Bir meşk kitabı: Lenore Kandel’ın bâh-nâme’si ve Beat’lerde cinsel özgürlük

"Ginsberg’ün erken dönem itirafçı, sert ve konuşma diline öykünen şiirlerinden ilham alan Kandel’ın Beat şiirine getirdiği yeni bir soluk var: Zina, mastürbasyon, uyuşturucu bağımlılığı ve evlilik gibi temalar ilk defa bir kadın Beat’in gözünden yazılmaktadır."

Dönemin ayrımcı cinsiyetçiliğine ve tutucu ahlakçılığına karşı şiirler ve romanlar kaleme alan Beat ve San Francisco Rönesans şairleri genellikle kural tanımaz, ama bir o kadar muzip ve haylaz bir “erkekler topluluğu” olarak bilinir. Düzcinselliğe karşı savaş açmışlardır ve hemcinse duyulan aşk Amerika’da onlarla meşrulaşmıştır. 1940’ların mazbut ve makbul tek eşli, kadını eve ve ailevi yükümlüklere hapseden, ama derinlerde mutsuz ve ruhsuz Amerikan ailesi bu şairler sayesinde cinsel devrimle tanışmıştır.[1]

Şair Robert Duncan’ın (1919-1988) “The Homosexual in Society” adlı yazısı bir manifesto niteliğindedir. Bu yazıyı 1944’te Shachtmancı-Marksist Dwight Macdonald’ın anarşizm, liberallik ve savaş karşıtlığı arasında bir denge kurmaya çalışan politics dergisi için kaleme almıştır. Yeni kıtada ilk kez bir şair toplumun önyargılarına ve basmakalıp ahlak anlayışına rağmen kendisini bir “homoseksüel”, hatta küçümseyici bir terim olan “queer” olarak adlandırmakta beis görmemektedir. Duncan’ın amacı bu kötü çağrışımları olan kelimeleri yeniden temellük etmek. Bu makalenin başka bir özelliği ise günümüzde araçsallaştırılan kimlik politikalarıyla ilintili. Duncan hemcinse duyulan seviyi metalaştırma derdinde değil. Dönemin cinsiyetçi yaftalamasıyla “homoseksüel”liği arkasına sığınılacak bir kimlik olarak görmez ve bir kimlik olarak görmediği için de, hemcinsel dürtüye karşı gelişen homofobik ve homofaşist bakış açılarını hükümsüz kılar.[2]

Amerika’da “homo” olarak kriminalize edilen gay’ler ne toplum dışına itilen siyahlar ne de faşist ayrımcılığa uğrayan Yahudilerden farksızdır; eşcinseller damgalanmış ve toplum düşmanı ilan edilmişlerdir.[3]Polislerin sık sık “onur yürüyüşü”ne (ya da kanımca “gurur yürüyüşü”ne) yaptıkları anlamsız ve orantısız güç ve şiddet içeren baskın bu çağdışı zihniyetin hâlâ yürürlükte olduğunu gösteriyor.

Robert Duncan’a göre eşcinselliğe karşı önyargıların temel sebebi toplumsal kalıplarda yatar ve bu kalıplar konu edilen bireylerin (azınlıklarda da olduğu gibi) birer insan olduklarını göz ardı eder, çünkü insanı insan yapan ortak paydada aşk unutulmuştur. Aşk kanun ve kuralların ötesinde, insanın kendi bedeni ve seçiminde yatar ve aşkın onursuzlaştığı bir düzende “toplumsal güven” olmaz.[4]

Robert Duncan (solda), Allen Ginsberg (sağda).

Akranları Beat’ler gibi, San Francisco’lu Robert Duncan da cinsel devrimin baş edebi karakterlerinden biri. Erken şiirlerinde Ortaçağ âşık lirizmi ve Rönesans şiiri estetiğini Antik Yunan’ın hemcinsel sevisiyle buluşturur. İlk şiir kitaplarından Heavenly City Earthly City (1947) cesur bir başlangıç.[5] Duncan da Beat’ler gibi Amerika’da hemcinse duyulan aşkı meşrulaştıran ilk şairlerden biri ama bir farkla: 1940’larda arzulanan cinsel özgürlüğün çoğunlukla bir erkek hemcinselliğine işaret ettiğini unutmamak gerek. Kadının adı yine yok. Beat kahramanlarının arasında anılan kadınlar ise bir elin parmaklarından bile az.

