“Ben mutluyum diye toplumdaki dertleri göremez ve anlatamazsam işimi yapmış sayılmam."

Yeni kitabı Şeref Motel’de bir ailede kapalı kapılar ardında yaşananları mercek altına alan Caner Alper: “Kitabı geniş aile sofrasında sözel, kapalı kapılar ardından fiziksel olarak tacize uğrayan herkese ithaf ediyorum. ‘Kutsal’ dendiği için ‘edebimizle’ kalkmamız gereken masaya gelin hep birlikte tekme atalım!”

13 Ağustos 2020 15:21

Yönetmen ve senarist olarak tanıdığımız, Zenne ve Çekmeceler gibi cesur öyküleri Mehmet Binay’la birlikte gün yüzüne çıkaran Caner Alper, son dönemde Doğan Kitap’tan yayımlanan Şeref Motel adlı kitabıyla kendinden söz ettiriyor. Alper kitapta ‘Şeref Motel’ isimli sekiz odalı bir moteli anlatırken, 80’lerdeki Türkiye ekseninde aile ilişkilerini de gözler önüne seriyor. Kendi yaşamından kesitler de taşıyan kitapta Alper, büyük bir ailenin sırlarına, yalanlarına, görüp de görmezden geldiklerine dürüstçe yer veriyor. Erkek egemen toplumda kadın olma halini tüm gerçekliğiyle yansıtan kitap, akıcı anlatımıyla okuyucuya ‘şimdi ne olacak?’ sorusunu sorduruyor.  Şeref kelimesinin sadece bir isimden olmadığına, altının doldurulması gerektiğine dikkat çeken Caner Alper’le Şeref Motel’i konuştuk.

Temiz Aile Çocuğu kitabınızın içinde "Utanç ve Gurur’"adlı hikâyede geçen Şeref Motel’in romanını ayrı bir kitap olarak çıkarma fikri nasıl doğdu? Yazım süreci sizin için nasıl geçti?

Aslında Şeref Motel’i, Temiz Aile Çocuğu’ndan çok önce yazmaya başlamıştım. Sekiz odalı/bölümlü bir roman olacağı, her bir odada ayrı bir karakteri lineer bir zaman akışında anlatmak üzere yola çıkmıştım. Bir ve iki numaralı odalar yazılmış, bir kenarda bekliyordu. Temiz Aile Çocuğu’nu okuyan pek çok kişi “Utanç ve Gurur” bölümünü çok sevdi, en çok da ‘Şeref Motel’in geçtiği kısımları. ‘Neden sadece onu yazmıyorsun?’ diye soranlara “çoktan başladım, bitirmem lazım” diyerek yeniden işe giriştim.

• Kitapta Cem karakterinin gözünden aile işletmesi Şeref Moteli’nde yaşananları izliyoruz ki, ben Şeref isminin bir metafor olduğunu düşünmüştüm. Kol kırılır yen içinde kalır deyiminde olduğu gibi aile içinde yaşanan bir dolu tuhaflık varken, şeref motel idealize bir ailenin sembolü gibi. Ancak Şeref Motel’in gerçek olduğunu düşündüm çünkü önünde fotoğraflarınızı gördüm. Şeref Motel var mı gerçekten?

Şeref toplumsal bir meselemiz. İçi boş, toksik ve bulaşıcı bir derdimiz. Ahlak gibi. Kimin ahlakını savunmak kime kalmış? Hangimize? Benim çocukluğumda bu şeref gerekli gereksiz her yerde çıkardı karşımıza. Benden birkaç yaş büyük kuzenlerimin evlendiklerinde karılarının etek boylarına karışmalarından tutun bıyık meselesine kadar ‘şeref’ kelimesi günde birkaç kez servis edilirdi. Sonra yakın arkadaşımız Ahmet Yıldız’ı babası, sözde şerefi için öldürdü ve kaçtı(!). Başka kültürlerde doğup büyüyenler bunu bir türlü anlayamazken bizimkiler “Ha, şeref meselesi, tabii” diye bu insanlık dramını boynu bükük kabulleniyordu. Çocukluğumda yaşadığım ve bugün ancak kitabın açılış bölümünde anlattığım kalıntılarını görebildiğimiz Şef Motel, böylelikle oldu size Şeref Motel.

"Kitabı ailem çok beğendi!

• Her kitabınız ya da filminizde kendinizden ve aile hayatınızdan da kesitler sunuyorsunuz. Aile üyelerinizden kitabı okuyan oldu mu ve nasıl tepki verdiler merak ettim?

