Jacques Testard / Fitzcarraldo: “Kitap çıkarmayı sürdürmek bir görevdir”

"Nobelli yazarların yayınevi açısından önemini asla azımsayamam, bu olmasaydı bugün olduğumuz yerde olacağımızı gerçekten hiç sanmıyorum. Şunu da söylemeliyim ki, bu elbette tamamen şans eseri olan bir şey. Yoksa bir grup ihtiyar İsveçlinin ne düşündüğünü, ne okuduğunu kim bilebilir ki! Her ne hikmetse benim o İsveçlilerle ortak bir yönüm var galiba, ki bu da biraz tuhaf doğrusu."

20 Eylül 2021 06:30

Jacques biliyorsunuz, bir buçuk yıl kadar önce, pandeminin başlangıç günlerinde sizinle uzun bir söyleşi yapmıştık. Size Zoom’da birçok soru sorma şansım olmuştu, siz de hepsini cevaplama nezaketi göstermiştiniz. Bu söyleşi şimdi kitap dergimiz K24’ün sitesinde yayında. Ben bugün bizi izleyen bütün okurlara K24’e de bakmalarını ve o mülakatı okumalarını öneririm. Çünkü Jacques orada büyük ölçüde kendi çocuğu olan Fitzcarraldo hakkında gayet geniş açıklamalar yapmıştı. Fakat bugün Jacques sizin İstanbul’da, şenlikteki Fitzcarraldo standında durduğunuzu ve Türkiyeli bir okurun yaklaşıp Fitzcarraldo hakkında soru sorduğunu farz edelim. Bu etkileyici yayınevini kısaca tarif etmeniz gerekse neler söylersiniz?

Elimden geldiğince özlü konuşmaya çalışayım. Onlara merkezi Londra’da bulunan küçük bir bağımsız yayınevi olduğumuzu söylerim. İhtiraslı, hayal gücünü kullanan, anlatımsal ve biçimsel olarak sınırları genişleten bir edebiyatla ilgilendiğimizi ifade ederim. Ve biraz daha ayrıntı bilmek isterlerse de, kitaplarımızı kurmaca serimiz ve deneme serimiz olmak üzere iki seri hâlinde yayımladığımızı anlatırım. Bu kitapların gayet kendilerine has bir tasarımı var. Öyle ki bütün kitaplar birbiriyle aynı görünüme sahip. Kurmaca serisi mavi, deneme serisi beyaz kapaklı. Ve bu seriler kapsamında, dünyanın her yerinden yazarların çeviri kitaplarını yayınlıyoruz. Nobel Edebiyat Ödülü sahipleri Svetlana Aleksiyeviç ile Olga Tokarczuk’tan İngilizcede daha az tanınan, ilk kitaplarını çıkaran, Latin Amerika, Avrupa, ve aynı zamanda Ortadoğu’daki ülkelerin yazarlarına kadar. Ortadoğulu yazarların kitaplarını da yayımlamaya başladık. Ve Anglosfer’deki çok sayıda yeni yazarı da yayımlıyoruz, birçok Birtanyalıyı ve bazı Amerikalıları da. Kataloğumuzu bir arada tutan şey sanırım yeni yazma biçimleri bulma arzusu ve yüksek edebî niteliğe sahip kitaplar içermesi. Bir şekilde, bu kitaplar birbirleriyle de konuşuyorlar.

Werner Herzog'un Fitzcarraldo'sundan bir sahne. Başrollerinde Klaus Kinski ile Claudia Cardinale'nin oynadığı 1982 yapımı  film, yayınevi ismi konusunda Jecques Testard'a ilham kaynağı olmuş. Başka bir söyleşisinde, Amazonların ortasına bir opera binası inşa etmeye çalışan kahramanın çabasını yayınevi kurmaya benzetiyor Testard: "Yayıncılık yapmak, 320 tonluk buharlı bir gemiyi Amazon cangılının çamurlu tepelerine çıkarmaya benziyor. Delice bir iş."

Kataloğunuzla ilgili birkaç şey daha soracağım size. Ama önce başka bir konu… O mülakatı yaptığımızda sanırım Nisan 2020’ydi ve pandeminin şart koştuğu evden çalışma durumu yeni başlamıştı. Şunu çok net hatırlıyorum, pandemiye rağmen her şeyi önceden planladığınız gibi yapmak istediğinizi söylemiştiniz bana. Senede sanırım 15 kitap basıyordunuz ve siz dahil toplam dört tam zamanlı çalışanınız vardı. Küçük ama senede 15 kitapla gayet ihtiraslı bir yayınevisiniz. Planlarınızı hayata geçirmeyi başardınız mı?