Geçtiğimiz son yirmi yılda Beat’lerin cinsel devriminin ardındaki kadın edebiyatçılara bir rağbet var. Eve Triem (1902-1992), Mary Fabilli (1914-2011), Eileen Kaufman (d. 1922), Carolyn Cassady (1923-2013), Joanna McClure (d. 1930), Diane di Prima (1934-2020), Elise Cowen (1933-1962), Budist Joanne Kyger (1934-2017), Joyce Johnson (d. 1935), Hettie Jones (d. 1934), münzevi hayatı seçen Katolik rahibe Mary Nortbert Kötke (1934-) ve Lenore Kandel bu isimlerden sadece birkaçı.[6] San Francisco Rönesansıyla ilişkilendiren ve 20. yüzyılın esaslı şairlerinden olan Denise Levertov’u ve Helen Adam’ı saymıyorum bile.[7]Peki dönemin şiir mecmuaları ve mimeograf kitapçıklarında şiir yayımlamış ve sonra kaybolmuş onlarca kadın? Adı pek anılmayan bu şairlerin eserleri hâlâ okunmaya ve araştırılmaya muhtaç.

Lenore Kandel (1932-2009) bu isimlerden sadece biri. Yayımladığı incecik (evet, sadece birkaç sayfalık) şiir risalesi Aşk Kitabı (The Love Book) ile 1966’da oldukça ses getirmiş, genç bir aktivist. Yayımlanmış sadece bir kitabı (Word Alchemy, Grove Press, 1967) ve az sayıda basılmış birkaç tane mimeograf (günümüzdeki karşılığıyla “fotokopi” ya da fanzin) şiir risalesi var.[8] Sadece kendisi için yazdığı, yayımlanmamış şiirleri de mevcut. 2012’de yayımlanan toplu şiirleriyle son dönemde yeniden ilgi görmeye başladı.[9]

1932’de New York’ta doğan Kandel’ın ilk gençliği Los Angeles’ta geçiyor. Babası Aben Kandel küçük bütçeli B filmlere uyarlanan metinleriyle tanınan bir romancı. On iki yaşında yazmaya ve Budist olmaya karar veren Kandel sonraki on beş yılda “açgözlü bir şekilde”, başta dünya dinleri olmak üzere eline ne geçerse okur. 1950’lerde üniversite eğitimi için The New School for Social Research’e gider, New York’ta zazen meditasyonuna başlar ve küçükbaş yayıncı Three Penny Press’ten üç kısa şiir risalesi yayımlanır.

Lenore Kandel, 1960'lar.

Kandel 1960’ta San Franscisco’ya taşınır ve burada Beat North Beach ve hippi Haight-Ashbury’deki komünlere katılır. Beat’lerin yaşam kooperatifi East West House’da Beat şairi Lew Welch (1926-1971) ile ilişkisi olur, Gary Snyder (1930-) ve diğer Budist öğrencilerle dostluklar kurar ve Shunryū Suzuki Roshi’den Zen dersleri alır. Aynı yıllarda tanıştığı Diane di Prima, Carolyn Cassady ve Joanne Kyger ile pasifist The Diggersadlı bir siyasi aktivizm grubu kurar, Vietnam Savaşı karşıtı protestolar düzenler. Welch aracılığıyla tanıdığı Jack Kerouac (1922-1966) ile uzun yıllar sürecek dostluğu sayesinde ikinci kuşak Beat şairleri arasında adı anılmaya başlar.[10] Hatta Kerouac’ın The Subterraneans (1958) adlı anlatısında geçen “hippi kız” Roxanne stereotipine ilham veren kişi olarak tanınmıştır: O hep siyah giyinen ve konuşmayan hippi kızlardandır; serinkanlıdır ve yılankavi siyah saçları vardır, beti benzi uyuşturucudan atık, kansız (anemik) ve baygın bakışlı bir keştir o.[11] 1962’de yayımlanan Big Sur’da Kerouac onun mor gözlü, uzun ve iri olduğunu yazıyor, ayrıca çalışkan bir Zen öğrencisi ve her şey hakkında fikri olan iyi bir okuyucu olduğunu da ekleyerek.[12]

