Son yıllarda dünyada Mevlana Celaleddin Rumi konusunda çalışan akademisyenler de, çevirmenler de artıyor. Dünyadan ve Türkiye'den Rumi'yle ilgilenen akademisyenler bu ilginin nedenlerini K24'e anlattı...
10 Haziran 2015 03:00
Yaklaşık sekiz asır önce “Pergel gibi, bir ayağım İslam'da sağlamca durduğu halde, diğer ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum” diyen Mevlana Celaleddin Rumi’nin bugün tam da söylediği gibi şiirleri milletler dolaşıyor. “Dünyada nice diller var, nice diller / Ama hepsinde anlam bir” dizeleriyle her dilde ses buluyor. Mevlana’nın, Batıda tanındığı adla Rumi’nin sadece şiirleri değil sema ayini gibi Mevlevilik ritüelleri de bu ilginin odaklarından. Bir şarkıda, Rumi’nin dizelerini Demi Moore’un sesinden dinlediğimiz de oluyor, Madonna’nın bir müzik videosunda (siyah tennurelerle de olsa) semazenlerle karşılaştığımız da. Dünyada Rumi konusunda çalışan akademisyenler de, Rumi çevirmenleri de artıyor son yıllarda.
Sosyal medya sitelerinden Facebook’un en popüler isimlerden Rumi, hayran sayfasının bir milyonun üzerinde takipçisi var. Twitter’da da on beşin üzerinde, Rumi’den İngilizce alıntılar paylaşan bol takipçili hesap bulunuyor; aralarında bir parodi hesap bile var. Örneğin Rumi’nin popülerliğine ilişkin sorularımızı yanıtlayan, önümüzdeki yıl Harper’dan çıkacak İngilizce bir Rumi biyografisi yazan Brad Gooch, Mevlana’dan yaptığı çevirileri @RumiSecrets adlı twitter hesabında paylaşıyor. Son yıllarda pek çok haber de yapılıyor farklı dillerde Rumi’ye rağbet konusunda. En çok dolaşımda olan haberlerden birinin yazarı Rumi hakkında söyleştiğimiz, BBC’den Jane Ciabattari. Hem ülkemizde hem dünyada akademisyenlerin de dikkatini çekiyor Rumi’ye olan ilgi. K24’ün sorularını yanıtlayan, Maryland Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet T. Karamustafa Mevlana, tasavvuf ve mistisizm konusunda pek çok yayını olan önemli akademisyenlerden. Görüşlerine başvurduğumuz Yrd. Doç. Dr. Murat Umut İnan ve Yrd. Doç. Dr. Emine Tuğcu da bu konuda düşünen genç akademisyenlerden.
“Rumi’ye olan ilgiyi genellikle çetin olan bir dünyada oldukça umut verici bir işaret olarak görüyorum. Rumi’nin geliştirdiği sevgi öğretisi için bence her zamankinden çok daha uygun bir zamandayız.”
Sizi Rumi’nin hayatına ve şiirlerine çeken ne oldu, Rumi’ye olan ilginiz nasıl başladı?
Rumi sevgim, yirmi yıl önce, Miami’de bir arkadaşımın evinde A.J. Arberry’nin iki ciltlik Rumi şiirleri çevirisini okumamla başladı. Godtalk adlı kitabım için “New York City’deki Müslümanlar” başlıklı bir bölüm yazarken bir sufi grubuna katıldım ve zengin bir dinî gelenek içinde Rumi’nin hayatını, Mesnevi’nin önemini ve onun yaratıcı bir ruhani lider olarak bu gelenekteki yerini daha iyi öğrendim.
Rumi şiirleri özellikle son dönemde oldukça rağbet görüyor. Bunu neye bağlıyorsunuz, zamanı nasıl aşabildi bu dizeler?
Rumi güzelliği gerçekle birleştiriyor. Onun şiirlerinde tüm dillerde, mezheplerde yankısı olan hayata, aşka ve Tanrı’ya dair bir tasavvur var ve bu tasavvur samimi bir sesle, sade ve muhteşem bir imgelemle aktarılıyor.
