Galataport projesi kapsamında yeniden inşa edilecek İstanbul Modern’in 4 Nolu Antrepo'daki son sergisi Liman, geçmişten bugüne limanın barındırdığı pek çok çağrışımı ve görsel etkiyi bir araya getiriyor
02 Şubat 2017 13:50
İstanbul Modern'in 12 yıldır ikamet ettiği 4 Nolu Antrepo binasındaki son sergisi Liman’ın ağızda buruk bir tat bırakmaması zor. Bildiğimiz üzere İstanbul Modern, bu serginin ardından bir süreliğine bağlandığı limandan demir alıyor, müzenin konuşlandığı son antrepo binası da Galataport projesi vesilesiyle tarih olmaya doğru gidiyor.
Şu anda devasa bir inşaat alanının bir kenarında limanı terk edecek son gemi gibi duruyor İstanbul Modern. Liman sergisini de bu toz dumanın, yıkıntı binaların arasından geçerek deneyimlemeye başlıyor, içine girdiğinizde de İstanbul Limanı’na dair türlü anıya, hikâyeye, anlatıya tanıklık ediyorsunuz.
“İstanbul Modern 2004 yılında âtıl durumdaki bir antrepo binasının dönüştürülmesi ile yaşama başladı. İçinde yer aldığımız bina yıllarca limanın bir parçası olarak hizmet verdi. Bu lokasyon İstanbul Limanı’nın kalbinde yer alıyor. Hepimizin bildiği gibi, şimdi yepyeni bir dönüşümün eşiğinde… Bunun bir parçası olup da İstanbul Limanı hakkında düşünmek ve bir sergi yapmak, bizim değil de kimin sorumluluğu olabilir” diyerek başlıyor Liman sergisinin neden vücut bulduğuna dair sözlerine Levent Çalıkoğlu.
Böylece müze, hem bulunduğu yerin hem de kendi varlığının tarihini, önemini anlatıyor bu sergiyle. Öte yandan limandaki antrepolarda 90’lı yıllardan bu yana Habitat sergisinin yanı sıra bienal de dâhil olmak üzere çeşitli büyük sergiler düzenlendiği, İstanbul Modern’in de 12 yıldır orada, Türkiye’nin ilk modern sanat müzesi olarak var olduğu düşünülünce liman- müze ilişkisi daha bir anlam kazanıyor. Çalıkoğlu ile beraber serginin küratörlüğünü üstlenen Çelenk Bafra bu ilişkiye dair, “Limanın tekne, yolcu ve eşyalar için taşıdığı anlamı; müzelerin sanat için oynadığı ev sahipliği rolüyle karşılaştırabiliriz. Tıpkı limanlar gibi müzelerin de bir karşılaşma, etkileşim, üretim ve yolculuk alanı olması gerektiğine inanıyorum. Kültürel diyalogun ve sanatla ilgili pek çok ilişki, öğrenme ve düşünme formunun başlayacağı bir yer olarak görüyorum” diyor.
34 sanatçı ve kolektifin çalışmalarına yer veren sergi, bir yandan kaçınılmaz olarak bu geçici ayrılık durumunu işaret ediyor, diğer yandan 150 yıla yakın bir aralıkta İstanbul kentinin ve toplumunun denizle, limanlarla olan ilişkisini görünür kılıyor.
Aynı zamanda İstanbul’un geçmişi kadar eski bir hikâye de barındırıyor sergi. Adını 1941 yılında kurulan Yeniler gurubunun ilk sergisi olan Liman’dan almakla birlikte, zaman çizelgesi ile dokuz bin yıl öncesine uzanıyor, görsel malzeme eşliğinde bölgenin tarihî, coğrafî, siyasî ve kültürel dönüşümünü hatırlatıyor.
Tersanelerde gemileri yapmak için kullanılan ‘göz’lerden biri karşılıyor izleyiciyi İstanbul Modern’in girişinde. Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu'nda sergilenen Darzanà: İki Tersane, Bir Vasıta projesi kapsamındaki “Baştarda” adlı tekne yer alıyor bu gözün içinde.
Müzenin fuaye alanı, yani geminin giriş bölümü, sakin. Beş kanallı videoda Darzanâ projesinin yapım süreci aktarılıyor. Bu videolara Burhan Doğançay’ın tıpkı duvarları gibi vapur yüzeylerini resmettiği kolajları ve Ömer Uluç imzalı çeşitli deniz araçları serisi eşlik ediyor.
Ana sergi alanının ortasında kamara, kabin, güverte diyebileceğimiz bölümler, etrafında ise antrepoyu çepeçevre dolaşmayı mümkün kılan bir düzenleme var.
Ana hat üzerinde sağ koldan ilerlediğimizde iki fotoğraf serisi; Hasan Deniz’in bir harabeye dönmüş Haliç Tersanesi’nde hem terk edilmişlik hem de zamansızlık hissi veren yakın tarihli fotoğraflarına Arslan Sükan’ın manipüle edilmiş yine deniz, liman esintili fotoğraf serisi eşlik ediyor.
