Kazuo Ishiguro, 10 yıl aradan sonra çıkardığı yeni romanı The Buried Giant'ta toplumların geçmişle yüzleşmek yerine unutmayı seçmesini inceliyor
Çağdaş edebiyatın en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen Kazuo Ishiguro’nun yeni romanı The Buried Giant, 3 Mart’ta Faber etiketiyle Britanya’da yayımlanacak. Booker Ödüllü yazarı 10 yıllık aradan sonra roman okurlarıyla buluşturacak olan yapıt, Ishiguro edebiyatında yeni bir sayfanın açıldığının sinyallerini veriyor.
The Buried Giant (Gömülü Dev), kayıp oğullarını aramak üzere zorlu bir yolculuğa çıkan Axl ve Beatrice adlı yaşlı bir çiftin öyküsünü anlatıyor. Yolculuğu zorlu kılan ise sadece barındırdığı sürprizler değildir. Zira Axl ve Beatrice şövalyelerin, devlerin, canavar ve ejderhaların cirit attığı, kanunların hükmü geçmeyen, tekinsiz bir dönemde yaşamaktadır. 1500 yıl öncesinin İngiltere’si… Axl ve Beatrice’e bu yolculukta İngiliz edebiyatı sevenlerin yakından tanıdığı bir isim, Sir Gawain de eşlik edecektir…
New York Times yazarı Alexandra Alter, Ishiguro’nun yeni romanının “George R.R. Martin ile Tolkien’in topraklarında” geçtiğini yazıyor. Ishiguro ise romanın esin kaynağının fantezi edebiyatı değil, 1950’lerde çekilen Western filmleri ile Masaki Kobayashi sineması olduğunu vurguluyor. Ishiguro, romana dâhil ettiği fantastik öğeleri “o dönemde yaşayan insanların inançlarına veya batıl inançlarına göre” belirlediğini söylüyor.
Roman, Ishiguro’nun eserlerinde sıklıkla ele aldığı hafıza, hafızanın bastırılması ve geçmişle yüzleşmenin zorlukları gibi temalara değiniyor. Ne var ki, The Buried Giant yazarın diğer romanlarının aksine bireylerin değil, toplum ve kültürlerin geçmişle yüzleşmek yerine unutmayı seçmesini, kolektif hafızanın kendini nasıl yeniden ürettiğini merkezine alıyor.
Ishiguro Guardian'an Alex Clark’a verdiğini söyleşide, romanı II. Dünya savaşı sonrası Fransa’sı, günümüz Bosna’sı veya Japonya gibi değişik mekânlarda geçecek şekilde tasarladığını, ancak “gerçekçi mekân seçimiyle” politik bir söylem oluşturarak eserin özündeki fikrin önüne geçmekten endişe duyduğunu dile getiriyor. En nihayetinde, 14’üncü yüzyılda yazıldığı tahmin edilen Sir Gawain and the Green Knight şiiri, romanın geçtiği dünyayı sınırlarını çiziyor.
1982’de çıkan ilk romanı Uzak Tepeler (A Pale View of Hills)’den itibaren dört- beş yıllık aralıklarla yeni bir roman yayınlayan Ishiguro’nun yedinci romanının 10 yıllık bir aradan sonra raflardaki yerini alması ise sebepsiz değil. Ishiguro, romanın “gecikmesinin” nedenini New York Times' a şöyle anlatıyor: 2005’te yeni romanının ilk 50 sayfasını tamamladığında, yazarın içini bir kuşkudur kaplıyor ve diyalogların “fazla tumturaklı” olup olmadığını öğrenmek için karısı Lorna’dan romanı okumasını istiyor. Yazarın bütün eserlerinin ilk okuru olan Lorna, “Bunlar işe yaramaz” diyor ve ekliyor: “Ufak tefek düzeltmelerden bahsetmiyorum. Bu yazdıklarının hiçbirini kimse görmemeli.” Kazuo Ishiguro, bu uyarı üzerine dosyayı kapatıyor ve 2011’e dek romana bir daha dönmüyor… (K24)