Babam ve ağabeyim okudu. Kitapta Tülin olarak geçen kuzenim okudu. Hepsi çok beğendi. Hem gerçekle geçmişe, hem kurmacayla bilinmeze sürüklendiklerini söylediler. Babam aradığında “Dayını da denizde boğmuşsun, güzelce” derken kahkahalarla gülüyordu. Onun kurmaca kısımları sevmiş, hatta kendisini ‘katil’ olarak yazmış olmamı bile hazmetmiş, sanatın ve yaratının keyfini çıkarmış hali bana gurur verdi.

• Kitaptaki Cem karakteri eşcinsel olduğu için daha geri duran, aile üyeleri tarafından duygusal olarak adlandırılan (erkek için duygusal olmak suçmuş gibi) bir birey. Siz de çocukluğunuz ve ilk gençlik yıllarınızda böyle miydiniz? Sizin kendinizin farkına varma hikâyeniz neydi?

Ben Temiz Aile Çocuğu’ndaki Caner idim. Daha kırılgan, dertlerini daha içine atan, ayrıntılarla gözlem yapan, her şeyi aklına not eden ve yıllar sonra bunları ifşa etmek için bir kenarda sessizce sırasını bekleyen. Şeref Motel’deki Cem karakterini şimdiki aklımla bir Caner gibi kurgulamak istedim: İma edilene itiraz eden, öfkesini gizlemeyen, masaya tekmesini atıp, sözel ya da fiziksel tacizi açık açık anlatabilen. Tabii ki gerçekten kopmadan yaratmaya çalıştım. Yaşıtlarımın çocuklarını şimdi net fark edebilecekleri bir hale getirmek istedim. Duygusal olma, genelden ‘farklı’ olma hali o yıllarda küçümsenen, iğnelenen bir şeydi. Farklılıklarım sadece duygulanım şeklim ve ilgi alanlarım ile sınırlı değildi elbette, ben geniş ailemdeki pek çok akrabamdan daha zekiydim, kuzenlerimin hepsinden daha yüksek notlar alır, girdiğim sınavları kazanırdım. Sanırım bu bana bir miktar dokunulmazlık da sağlardı ya da ben bu ayrıcalığı elde etmek için çalışıp didinirdim.

• Şeref Motel’de aile kavramını “Dışarıdan bakılınca hemen herkes gibi görünen ama entelektüel ve sanatsal bir gelişim göstermeyen, doğru dürüst meslekler edinemeyen bir dönem mütevazı bir saltanat yaşamış, içi boş bir topluluktu” diye tanımlıyorsunuz. Aile kavramı bugün de hâlâ böyle mi sizce yoksa değişme gösterdi mi?

Sosyolog değilim benimki sadece kendi aileme ilişkin bir gözlemdi ama düzcinsel çoğunluğun o yıllarda oluşturduğu çoluklu çocuklu, dayılı, amcalı, dedeli, nineli geniş aileleri şimdilerde daha az görüyorum. Çekirdek aileler daha ön planda. Elbette uzakta dayılar, halalar elbette var ama yılda ancak birkaç gün bir araya geliniyor. Değerler değişti artık, kim olmak kadar ne olmanın da önem kazandığı yıllarda yaşıyoruz. Filancanın kızı olmak ve sırf bu sebepten ihtimam görmek 20-30 yıl geride kaldı. Son on yıldan beri, belki de sosyal medyanın da gücüyle, kimin hayatta ne olduğu ve neler başardığı önemli hale geldi. ‘Kim’ olduğunun değil ‘ne’ olduğunun önemi toplumlara daha çok yayılacak gibi geliyor.

Kadının kadına yaptığı o dönem mahalle baskısıydı

• “İnsanın iyi bir şarkıcı, bestekâr ya da heykeltraş olup olmadığına pek bakılmaz, daha prestijli ve düzenli para getiren bir işi olduğu öğrenilirse saygı duyulurdu” diyorsunuz. Siz mühendissiniz – ama aynı zamanda da iyi bir yönetmen ve senarist. Yönetmen, senarist ve yazar olarak en çok hangi konularda zorlanıyorsunuz?

Bana bile hâlâ soran arkadaşlarım var: “Asıl parayı nereden kazanıyorsun?” diye. Çünkü bizim jenerasyon bile kitap yazarak, film çekerek para kazanılmayacağını düşünüyor, çocuklarını ona göre yönlendiriyor. Halbuki “ne yaparsan yap yeter ki mutlu ol, para nasıl olsa başarılı olduğun şeyde er geç sana gelecektir” diyen ebeveyn pek yok. Ben en çok mühendislik okurken ve iş hayatında çalışırken zorlanmıştım çünkü onu hiç sevmeden yapmak zorundaydım. Senaryo yazarken, film çekerken zorlanmıyorum. Sadece “keşke yapımcı olmak zorunda olmasaydık” diyorum…

• Kitapta kadının kadına uyguladığı şiddete de rastlıyoruz. Cem’in annesi ve teyzeleri, Fikriye Hanım’ın başına gelen aldatma olayından onu sorumlu tutarken, kadının erkeğin elinin kiri olduğunu söylüyorlar. Ancak aldatma olayı dönüp, dolaşıp bumerang gibi eleştirenleri de buluyor. Burada amacınız kadına şiddete bir farkındalık yaratmak mıydı?

