Gülümseyen feminist

Müthiş bir disiplin, ilke ve etik sahibiydi, korkulası bir inadı vardı; iflah olmaz demokrat ve optimistti...

22 Haziran 2017 13:55

Şirin’i tek sözcük ile anlatabilmek zorunda kalsaydım ‘karizmatik’ der, noktayı koyardım: Afrodit’e eşlik eden üç görevli kharis, ‘zarafet, güzellik, iyilikseverliği’ temsil ederken, kharis’ten türeyen karizma doğuştan sahip olunan ‘liderlik, otorite gücü’ anlamına geliyor; Balık burcuna yaraşır bu karşıtlığı yaşamının her kesitine eşit yaymıştı.

Ne ki, o ne tek sözcüğe, tek sayfaya, ne de bir kitaba sığabilir. Bir pırlantanın olmazsa olmaz 4 C’si olarak ifade edilen, değerinin ölçülmesinde kullanılan, İngilizce colour, clarity, carat, cut, sırasıyla renk, berraklık, karat, kesim değerlerince anlatılmak yaraşır ona; Şirin Tekeli nadide bir pırlantaydı.

Çok berrak bir zihni vardı, nokta virgül ayrıntıları hatırlar, net olarak ifade ederdi kendisini; düşüncelerini ödün vermeksizin savunan iyi bir hatipti, ne dediğini, ne istediğini ve istemediğini çok net bilirdi. Ahh.. en çok da o istemediklerini! Nicedir şüpheleniliyordu ciğerlerinden, asla izin vermedi incelenmesine: Doktorları azarlar, hastaneden hışım içinde çıkar, “ne dediklerini bilmiyorlar doktorlar” derken, doktorlara taraf olan yakınındakilere de kızardı. Siyasî görüşlerinde olduğu kadar, sağlığına ilişkin konularda da dehşet öfkelenebilirdi, çekinirdik üzmeye, incitmek son isteğimizdi, iyiliği için bile olsa. O net biliyordu ne istemediğini, yaşamak dâhil.

Müthiş bir disiplin, ilke ve etik sahibiydi, korkulası bir inadı vardı; iflah olmaz demokrat ve optimistti. Son hastaneye yatırılmasından iki hafta önce öğlen yemeğe geldi; her zaman yaptığımız üzere görüşmeyeli neler yaptık, yaşadık karşılıklı rapor verdik birbirimize ve hızla siyasete geldi sıra: Her zaman tutkuyla yakından izlediği Fransa siyaseti, son seçim sonuçları, Macron üzerinden Avrupa ve Türkiye’ye dair olumlu değerlendirmelerine dayanamayıp “Şirin’ciğim literatürde böyle bir titr var mı sen iyi bilirsin ama, bu iyimserliğin karşısında liberal diktatör olduğuma inanıyorum” dediğimde kahkahayı basmıştı.

Doğal bir liderdi; gücünü asla silaha dönüştürmez aksine karşısındakine güç, güven, el verir kanatlanmasına neden olurdu. Şiddetin hiçbir türüne tahammülü yoktu; kadınlar arası faşizanlıklara sert tepki verirdi. Bir araya asla gelemeyecek insanlar onun etrafında yek vücut olur, kenetlenirdi. Büyülü bir çekim odağıydı; ne ki, kenarda durmayı seçer, yerine yakınındakileri yüreklendirir, yüceltirdi. Görmek, dinlemek meziyet ötesi, içkin bir yetenekti onda; gözlem, yorum, değerlendirmeleri ufuk genişletir, umut tazelerdi. Dahası, çok iyi bir izleyiciydi.

İnsan sever, iyilik sever, gerçek bir yardımseverdi; mal varlığını kurucusu olduğu kadın örgütlerine dağıtmakla kalmadı, bedenini kadavra olarak bağışlayarak bilime olan inancını son zerresine değin savundu; bir ateist olarak dinî törenle defnedilmenin de önüne geçti. Gerçek bir dosttu; kötü günlerde cömert ve cesurdu: Gece’yi “uyutmak” zorunda kaldığımda, annemle birlikte yanına oturup son nefesine değin okşadılar; yüreğimin kaldırmadığını o göğüsledi, Gece’nin toprağa verilmesine eşlik etti.

Yaşamının her alanında, her anında zarafet sözcüğünü yetersiz kıldı; ne yaşadı, eyledi, söyledi, yazdıysa müthiş bir incelikle yaptı. İpeklilerden pazenlere geçmeyi seçtiğinde onları da ‘haute couture’ ağırlıyla taşıdı; manikür-pedikürlü tırnakları asla ojesiz olmazdı, her daim bakımlı, zarif, hoş kadındı. Ne ki hayatının hiç bir kesitinde abartısı yoktu; yaşadığı mekan dahil hep sade, mütevazıydı.

Doçent, yazar, çevirmen, siyaset bilimden kadın hareketinin duayenliğine, bilinen yönlerinin ötesinde, o bir ressam, müzikolog, sanatsever, eleştirmen, okur, düşünür olduğu kadar, müthiş bir kedisever olarak tanınsa da, köpekleri de çok severdi. Alkolü müthiş keyifle içti, inanılmaz kapasitesini sonuna değin zarafetle taşıdı; iyi yemek pişirir, gurme hassasiyetiyle rafine yemeklerden, şık sofralardan keyif alırdı; ne ki kuşlar ondan çok yemek yerdi. Gizli bir epikür, mahcup bir bon vivant, örtülü bir boheme idi: Buenos Aires’e ziyaretime geldiğinde, gündüzleri ‘mahalleni keşfe çıkıyorum’ diyerek birkaç saat yok olur, döndüğünde nerede, nasıl bir kafe- bar keşfettiğini, hoş insanlarla tanışıp yaptığı derin sohbetler sırasında ne içtiğini anlatırken, çantasından peçete, Amerikan servisler üzerine çizdiği portreler, mekan desenleri çıkarırdı. Mükemmeliyetçiliği anılarını yazmasına engel oldu.

Çocuk heyecanı, merakı, cesareti vardı: Yetmiş yaşındayken parasailing 1yapmaktan aldığı hazzı anlatırken çocuk muzipliğince ışıldıyordu gülümsemesi; yoğun bakımda yatarken, Deniz Türkali elini tutup ‘Kadınlar Vardır’ı söylediğinde son kez yayıldı o aydınlık gülümseme şirin yüzüne. En karmaşık, en ağır durumlarda bile gülümsemesi eksik olmazdı. Gülümseyen feministti.

Saf bir güveni vardı insanlara; çok kırıldı. Ağladığını hiç görmedim; ola ki o da, çok sevdiği annem gibi ağlamamak üzere terbiye edilmişti. Ya da, ağlamak feministçe değildi… Kendine muzip, muzır, kendine zararlıydı; içindeki ve yaşamındaki çocuk(lar)la ilişkisi eğlencesiydi. Dahi çocuk zekasıyla en ince ayrıntısına değin kurguladı, iyi zamanladı oyunun sonunu: Yaşlı doğmuşlardandı, genç öldü.

Parıldaman sürecek değerli dostum, ‘altıncı kardeşim’; kal huzurla, sevgiyle . . .

Mazı, 20 Haziran 2017

 

 

1 Paraşütlü kişilerin su motorlarınca çekildiği spor.