Goethe-Institut İstanbul'un hayata geçirdiği LiteraTür projesi, Türkiye ve Almanya'dan yazarları belirli temalar ekseninde bir araya getirerek iki ülke edebiyatının güncel bir fotoğrafını yakalamayı amaçlıyor
21 Mart 2019 09:00
Goethe-Institut sanıldığı gibi yalnızca bir dil kursu değil. Ankara, İstanbul ve İzmir’de Almanca eğitiminin yanı sıra, sanat, kütüphanecilik gibi kültür alanlarında etkinliklerini sürdüren bir kuruluş. İstanbul’da Tarabya Kültür Akademisi üzerinden sanatçılara yönelik rezidans programının yürütücülüğünü de yapan Goethe-Institut, Beyoğlu’nda yeni bir çalışma başlattı: LiteraTür projesi.
Türkçe ve Almanca edebiyat arasında bir kapı daha açarak etkileşimlerini güçlendirmeyi hedefleyen proje, edebiyatla ilgilenen herkesi ve yayıncıları, belirlenen temalar ekseninde henüz çevrilmemiş metinlerle ve yazarlarla tanıştırmayı hedefliyor. Her bir tema, çeviri metinler, söyleşiler, yazar videoları gibi çalışmalarla ele alınıyor.
Aralık sonunda başlayan online edebiyat çalışması LiteraTür hakkında projeyi yöneten, kütüphane ve bilgi hizmetleri müdürü Sanem Yardımcı ile konuştuk.
Projenin doğuş sürecini konuşarak başlayalım mı?
Türk edebiyatı ile Alman edebiyatı arasında yoğun bir etkileşim var. Bu etkileşim, iki ülke arasındaki yoğun ilişkilerle bağlantılı olduğu kadar, iki dilden tercüme edilmiş eserler ve göçmen işçilerin çocuklarının Alman edebiyatına katkılarıyla doğrudan bağlantılı. Proje fikrini geliştirirken internet sitesi üzerinden bu etkileşime yeni bir boyut katmayı düşünerek yola çıktık. Bu nedenle projenin adı LiteraTür oldu. “Tür” Almancada “kapı” anlamına geliyor ve biz de iki dilin edebiyatları arasında yeni bir kapı açmayı hedefleyerek yola koyulduk. En temelde amacımız, iki ülkeden tercüme edilmemiş edebiyatçıları, temalar ekseninde bir araya getirerek iki ülke edebiyatının güncel bir fotoğrafını yakalamak. Mümkün olduğunca farklı seslere alan açmak istediğimiz için de, her temada farklı bir küratörle çalışmaya karar verdik. Böylece iki ülkeden farklı edebiyatçıların ve edebiyat eleştirmenlerinin görüşlerine yer veren, bir yandan da iki ülkede edebiyatın güncel durumuna dair bir izlenim yaratacak bir internet sitesi oluşturduk ve her temayla yeni katkılar oluşturmaya devam etmeyi umuyoruz.
Neden böyle bir proje yapma gereği duydunuz?
İşin aslı şu ki, her ne kadar iki ülke edebiyatı arasında tarihsel kökenleri olan yoğun bir etkileşim olsa da, ne Türkçenin genç yazarları Almanya’da ne de Almancanın genç yazarları Türkiye’de biliniyor. Klasik edebiyattaki yoğun etkileşim maalesef çağdaş edebiyat söz konusu olduğunda zayıflıyor. Buralarda yeni bir ritim yakalamak amacıyla, okurların ve yayıncıların dikkatini çekmek için bu yola girdik. Çağdaş edebiyattan daha çok çevirinin yayınlanması her iki dilin edebiyat dünyasına önemli bir katkı olacaktır.
Projenin hedef kitlesi kimler?
Öncelikle iki dilin yayıncıları ve tabii ki okurları. Yayıncılara klasik edebiyat dışındaki eserleri, okurlara da çağdaş edebiyatın takip edilmeye değer olduğunu hatırlatmak istiyoruz.
Projenin yürütücüleri ve işleyişiyle ilgili bilgi verir misiniz?
Goethe-Institut İstanbul’un kütüphane bölümü tarafından yürütülüyor proje. Öne çıkan figürlerimiz küratörlerimiz. Fikirlerini bizimle tartışarak geliştiren küratörlerin seçtikleri yazarlar, yine küratörlerin seçtikleri edebiyat eleştirmenleri tarafından tanıtılıyor. Her küratör kendi teması ekseninde tercüme edilmemiş üç yazarla video röportaj, bir yazarla da yazılı röportaj yapıyor. Ne sorulacağı, nasıl sorulacağı, nelerin geri planda kalacağı, nelerin öne çıkarılacağı gibi konularda kararlar küratörlere ait. Sözgelimi, küratörlerden biri her yazara aynı soruları sorarak, bir tür soruşturma yapmayı tercih ederken; bir diğeri doğrudan o yazarın metinleriyle ilgili sorular sormayı tercih ediyor. Daha önce de belirttiğim gibi, bu çeşitliliği ve bakış açılarının zenginliğini sergilemek temel amaçlarımızdan biri. Her küratör temaya bakışını anlattığı bir kavramsal çerçeve metni yazıyor, bir de temayla ilgili olarak ülke edebiyatına genel bakışı içeren bir tema metni daha kaleme alınıyor. Böylece dosya tamamlandığında her dil için elimizde, tema ekseninde ülke edebiyatına genel bakış atan bir yazı, küratörün kavramsal çerçevesi, üç video röportaj, bir yazılı röportaj ve üç tanıtım yazısı oluyor.
