Cem İleri yapıtlarını bellek mekânına dönüştürerek yeni bir kurgunun içinden geçmişi şimdiye geri çağırır. Algılanan mekân, tasarlanan mekân ve yaşanan mekân kavramlarını birbirleriyle çarpıştırarak belleği harekete geçirmeyi hedefler
21 Haziran 2018 14:08
Bilge Karasu üzerine yapılan bir akademik çalışma Yazının da Yırtılıverdiği Yer, ardından Okurun Belleği ve son olarak E Evi. Cem İleri, okurluğu merkeze alan, yazarlığını başka metinleri önceleyerek, onların üzerinden ve kaynağından çıkarak, ötekinin izlerini takip ederek, o izler üzerinden bir topografya, yazı mekânı oluşturarak kuran palimpsest bir yazar. E Evi’ne gelene kadarki yazma süreci ve ürettiği metinler, İleri’nin klasik anlamda, tür sınırları ve sınırlılığı içinde eyleyen bir yazar olmadığını okura göstermişti. Melezliğini, türler arası geçişlerin ve geçirgenliklerin yaratıcı olanaklarını kullanarak kuran bir yazar o. Bu nedenle öncelikle içerik oluşturmakla, anlatmakla ilgilenen biri değil. Edebiyatı bellek mekânı olarak gören, metnin canlı bir mekân oluşu bilgisiyle inşasını gerçekleştiren, dolayısıyla yazıyı soyutluğundan kurtarıp ona boyut kazandırmaya çalışan, kavramsal edebiyat için kafa yoran bir yazar. Dolayısıyla fikirden yürüyen, o fikri yazı ve metin ilişkisinin tüm olanakları içinde görünür kılmaya çabalayan biri.
Okurun Belleği alışılagelen anlamda bir deneme metni olmaktan çok uzak, aynı zamanda kurmaca metin özellikleri de taşıyan bir yapıttı. “Okuduğu metne öykünen”, “hatta giderek okuduğu metnin işleyişini kendine mal etmeye başlayan” risk alan bir cüret 1. Hem bir iz sürücü hem bir haritacı gibi eyleyen, belleği bir asetata dönüştüren, Sebald’in Benjamin’e yaptığını Sebald’e yapan, kararsızlığından bir yön, silerek-sızarak-maniple ederek bir üslup oluşturan.
Okurun Belleği ile yazarın kendi yazma sürecine ve edebiyata dair bıraktığı iddia nasıl aşılacak merakı İleri’nin okurlarında saklıyken yeni gelen E Evi parıltılı bir yanıt oldu. Önemli sanatçı- tasarımcılar Ayşe ve Bülent Erkmen’in işleri ve işlerinin okunması üzerinden yine yaşantı ve kurmacanın, kurgu ile kurgu dışının geçişli alanından, o ara bölgeden kendi sesini Erkmenlerin sesinin üzerine bindirerek bazen kendi sesini bazen onların sesini silmeye cüret ederek bambaşka bir iş çıkarmış İleri. “Hem tek başına hem birbirine bağlı; “ikili oluşturma”: yalnızca karşılıklı bir delilik yoluyla (“ikili delilik”) birbirine bağlanmış _ yapıştırılmış_ iki partönerin durumu.” (EE, 319)
On sekiz bölümden oluşan kitap edebî metne dair anlatım yolları ve stratejileriyle ilerlese de metin-okur ilişkisi sıkılaştıkça yapıtın aslında daha çok mimarî bir inşayı örneklediği görülebilir. Adının yol göstericiliğinde gerçek mekânlar ve mekânsal ilişkilerin söz konusu edildiği E Evi’nde bu ilişkisel ağa ait somut birikim, aynı zamanda değişmeceli, düz-değişmeceli anlam ilişkileriyle birbirlerine açılır yahut birbirinin üzerine katlanır, üzerinde katmanlaşır. Çift ses, çatallanan yollarla çok sese dönüşür kimi zaman, metne sızmasına izin verilen diğer seslerle birlikte. Seslerin, izleklerin hiçbiri bir diğerinin önüne geçmez, çağrışımsal bellek oyunları, kavşaklar, ara yollar, ters yönler, tek yönler hepsi sonuçta Erkmenlerin kurgu dünyasına, sanat fikrine, kavramsal sanat anlayışına gelip dayanır. Taş dibe inerken suda yayılan halkalar ve ondan sonra kalan dinginlik. Her şey sanatçının görsel göstergelerle yaptıklarına dair alfabe oluşturmak, gramer kurmak ve yapılanı okunaklı kılmak içindir. Ancak bu okuma bir kerelik, kendine özgü bir dizgenin içindendir. Cem İleri’nin kurgusu, yaklaşımı ve oluşturduğu dizge içinden bir okuma. Okura güdümlü okumayı dayatan bir dil ve söylem değildir bu. Her bölümde ortaya koydukları kadar, okumanın, görüntünün belirsizliğine dair de sorular bırakır. Aslında kesin, keskin, net çizgileri çekmişken Erkmen işleri ile ilgili çağrışımlar, bellek oyunları ile oyuna çağırdığı diğer işler, metinler, başka yazar ve sanatçılarla birlikte, üst üste bindirdiği fikirlerle metni belirsizliğe, gölgeli bir alana yöneltir. Gölgeler okurların kendi çağrışımsal oyunlarını kurmak için bir oyun sahasına dönüşür.