Evet, başardık. Sizinle nisanda konuştuğumuzda sanırım hâlâ kimsenin ne olacağını bilmediği bir noktadaydık. Ve sanırım programımızı aynen sürdürme kararımız sıra dışı bir karardı. Ve bizim yaptığımızı yapan başka bir Britanyalı yayıncı var mıdır, bilmiyorum. Şöyle oldu. Sanırım haziran (2020) ayında yeniden kitabevlerinde kitap satabilmeye başlamıştık. Ve sadece bir iki kitabımız pandemiden gerçekten etkilendi, ki bunlar da nisanda çıkardığımız kitaplardı. Programa bağlı kalıp aynen devam etmek doğru karardı diye düşünüyorum. İdealizmden kaynaklanan bir karardı bu. Yaptığımız söyleşiyi yeniden okumadım ama sanırım şuna benzer bir şey söylemiş olmalıyım: Bir yayıncı yapabildiği sürece yayıncılık yapmaya devam etmeli, kitap çıkarmayı sürdürmek bir görevdir. Bunun gibi bir şey. Evet, idealizmden kaynaklanan ve sonradan doğru olduğu görülen bir karar almıştık. Devam edebildik ve kitaplarını yayımlayacağımızı söylediğimiz muhtelif yazar ve çevirmenlere verdiğimiz sözleri de tutabildik. Sonunda bayağı iyi bir yıl geçirmiş olduk. Bunu o kadar çok kez söyledim ki, belki artık bir klişe gibi geliyor kulağa ama bence pandemi, insanlık tarihine bakıldığında, yayıncıların böyle büyük bir krizden etkilenmedikleri ilk durum oldu belki de. Ve bunun kazanan tarafında olmak çok güzel.

Bence bu çok doğru. Zaten her klişenin ortaya çıkmasının da bir sebebi var. Bir şeyleri sürekli tekrarladığımızda, arka planda bunu bize defaatle söyleten somut olgular oluyor. Ve sözünü ettiğiniz idealizm, bence bağımsız yayıncılığı tarif eden en önemli anahtar kelimelerden biri. İki Nobelli yazarınız Aleksiyeviç ve Tokarczuk’tan söz ettiniz, ki siz bu yazarları başkalarından önce çevirtip İngilizcede yayımlamaya başlamıştınız. Nobel’den de önce. Sanırım Fitzcarraldo bu iki yazarın —deyim yerindeyse— kariyerlerinde önemli bir rol oynadı. Genellikle bu, yazara sorulan bir sorudur ama ben yayıncıları olarak size sormak istiyorum. Ödül sizi nasıl değiştirdi? Ödülden nasıl etkilendiniz? Listenizde Nobelli iki yazarın olması okurların, yazarların, editörlerin, yayıncılık âleminin Fitzcarraldo’ya bakışını nasıl etkiledi?

Elbette. Onların kariyerinde bizim bir etkimiz olduğunu söylediğiniz için çok naziksiniz ama bence durum kesinlikle bunun tersi. Aslında her iki yazar da İngilizceye önceden çevrilmişlerdi ve Fitzcarraldo’ya sonradan geldiler. Ama uzun bir süredir İngilizceye çevrilmiyorlardı ve düzenli bir şekilde çevrilmiyorlardı. İkisinin de yayınevimiz üzerinde büyük bir etkisi oldu ve çok değişik biçimlerde görüldü bu etki. Aleksiyeviç 2015’te Nobel kazandığında, ben yayınevini bir yıldır sürdürüyordum ve hâlâ tek başıma çalışıyordum, kadrosu bir iletişimci ve kadrosuz bir sanat direktörüm vardı sadece. Svetlana’nın Nobel’i Fitzcarraldo’yu gerçekten de görünür kıldı. Kitabının İngilizce dünya hakları bizdeydi ve ben de bu kitabı Amerika’ya satabildim, bu hak satışı çok önemli oldu, bir bakıma editoryal projemizin değerinin teslim edilmesi gibiydi. Ve ilk kez benimle tam zamanlı çalışacak birini işe alabilmemi sağladı ve hızla yılda altı kitaptan on kitaba çıkabildik. Ve her düzeyde muazzam bir itici güç sağladı. Bence bütün kitap listemizi etkiledi, bütün yazarlarımızın daha görünür olmasına yol açtı. Belki de yayınevini kurma ve ülke çapında tanınma sürecini ivmelendirmiş oldu. Olga’nın, dört yıl sonra gelen Nobel’inin ise —2019’da ödülü aldı ama bu ödül 2018 için verilmişti— satışlar üzerindeki etkisi neredeyse daha büyük oldu. Bizim açımızdan bu bir başka açıdan da muazzamdı, zira satışlar bakımından bizi bir ileri seviyeye taşımış oldu bu ödül. O sırada sanırım iki buçuk personelimiz vardı, şimdi artık beş kişiyiz. Yakında altıncı bir kişi bize katılacak. Yani ticari açıdan büyük bir itici güçtü, aynı zamanda yayınevini daha görünür kılma ve bütün listeyi öne çıkarma etkisi de sürdü. Dolayısıyla bu Nobel sahibi yazarların yayınevi açısından önemini asla azımsayamam, bu olmasaydı bugün olduğumuz yerde olacağımızı gerçekten hiç sanmıyorum. Şunu da söylemeliyim ki, bu elbette tamamen şans eseri olan bir şey. Yoksa bir grup ihtiyar İsveçlinin ne düşündüğünü, ne okuduğunu kim bilebilir ki! Her ne hikmetse benim o İsveçlilerle ortak bir yönüm var galiba, ki bu da biraz tuhaf doğrusu.

