“Ne yapıyorsam hep ölümden bir şeyler kurtarmak içindi” demişti Talât Sait Halman. Yaşamının parantezini 5 Aralık’ta kapatmış, bunu da imza için nezaketle yerinden kalktığında yapmıştı. Giderken bile ders verir gibiydi, “nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz”
04 Şubat 2015 02:17
Öğrencileri ve yakınları bilir, Talât Sait Halman’la yapılan sohbetlerin yankısı ömre yayılır. 5 Aralık günü öğle saatlerinde, biraz yorgun eve dönmüşken Talât Hoca’nın Amerika’daki yaşama dair pratik bir öğüdü çınlamıştı yine kulağımda. İrili ufaklı cümleleri aklıma sık sık düşerdi. Talât Halman’ı dinlerken bazen kulak ardı ettiğiniz bir öğüdün bir gün karşınıza bir gerçeklik olarak çıktığını görür, şaşırırdınız. Talât Halman’ın bilgeliği ve şaşırtıcı sezgi gücünü birebir yaşamıştır onu tanıyan pek çok kişi.
¨Ne yapıyorsam, neyi yaşıyorsam, ne yaratmaya çalışıyorsam hep ecelden, yokluktan, ölümden bir şeyler kurtarmak içindi¨ demişti Cahide Birgül’ün hazırladığı Aklın Yolu Bindir adlı nehir söyleşi kitabında. Yaşamının parantezini, 5 Aralık’ta kapatmış, öğrendik ki bunu da ayakta, çalışırken, imza atmak için nezaketle yerinden kalktığında yapmıştı. Giderken bile ders verir gibiydi, “nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz” der gibi.
Hoca’nın deyişiyle ecelden kurtardıklarının ne çok ve değerli olduğunu ölümünün ardından günlerce yazılanlarda da okumak mümkündü. Sohbeti gibi ölümünün yankısı da büyük oldu. Talât Halman hakkında yazılanların çeşitliliği ise Yaşar Kemal’in dediği gibi çok yönlü bir insanı her yönüyle anlatmanın zorluğuna işaret ediyordu. Böyle bin Talât Halman portresi çizmek mümkündü. Öğrencisi ve kendisiyle çalışma şansı bulmuş biri olarak benim gözümde o, en geniş anlamıyla hümanist bir kültür elçisiydi. Bu tanımın içine onun pek çok başka kimliğini, hocalığını, diplomatlığını, şairliğini, çevirmenliğini, radyoculuğunu, köşe yazarlığını, siyasetçiliğini de koymak mümkün.
Kırk yıllık dostu ve editörü Jayne Warner, New York Times’da yayımlanan taziyede şöyle anlattı bir kültür adamı olarak Talât Halman’ı: “Onun için kültür birleştirici bir unsurdu, bir millet kendini kültürel olarak geliştirirse hümanizm de gelişir derdi hep.” Halman bunu kendi kişiliğinde de örneklendirebilmişti. Bunu görmek için hocanın yaşamından bazı satır başlarına bakmak, belki de bir döküme başvurmak gerekiyor.
Jayne Warner’ın gönderdiği Talât Halman bibliyografyasına baktığımda, Hoca’nın çalışmalarını yakından takip eden biri olsam da, yayınlarının niceliği ve konu zenginliği beni şaşırttı. Aslında beş yaşından beri yazıyordu o. Robert Kolej’i bitirip Columbia Üniversitesi’ne yüksek lisans yapmak için gittiğinden, yani yirmi iki yaşından beri de durmadan yazıyor, çeviriyor ve anlatıyordu. Halman, Türkçe ve İngilizce olmak üzere üç bini aşkın makale, deneme, kitap eleştirisi yayımladı. Bir aşk olarak tanımladığı İngilizcesi o kadar mükemmeldi ki, tek bir gramer hatası yapmamakla övünür, öğrencilerinden de aynısını beklerdi. İngilizce kelime dağarcığının genişliği herkesi şaşırtırdı; Washington Üniversitesi’nden değerli Türk edebiyatı profesörü Walter Andrews’a sorduğumda şöyle anlattı Hoca’nın bu özelliğini: “Talât'ın zorlanmadan kullandığı bazı İngilizce sözcükleri doğru anladığımdan emin olmak için sık sık sözlüğe baktığım olmuştur.”
