Siren Yayınları, zamanımızın hakikatlerine dair yeni bir seri başlatıyor: Yaşadığımız Dünya. Serinin ilk kitabı ise Rebecca Solnit'in yazdığı Karanlıktaki Umut. Şeyda Öztürk'ün çevirdiği kitaptan tadımlık bir bölümü K24 okurları için yayınlıyoruz...
Umudun ne olmadığını söylemek gerek: umut, eskiden veya şimdi her şeyin iyi durumda olduğuna ya da ileride iyi durumda olacağına inanmak değildir. Dört bir yanımız büyük acıların, büyük yıkımların kanıtlarıyla dolu. Benim ilgimi çeken umut, özgül olanaklar sunan geniş perspektiflerle, bizi eyleme geçmeye davet eden, bizden bunu talep eden bakış açılarıyla ilgili. Bu, her-şey-daha-iyi-olacak diyen tasasız bir anlatı olarak değil, her-şey-daha-da-kötü-olacak diyen anlatıya bir karşılık olarak görülebilir. Belli açıklıklar içeren, karmaşıklıklara ve belirsizliklere dair bir izah olduğu söylenebilir. Bulgaristanlı yazar Maria Popova, “eleştirel düşünce, umuttan yoksun ise sinizmdir, eleştirel düşünceden yoksun umut ise safdillikten ibarettir,” diye yazmıştı. Siyahların Yaşamları Değerlidir hareketinin kurucularından Patrisse Cullors da başlangıçta hareketin misyonunu şöyle tarif etmişti: “Elem ve öfkede temellenen ama vizyonlara ve hayallere yönelmiş kolektif bir dönüşümü hayata geçirecek kolektif bir kuvvet oluşturmak için kolektif eyleme umut ve ilham sağlamak.” Bu, elem ile umudun bir arada var olabileceğini teslim eden bir beyan.
Son elli yılda insan hakları alanında elde edilen muazzam başarılar -sadece bazı hakların kazanımıyla sınırlı kalmayıp ırk, cinsiyet, cinsellik, bedenleşme, maneviyat ve iyi bir yaşam fikirlerini de yeniden tanımlamış başarılar bunlar eşi benzeri görülmemiş bir ekolojik tahribin gerçekleştiği ve sömürünün yepyeni yollarının yükselişe geçtiği bir dönemde kaydedildi. Bu dönemde, bu ekolojiye dair incelikli bir anlayışın mümkün kıldığı direniş de dahil olmak üzere yepyeni direniş biçimleri de yükselişe geçti, iletişim ve örgütlenme için yepyeni yollar bulundu, mesafeleri ve farkları aşan heyecan verici yeni ittifaklar kuruldu.
Umut, ne olacağını bilmediğimizi ve belirsizliğin yarattığı boşluğun eyleme yer açtığını varsayar. Belirsizliği kavradığınız anda, sonuçlara etki edebileceğinizi de kavrarsınız – ya tek başınıza ya da birkaç veya milyonlarca kişiyle birlikte. Umut bilinmeyen ve bilinemeyecek olanın kucaklanmasıdır, hem iyimserlerin hem kötümserlerin kendinden emin duruşlarına bir alternatif. İyimserler bizim müdahalemize gerek kalmadan her şeyin kendiliğinden iyi olacağını düşünürler, kötümserler ise tam tersini; iki grubun da eyleme geçmemek için mazereti hazırdır. Yapıp ettiklerimizin nasıl ve ne zaman önem kazanacağını, kimi ve neyi etkileyeceğini önceden bilemesek de, yapıp ettiklerimizin önem taşıdığı inancıdır umut. Aslına bakarsanız, bunları sonradan da bilemeyebilirsiniz ama bu yine de onları daha önemsiz kılmaz ve tarih, en parlak dönemleri ölümlerinden sonra gelen insanlarla doludur.