1966’da yayımladığı 6 sayfalık incecik şiir kitabı Aşk Kitabı döneminde epey infial yaratmış bir risale. Birbirine aşk duyan iki insanın cinsel birleşme arzusu Kandel için dinsel bir ritüeldir. Bu ritüel, tantrik sembolizm ve Budist göndermelerle bir ruh-beden çatışması ve birliğini imleyen şiirlere evrilmiştir. Yamaç Kona’nın editörlüğündeki Sanrı Yayınları bu risaleyi şair Tan Babür’ün çevirisiyle geçtiğimiz günlerde Türkçede yayımladı. Tan Babür’ü ayrıca Diane di Prima’dan yaptığı Prima Donna çevirisiyle tanıyoruz.

“üstümde yüzün
                   gelmiş geçmiş tüm tanrıların yüzü
ve güzel iki şeytan
gözlerin

aşk
aşka değiyor
tanrıyla tapınak
bir”

Kandel’ın erken San Francisco yıllarında şu rahatsız edici olayın patlak verdiğini görüyoruz: Allen Ginsberg’ün City Lights Yayınevi tarafından basılan Howl and Other Poems (1956) adlı kitabının toplatılmasından on yıl kadar sonra, 1966’da Kandel’ın Aşk Kitabı da muzır neşriyat (daha da kötüsü “hard-core pornografi”) olarak damgalanır ve sonrasında bu risalenin City Lights Yayınevi ve The Psychedelic Shop’ta bulunan kopyaları polis tarafından toplatılır ve bu dükkânlarda satış yapan üç kişi tutuklanır.[13] Seksle ilintili sözcüklerin şiirde serbestçe konuşur gibi geçmesi onu muhafazakâr gazetelerin hedefine koymuştur. Kandel müstehcenlik nedeniyle hâkim karşısına çıkar ve 1968’de dava düşene kadar başı dertten kurtulmaz.

Kandel’ın incecik kitabı daha sonra polis zoruyla toplatılacak Beat kitaplarından sadece biri. Bu şiir risalesine daha sonra 1962’de benzer ithamlarla suçlanan ve Boston ve Los Angeles’ta toplatılacak olan William Burroughs’un Naked Lunch (Çıplak Şölen) ve sonrasında Michael McClure’un oyunu The Beard(Sakal) da katılacak. Önce Cleveland’da çıkan yerel sağcı bir gazetenin 1966’da hedef gösterdiği d.a. levy (1942-1968), “reşit olmayan gençlere müstehcen içerikli, pornografik kitapçıklar sattığı” gerekçesiyle aynı yıl yayıncısı John Russell Lowell ile birlikte hâkim karşısına çıkacak ve yayımladığı şiirler dine ve aile ahlakına hakaret içerdiği gerekçesiyle yasaklanıp toplatılacak. New York’taki samizdat yayınevi Fuck You Press’le bilinen Beat şairi Ed Sanders’in de üyeleri arasında yer aldığı The Fugs adlı müzik topluluğu Allen Ginsberg’le beraber, d.a. levy’nin maruz kaldığı baskı ve işkenceye dikkat çekmek için kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır. 1968 yılında d.a. levy’ye takipsizlik kararı çıkar, ama bu dayanışma onun intiharını önleyememiştir.

Ginsberg’ün erken dönem itirafçı, sert ve konuşma diline öykünen şiirlerinden ilham alan Kandel’ın Beat şiirine getirdiği yeni bir soluk var: Zina, mastürbasyon, uyuşturucu bağımlılığı ve evlilik gibi temalar ilk defa bir kadın Beat’in gözünden yazılmaktadır. Delip geçen artık tek muktedir değildir. Erkek organı azametini yitirmiştir.[14] Delip geçilen, Kandel’ın şiiriyle artık erkin merkezine konumlanmış bir hazdır ve bir lingam gibi büyümektedir. Haz, Şiva’nın yarı-erkek ve yarı-kadın “cinsiyetler ötesi” şehvetiyle her şeyi içine alır. Bu şiirlerde Hint tanrıçası Parvati orgazmdan dört köşe olmak ister, Krişna ve Radha kendilerini kozmik aşka bırakır. Sürtünmek oysa ne güzeldir! Dünyevi arzu insana ilahi bir zevk saçmaktadır!