Sizce Rumi’ye ABD’de ve Avrupa’da gösterilen ilgi arasında bir fark var mı?
Sanırım Rumi özellikle ABD’de çok etkili oldu. Bunda Coleman Barks’ın okunması kolay, serbest vezin çevirilerinin ve daha genel bir ruhani öğretiye dönüşen New Age hareketinin de etkisi var. ABD’deki dinî keşif konusundaki ilgi de son dönemde Avrupa’dan daha fazla sanırım. Rumi dünya çapındaki nadir birinci sınıf şairlerden biri, pek çok kişi tarafından da adeta bir aziz olarak görülüyor.
Üzerinde çalıştığınız Rumi biyografisi ne zaman yayımlanacak?
2016’da Harper tarafından yayımlanacak.
Biyografiyi yazım sürecinizi kısaca anlatır mısınız? Seyahat ettiniz mi Rumi’nin izini sürmek için?
Rumi’nin yaşamının izini sürerken Türkiye ve İran’a, Suriye’de Şam ve Halep’e, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan’a gittim. Aynı zamanda Austin’deki Texas Üniversitesi’nde ve Madison’daki Wisconsin Üniversitesi’nde iki yaz boyunca yoğunlaştırılmış Farsça dersleri aldım. Genel okur için bir biyografi olmasını umuyorum bu kitabın, Rumi’nin hayatını kültürel ortamının içinde vermeye çalışıyorum.
Aynı zamanda Rumi’den şiirler de çeviriyor ve bunları paylaşıyorsunuz. İngilizcedeki çeviriler hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz de çevirdiğiniz şiirleri bir kitapta toplamayı planlıyor musunuz?
İngilizcede Rumi şiirlerinin pek çok çevirisi var, tamamen akademik olanlardan Beat şairlerinin vahşiliğine yaklaşanlara kadar. Beni her zaman şaşırtansa çeviriler ne kadar çeşitli olursa olsun bir şekilde Rumi’nin özüne ilişkin bir şeylerin -ton, tutum- çeviride aktarılabilmesi. Ben çoğunlukla yazdığım biyografi için gereken dizeleri çeviriyorum. Rumi’nin durumunda şiirler hayatı hakkında elimizde olan, deyiş yerindeyse en katı gerçekler. Daha sonra çevirdiğim bu dizeleri Twitter’da paylaşmaya başladım çünkü anlaşılabilir olduğunu düşündüm. Farsça şiirde tek dizeler üzerindeki vurgu, bir dizideki inciler gibi, bu araca yani Twitter’a elverişli. İran kökenli bir Amerikalı şairle, Maryam Mortaz ile çalışıyorum. Sonunda çevirileri yayımlamayı umuyoruz.
Popüler kültürün Rumi şiirlerine ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunu genelde çetin olan bir dünyada oldukça umut verici bir işaret olarak görüyorum. Rumi’nin geliştirdiği sevgi öğretisi için bence her zamankinden çok daha uygun bir zamandayız.
Peki son dönemde İslam’a ilişkin önyargılar düşünüldüğünde Rumi’nin ılımlı, sizin sevgi öğretisi dediğiniz mesajı bu önyargıların hafiflemesi açısından önemli mi? Aslında şöyle sormak gerekiyor belki: Rumi’yi bir Müslüman olarak mı kucaklıyor Batı, yoksa dinler üstü bir mesajı mı benimsiyor?
Bence bugün artık Amerikalılar da Rumi’yi bir Müslüman şair olarak görüyor ve bundan büyüleniyorlar, başka deyişle yapbozun o parçasının da Rumi’nin hayatı, şiirleri ve düşüncesi konusundaki anlayışlarına dâhil olmasına çalışıyorlar. Son on beş yılın olayları Amerika’yı Orta Asya, Ortadoğu ve Türkiye konusunda daha farkında, daha uyanık bir hale getirdi. Bugün artık haberlerde “Sünni”, “Şii”, “şeriat” gibi kelimeleri duymaya alıştık. Rumi ılımlı, hoşgörülü bir İslam’ın sesi ve yüzü olarak bugün daha çok ilgi odağı. Amerikalı okurların Rumi konusunda bilgilendiğini ve onun dünyasını öğrenmeye her zamankinden daha açık olduklarını söyleyebilirim.