İki dilli ve yazılı anlatımın yanı sıra, video röportajlar aracılığıyla görüntüyü de öne çıkaran bir edebiyat projesi olmasından dolayı, çok sayıda insanla çalışıyoruz. Olmazsa olmazlarımızın listesi epey uzun. İki dile tercüme yapan güvenilir çevirmenlerimiz, iki dilden son okumacılarımız, video ekibimiz ve bir grafikerle birlikte çalışıyoruz.
Peki, tema ve küratör seçimlerini nasıl belirliyorsunuz? Sonraki temalar ve küratörler belli mi?
Enstitü yönetimiyle birlikte küratörleri ve temaları belirliyoruz. Bazen doğrudan elimizdeki temayla yola çıkarak, küratörlere ilgilenip ilgilenmediklerini soruyoruz. Aralık ayında yayımladığımız ilk bölümde, “gelecek” temasında bu yolu izledik. Edebiyat eleştirisine yabancı olmayan iki isimle -Türkiye’den Doğuş Sarpkaya, Almanya’dan Monika Rinck’le- çalıştık. Bazen de küratörlerin önerdiği bir temayı aramızda tartışarak nihai karara ulaşıyoruz. Şu anda çalışmaları süren ikinci temamız “ev” için Türkiye’den Gaye Boralıoğlu ve Almanya’dan yazar Katerina Poladjan ile çalışıyoruz. Çok keyifli bir tema oldu. Haziran sonunda yayımlayacağımız üçüncü temamız ise “nesiller”, küratörleri sürpriz olsun. Dördüncü temayı ise “gerçeklik” olarak düşünüyoruz.
Projeniz sözünü ettiğiniz bu dört temayla mı sınırlı olacak ve ne kadar süreceği belli mi?
Projeye geçen sene başladık ama lansmanı biraz gecikmeyle aralık ayına kaldı. Şimdilik 2019 sonuna kadar sürecek diyelim, belli mi olur, belki de yeni temalarla, yeni yaklaşımlarla ilerleriz.
Bu çalışmalar, röportajlar, videolar, yazılar aslında iki ülke edebiyatı için de geleceğe kalacak birer belge niteliği taşıyor, değil mi?
Her temayla çeşitli bakış açılarını serimliyoruz ve temaları ülke edebiyatı açısından değerlendiren yazılarla, iki dilin edebiyatının güncel bir resmini çizmiş oluyoruz. Dört temanın izdüşümleri bize ülkelerin edebiyatları arasında ortaklıkları ve farklılıkları izleme imkânı da sunuyor ya da sunacak. Özellikle projeyi uzatmaya karar verirsek, sonunda elimizde arşiv niteliği de oluşturacak bir web sitesi olacağını düşünüyorum.
Küratörlerin, yazılarıyla katılan ya da röportaj yapılan yazarların temaya yaklaşımlarında ülkesel ve dilsel benzerlikler ya da ayrılıklar oluyor mu?
Evet, farklılıklar ya da benzerlikler oldukça ilginç sonuçları da beraberinde getiriyor. Sözgelimi, “gelecek” teması kapsamında birbirini hiç tanımayan, birbirlerinden tamamen habersiz, farklı kuşaklardan iki kadın yazar, video röportajlarında farklı sorularda aynı ismi anmayı seçti: Walter Benjamin. Temalar da tamamen başka perspektiflerden ele alınıyor ve bu perspektifler iki ülke hakkında ipuçları içeriyor ve yaşadığımız dönemin izlerini taşıyor. İkinci temamız “ev”de de benzer bir farklılığı gözlemlemek mümkün: Gaye Boralıoğlu temayı “yazarın evi neresidir” sorusu ekseninde tartışırken, Katerina Polodjan meseleyi daha geniş anlamıyla “ev, yurt, memleket” üzerinden ele alıyor.
İki küratör bağımsız mı çalışıyor, iş birliği hâlinde mi ilerliyorlar?
Tamamen bağımsız çalışıyorlar. Zaten farklılıkları ve benzerlikleri izlemek tam da bu nedenle mümkün.
Proje aşamasında iki ülkenin yazarları arasında bir etkileşim kuruluyor mu?
Şimdilik hayır, ancak küratörlerle birlikte sanal dünyanın dışında da, Almanya’da ve Türkiye’de etkinlikler yapmayı planlıyoruz. Belki bu çerçevede iki ülkeden yazarları bir araya getirebiliriz.
Projenin web sitesi: www.goethe.de/istanbul/literatur/tr