Kandel’ın çağdaş ilahilerinin odağında ise tek bir izlek var: İlk kuşak Beat’çilerin erkek egemen diline karşı kadın cinselliğini ve arzusunu dillendirmek! Bir anlamda bu, hemcins ya da düzcinsel “erkek sevisi”nin karşısına kadın düzcinselliğini ve duyarlılığını koymak ve böylece de kozmik aşkı Hindu mistizmiyle buluşturan yeni bir dil yaratmak demek.[15] Bu şiirlerde “sikiş” bir kadının ağzından çıkan ama ona yakıştıramayacağımız biz sözcük. Oysa hepimiz bir cinsel birleşmenin ürünü değil miyiz?

                     “aşk çiçekleniyor her köşesinde evrenin–ben/sen
altın aynaya Krişna ve Radha’nın avatarları olarak
                                                                              yansıyoruz
                      saf aşk-şehveti tanrısallığın    dayanılmaz güzellik
                                      cinsel zuhur

ben o tanrı-hayvanım, o kafasız amilah          erktanrı-hayvan
üstümde, içimden geçiyor                  mutlak bir meleğe dönüşüyoruz
ateşte birlenmiş            döl ve terde birlenmiş                 aşkçığlıklarında birlenmiş

tavır ve hareketlerimiz kutsal
parçalarımız ve kişiliklerimiz kutsal

kutsal amcık kutsal!
kutsal yarrak kutsal!
mucize! mucize! ilkel mucize kutsal!

kutsal tanrı-hayvan, buruluyor ve inliyor 
              güzeller güzeli sikiş kutsal”

Kandel’ın şiirlerinde getirdiği en büyük yenilik, bir kadın olarak fuck sözcüğünü rahatlıkla kullanabilmesi. İngilizcedeki fuck’ın, yani amiyane tabirle “sikiş-sokuş” ya da daha edepli bir şekilde söylersek “sevişme”nin Türkçedeki iki taraflı (ve eşitçi) ilişkisi yok. Türkçenin bir başka güzelliği ise birçok dilde yer alan kadın-erkek ayrımını içermiyor oluşu (Farsça, Bengalce ve Afrikaans gibi dillerde de benzer bir özellik var). Amerika’da kadın-erkek (he-she) ayrımını yadsımak için ortaya çıkan they/them zamirlerinin Türkçe için bir anlamı yok.

Soldan sağa, Gary Snyder, Michael McClure, Allen Ginsberg, Maretta Greer, Lenore Kandel. Golden Gate Park, San Francisco. 14 Ocak 1967.

Kandel’ın kitabı bir bâh-nâme olarak yorumlanabilir mi? Bâh Arapçada “cinsel münasebet”, “şehvet” ve “cinsel arzu” anlamlarına geliyor.[16] Bâh-nâme geçmişi Hint kültürüne uzanan bir seksoloji ya da aşk öğretisi kitabı. Osmanlı Türkçesindeki en eski örneği, Yavuz Sultan Selim’in 1519’da Şeyhülislâm Kemâlpaşazâde’ye çevirmesi için görevlendirdiği Rücû’ü’ş-şeyh ilâ sibâh fî’l-kuvve ‘alâ’l-bâh adlı klasik Arapça eser. Kitabın çerçeve hikâyesi bin erkekle yattığı iddia edilen Elfiyye Hanım’ın aktardığı çeşitli seks pozisyonlarını ve önerilerini barındırıyor.[17] Kandel dönemindeki hippi erkeklerce arzu nesnesi olarak görülmüş bir figür. Elfiyye Hanım gibi bu güç ilişkisini tersine çeviriyor, cinselliği kadına tahsis ediyor.