Kadının kadına şiddeti değil de, mahalle baskısı gibiydi o yıllarda geniş ailemdeki kadınların erkeklerin aldatma sebebi olarak birbirlerini işaret etmeleri. Bu erkek egemen toplumlarda bütün hataların kadından veya ‘güçsüz’ olandan kaynaklandığını düşünmek fena. Erkeğin bir süre sonra evde onu bekleyen yerine ‘taze et’ peşine düşmesi kadının hatası (kilo alması, kendine bakmaması vs) olarak algılanırdı, en azından benim ailemde böyleydi. Ne hazindir ki, bu düşünceyi savunan her kadın zamanı geldiğinde aldatıldı. Çiftler arasındaki bu monogam (tekeşlilik) ilişki biçimi üzerine epeydir düşünüyorum. Hemcinslerim, düzcinsel veya gey fark etmeksizin, çok egoistçe, ‘Ben gidip avlanayım, eşim yapmasın’ zihniyetinde. Kurgu sanat eserlerinde bence bu sorgulanmaya başlanmalı. Ben şimdi kadın bakış açısından yazdığım Dünya Evi’nde bu meseleye fazlasıyla giriyorum zaten.

• Şeref Motel’deki Ümit karakteri dayıları gibi davranıp, erkekliğini böyle göstermek istiyor. Erkekler erkekliği birbirlerini taklit ederek mi öğreniyor?

Aynen öyle. Sosyal uyum toplumları mahvediyor. Türkiye’de sokağa çıkın bütün erkekler pantolon üstlerinden penislerini düzeltiyor. Sizce her erkek bunu yapmak zorunda mı? Başka Akdeniz toplumları, mesela Fransızlar veya İspanyollar bunu bizim kadar yapmıyor? İtalyan erkekler güzel bir kadına çapkın bir şekilde bakıyor, belki laf da atıyor ama elleriyle önlerini sıkıp yana çekiştirmiyorlar. Şeref Motel’de bütün bu sosyal uyum meselesinde erkeklik hallerini anlatmaya çalıştım: Her daim rakı içmeler, bıyık kesmek istememeler, ailenin kararlarını tek elinde tutmalar, karılarını aldatmalar…

Zenne (2011, Caner Alper, Mehmet Binay), Çekmeceler (2015, Caner Alper, Mehmet Binay)

“Temiz Aile Çocuğu’nda yaramı kanatmıştım”

• Gay İngilizce’de mutlu anlamında kullanılıyor. Ancak siz her kitabınızda ve filminizde yaşadığınız zorlukları anlattınız. Peki artık mutlu musunuz?

Ben mutlu bir insanım. Sabah mutlu ve umutlu uyanırım. Her film veya kitap bir sorunla başlar. İlk sayfalarda veya filmin en geç ilk 10 dakikasında problem ortaya çıkar. Komedi filmi bile olsa, kahramanın ayağına bir dert dolanır. Zorluklar halledildikçe daha büyüğü çıkar, seyirci ekrana kilitlenir. Sizi parçalayarak yiyecek bir dinozordan kaçarsınız, tam onu yardan aşağı itersiniz, soluk almak üzere ağaca yaslanırsınız ki aslında sırtınızı dayadığınız şey başka ve çok daha büyük bir dinozordur. Zenne’de LGBTI bireylere aile içinde ve devlet kapısında yaşatılan zorlukları anlattık, Çekmeceler’de küçük bir kızdan evrilen genç bir kadının içinde yetiştiği domestik şiddeti… Ben mutluyum diye toplumdaki dertleri göremez ve anlatamazsam işimi yapmış sayılmam.

• Bu kitap yazım süreci sizin yaranızı mı kanattı yoksa panzehir mi oldu? Bu kitapta çok toplumsal mesaj ve çok söylenecek söz var ama bu kitabı özellikle kimlere ithaf etmek istersiniz?

Temiz Aile Çocuğu’nda yeterince kanatmışım, artık mesafeyle bakıyorum hayatıma. Yaşadıklarım çıkışımı tetiklese de daha çok kurgu kısmında eğleniyorum, akıl oyunlarım beni oyalıyor. Şeref Motel’i geniş aile sofrasında sözel, kapalı kapılar ardından fiziksel tacize uğrayan herkese ithaf ediyorum. ‘Kutsal’ dendiği için ‘edebimizle’ kalkmamız gereken masaya gelin hep birlikte tekme atalım, diyorum. 

•