Evet, kim bilir! Bu iki yazarı İngilizcede ilk kez yayımlamak konusunda söylediklerimi düzelttiğiniz için teşekkür ederim. Fakat sanırım onları İngilizcede çok daha görünür ve erişilebilir kılan kişinin ilk siz olduğunu söylemek yine de âdilâne. Fitzcarraldo yaptı bunu. En azından karşınızdaki bu okur açısından böyle. Ben onları ilk kez bir Fitzcarraldo baskısında okumuştum. Sanırım bu da sizin genel olarak çeviriler, özel olarak da formüllere sıkışmamış, henüz İngilizce dilinde tam bir yer edinmemiş yazarlar karşısında cesur diyebileceğimiz bir yaklaşım sergilediğinizi gösteriyor. Yeni yayımladığınız çevirilerden bazıları neler? Aslında daha genel olarak yeni kitaplarınız neler? Mavi ve beyaz serilerden, roman ve deneme serisinden söz ettiniz. Bu yılki kitap şenliğinde hangi kitapları öne çıkarıyorsunuz? Sizin için şu anda yeni, ilginç, heyecan verici olan kitaplar hangileri?

Tabii. Çevirdiğimiz, bizim açımızdan büyük keşifler olan ve şükürler olsun ki eleştirmenler ve okurlar nezdinde de başarılı olan üç yazar var. Üç kadın. Birbirinden çok farklı yazarlar. Fernanda Melchor, Hurricane Season’ın (Kasırga Mevsimi) yazarı. Kitabı Şubat 2020’de çıktı, yani tam pandemi öncesi. İnanılmaz iyi bir romancı. Bir form icat ediyor ve onu nasıl okuyacağınızı da öğretiyor size. İnsan ruhunun karanlığı üzerine ziyadesiyle karanlık kitaplar yazıyor ama aynı zamanda çok eğlenceli ve gayet rahat okunabilen kitaplar. Fernanda’nın “Cennet” adlı yeni bir kitabını da çıkarmak üzereyiz. Adeniyye Şibli bir diğer yazar; kitabı Minor Detail (“Küçük Bir Ayrıntı”) pandemi esnasında, geçen Mayıs ayında çıktı, Elisabeth Jaquette tarafından İngilizceye çevrildi. Filistin’de işgal deneyimi üzerine bir roman bu. Bence Şibli büyük bir yazar ve onu yayımlamış olmaktan büyük heyecan duyuyorum. Ve umarım yayımlayacağımız birçok kitabından ilki olur bu. Bu yıl, Maria Stepanova’nın In Memory of Memory adlı kitabını da yayımladık. Şenliğinize katıldığını bildiğim New Directions’la ortak üç kitabımızdan bahsettiğimi fark ettim bir an. Maria Stepanova’nın In Memory of Memory (“Belleğin Anısına”) adlı kitabı, Maria’nın ailesi hakkında. Ve kendi ailesinin tarihi üzerinden 20’nci yüzyıl Rusyası’nın hikâyesini anlatıyor. Bellek üzerine düşünen bir kitap bu ama aynı zamanda bir Rus-Yahudi ailesinin yirminci yüzyılda nasıl ayakta kalabildiği sorusunu da soruyor bence. Ve yine bu kitap da Uluslararası Booker Ödülü’nün kısa listesine