Franco Moretti, Tarih ile Edebiyat Arasında Burjuva kitabında yazı biçiminin, burjuva kültüründen nasıl izler taşıdığını kelimelerin peşinden giderek anlatıyor
TDK'nın Türkçe Sözlük'ünde "burjuva" kelimesinin anlamına bakacak olursak; "Şehirde yaşayan, özel imtiyazlardan yararlanan," gibi aslında çok da içi doldurulmamış, tam karşılığını bulmamış bir kavramla karşılaşırız. Evet, burjuva kent soyludur ve yine evet, bazı imtiyazlardan da faydalanır ancak Karl Marx ve Friedrich Engels'in ünlü Komünist Manifesto'sunda burjuva, kapitalist sistemde üretim araçlarını elinde tutarak, emekçi sınıfın var ettiği değerlere "sahip olan", bir diğer anlamıyla da "el koyan" sınıf olarak nitelendirilir.
Öyleyse burjuva için genel bir bakışla; köylü, işçi ya da daha üstü soylu sınıfa mensup olmayan, statüsünü ve gücünü ise aldığı eğitimden, üretim araçlarını elinde tutarak sahip olduğu işveren konumundan, buna bağlı olarak da zenginliğinden alan kentliler diyebiliriz. Yani ne en dipte ne de en tepedeki varlık burjuva. Aşağı gitmek için bir nedenleri yok ama yukarı çıkmak için fazlasıyla nedenleri mevcut. Bir köylü ya da işçi değil ama bir soylu da değil. Bu ortada olma durumu ise burjuvanın üstesinden gelmek istediği esas mesele. Tam da bu yüzden yeri geldiğinde en bıçkınından dahi bıçkın olabildikleri vakidir tarihte ve bu bir tevatür de değildir.
Ancak burjuva, hem kavram hem de içinde barındırdıklarıyla bu tanımdan çok daha fazlası. Bunu, dünya sanatını besleyerek ardında bıraktığı bir büyük kültüre ve bugün "burjuva edebiyatı" olarak anılan edebiyat birikimine bakarak dahi söylemek mümkün. Bunun yanında yaşayış olarak da farklı bir kültürün temsilidir burjuva ve bugün çok farklı anlamlarıyla kullanılsa da aslında, naif bir yaşayışın nasıl olacağını yüzyıllar öncesinden bize öğretmişlerdir. Bir anlamda bu yaşayışın temellerini atmışlardır.
Aşılması zor bir tünel bekliyorsa da bizi kitapta, Moretti'nin anlatışı ve bu okuması zahmetli konuyu tartarken kullandığı dil, sayfalar arasında yol almada bize ciddi anlamda yardımcı oluyor.
Olaya bu noktadan baktığımızda anlamlı bir tablo serilir önümüze ve bunu açıklamak için de tablonun taşıdığı anlamla eş değer, farklı kaynaklara başvurma ihtiyacı duyarız. Duyarız ama doğrusunu söylemek gerekirse bu konu üzerine Türkçede yeterli denebilecek sayıda inceleme yok. Bundan kaynaklı olsa gerek hemen herkesin kafasında farklı bir imgeye sahip kelimelerden burjuva.
Franco Moretti'nin geçenlerde yayımlanan çalışması -Tarih ile Edebiyat Arasında- Burjuva ise kitaplıklardaki bu boşluğu bir nebze olsun dolduracak çalışmalardan biri olarak raflardaki yerini aldı.
Franco Moretti’nin Türkçede daha önce yayımlanan iki kitabı mevcut ve ikisinde de Batı edebiyatının kutsal metinleri sayılabilecek eserleri, bir üst okumayla belirli bir kavramsal zincire dahil etmişti. Şimdi de diğer kitaplarında yaptığını Burjuva'da yapıyor ve bu kelime ile kavramın edebiyattaki yansımalarını, farklı bir yorum ve gidişle belli bir mantık dizgesindeki yerini almasını sağlıyor. Bu söylediklerimden kavramlar arasında uçuşulacak bir kitap izlenimi alan değerli okurlar için küçük bir not düşmekte yarar var. Kitabın arka kapak yazısında da söylendiği gibi: "Moretti, edebiyat tarihi ve eleştirisi konusunda özgün örnekleri ve renkli dili nedeniyle istisnai bir figürdür." Gerçekten de baktığımızda aşılması zor bir tünel bekliyorsa da bizi kitapta, Moretti'nin anlatışı ve bu okuması zahmetli konuyu tartarken kullandığı dil, sayfalar arasında yol almada bize ciddi anlamda yardımcı oluyor.