Hemen ileride Antonio Cosentino’nun üç bölümden oluşan çalışması yer alıyor. Yeşilköy’de doğup büyümüş, Akademi’de okumuş biri olarak denizi, rıhtımları 80’lerden bu yana günlük tutar gibi çizen sanatçının, bu defterlerden bir seçkisinin ve “Mazot Kokusu” adlı öyküsünün eşlik ettiği Suriye Yıldızı, müzenin önüne yanaşan kruvaziyerleri anlatan ama bir yandan da gülünçleştiren tenekeden bir gemi. Cosentino’nun sergiye özel ürettiği hem belge niteliğinde hem fantastik hem de eleştirel bu çalışmasının biraz ilerisindeyse Bakırköy sahilinde yaşamış ve aynı zamanda dünyanın çeşitli kıyılarını dolaşan ve resmeden bir gezginin, Muhsin Kut’un Haliç Tersanesi resimleri yer alıyor. Özer Kabaş’ın resimleriyse denizden çok, balıkçıları, hamalları ile ‘deniz insanları’nı anlatıyor. Kabaş’ın resimle aktardığı insan hikâyelerini, makinesiyle belgeleyen Ara Güler’in Kumkapı’daki gündelik yaşam fotoğrafları tamamlıyor.
Ana hat üzerinde devam ederken artık kolektif olarak çalışmayan Xurban’ın 2004- 2011 yıllarını kapsayan See image külliyatı ve bu seçkiye eşlik eden dünyanın farklı yerlerinden yazarların metinleri karşımıza çıkıyor. Liman kentlerinin arkasındaki siyasal, iktisadi ilişkilere dair imgeler, kaidelerin üzerine yığılı ve kategorize edilmiş bir düzenlemede sunuluyor.
Serginin seyrini kamaralara doğru çevirdiğimizde, sergiye adını da veren Liman ressamları bölümünde, Selim Turan’ın 1941 yılındaki sergi için yaptığı çizim, eskiz, sergi davetiyesi gibi belgeler eşliğinde Nuri İyem, Mümtaz Yener, Cemal Tollu, Nedim Günsür’ün resimleri; devamında da limana manzara olarak bakan daha oryantalist bakış açılarından Mıgırdiç Zivanyan, Fausto Zonaro gibi sanatçılardan bir seçki yer alıyor.
Abidin Dino’nun Yaşar Kemal’in Deniz Küstü romanı için yaptığı çizimlerse romanın soyut yansımaları gibi. Gülsün Karamustafa’nın İstanbul Boğazı’nın donduğu o meşhur 1954 yılına ait buluntu kupür, fotoğraf ve görüntülerden oluşan 2000 tarihli güncel işi ile Volkan Kızıltunç’un süper 8 mm’lik kameralarla 1965- 1985 yılları arasında çekilmiş anonim sayfiye, kıyı görüntülerden oluşan dört kanallı videosuyla paslaşıyor. Hüseyin Bahri Alptekin’in, Jules Verne’in inatçı Keraban’ına gönderme yaptığı hikâyesi de sergiye fantastik bir öge olarak bağlanıyor. Limanı, denizi metaforik olarak kullanan güncel işlerden biri de Borga Kantürk’ün denize dair form ve sembollerle ilişkilendirerek 2011- 2016 yılları arasında çektiği fotoğraf serisi. Liman ressamları grubundan Avni Arbaş’ın Paris’te yaptığı iki deniz konulu resmin diğerlerinden ayrı sergilenmesinin sebebi ise Arbaş’ın 1955- 1956 yıllarında Paris’te sergilendikten sonra ilk kez burada görücüye çıkması.
Volkan Aslan’ın İstanbul Modern’in deniz cephesine yerleştirilmiş ve o denize ulaşmaya çalışan tankeri, İstanbul Boğazı’nın formunda, içinde de İstanbul toprağı taşıyor. Nevin Aladağ da Aslan gibi, yine denize bakıp hayal kuruyor; marin mavisi renginde gemici halatları ve makaraları aynı zamanda oturma üniteleri. Halatların uzunluğu ise müzeden boğazın diğer yakasına ulaşacak uzunlukta.
Meriç Algün Ringborg’un 2015 Venedik Bienali için ürettiği Denize Kıyısı Olmayanlar için Hatıralıklar yerleştirmesi uzak yol yapan gemilerde telsizci olarak çalışan dedesinin getirdiği hediyelik eşyaları içinde barındıran bir mekân yerleştirmesi. Yasemin Özcan’ın bir dağın tepesindeki kayığı çektiği fotoğraf, rüzgârlı bir video eşliğinde sunuluyor. Serginin en anlamlı işlerinden biri ise Gülsün Karamustafa’nın 1995 İstanbul Bienali’nde 1 Nolu Antrepo'da da sergilenen New Orientation adlı işi. 22 yıl sonra ve belki de son kez bir antrepoda sergilenen bu çalışma, Galata’da yaşayan denizcilerle karşılaşan ve sonra ortadan kaybolan kadınlara ithaf.
Geminin arka bölümünde tüm bu sanat yapıtlarına eşlik eden ve serginin tarihsel bağlamını ortaya koyan zaman çizelgesi bulunuyor. Theodosius (Yenikapı) Limanı’na dair arkeolojik çalışmalardan günümüze, İstanbul kentinin tarihini limanlar üzerinden özetleyen zaman çizelgesi, kentin deniz ve limanla olan ilişkisine dair belli başlı dönüşüm ve kırılmalara işaret ediyor.
Liman sergisi bu ayrılık sürecine dair önemli bir ayraç gibi, geçmişinin ve varlığının altını çiziyor İstanbul Modern’in.
İstanbul Modern’in ve müzedeki diğer tüm sergilerin kapanış tarihi 4 Haziran olarak öngörülüyor. İstanbul Modern’e bir süreliğine evsahipliği yapacak Paket Postanesi’nin restorasyonunun da Temmuz 2017’de tamamlanması planlanıyor. Galataport içinde yer alacak yeni İstanbul Modern’in ise 2019’da açılması bekleniyor.