kaldı, olağanüstü bir kabul gördü. Galiba Maria yeni bir kitap bitiriyor, biz onu da yayımlamaktan memnuniyet duyacağız. Aslı İngilizce olan kitaplarımıza gelince, bu yıl çok başarılı olan iki kitabımız var. Biri, Britanyalı yazar Polly Barton’ın ilk kitabı, Fifty Sounds (Elli Ses). Polly, Japonya edebiyatı çevirmeni ve bu kitap onun Japonca öğrenmesi, 21 yaşında Japonya’ya taşınması ve farklı bir kültürde ve dilde yaşamayı öğrenmesine ilişkin bir nevi hatırat. Aynı zamanda, Japonya hakkında şarkiyatçılığın bütün klişelerinden kaçınan, Batının Japon kültürünün bazı yönlerinden tuhaf biçimde etkilenmesinden uzak duran bir kitap yazma denemesi. Ayrıca kitap büyük ölçüde Wittgenstein etkisinde yazılmış. Kulağa sıkıcı geliyor ama sizi temin ederim ki bu da çok eğlenceli bir kitap. Sözünü edeceğim son kitap ise Joshua Cohen’in romanı The Netanyahus (Netanyahular). Netanyahu ailesinin geçmişinden gerçek bir hikâyeyi ele alıyor. Binyamin Netanyahu’nun babası 1960’larda bir süre Cornell Üniversitesi’nde ders vermiş. Josh da, Netanyahu ile müteveffa edebiyat eleştirmeni Harold Bloom’un karşılaşmasını yeniden hayal etmiş ve inanılmaz bir roman yazmış. Bu hem David Lodge ve Philip Roth, ve hatta Nabokov tarzında bir kampus romanı hem de bugünün İsrail siyasetindeki egemen ideolojiyi ve bence İsrail ile Amerika arasındaki bağları sorgulayan bir kitap. Bizim için üzerinde çalışması harika bir kitap oldu.

Hepsi de etkileyici. İlk saydığınız üçünü, Hurricane Season, Minor Detail, In Memory of Memory kitaplarını okudum. Diğerlerini de okumak için sabırsızlanıyorum, özellikle de Netanyahus çok çarpıcı geldi bana. Çevirilerden bahsetmişken… Çeviriye, yeni yazarları, ilginç yazarları iyi çevirilerle, sağlam bir şekilde sunmaya ne kadar önem verdiğinizi biliyorum. Zaten siz de söylediniz. Belki bir parça zorlayıcı olabilecek bir soru sormak istiyorum. Ne karşılık vereceğinizi merak ediyorum. Geçenlerde Jenny Croft’un bir tweet’ini okudum. Malum, Croft, Olga Tokarczuk’un Uluslararası Man Booker Ödülü’nü kazanan romanı Flights’ı İngilizceye çevirmişti. Başka dillerin yanı sıra Lehçeden de çeviri yapıyor. Şuna benzer bir şey demiş: “Artık kendi adımı kapağa çıkarmayacak kitapları çevirmiyorum.” Ben de şunu fark ettim, birçok yayınevi, bu arada bizim küçük yayınevimiz Kıraathane Kitapları da, çevirmenlerin adını ön kapağa koymuyor; Fitzcarraldo da koymuyor. Bu konudaki yorumunuz ne? Jenny Croft’un haklı bir şey mi söylüyor?