Farklı bir arayışın içine giriyor kitabında yazar. “Burjuva nedir” ya da “ne değildir”in yanıtlarını aramaktan çok daha fazlası Moretti'nin bu çalışmasında yapmaya çalıştığı. Anahtar kelimeleriyle edebiyat eserlerinde burjuvayı aramak, kelimenin içini doldurmak ve anlamlandırmak; Moretti'nin kitabıyla yaptığının kısa, çok kısa bir özeti olarak söylenebilir. Biraz daha açarsak da: "Örneğin, 'konfor' kelimesi,' diyor Moretti, "meşru burjuva tüketiminin sınırlarını nasıl çiziyor ya da hikâye anlatmanın temposu var oluşun yeni yapısına nasıl ayak uyduruyor?" Buradan yola çıkarak da Moretti'nin amacının, burjuvayı ve onun kültürünü meydana getiren kavramları yaratan anahtar kelimelerin, kült isimlerin yine kült yapıtlarındaki işleniş süreci üzerinden giderek; kelimenin, burjuva kültürünün ve yaşayışının edebiyata yansıyan yüzünün fotoğrafını çekmek olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bağlamda kitabın çalışma alanını asıl olarak edebiyat meydana getiriyor. "Eserlerden bize yansıya burjuva nasıldı?" sorusu ise kitabın ana eksenini oluşturuyor. Ancak şöyle de bir detay veriyor bize: "Bu kitapta, eldeki örneklerin yalnızca küçük bir kısmını kullanarak kendime bir sınır çiziyorum." Yani, literatürde incelenecek daha pek çok kaynak, pek çok roman var. Moretti ise karşımıza iyi damıtılmış, seçkin örneklerle geliyor. Beş bölüme ayrılmış kitap boyunca da bu seçilmiş örneklerden adeta cımbız cımbız, kelime kelime burjuvanın, burjuvayı burjuva yapan sıfatların peşinden gidiyor.
Burjuvayı böylece sahneye çıkaran yazar, onun yükseliş ve dibe doğru inişini de irdeliyor aynı zamanda. Viktorya dönemi Britanyası hakkındaki, "Sis" adını verdiği üçüncü bölüm, işte bu çürüme ve yeni bir bilinç geliştirme reflekslerinin farkına varıldığı zamanları ele alıyor.
Kitabın ilk bölümü "Çalışan Bir Efendi", iktidarı ele geçirmeden önceki burjuvanın hikâyesini anlatmaya odaklanıyor. Bunu da "bir adada yalnız, insanlığın geri kalanından koparılmış ama kendi varoluşunda bir örüntü görmeye ve bunu ifade etmek için doğru kelimeleri bulmaya başlayan bir adam [Robinson Crusoe] etrafında dönen bir Defoe ve Weber diyaloğuyla" yapıyor. İkinci bölüm "Ciddi Yüzyıl" ise Robinson Crusoe'nun adayı, ıssızlığından çekip Moretti'nin deyişiyle "yarı kıta" haline getirdiği günlerden bahsediyor. Moretti'ye göre "bu durum tarihin en 'estetik' ânıdır." Burjuvayla birlikte yeni bir anlatım tarzının, üslup tutarlılığının ve başyapıtların da doğduğu andır.
Burjuvayı böylece sahneye çıkaran yazar, onun yükseliş ve dibe doğru inişini de irdeliyor aynı zamanda. Viktorya dönemi Britanyası hakkındaki, "Sis" adını verdiği üçüncü bölüm, işte bu çürüme ve yeni bir bilinç geliştirme reflekslerinin farkına varıldığı zamanları ele alıyor. "Olağanüstü başarıların kazanıldığı on yılların ardından, burjuva artık 'kendisi' değildir," diyor Moretti, Viktorya Britanyası'ndan çıkışla. Bu aşamadan sonra burjuvanın, sahip olduklarıyla artık toplumun geri kalanındaki iktidarı söz konusudur. "Tam da bu anda, burjuva kendisinden hicap duyar. İktidarı ele geçirmiştir ama [kurmak için onca didindiğini] üslubunu yitirmiştir"
Moretti'nin de söylediği gibi bu, kitabın dönüm noktasını meydana getirir. Aslında tümden olmasa da bir çürümenin resmidir çizilen. Burjuva siyasi bir varlık ya da bir kültürün çağrışımından çok ekonomik ölçütlerle ifadesini bulmaya başlar. Yani "burjuvanın üstündeki güneş batmaktadır" artık ve kitabın dördüncü bölümü "Ulusal Şekil Bozuklukları" da işte bu gün batımını seyrettirmek derdindedir bize. Bu paralelde ilerleyen son bölüm de yine Henrik Ibsen'in oyunları çevresinde dolanarak genel bir çerçeveyle bu gün batımını noktalandırmak, ciddi bir özeleştiri getirmek amacıyla yazılmış.