Talât Halman’ın Kültür Bakanlığı görevinin kısa sürmesinin nedeninin düzenlediği Itri konseri olduğu yazıldı. Oysa Hoca asıl nedenin ¨bakanlığı döneminde hapiste olan yazar ve aydınları kurtarmak için yaptığı girişimler¨ olduğunu belirtiyordu.
Robert Kolej’den sonra Hoca’nın Amerika serüveni başladı. Columbia Üniversitesi’nde siyaset bilimi alanında yüksek lisans yaparken aynı zamanda Türkçe dersleri veriyordu. Kırk yıl boyunca ABD’de çeşitli üniversitelerde görev yaptı. Columbia, Princeton, Pennsylvania ve New York Üniversitelerinde, Türkçe, Türk kültürü ve İslamiyet alanında dersler verdi. Amerika’da Yakın Doğu Dilleri ve Edebiyatları alanında bölüm başkanı olan ilk Türk’tü.
Öte yandan, akademi dar geliyordu Talât Halman’a. Walter Andrews da bu görüşü paylaştı onu anarken. Andrews’a göre, değerinin ABD akademisinde yeterince anlaşılmaması “Hoca’yı hayal kırıklığına uğratmıştı; onun vizyonu ve misyonunun aslında akademinin sınırlarını fazlasıyla aştığının altını çizdi Andrews. Haklıydı, Hoca da belirtmişti bunu nehir söyleşisinde: “Aklım hep dışardadır, birini yaparken hep öteki işte.” Halman üniversite hocalığının yanı sıra Birleşmiş Milletler’de Türkiye’yi temsilen çeşitli görevlerde bulundu. BM çatısı altındaki son görevi 2003’te başladığı UNICEF’in Türkiye temsilciliğiydi.
Halman, 1996 yılında Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nü kurdu. Onu üniversiteye çağıran rektör İhsan Doğramacı’ya koyduğu tek şarttı bir “Türk kültürü” bölümünün açılması. Türk edebiyatını iyi bilen, ama Batı dil ve kuramlarından da beslenen eleştirmenler, akademisyenler yetiştirmesini istiyordu bu bölümün. Süha Oğuzertem, Hilmi Yavuz ve Laurent Mignon gibi isimleri bölümün öğretim kadrosuna alarak bir eleştiri geleneğinin doğmasına öncülük etti. Aynı zamanda bölüme bağlı Türk Edebiyatı Merkezi’ni de yöneten Halman, ses getiren edebiyat sempozyumları düzenledi, Türk edebiyatı hakkındaki eleştirel ilk ve tek İngilizce dergi olan Journal of Turkish Literature’ı (JTL) kurdu ve derginin genel yayın yönetmenliğini yaptı.
Her fırsatta dile getirmiştir Talât Hoca, en çok bir şair olarak anılmak isterdi. Çalınan Taç, Can Kulağı, Can Evi, Uzak Ağıt, Dört Gök Dört Gönül, İki’ler: Özdeyiş Şiirleri, Sessiz Soru ve toplu şiirlerinin yer aldığı Ümit Harmanı adlı şiir kitapları vardı. Öte yandan, çevirmen kimliğiyle şair kimliğinden daha çok tanındı. Ölene kadar çeviri uğraşını sürdürdü Halman. Henüz 2014’ün ikinci yarısında yeni bir kitap yayımladı örneğin: William Shakespeare: Aşk ve Anlatı Şiirleri. Türkçeden İngilizceye ve İngilizceden Türkçeye olmak üzere on bini aşkın şiir çevirisi ve seksenin üzerinde kitap yer alıyordu bibliyografyasında.
Talât Halman hakkında çok bilinmeyen ayrıntılar var. Örneğin Rodrigo’yu ve gitar konçertosunu Türkiye’ye ilk kez tanıtan odur. Futbolu çok sever ama bu oyunu bir estetik yaşantı olarak gördüğünden takım tutmaz.