Evet, Jenny Croft’un haklı bir yönü olduğunu düşünüyorum. Sanırım Twitter’daki sorun, orada nüanslı bir ifade kullanmanın çok zor olması. Spesifik olarak Jennifer Croft’tan ve Amerika’da ya da Birleşik Krallık’ta Olga Tokarczuk çevirileri için kendisine ne kadar paye verildiğinden söz edecek olursak, Flights’ın Amerika’da yapılan baskısında kendi adı sadece kitabın içinde çevirmen olarak yer alıyor ve biyografisi de verilmiyor. Bizim baskılarımızda ise adı arka kapakta gayet görünür biçimde yer alıyor ve biyografisi de kitapta mevcut. Fakat bütün bunlar sanırım ikincil meseleler. Onun söylediği şey birçok yayıncının çevirmenlere iyi davranmaması. Ben, birlikte çalıştığımız bütün çevirmenlerin bizimle ilişkilerinden memnun olduklarını düşünmek isterim. Biz çevirmenlere, Yazarlar ve Çevirmenler Birliği’nin yönergelerine uygun şekilde âdil telif ücretleri ödüyoruz. Ayrıca çevirmenlere, satılan kitap sayısı üzerinden telif payı da veriyoruz, ki bu Birleşik Krallık ve ABD’deki yayıncılık âleminde çok sıra dışı bir durum. Aynı zamanda, şuna inanmak istiyorum ki, biz çeviri kitapları iyi bir şekilde yayımlıyoruz. Britanya’da başka hiçbir yayıncı son altı yılda Uluslararası Man Booker Ödülü’nün uzun listesine bizden daha fazla kitap sokmayı başaramadı. Ben, çevirmenlerin kitaplarını getirmeleri için iyi bir ev olduğumuzu kanısındayım. Jennifer’la iyi bir ilişkim var ve bu konuları da onunla açıkça konuşuyoruz. Eğer Birleşik Krallık’ta ve ABD’de çevirmenlere bizden daha iyi davranan bir yayınevi varsa, bunların kim olduğunu gerçekten de bilmek isterim.

Pekâlâ. Bu bizim de tartıştığımız, benim kafamın içinde evirip çevirdiğim bir şey. Kıraathane Kitapları’nda biz de çevirmenlerin adını arka kapağa koyuyoruz ve çevirmenlerin uzun bir biyografisine yer veriyoruz, esasen yazarlarla eşit uzunlukta bir biyografiye. Yine de bu üzerinde düşünmeye devam etmemiz gereken bir şey. Son bir soru: Ve soruların en eğlencelisi de değil doğrusu. Önceki mülakatımızda, pandeminin Amazon’un kitap satış ve dağıtımı üzerindeki tekelini kırabilecek olduğundan söz ettiğinizi hatırlıyorum. Bu konuda deneyiminiz ne oldu? Mesela kendi web sitenizden satışlarınız arttı mı? Okurlar gelip doğrudan yayıncıdan kitap almak konusunda şimdi daha mı istekliler? Sizce Amazon nasıl gidiyor? Bana kalırsa, giderek daha büyük ve daha kötü bir hâl alıyor.

Ne yazık ki, pandeminin başından bu yana Amazon üzerinden satışlarımızın oranı yükseldi. Web sitemizden doğrudan satışlarımızda da, Fitzcarraldo’nun 2014’teki kuruluşundan bu yana her yıl düzenli bir artış var. Ne yazık ki, Brexit bizi çok kötü etkiledi. AB ülkelerindeki okurlara doğrudan satış yapamaz olduk. Bu tabii hem çok üzücü, hem de doğrudan satışlarımız üzerinde büyük bir olumsuz etkisi oldu. Ve yine ne yazık ki, bu satışlar da Amazon’a yöneldi. Çünkü Almanya ve Fransa’daysanız ve kendi yörenizde İngilizce kitap satan bağımsız bir kitabevi yoksa, Fiztcarraldo kitaplarını alabilmenizin tek yolu bunları Amazon’dan sipariş etmek. Buna yakında bir çözüm bulacağımızı, AB’ye yeniden kitap göndermeye başlayabileceğimizi ümit ediyorum. Ne yazık ki, bir de Brexit çıktı başımıza. 

Evet. Bizim bu yıl şenlikte tartışacağımız konulardan biri de Türkiye’de hazırlıkları yapılan kitapta sabit fiyat politikası. Almanya ve Fransa’da uzun yıllardır bunun bir şekliyle uygulandığını biliyorum. Ama Birleşik Krallık’ta durum öyle değil bildiğim kadarıyla.

Hayır, durum öyle değil. Burada iskontoya izin veriliyor.

Bağımsız yayıncılara da çok zarar veren bir şey bu ne yazık ki. Bunu söyledikten sonra, Jacques, size bu yıl uzaktan da olsa şenliğe katıldığınız için çok teşekkür ediyorum. Umarım seneye sizi burada, İstanbul’da görürüz. Çıkardığınız bütün bu harika kitaplar için de çok teşekkürler. Yakında görüşmek ümidiyle.

Beni konuk ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Yakında sizi görmek ümidiyle.

çeviren: YASEMİN ÇONGAR

 

 

Kıraathane İstanbul 2021 Kitap Şenliği'nin dijital katılımcılarından biri olan Fitzcarraldo'nun yöneticisi Jacques Testard ile yapılan söyleşiyi Kıraathane İstanbul'un Youtube kanalında da izleyebilirsiniz.