Moretti'nin araştırmalarını besleyen bir başka bilim daha var: Morfoloji. Yazar, burjuvayı anlatmak üzere seçtiği kelimelerin morfolojik incelemelerini yaparak geçmiş dönem kullanımlarını, burjuva çağındaki kullanımlarını ve bunların eserlere yansıyan boyutlarını ortaya koyuyor.
Burjuva ve burjuvaziyi anlamak için sadece edebiyat ekseninin yetersiz kalacağının Moretti de farkında ve işte tam da bu nedenle konuyu ele almada bir tarih perspektifi de açıyor önümüze. Burjuva'da bir ciddi pay da, kavramın geliştiği, kendini bulduğu ve çürümenin desenlerinin ortaya çıkmaya başladığı bu tarihsel sürece ayrılmış. Kitabın bu noktalarında burjuva kültürünün hangi dönemlerde, nasıl yansımaları olduğunu görmek mümkün.
Ancak bir sorusu var yazarın: "Edebiyat eserleri bize nasıl bir tarih, nasıl bir kanıt sunar?" Cevabı da burada: "Kesinkes doğrudan bir tarih ya da kanıt değildir sunulan [edebiyat eserlerinde]." Değildir ama kelimelerin tarihi bu noktada gerçek çıkar yol halini alır ve kökenleri yalan söylemez. Moretti de bu kelimeler üzerine kuruyor kitabını işte. Kelime kelime burjuvanın ne olduğu, niteliği ve niceliği üzerine konuşuyor.
Kitapta bu paralelde, Moretti'nin araştırmalarını besleyen bir başka bilim daha var: Morfoloji. Yazar, burjuvayı anlatmak üzere seçtiği kelimelerin morfolojik incelemelerini yaparak geçmiş dönem kullanımlarını, burjuva çağındaki kullanımlarını ve bunların eserlere yansıyan boyutlarını ortaya koyuyor. Bunlar da bize, Moretti'nin incelediği romanları tekrardan anlamlandırma noktasında oldukça şaşırtıcı nüveler veriyor. Romanın inşa sürecinden bitirilişine bir kelimenin kaç kez kullanıldığı bile takılıyor Moretti'nin eserler denizinin ortasına attığı oltaya. Kelimelerin yüklendiği anlamların değişimi ise dönemden döneme farklılaşan algılarla burjuvanın ve kültürünün izini sürmemizi sağlıyor.
Bu noktada Moretti'nin kelime havuzundan da bahsetmek gerek. Daha çok isimlerin önlerine gelen sıfatlarla uğraşıyor yazar. Moretti'nin seçtiği, edebiyat eserlerinde burjuvayı nitelemede kullanılan sıfatlar ise bugün de farklı bir anlam taşıyan burjuva için bir hayli ilginç: verimli, konforlu, faydalı, ciddi, tesirli, ağırbaşlı...
Hepsi bunlar değil elbette. Daha pek çok sıfat üzerinden anlatıyor burjuvayı Moretti. Ancak burjuvayı tanımlamada kullanılan sıfatlar arasından bu kadarı bile, dönemler içinde kelimelerin yüklendiği anlamların değişimini kavramada yardımcı değil mi bize?
Kelimeleri bir kenara bırakmadan yazı biçiminin, burjuva kültüründen nasıl izler taşıdığını; paralelinde, burjuva sanat ve edebiyatının nasıl doğduğunun izlerini de tartışıyor Moretti. Tüm bu yaptıklarıyla da hâlâ içinde yaşadığımız kültürde derin izleri olan bir kavramı ve yaşama biçimini nitelikli bir eleştirinin süzgecinden geçiriyor.
-Tarih ile Edebiyat Arasında- Burjuva, arayanlara umduğundan daha fazlasını verecek bir çalışma.