Feminist aktivist ve uluslararası kadın hareketi örgütü FEMEN'in lideri Inna Shevchenko'nun yazdığı Bütün Kadınlar Kahramandır adlı kitaptan tadımlık bir bölüm sunuyoruz. Şirin Erkan Leitao tarafından çevrilen kitap, Bilgi Yayınları tarafından Mart ayı sonunda yayımlanacak.
Hepimiz kahramanlara ihtiyaç duyarız. Varlığımıza anlam kazandırmak için kendimize rol modeller seçeriz. Zayıf anlarımızda diğerlerinin cesaretinden esinleniriz. Bana mesaj gönderen o genç kız, otoriteye başkaldıran ve siyasi rakiplerinin karşısında bedeninin sözcülüğünde mücadele eden bir kadını gözleyerek taleplerini yüksek ve güçlü bir sesle dile getirmek için daha büyük bir özgüvene sahip olacak. Kadınların da kahramanlara ihtiyaçları var. Ve kadınlar, kadın kahramanlara ihtiyaç duyarlar. Tarihin erkekler tarafından yazıldığı çok sık dile getirilir. Amerikan Slate dergisinin bir araştırması, 2015 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde 80 yayınevinin yayımladığı 614 kitaptan %75,8’inin erkekler tarafından yazıldığını ortaya koydu. Ve kaleme alınan hayat hikâyelerinin %71,7’si bir erkeği konu ediyordu.[1]
Genç bir kız, hikâyesinde kadın kahramanın olmadığı bir kitabı okuduğunda kendi boşluğuyla yüz yüze gelir. Beyoncé’nin, Michelle Obama’nın ve Kardashian ailesinin geniş kitlelere yönelik medyatik varlıklarına rağmen pop kültürde bile, daima erkek figürler büyük ilerlemelerle ilintilendirilmeye devam ediyor. Üzücü gerçek, erkeklerin hâlâ bu dünyanın kahramanı olarak görülmeleri. Halbuki insanlık, çok sayıda buluşu, ilerlemeyi ve cesaret eylemini kadınlara borçlu. Kadınlar tarih boyunca birçok kez orduları zafere kavuşturdular. Tıpkı Roma egemenliği karşısında yüz bin askerin başında Kelt isyanını yöneten Boudicca gibi; yüzyıl savaşları esnasında Fransa ordularını zaferden zafere ulaştıran Jeanne d’Arc gibi; Birinci Dünya Savaşı esnasında yalnızca kadınlardan oluşan bir birliği yöneten Maria Botchkareva gibi. Kadınlar aynı zamanda devrimsel sayılan bilimsel keşiflere de imza attılar. Radyoaktiviteyle ilgili en büyük gelişmelerin kökeninde Marie Curie bulunuyor. Kansere karşı etkili ilk tedavi yöntemlerini başlattı, X ışınlı ilk alet üzerinde çalışmalar yürüttü. Dorothy Hodgkin penisilini ve daha sonra insülini keşfetti. DNA ve RNA yapıları esas olarak Rosalind Franklin’in katkıları sayesinde anlaşıldı. Mary Anning’in paleontolojik keşifleri hayatın kökenine dair inanışlarımızı değiştirmeye katkıda bulundu. Ayrıca, kadınların katkısı olmasa, dünya teknolojik açıdan bu derece ilerlemiş olmayacaktı. 19. yüzyılın yetenekli matematikçisi Ada Lovelace, Charles Babbage’ın çalışmalarından esinlenerek kişisel kullanıma yönelik ilk bilgisayarların algoritmalarını yazdı ve o andan itibaren hayatımızı ve dünyayı değiştiren bir endüstriye kapı açtı. Grace Hopper, Cobol olarak adlandırılan ilk bilgisayar programlama dilini geliştirdi. Marie Van Brittan Brown ise ilk video kamera güvenlik sistemini yarattı.
Kadınlar gerçekten de her konuya el attılar. Amelia Earhart, Atlantik okyanusunu tek başına geçti. Valentina Tereshkova, uzayda üç gün geçirdi ve gezegenimizin yörüngesinde kırk sekiz tur attı. Junko Tabei, Everest’e tırmandı. Yine bir kadın, Helen Keller, güzel sanatlar diploması alabilen ilk kör ve sağır kişiydi. Clara Barton, Kızıl Haç’ı kurdu. Rosa Parks, derisinin renginden ötürü otobüsün en arka sırasında oturmaya kendini mecbur eden ırkçı bir yasaya karşı çıkma yürekliliği gösterdi. Kadınlar sosyal hareketlerin, devrimlerin başında ve orduların ön saflarında yer aldılar. Eşitlik ve cinsel özgürlük uğrunda savaştılar.