Çok genç yaşta Yaşar Nabi’nin önerisiyle William Faulkner’ın Türkçedeki ilk çevirmeni olmuş, Eugene O’Neill ve Mark Twain’in kitaplarını dilimize kazandırmıştı. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Nâzım Hikmet, Orhan Veli ve Melih Cevdet gibi pek çok Türk şairi ve Sait Faik, Orhan Kemal gibi yazarların eserlerini de İngilizceye çevirdi. Eski Anadolu şiirlerinden Mısır şiirlerine, Eskimo şiirlerinden Mevlana’nın rubailerine birçok konuda antolojiler hazırladı. Yine de Halman’ın belki de adıyla özdeşleşen en önemli çalışması Shakespeare çevirileriydi. Shakespeare çevirileri, kendisinin de dile getirdiği gibi, çevirmenlik kariyerinin zirvesiydi, çünkü “şiir çevirmeni için en büyük meydan okuma Shakespeare’den gelir”di. Şiir çevirisi için bir çeviri anlayışı geliştirmişti Halman, buna külçeviri (cultranslation) dedi, şiirin iç dinamiğini bulmak ve onu yeniden yaratmayı amaçlıyordu çevirileri.
“Türk kültür ve edebiyatına katkılarından ötürü” Boğaziçi Üniversitesi ona fahri doktora ünvanını, Kültür Bakanlığı sırasında eşlik ettiği Kraliçe Elizabeth de "Sir" ünvanını layık gördü.
Talât Halman’ın ölümünün ardından, 1971’de başladığı Kültür Bakanlığı görevinin kısa sürmesinin nedeninin düzenlediği Itri konseri olduğu yazıldı hep. Oysa Hoca nehir söyleşisinde bu konserin zaten gerçekleşemediğini anlatıyor ve asıl nedenin ¨bakanlığı döneminde hapiste olan yazar ve aydınları kurtarmak için yaptığı girişimler¨ olduğunu belirtiyordu. Halman hakkında yanlış bilinen bir diğer konu da onun Nihat Erim kabinesinden istifa eden bakanlar arasında olduğuydu. Ama Halman, Erim’i eleştiriyor olsa da, bu tarz bir istifayı doğru bulmamış, istifa etmemek için direnmiş ve bu nedenle yeni bir hükümet kurabilmek için başbakanın kendisi yani Nihat Erim istifa etmek zorunda kalmıştı.
Talât Halman hakkında çok bilinmeyen ayrıntılar var. Örneğin Rodrigo’yu ve gitar konçertosunu Türkiye’ye tanıtan odur. Futbolu çok sever ama bu oyunu bir estetik yaşantı olarak gördüğünden takım tutmaz. Asla körü körüne bir Amerikan hayranı olmamıştır, Robert Kolej’i bitirirken “kendi kültürümüze uygun olmayan bir gelenek” diye düşündüğü için cüppe ve kep giymemiştir örneğin. Macbeth’i 22 yaşında aruzla Türkçeye çevirmiş, böylece iki kültürü kendince birleştirmiştir. Çünkü Talât Halman hep bir ahenk yanlısıdır, uzlaştırıcıdır.
Özdemir İnce’nin dediği gibi “çelebi üsluplu, cömert ruhludur” hoca. Entelektüel dürüstlükten hiç ödün vermemiş, Milliyet gazetesinde köşe yazarlığı yaparken kendisine koyduğu en önemli ölçüt bağımsızlık ve objektiflik olmuştur. “Dil ile yaşıyorum, dil ile kültürün sınırı yok, hem Türkçe hem de İngilizce yaratılmış bir kültür içinde yaşıyorum” diyen Halman belki de en çok “bir dil ustası” olarak anılmalıdır. Şüphesiz yeri dolmayacak Talât Sait Halman’ın, ama yazdıkları, çevirdikleri ve vizyonuyla yolunu açtığı öğrencileriyle kültür ve edebiyat hayatımıza hizmet etmeye devam edecek. Umarım ölüm de ona, Belki Ölüm adlı şiirinde yazdığı haliyle, “bir aşk fısıltısı gibi, usulcacık, tozpembe” gelmiştir.