Moriz’i (?-1196) temel alır.

Dolayısıyla antikçağ hikâyelerinin veya Arthur dizilerinin taşıdığı olağanüstü yönlerin güncel olaylara uzaklığı yerini çağdaş olaylara, güncel durumlarla en azından benzerlik taşıyan olaylara bırakır ve muhteşem Breton dünyasından geri kalan temalar ve imgeler de gerçekçi bir uyarlamayla yeni bir bağlamda sunulur. Gerçekçiliğe olan bu rağbet başlangıçta türün evriminde (Roman de la Violette [Menekşenin Romanı], Roman du Châtelain de Coucy [Châtelain de Coucy’nin Romanı], Joufroi de Poitiers ve çok sonra, İber bölgesinde Tirant lo Blanch [Beyaz Tiran] ve Curial y Guelfa) ve halk dilindeki yeni tarihyazımında etkili olacaktır. En ünlü prototipini Jean de Meun’un (y. 1240-y. 1305) Roman de la Rose’unun oluşturduğu ansiklopedik roman türüne gelince, Katalonyalı Fransiskan keşiş Ramon Llull’un (1235-1316) iki romanı öne çıkar: Başkahramanın bir inziva mekanından papalığa uzanan hayatının, insan hayatının şartlarını tasvir etmek için bir fırsat oluşturduğu Blanquerna ile diyalog biçiminde yazılmış on kitaplık bir tür teoloji ve doğa ansiklopedisi, insani boyutla ilahi boyutu bir araya getirirken, Dante’nin İlahi Komedya’sının neredeyse habercisi olan bir speculum mundi [dünya aynası] oluşturan Fèlix veya Llibre de meravelles.

Fransa’dan Avrupa’ya

XIII. yüzyılda roman türünün Oil bölgesinin dışına çıkıp, Güney Fransa’nın Oc dilinin konuşulduğu bölgesinde, kuzeyde İngiltere ve Almanya’da, İtalya ve İber yarımadasında yayıldığı görülür.

Oc dilindeki az sayıda romanın en eskisi, Arthur’un maiyetinden genç bir şövalyenin zalim Taulat’la mücadele ederken yaşadığı maceraların anlatıldığı Jaufre’dir; bu eser âdet olduğu üzere silahlarla aşkları konu alırken, Oil bölgesinin hikâyeleriyle Arthur dizilerinin Akdeniz versiyonlarından (Arthur Etna’da) izleri bir araya getirir. Yine Oc dilinde anlatım alanında bir başyapıt olan Flamenca (1250-y. 1270), mekân romanı türünün ilk gerçek örneğidir (Albigenlere karşı Haçlı Seferinden sahnelerle Güney Fransa’nın muhteşem sarayları). Kıskanç kocası Archimbaut tarafından yıllarca bir kulede tutsak tutulan kadın kahraman, kilisede rahibin yardımcısı kılığında kalbini fetheden macerasever sevgilisi tarafından inanılmaz yöntemlerle kurtarılır.

Fransız roman türündeki İtalya tarihi, kaçınılmaz olarak Francesca’nın ünlü sözleriyle bağlantılıdır (“Bir gün vakit geçsin diye Lancelot’un sevda öyküsünü okuyorduk.” Cehennem, V, 127-128) ve kopyalanıp okunan kitapların, kütüphanelerin ve yazarların tarihidir. İtalyan romanlarını incelerken, İtalya’daki Tristanlardan ve Yuvarlak Masadan söz edilirken, Boccaccio’ya (1313-1375), Orlando innamorato’ya [Aşık Orlando] ve Ariosto’ya (1474-1533) kadar uzanan başka edebi türlerden ve yerel dillere tercümelerden (örneğin Novellino’ya [hikâye derlemesi] dahil olan Arthur hikâyeleri) söz etmemek imkânsızdır.

İber yarımadasında da XIII. yüzyıl ortalarından bir sonraki yüzyıl ortalarına kadar roman türünün büyük çaplı gelişimine tanık oluruz. Kastilya dilinde günümüze kadar ulaşmış en eski roman metni XIII. yüzyıl ortalarına tarihlendirilebilir. Metin, Latince Historia’nın [Hikâye] belirli bir versiyonundan türemiş olan Libro de Apolonio’ya [Apollonius’un Kitabı] ve mester de clerecíaya (din adamlarının ilim tekniği) özgü tek kafiyeli dört Alexandrin mısralı kıtalar şeklinde yazılmıştır. Ancak Kastilya bölgesinde Arthur ve Breton dizilerinin yeniden ele alınan içeriklerinden çok daha didaktik-ahlakçı (Libro de Alexandre [Alexander’in Kitabı] veya ansiklopedik türden şövalyelik temalarına önem verilir. Zifar ile oğlu Roboán’ın maceralarının didaktik bir dille işlenmiş yan konuları, exemplumlar ve çok çeşitli hikâyelerle bir arada anlatıldığı Caballero Zifar [Şövalye Zifar] ise ilk özgün roman örneğidir. Cervantes (1547-1616) dönemine kadar ünlü olan “Breton” romanı Amadis de Gaula’nın ilk versiyonunun (günümüze ulaşmamıştır) XIV. yüzyıl ortalarına ait olduğu sanılır. Ancak bu hikâyelerin sonradan cazibelerini kaybettiği anlaşılmaktadır. Fransa’ya dönecek olursak, İskender’den Arthur’a kadar şövalyeliğin devasa bir tarihi olan Perceforest ile tarihçi Froissart’ın (1337-y. 1404) Méliador eserleri de, bu türün “sonbaharı”nı oluşturmalarına rağmen, hem birer derleme hem de türün taklitçileri olarak görülebilir.

Roman de la Rose, s. 794; Kısa Anlatım Biçimleri, s. 800; Giovanni Boccaccio, s. 804; Geoffrey Chaucer, s. 814