“Rumi’yle tüm öğrencilerim yakından ilgileniyor. Bunu özellikle gazellerinde, okuruyla doğrudan ve derinden ilişki kurabilmesine bağlıyorum.”
Rumi'ye özellikle son onyıllardaki ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Diğer mistik öğretilere olan ilgiyle paralel düşünülebilir mi?
Rumi'ye gösterilen ilgiyi ABD'de özellikle 1970'lerden sonra hız kazanarak Yeni Çağ (New Age) adıyla tanınan kültürel akıma, buna bağlı olarak da artık maneviyat da tüketim ekonomisinin çarklarına takıldığından bireyler için yeni ve egzotik kültür ürünleri sunulması gereğine bağlıyorum (bu son olgu hakkında bu kitaba bakılabilir.)
Popüler kültürdeki referansların Rumi'yi ve Mevlevi ritüellerini özünden kopardığı yönünde bir endişeniz var mı?
Rumi'nin özünden koparıldığı kuşkusuz, ancak bu beni kaygılandırmıyor. Kültür ürünleri şu ya da bu şekilde başka mekânlara taşındıklarında doğal olarak köklerinden ve ilk bağlamlarından uzaklaşırlar, bunda şaşılacak ya da endişelenecek bir durum görmüyorum. Rumi'nin eserleri ve ona bağlı olarak gelen manevi, düşünsel yaklaşımlar yeni mekânlarda kök salabilirse ortaya ilginç yeni gelişmeler çıkabilir.
Aynı şekilde sosyal medya da Rumi'nin tanınmasında ya da şiirlerin dolaşıma girmesinde etkili oldu. Bu sosyal medya popülerliği bağlamında ne dersiniz?
Sosyal medyanın bunu nitelik olarak yeni bir düzeye taşıdığı doğru, ancak ister Rumi'nin ister Mevleviliğin gerçek bağlamlarından kopması açısından burada çok bir farklılık yok: her halükârda bir kılık kıyafet, bağlam hatta öz değişikliği olacaktır.
İngilizcedeki çeviriler konusunda ne düşünüyorsunuz? Derslerinizde kullanmayı tercih ettiğiniz ya da önerdiğiniz bir Rumi çevirmeni var mı?
İngilizce çeviriler çoğaldığı ölçüde genelleme yapmak da zorlaştı. Mesnevi çevirileri arasında Jawid Mojaddedi'ninki bugünün okuru için en uygunu (bunun şimdilik ilk üç cildi çıkmış durumda), ancak ciddi, iyi eğitimli okurlar için Nicholson hâlâ klasik olma özelliğini koruyor. Fihi ma fihi'nin iki ayrı çevirisi var, bunların ikisi de iyi, ancak pek okunmuyorlar gibime geliyor. Divan'dan gazel çevirilerine gelince, burada durum karışık, ancak Coleman Barks'ınkiler şiir olarak hâlâ önde.
Rumi'nin benimsenmesi, okunması açısından Atlantik’in iki yakası arasında bir fark olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konuda uluslararası medyada yapılan haberler de dikkate alındığında genellikle ABD'deki bir ilgi patlamasından söz edildiğini görüyoruz.
Avrupa ve Amerika arasındaki en önemli fark genelde din, maneviyat alanlarının bu iki kıtada birbirinden farklı olması. Ancak genelleme yapmak oldukça zor, din sosyologları bile bu konularda bir ağızdan konuşmuyorlar. Belki de Rumi denince akla ilk ABD'nin gelmesini New Age olgusuna ve bu olgunun Amerikan kültürünün dünyadaki özel yerine bağlamak mümkün.
Sufizm derslerinizde öğrencilerinizin Rumi'ye ilgisi nasıl? Bir gözlem yapma şansınız oldu mu bu konuda? Örneğin uluslararası öğrencilerle Amerikalı öğrencilerin yorum farkı, ilgi farkları ya da başka detaylar var mı dikkatinizi çeken?
