"Chul Han’a göre dijital gerçeklik ısı tanımıyor, acı tanımıyor, beden tanımıyor. Ama bahçe duyusallık ve maddesellik açısından çok daha zengin. Bedenselliği geri veriyor. Bilgisayar ekranına göre çok daha fazla değer taşıyor."
11 Kasım 2021 18:30
Doğayla aramızdaki bağların çoktandır kopmuş olması, bazı bilim insanlarına göre insanlığın içine düştüğü bütün bunalımların temel nedenini oluşturuyor. Bir süredir ilgilendiğim eko-psikoloji bu sorunlara çözüm arıyor. İnsan ve doğa ilişkisini karşılıklı etkileşim içinde ele alan ve yapıcı yaklaşımlar üreten eko-psikolojide, insanın doğadan kopmasının bedelinin mutsuzluk, yabancılaşma ve psikolojik sorunlar olduğu, dengesi bozulan insanın içinde yaşadığı dünyaya yabancılaşarak kendine bile sorumsuzca zarar verdiği belirtiliyor.
Eko-psikoloji en çok bir hatırlatma bilimidir aslında. Özde yalnız olmadığımızı ve tüm kozmoloji içerisinde varlığımızın bütünün bir parçası olarak anlam bulduğunu hatırlatma bilimi… Doğayla birlikte nasıl iyileşebileceğimiz eko-psikolojinin temel konusu. Hem insanların hem de doğanın faydasını gözeterek, sürdürülebilir, yabana, kırsala karşı saygı dolu bir yaşam anlayışı için doğa ve insan bağını onarmak üzerine çalışmalar yapıyor. Hatırlamaya ihtiyacımız var, çünkü doğayı hatırladıkça kendimizi de hatırlayacağız, bu bütünselliği ve iç içeliği kavrayacağız.
Bahçeler doğanın paranteze alınmış hali gibi gelirler bana hep. İnsanın doğayla olan özel ilişkisi bahçede sergilenir. Bahçe, insanın fiziksel ve zihinsel olarak doğayla nasıl bir ilişki kurduğunu da gösterir. Normalde saklı kalan veya unutulan doğa-insan birlikteliği bahçede çarpıcı bir şekilde görünür hale gelir; bir gösteriye, bir sergiye, bir sunuma dönüşür. Aristoteles’in ifadesiyle, bu ezeli ilişki bahçede ete kemiğe bürünür. Bahçe, insanın doğayla fiziksel ve zihinsel dayanışmasının sergilendiği yerdir. Bahçe insanlaştırılmış evreni görünür ve anlaşılır kılar; bu görünen, hissedilen ve üzerinde düşünülen bir birlikteliktir.
Antik Yunan’da felsefe açık havada yapılan bir şeydi. Aristoteles’in okulu Lyceum, Platon’un Academia’sı, Epiküros’un Bahçe’si… Bunun pek çok sebebi olabilir elbet, ancak öncelikle doğa felsefi, edebi açıdan epey kışkırtıcıdır. Zihni dağıtır da, toplar da… Avutur da, sakinleştirir de… Bahçe daima düzenle karmaşa, yeşermeyle çürüme, çoğalmayla azalma, bilinçle bilinçsizlik, hareketsizlikle canlılık, ölümle yaşam arasındaki çatışmayı açığa çıkarır. Bu kavramların arasındaki çatışma ruhsallığımızda da hüküm sürer. Bir bahçeyle uğraşmak yaşamın sürekli kendini hatırlatması demektir bana göre; sürekli yenilenen, havayla temas eden, tohumlarını etrafa saçan… Bahçelerde sadece ışık, güneş yoktur. Gölgeler vardır, loş alanlar, çürümeler, kurumalar, boşluklar vs… Şeffaflık toplumuna bir karşı çıkıştır bahçe. Şeffaflığın rayihası yoktur. Rayiha saçabilenler karmaşık, anlatısal yapılardır sadece. Bahçeler rayihaların karşılaşmasıdır.
Tam da kışa girerken, bahçeler artık cazibesini yavaş yavaş yitiriyorken bir güz zamansızı Byung Chul Han’ın bahçesinde buluverdim kendimi. Bahçe çalışması onun için sessiz bir meditasyon, sessizlikte eğleşmek… Peki, ne arıyor Byung Chul Han bahçelerde? Bahçe aynının cehenneminden kurtulmanın bir yolu belki de… Chul Han’a göre dijital gerçeklik ısı tanımıyor, acı tanımıyor, beden tanımıyor. Ama bahçe duyusallık ve maddesellik açısından çok daha zengin. Bedenselliği geri veriyor. Bilgisayar ekranına göre çok daha fazla değer taşıyor. Bahçede çalışmaya başladığından beri zaman zengini olduğundan ve zamanı başka türlü algıladığından bahsediyor. Bahçeyle uğraşanlar bilirler, orada zaman çok daha yavaş ilerler, genişledikçe genişler. Bahçede geçirilen yoğun bir zamanın ardından yemek yemenin, uyumanın hazzı çok başka olur. “Bahçe zamanı başkalarının zamanıdır” diyor Chul Han. Her şeyi kontrol altına almaya çalıştığımız, otantikliğimizi kaybedip kendimizi ısrarla merkeze koyduğumuz bu çağda bahçelerin kendine ait zamanlarını kavramak, o zamanı yönetemeyeceğimizin idrakinde olmak, her bitkinin kendine ait zamanlarının bir bahçede kesiştiğini görmek benmerkezci hallerimize bir şifa olabilir mi?