İngilizcede fuck tek taraflı ve erkek bakışlı bir cinsel fantezi. Kelimenin eski kullanımları, “darbetmek”, “vurmak”, “cinsel ilişkiye girmek” anlamlarına geliyor; yani bu sözcük erkek gözünden cinsel ilişkiyi anlatan anlamlar barındırıyor. Kandel’ın fuck’ı ise belki de ilk kez bu fiilin İngilizcede kadınlar tarafından temellük edilmesini sağlıyor, çünkü onun kadının da sikebileceğine olan inancı tam. Aynı şekilde Türkçede sikişmek/sevişmek işteş bir fiildir ve eylemde çift taraflılığı imler. Türkiye’nin erkek egemen zihniyetinde bu böyle olmasa da Türkçe “sevişme” konusunda eşitlikçi, çünkü erkek de kadın da sevişebiliyor. Kaba bir tabir olacak ama “sikmek” gibi tek taraflı alımlanmış değil. Oysa kadınların da “siktik”lerini unutmamak gerekiyor!

Kandel’ın bu kısa risalesini çevirmenin bazı kolaylıkları olduğu gibi zorlukları da var. Öncelikle Tan Babür’ün çevirisi aslına uygun. Kandel sevgilisiyle fısıldaşıyor gibi Türkçede konuşuyor. Burada “sikiş” bir toplumsal ahlaksızlık nesnesinden gündelik bir sevgi bağına dönüyor. Tan’ın dili bu sözcüğün erkeksiliğini kısıyor, seksin Türkçede kadın tarafından sahiplenilmesinin yolunu açıyor.

Metni çevirmenin zorluğu ise bilhassa Hinduizm’e ve tantrik pratiklere yaptığı göndermeler... Hindu mistisizmi Kandel için kozmik bir cinsel ifşa demek. Bu geleneğe ek olarak ilgilendiği Zen Budizm’in ise başka bir siyasi boyutu var: Budizmdeki eylemsizlik düşüncesi Vietnam Savaşı ve şiddet karşıtlığıyla buluşuyor ve siyasi bir şiara dönüşüyor.[18] Kandel’ın dünyevi ve açık seçik dilinin arkasında kozmik bir sevgi arayışı var. Görülen ve görülmeyen, Tan Babür’ün Türkçesinde tasavvuftaki zâhir ve bâtın ayrımıyla buluşuyor, psychedelic’den (yani Antik Yunancadaki psyche’den, tinin ve tenin buluştuğu canlılıktan) ilham alan mistik bağlam, Farsçada “görüngü” (fenomenoloji) anlamına gelen peydâ ve günlük Türkçedeki anlamlarıyla buluşuyor. Ortaya çıkan şiir, kuvveden fiile geçen sevginin sonsuz boyutlarında dolaşmayı amaç ediniyor.

Son bir not: “Âşıkane”, aşkın gizemidir ve şehveti çağrıştırır. İlhan Berk, Kandel’ın Aşk Kitabı’yla aynı yıllarda yayımladığı çok katmanlı şiir kitabı Âşıkane’de (De Yayınları, 1968) bu eski sözcükle gizli bir “açık seçiklik” yakalamayı seçmişti – hem de şair Walt Whitman’ın Çimen Yaprakları’nda geçen “Bir Kadın Beni Bekler” (“A Woman Waits for Me”) adlı şiirinden alıntıladığı dizeyle bu cinsel gizi bir nebze ifşa ederken... Berk’in buram buram cinsellik kokan âşıkane şiirleri hâlâ incelenmedi.

Âşıkane’de alıntılanan Whitman’ın dizesiyle bu yazıyı sonlandırırsak: “Seks her şeyi içerir” (“Sex contains all”)! Yani sevişme edimi, platonik aşkın ötesine geçer; aşk “sikiş”le şehveti körükler ve sevinin fiiliyatına yön verir.[19]

Kandel’ın bâh-nâmesini Berk’ten ayıran nokta, bir kadın olarak cinsel anlamın üstünü örtmeye çalışmamasında yatıyor. Kandel için cinsellik ibadet gibi doğal ve olağan. Berk cinselliği ve erotizmi bulanıklaştırma ve saklama eğiliminde. Oysa Kandel’ın küçük İskender’e benzer doğal bir ifadesi var. küçük İskender’in de Bahname’si (Om, 2000) “şevkengîz”i saklamıyor, sevişmeyi bir ibadet olarak görüyor.

Meşksiz aşk olmuyor, aşksız da meşk... ve Kandel’a göre baki kalan sırf “aşkla sikişmek!”