Yine de kurumsallaşmış ataerkillik; erkeklerin kahraman, kadınların güzel oldukları, erkeklerin otoriteyi ellerinde bulundurdukları, kadınlarınsa itaat ettikleri ve hatta cahil oldukları bir modeli önermeye devam ediyor. Bize benzeyen birinin başarısını gördüğümüzde, aynı şeyi yapabileceğimizi düşünmemiz kolaylaşır. Bu kadınlar için zor çünkü politika, fikirler dünyası, sanat ve özellikle de dinler hâlâ esas olarak erkek figürlerin egemenliği altında. İçinde yaşadığımız toplum bizleri uysal kızlar olmaya itiyor ve çok sayıda kültürel ve dinsel kural kadınların bağımsızlaşmalarına, kahramanlara dönüşmelerine engel oluyor. Dünya üzerinde kadın hakları ve cinsiyet eşitliği konularında çok sayıda ilerlemeye rağmen kadınlar ötekileştirilmeye devam ediliyor.
Ukrayna’da küçük bir kızken çevremdeki kadınları gözlemlerdim. Güzel, çok fedakâr, güçlü fakat çoğunlukla sessizlerdi. Birçok acıya katlanır, asla şikâyet etmezlerdi. Toplum da ekonomik açıdan aktif olsalar da siyasette pasif kalıyorlardı. Kadınlar için yapılması “mümkün olan” ve “mümkün olmayan”ların değil, daha ziyade “yapılması gereken” ve “yapılmaması gereken”lerin mevcut olduğunu daha sonraları anladım. Kadınların üretebileceklerini, yaratabileceklerini, icat edebileceklerini, düzenleyebileceklerini, yönetebileceklerini ve savaşabileceklerini biliyordum. Fakat bana başka bir şey emrediliyordu: Gürültü etmemek, bağımsız olmamak, kendine güvenmemek. Baş belası olmamalıydık. Nerede doğmuşsak doğalım, bizlere “iyi” kızlar olmamız gerektiği söylenip durulur. Bu söz, sanki bizde yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu ve kendimizi değiştirmek için gayret göstermemiz gerektiğini ima eden bir mantra[2] gibidir.
Tüm çocukluğum boyunca uslu bir kız oldum. Örnek bir öğrenciydim. Topluluk hayatında aktiftim. Dans ederek, şarkı söyleyerek veya şiirler okuyarak büyükleri eğlendirebiliyordum. Ev temizliğini ve yemek yapmayı çok erken yaşlarda öğrendim. Özetle iyi bir ev kadını ve anne olmak için gereken tüm bilgilere sahiptim. Fakat tüm bunlardan sonra olmamam gereken bir şeye dönüştüm. İşte o zaman bir isyankâr oldum. Ve yavaş yavaş özgürleştim. Bu değişim bedenimde başladı: Güzellik endüstrisi, seks endüstrisi, din, toplum ahlakı ve politika tarafından dayatılan ataerkil buyruklardan bedenimi özgürleştirdim. Bu, kişisel yolculuğumun en önemli aşamasıydı. Pasif ve itaatkâr bir bedenden savaşçı bir amazona dönüştüm. Özgürleşmemin ikinci aşaması zihinseldi. Zihinsel bir yolculuk beni, bana dayatılan hayali otoriteden özgürleştirerek kendi otoritem haline dönüştürdü. Melek ruhum büyücü ruhuna dönüştü. Yolculuğumun üçüncü aşaması, dünyayı sorgulamamı ve değişimlerin bir parçası haline gelmemi sağladı. İyi kızı geride bırakarak bir devrimciye dönüştüm.
Sıraladığım bu üç aşama tesadüfi değil. Kadınlara yakıştırılan ve eşitlikçi toplumların çoğunda bile hâlâ geçerli olan derin önyargıları yansıtıyorlar. İlk önyargı, kadınların hâlâ erkeklerden daha zayıf görülmeleri. Yüz binlerce yıllık evrimin sonucu olarak erkek vücudu daha kaslı, kadın vücudu ise kırılgan ve yeteneksiz varsayılıyor. Çoğu kadının ağır yükleri taşımaması, toplum nezdinde, kadınların savaşmayı ve kendilerini savunmayı bilmedikleri yönünde bir inanç oluşturuyor. Halbuki fiziksel güç, erkeklerin kadınlardan güçlü olduğu efsanesinin nihayet son bulması için farklı şekillerde betimlenebilmeli.[3] İkinci önyargı, kadınların ahlaki ve ruhsal liderliklerde erkeklere göre yetersiz oldukları. Bağımsızlık ve otonomi kadınlarla ender olarak ilintilendiriliyor ve dünya hâlâ erkekler tarafından yönetiliyor. Kadınlar hâlâ çoğu zaman dünyayı yeniden düşünme ve şekillendirme olanaklarından yoksun bırakılıyorlar. İktidarı ellerinde bulundurmak için fazla duygusal, fazla isterik veya aptal oldukları düşünülüyor. Günümüzde devlet veya hükümet şefi olan yalnızca 20 kadın var ve bu sayı uluslararası yöneticilerin toplamının yalnızca %6,3’ünü oluşturuyor.