Yaşadığımız çağın en büyük sıkıntısının hayreti kaybetmek olduğunu düşünmüşümdür hep. Hayreti kaybetmek demek, spontanlığı, çocuksu neşeyi, anda kalabilmeyi kaybetmek demek. Chul Han’a göre bizim yeniden yeryüzü karşısında, onun güzelliği, yabancılığı, eşsizliği karşısında şaşırmayı öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü yeryüzü büyüdür, bilmece ve sırdır. Ona sömürülecek bir kaynak gibi bakarsanız zaten onu tahrip etmişsiniz demektir. Yeryüzüne dönüş bu durumda mutluluğa dönüş demektir. Yeryüzü mutluluğun kaynağıdır. Bugün onu terk ettik, özellikle de dünyanın dijitalleşme sürecinde. Yeryüzünün canlandırıcı, mutluluk verici gücünü alamıyoruz artık. Bütün dünya ekran boyutlarına indirgenmiş durumda.
Yeryüzüne Övgü-Bahçelere Bir Yolculuk kitabında yüzünü doğaya dönmüş, yeryüzüne bahçeden bakan bir yazarla karşılaşıyoruz. Kitaba kış bahçelerinden başlıyor. Kışın açan çiçeklerden bahsediyor. Çünkü bahçeyle uğraşmaya başladığından beri en büyük tutkusunun bahçesini kışın da çiçek açacak bir hale getirmek, hatta tüm kış çiçeklerini bahçesinde toplamak olduğunu söylüyor ve bunu yapıyor da. En yoğun kış günlerinde bile çiçekler içinde olan bahçesini anlatıyor.
Byung Chul Han’ın çağa karşı olan eleştirel tutumunu umutla mayalayan halini çok seviyorum. Bu kitabında onun inançlı ve tefekkür eden haline de rastlıyoruz. Bağbozumundan sonra bağlarda unutulan ya da büyümeye bırakılan son üzümler olan neferiyelerle (bağın son neferleri) sonbaharda karşılaşmak benim için çok umutlu bir şey. Üstelik o görmüş geçirmişlik ve sona kalmışlık onları daha da ballandırıyor. Chul Han da benzer bir yerden, dalda tek başına kalmış bir elmanın yeryüzüne övgü olduğundan bahsediyor. Umutsuz kış gecelerini aydınlatan, kurtaran bir şey, sanki metafizik bir ışığın, aynı zamanda iyiliği de temsil eden bir güzelliğin sergilenmesi…
Yeryüzüne Övgü, Friedrich Hölderlin, Barthes, Schubert, Schiller, Walter Benjamin atıflarıyla da ilerliyor. Kitapta bir bahçıvan olarak Chul Han’ın günlüğünün satırlarına, Berlin’in yıkıcı soğuğuna, çiçeklerin biçiminden dijitalleşen çağın sıkışmışlığına uğruyoruz. Suni olana sahici olanla mücadele etmeye davet ediyor yazar bizleri.
Kış bahçesi romantik bir yerdir. Kışın ortasında yeşermekte olan yaşama dair her türlü belirtide esrarengiz, büyülü, masalsı bir şey vardır. Yeşeren kış bahçesi sonsuzluğun romantik görüntüsünü ayakta tutar.
Bahçe en çok yaşamla ölümün birlikteliğini anlatır bize. Hakikat doğayı gözleyerek elde edilir. Doğa dönüşümdür, orada her şey geçicidir, hiçbir şey tamamlanmamıştır. Bahçenin başına gelen her şey, ruhsallığımızın da başına gelebilir; çok sulanabilir, kuruyabilir, börtü böcek basabilir, budanabilir, fırtınalar çıkabilir… Bazen de güllük gülistanlıktır, hiç beklemediğiniz yerlerde otlar bitebilir, bir tohum tüm doğurganlığını toprağa serebilir. Bahçeyle bağ kurmak, evrenle bağ kurmak demektir. Kendi biricikliğimizle ve aynı zamanda sıradanlığımızla temas etmemizi mümkün kılar. Olanla kalabilmeyi ve olanı kabullenebilmeyi sağlar. Doğaya, havaya, suya, toprağa teslimiyet iyileştiricidir. Özümüzü hatırlatır.
Bu yaz orman yangınlarıyla sınandık; hava kirliliği, ozon delinmesi, kuraklık artık neredeyse duyarsızlaştığımız konular oldu. Ekoloji, Yunanca “ev” anlamına gelen oikos ve “bilgi” anlamına gelen logos sözcüklerinden türemiştir. Yani evimizde nasıl yaşayacağımızın bilgisini sunar bize ekoloji. Evimizi tahrip ettikçe, kendi kaçış yollarımızı da tıkadığımız çok aşikâr. Byung Chul Han’ın sözleriyle ifade edecek olursam; Yeryüzüne övgü bugün her zamankinden daha acil bir ihtiyaç. Yeryüzünü korumak zorundayız. Güzel bizi ona özen göstermeye davet eder, hatta emreder. Güzele özen göstermeliyiz.
Yeryüzüne Övgü-Bahçelere Bir Yolculuk, yakın bir zamanda kaybettiğimiz Nafer Ermiş’in özenli çevirisiyle bir davet metni; kendi iç bahçemizde gezinmeye, zarafete, inceliğe, sahiciliğe dair… Ve bir hatırlama metni; çiçeklerin kışın da açabileceğine ve kokularıyla bizi sarhoş edebileceklerine dair…
•
KAYNAKÇA:
Damon Young, Bahçede Felsefe, Can Yayınları, 2021, 248 s.
Byung Chul Han, Yeryüzüne Övgü-Bahçelere Bir Yolculuk, İnka Yayınları, 2021, 152 s.
Byung Chul Han, Şeffaflık Toplumu, Metis Yayınları, 2020 (6. basım), 84 s.