Tasavvuf-Sufizm derslerimde Amerikalı öğrencilerle Amerikalı olmayanlar arasında dikkate değer bir fark gözlemlemedim, Rumi'yle hepsi yakından ilgileniyor denilebilir. Bunu Rumi'nin, özellikle gazellerinde, okuruyla doğrudan ve derinden ilişki kurabilmesine bağlıyorum ben.
“Rumi samimi bir ses. Herkes Rumi’yle kişisel bir bağ kurabiliyor ve bu oldukça nadir bir durum.”
Geçtiğimiz yıl, BBC Kültür için Rumi’ye ABD’deki ilgi hakkında bir haber yapmıştınız. Haber hızla dolaşıma girmiş ve çok okunmuştu. Neydi sizi bu konuyu araştırmaya iten? Daha önce de okuru muydunuz Rumi’nin?
Rumi’nin kitaplarının ABD’de milyonlarca sattığını öğrendiğimde, BBC Kültür’de yayımlanan, küresel okura ulaşan Between the Lines (Satır Aralarında) adlı sayfam için Rumi’ye odaklanmıştım. Biliyorsunuz, şiir her zaman büyük kitlelere hitap etmiyor, ama burada 800 yıl önce doğmuş ve ABD’de adeta edebi bir fenomen haline gelmiş ve dünyada da çok saygı gören bir isim söz konusu. Rumi’nin şiirlerine ilgimse yıllar önce Robert Bly’dan bazı Rumi şiirlerini dinlediğimde başladı, daha sonra Coleman Barks’ın çevirdiği şiirleri de okudum (ki Barks 1976 yılından bu yana yaklaşık iki düzine kitap oluşturdu bu çevirilerden). Geçen yıl Seattle’da düzenlenen AWP’nin (Yazarlar ve Yazarlık Programları Birliği) bir programında Barks yine Rumi’den yeni çevirdiği bir dörtlük okuyordu. 12 bin civarında katılımcısı olan bir konferanstı bu ve şair Anne Waldman ile biyografi yazarı Brad Gooch’un katıldığı bir paneli de içeriyordu. Onları da dinleyince, Rumi’nin şiirlerinin gücünü bir kez daha hatırlamış oldum.
Sizce neden Rumi’nin eserleri asırları aşabildi ve bugün karşılık bulmayı sürdürüyor?
Rumi’nin eserleri şaşırtıcı ve gizemli. Yaşamanın ne olduğunu öğreten yollara kapı aralıyor ve bizi içeri davet ediyor. (Nadir olan ikinci tekil şahıs kullanımı da bunda etkili.) Ne zamana bundan daha çok dayanıklı olabilir ki? Bugün, 21. yüzyılda eseri hâlâ tazeliğini koruyor. Örneğin Amerikalı yazar Vendela Vida’nın yeni romanın adı da doğrudan Rumi’den bir alıntı: The Diver’s Clothes Lie Empty (Dalgıcın Kıyafetleri Boş Duruyor). Bu imgelem oldukça derin.
Rumi’nin şiirlerinin İngilizce çevirileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz kimin çevirilerini okuyorsunuz örneğin?
Ben daha çok Coleman Barks’ın çevirilerine aşinayım. Brad Gooch’un çevirdiği dizeleri de takip ediyorum, sosyal medyada paylaştığı çevirileri dikkatle izliyorum.
Rumi’nin şiirlerinin günlük hayatımızda da karşılığı olduğunu yazmışsınız makalenizde. Bunu biraz açabilir misiniz? Günlük hayatımıza ne gibi bir katkısı olabilir bu şiirlerin?
Rumi hayatın ne olduğuna ilişkin bir öğreti sunan kapılar açıyor bize. Zamanla yarışan bir dünyada yaşıyoruz. Eserleri bize önümüze çıkan fırsatlar üzerine tefekkür etmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Onunki samimi bir ses aynı zamanda. Bu nedenle bence herkes Rumi’yle kişisel bir bağ da kuruyor ve bu oldukça nadir bir durum.