Özgürlüğe giden yolculuğumda birilerinin rehberliğine ihtiyacım oldu. Ve bunu bana diğer kadınlar sağladı. Yalnızca bu rehberlik değil, aynı zamanda toplumlarımızın kadınlar konusunda yanıldığını kanıtlayan diğer kadınların örnekleri de beni bu maceraya atılmaya teşvik etti. İşte elinizdeki kitabın konusu da bu örnekler. Kadınları onurlandırmamız, sahip oldukları yetenekleri ve inanılmaz potansiyeli acilen dile getirmemiz gerekiyor. Şimdi sıra bende. Size kendi kahramanlarımdan ve özgürleşme aşamalarımın her birinde bana nasıl yardımcı olduklarından söz edeceğim.
Kahramanlarım benim için yalnızca ilham kaynağı olmakla kalmadılar, aynı zamanda kendimi tanımam ve anlamam için bana kişisel olarak yardım da ettiler. Bu kadınlar, özgürlük yolumda doğrudan veya dolaylı olarak bana eşlik ettiler. Onlardan biri, kitabımın ilk sayfalarında bahsettiğim o 15 yaşındaki kız. Benim kahramanlarım hayatımın belirli bir anında büyümemi sağlayanlar, olağanüstü bir başarıya imza atarak bana örnek olanlar. Hepsi feminist değil ve hiçbiri kusursuz değil. İçlerinden bazıları hatalar yaptı ve biraz tuhaf hayatları oldu. Bazıları pek dostça sayılmazdı ve eminim ki bazıları da kendilerini hâlâ güçsüz hissediyorlardı. Kahramanlar insanüstü değiller. Onlar da bizim gibiler. Onlar, alışılmışın dışında bir yola sapan veya yanlışlıkla kendilerini olağanüstü bir durumun içinde bulanlar. Genellikle birçoğumuzun cesaretine sahipler. Fakat gün geliyor, diğerlerinden daha büyük bir yüreklilik gösteriyorlar. Onlar, haksızlıklara başkaldıranlar. Onlar, kendilerine doğru olduğu söylenenleri değil, doğru olduğuna inandıklarını yapanlar. Kahramanlar gerçek baş belaları. Onlar karşı çıkanlar. İşte bu nedenle benim kahramanlarım kadınlar. Kadının varlığı, sınırlardan, ayrılıkçı dayatmalardan ve aşağılayıcı ahlaki kurallardan oluşan erkek dünyasında gerçek bir kahramanlıktır. Tüm kadınlar kahramandır.
Bu kitap, her şeyden önce, mutfakta yemek yapmaktan ziyade bir devrimin içinde yer almayı hayal eden genç bir kadının itirafı.
Bu kitap, boyun eğmeyen, sorgulayan ve ataerkil statükoya kafa tutan ünlü-ünsüz tüm kadınlara bir saygı ifadesi. Bu kadınlardan bazılarının çabaları başarısız oldu. Bazılarıysa tüm nesiller üzerinde etkili olmayı başardılar. Bu kahramanlar daima ödüllendirilmediler. Fakat hepsi de kurulu bir düzeni sarsmaya cesaret ettikleri için büyük bedeller ödedi.
Bu kitap, kadınları bile isteye görünmez kılmış ve nesiller boyu kız çocuklarına değersiz olduklarını tekrarlayıp durmuş insanlık tarihine karşı bir protesto. Yüzyıllar boyunca kadınlara yakıştırılan ve günümüzde de yakıştırılmaya devam edilen geleneksel rollere karşı bir protesto.
Bu kitap, toplumumuzda ve tüm dünyada geçerliliğini hâlâ sürdüren basmakalıp kadın anlayışına karşı politik bir bildirge. Erkeklerle kadınların eşit haklara sahip olduklarını ifade eden eşitlik söylemleri, toplumda kadınların güçsüz bir cins olarak algılandığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Son olarak bu kitap, tüm kadınlara bir çağrı. Hayatlarımıza dayatılan kuralları sorgulamak ve bu kuralları delmek, üzerimize yansıtılan ataerkil bakış açısını reddetmek için yapılan bir çağrı. Her genç kızı ve her kadını, kurbana dönüşmeyi reddetmeye ve içlerinde uyuyan kahramanı keşfetmeye çağırıyorum. Baskı altında tutulmayı kabul etmediğimiz gün, bu dünyada artık baskıcılara yer olmayacaktır.
İnna Shevchenko,
Bütün Kadınlar Kahramandır: Amazonlar, Günahkârlar, Devrimciler,
çev. Şirin Erkan Leitao, Bilgi Yayınları, baskıya hazırlanıyor, s. 12-18.
[1] Andrew Kahn ve Rebecca Onion, “Is history written about men, by men?” Slate, www.slate.com, 6 Ocak 2016. (y. n.)
[2] Mantra, genellikle Sanskritçe olan dini hece veya şiirdir. (y. n.)
[3] Angela Saini, “The weaker sex? Science that shows women are stronger than men” The Guardian, 11 Haziran 2017. (y. n.)