 

NOTLAR: 


[1] İkinci Dünya Savaşı dönemi ve sonrasındaki Amerikan cinsiyetçi kalıpları konu edinen şu kaynaklara bakılabilir: Joyce Johnson, Minor Characters: A Beat Memoir (New York: Penguin, 1983), Betty Friedan, The Feminine Mystique(New York: W. W. Norton, 1963) ve Barbara Ehrenreich, The Hearts of Men: American Dreams and the Flight from Commitment (New York: Knopf, 2012).

[2] Burada iki sene kadar önce yitirdiğimiz şair küçük İskender’i rahmetle anmadan edemeyeceğim. Toprağın bol olsun İsko!

[3] Gay’lere olan benzer bir önyargı uyuşturucu bağımlıları için de geçerli. Şair Allen Ginsberg Amerika’daki keşlerin ayrımcılığa uğradığını, Nazi Almanyası’ndaki Yahudiler gibi muamele gördüklerini iddia eder (Matt Theado [ed.], The Beats: A Literary Reference, New York: Carroll ve Graf, 2003, 255).

[4] Bir önceki kuşaktan Amerikalı şair Hart Crane (1899-1932), eşcinsel tercihinin kendini topluma ait hissetmediğinden kaynaklandığından bahseder. Duncan’a göre bu bakış açısı toplum baskısının yarattığı bir yanılgıdan ibarettir. Oysa kanunlar katil, hırsız ve tecavüzcüleri insaniyetten yoksun ilan ederken eşcinsellerin de aynı insaniyetten nasip almadıklarını sanır; eşcinselliği saklanılması gereken ve doğaya aykırı bir olgu olarak almak ister, ama hangi akla dayanılarak eşcinsellik, cadıcılık ya da büyücülükle eş addedilebilir? (Bkz. Duncan’ın daha sonra 1959’da ilaveler yapacağı “The Homosexual in Society”, politics 1.7 [Ağustos 1944] yazısı). Yazıya şuradan ulaşılabilir.

[5] Bir biyografik not: Duncan, efsanevi Black Mountain College’a gitmeden önce iki sene The University of California-Berkeley’de Rönesans tarihi ve şiir estetiği okumuştur.

[6] Hem Kandel hem de diğer Beat kadın şairler hakkında daha fazla bilgi için şu çalışmalara bakılabilir: Richard Peabody, A Different Beat: Writing by Women of the Beat Generation, New York: Serpent’s Tail, 1997 ve Girls Who Wore Black: Women Writing the Beat Generation, haz. Ronna C. Johnson ve Nancy M. Grace, New Brunswick: Rutgers University Press, 2002. Beat şairleri Bob Kaufman, Gary Snyder ve Michael McClure, Eileen Kaufman, Joanna Kyger ve Joanna McClure’ın eşleri.

[7] Beat yazarlarında olduğu gibi Robert Duncan ve Jack Spicer (1925-1965) etrafında toplanan San Francisco Rönesans şairleri de bir “erkekler grubu” olduğu gerekçesiyle kadın şairlerce eleştirilir. Jack Spicer’ın kadın düşmanı Admonitions serisine cevap olarak şair Denise Levertov (1923-1997) “Hypocrite Women”ı kaleme alır. Aynı şekilde Beat şairi ve Zen Budisti Gary Snyder’ın “Praise for Sick Women” adlı şiirine Diane di Prima’nın “The Practice of Magical Evocation”ı Snyder’ın kadını pasif addetmesine bir cevap niteliğindedir (Michael Davidson, “Appropriations: Women and the San Francisco Renaissance”, The San Francisco Renaissance: Poetics and Community at Mid-Century içinde, Cambridge: Cambridge University Press, 1989, 172-199).

[8] Three Penny Press tarafından 1959’da basılan şu şiir risaleleri var: A Passing Dragon See Again, An Exquisite Navel ve A Passing Dragon. Ayrıca 2012’de yayımlanan Kandel’ın toplu şiirlerinde 1960-2004 yılları arasında hem Little Magazine’de peyderpey yayımladığı metinleri hem de efemera değeri taşıyan, ayrı basım, tek yaprak karton şiirleri (İngilizcede broadside) mevcut.

[9] Bkz. Collected Poems of Lenore Kandel, Diane di Prima’nın önsözüyle (Berkeley: North Atlantic Books, 2012).