"Rumi adının bir anlamda popüler kültürde de markalaşmış olmasının da önemli bir rolü var."
Rumi’nin Amerika’da popülerlik kazanmasında şair kimliğinden ziyade sufi kimliğinin daha önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Amerika’da basılan Rumi şiirlerinin temelde bir seçki olduğunu ve daha çok şairin “ecstatic” (vecde getiren) olarak nitelenen şiirlerinin bu seçkilerde yer aldığını unutmamak gerekir. Dolayısıyla, Amerikalı okurların şairin şiirlerindeki kucaklayıcı dil ve değerler aracılığıyla iç huzurun ve maneviyatın simgesi haline gelmiş Rumi’yle bağ kurduklarını söylemek mümkün. “American spirituality”nin (Amerikan maneviyatı) çokça tartışıldığı, yoga ve meditasyon merkezlerinin revaç bulduğu bir dönemde Rumi’nin Amerika’da en çok okunan şairler arasına girmiş olması onun liberal dünyadaki maneviyat arayışlarına yanıt vermesiyle ilişkilendirilebilir. Ayrıca Rumi’nin çok satanlar listesinde başı çekmesinde, şiirlerinin bestelenmesi, bu bestelerin müzik marketlerinin raflarında yer bulması, böylece Rumi adının bir anlamda popüler kültürde de markalaşmış olmasının da önemli bir rolü var.
“Mevlana, adaletsizliğe karşı sağaltıcı bir etkiye duyulan ihtiyaca; sevgi, merhamet, hoşgörü, hakkaniyet beklentisine cevap veriyor.”
Kültür ve siyasetin birlikteliği, ayrılmazlığı ve ayrılamayacak olması ezeli beraberliğinin bir göstergesi gibi. Tarihsel süreçte edebiyatın toplumdaki yeri, işlevi, kavranışı sancılı tartışmalara neden olmuş ve olmaya da devam ediyor. Modern zihniyet yapısını da şekillendiren teknolojiler, özellikle bilginin elektronik ortamda hızla yayılması, sanatın, edebiyatın, sıradan bir metaya dönüşümünü gözler önüne sererken bazı sorunları da daha belirgin kılmakta. Edebiyat tarihi yazımında “üst kültür”ün bir parçası olarak kutsiyet ve değer atfedilen Mevlana’nın eserlerinin ve öğretilerinin günümüzde “alt kültür” ile ilişkilendirilen sosyal medya dolayımında popülerlik üzerinden tartışılıyor olması da bunun bir tezahürü. Oysa kültür ve siyaset arasında gelişen, farklılıkları ya da benzerlikleri tecrübe ettiğimiz yaşam, hangi millete ya da dine mensup olursa olsun bireyi, sezgisel bir deneyime sürüklüyor. Bireyin Tanrı fikrini, kendini ve yaşadığı dünyayı sorgulaması ise bu deneyimin en temel meseleleri. Oksidentalist ve oryantalist bir bakışın ötesinde bireyin kendini ve “ötekini” düşünmeye sevk eden mistisizm, bu yüzden önemli bir rol üstlenmekte, dolayısıyla Mevlana gibi edebi hümanizmin içinden yükselen sesler aradan yedi yüz yılı aşkın bir süre geçse de cazibesini korumaya devam ediyor. Mevlana’nın popüler kültürde bu denli yer edinmiş olmasından, mananın maddeye dönüşerek yeni bir etki kazanmasından bîzâr olmak yerine, toplumun hangi beklentilerine cevap verdiği üzerinde düşünmek gerekir. Adaletsizliğe karşı sağaltıcı bir etkiye duyulan ihtiyaç; sevgi, merhamet, hoşgörü, hakkaniyet beklentisi gibi… Bu bağlamda Mevlana’nın eserleri ve öğretisi özünden bir değer kaybetmediği gibi modernitenin yarattığı sorunlara karşılık yeni bir değer kazanmış oluyor.