[10] Kandel’ın biyografik bilgileri için: Anne Charters ve Brenda Knight, “Lenore Kandel: Word Alchemist”, Women of the Beat Generation: The Writers, Artists, and Muses at the Hear of a Revolution, Newburyport: Conari Press, 1996, 279-80.

[11] Ronna C. Johnson, “Lenore Kandel’s The Love Book: Psychedelic Poetics, Cosmic Erotica, and Sexual Politics in the Mid-sixties Counterculture”, Reconstructing the Beats içinde, ed. Jennie Skerl, London: Palgrave Macmillan, 2004, 25.

[12] Charters ve Knight, “Lenore Kandel: Word Alchemist”, 281.

[13] Tutuklananlar arasında Jay Thelin, The Pscyhedelic Shop’un kurucusu ve satış görevlisi Allen Cohen ve City Lights kitapçısında çalışan tezgâhtar Ronald Muszalaski var.

[14] Eski Türkçedeki yarak kelimesinin gereç, âlet ya da silah anlamlarına geldiğini unutmayalım; elbet yarak’ın uzunluğu ve çıkıntılılığı cinsel organla benzeşmesinde ilham olsa gerek.

[15] Tarihçi Irvin Cemil Schick 1908-1928 arasında yayımlanan müstehcen edebiyatta ilginç bir yenilikten bahseder. Mehmed Rauf’un Bir Zambağın Hikayesi adlı romanında kadının da seksten açıkça zevk alabileceğini betimleyen bir anlatı yakalıyor: Bkz. Irvin Cemil Schick, “Print Capitalism and Women’s Sexual Agency in the Late Ottoman Empire”,Comparative Studies of South Asia, Africa, and the Middle East 31.1 (2011), 214-5. Ayrıca bkz. Haldun Taner’in Tuş (Varlık, 1963) adlı kitabında yer alan “Made in U.S.A” adlı öyküsü.

[16] Osmanlı dünyasındaki erken bâh-nâme örnekleri ve 18. yüzyıl Osmanlı erotikasındaki görsel değişim için: Tülay Artan ve Irvin Cemil Schick, “Ottomanizing pornotopia: Changing visual codes in eighteenth-century Ottoman erotic miniatures”, in haz. Francesca Leoni and Mika Natif, Eros and Sexuality in Islamic Art, London: Ashgate, 2013, 157-9.

[17] Irvin Cemil Schick’in yayımlanmamış “The Litographed Bâh-nâmesini: Some Thoughts on an Illustrated Work of Late Ottoman Erotica” adlı yazısı. Academia.edu sayfasından ulaşılabilir. Ayrıca, bkz. Schick’in K24’te yayımlanan 5 Mayıs 2015 tarihli “İhtiyar adamın cinsellik gücüyle gençliğine dönmesi” adlı yazısı...

[18] Beat’ler, Budizm ve Vietnam karşıtlığı hakkında sosyolojik bir bakış açısı için bkz. Barış Büyükokutan, “Toward a Theory of Cultural Appropriation: Buddhism, the Vietnam War, and the Field of U.S. Poetry”, American Sociological Review 76.4 (2011): 620-39.

[19] Whitman’ın bahsi geçen şiirine şuradan ulaşılabilir. Whitman’a göre kadınlar da, erkekler de seksin lezzetini bilir: Sekste cinslerin eşitliği vardır, ama yine de bir erkeğin kadını arzulamasından doğan bakış, yani bir erkeğin kendisiyle aynı hazzı alacak bir kadın arayışı konu ediliyor bu metinde (Maire Mullins, “A Woman Waits for Me”, 1856)”, Walt Whitman: An Encyclopedia, haz. J.R. LeMaster ve Donald D. Kummings, New York: Garland Publishing, 1998. Bkz. Walt Whitman Archive. Whitman kadını erkeksiliği fiiliyata geçirebilen bir vasıta olarak görüyor. Kadın mükemmel birleşmenin anahtarını elinde tutmaktadır ama bunun farkında mıdır? Whitman’ın şiiri, kadını kalıplaştıran erkek egemen bakıştan son kertede kaçamamakta.

 

GİRİŞ RESMİ:

Lenore Kandel, Aşk Kitabı nedeniyle yargılandığı sıralarda bir basın toplantısında, 1967.