E Evi labirentten çok, legoları çağrıştırır. Yapılıp bozulan, bozulup yapılan bir E Evi… daha en baştan anlamdan çok, biçimle uğraşılacağının haberi gibidir, yazının yerini alan “sahte yazı”, “kör yazı”. Anlamsal değerlerini biçiminden, biçimiyle oluşturan çalışmalara bakmaya zorlar bizi İleri. Kalkıştığı işle deliliği “üçlü delilik”e dönüştürür. Ev’in, belleğin içinde olan biten her şey birbirinin önünü kesmeden birbirine bağlanarak ve yeni anlam adacıkları oluşturarak üçüncünün gözünden bir kez daha yapılır, o gözde bir kez daha kurulur.
Başlardaki yazınsal tutukluk Erkmen işlerinin ve Ev’inin yazara kendini dayatmasıyla ilgilidir. Hemen her işte tasarımcı Erkmen’in işle kurduğu gerilimli ilişkideki zorlayıcılıkları, sınır koyuculuğu ya da sınır ihlalleri onu deşifre etmeye, soymaya, sökmeye çalışana elbette ki bu dayatma hatırlatmalarını kendiliğinden yapacaktır. Ancak söküm sürecinde yazar, Erkmen diline ve oyununa öyle bir sızar ki sonraki bölümler sanatçı işlerindeki oyunlara, yazarın dahil olduğu başka bir stratejik oyuna dönüşür. Bir süre sonra İleri’nin sesi Erkmen sesinin aksi sedası olur. Hangi Erkmen’in?.. E Evi bir ters yüz ediş eylemidir. Çok da zorlu bir süreçtir: Böyle yol kesen bir ev daha görmedim! Hiç!. Böyle der İleri.
Kitapta her bölüm başka bir mekânsal birliğin kurulması ve sökülmesi, sökülmesi ve kurulması üzerine inşa edilmiştir. “Fark ve tekrar” kendini durmadan hatırlatır. “Erkmen kendi cümlesiyle mekânın mantığını çarpıştırır. Mekânla dilin etkileşiminden doğan bu hassas gerilim yapıtın özüdür. Mekân olarak dünya ile dil olarak dünya üst üste biner. Yapıt dilin sınırları ile mekânın sınırları arasında gidip gelir. Erkmen mekânsal stratejileri dilsel kurgunun karşılıkları olarak kullanır. Böylece mekânı oluşturan öğeler yavaş yavaş dilbilgisel bir nitelik kazanır, dilin, anlatının, retoriğin araçlarına dönüşürler.” (EE, 062) İleri’nin ifadesiyle mekânı dile dönüştüren işlerin yapısöküm süreci sanatçıların yaptığının tam tersi bir yolu gereksinir. Görsel göstergelerle kurulu işleri dilin olanaklarının içinden yeniden okumak, dille onu görünür kılmak en önemlisi işlere dilsel dizge içinde boyut kazandırmak yazarın yapmaya çalıştığı yolu tersinden gitmektir. Bu ters gidişte ama Erkmenlerin başvurduğu stratejileri kullanır İleri. İşlerde çağrışımsal olana, rastlantısallığa belirlenmiş, niyet edilmiş fikirler kadar açık oluş, onları çarpıştıran ve sezgisel olanın çekiciliğine ve kendiliğindenliğine izin veriş E Evi’nin oluşum sürecine de aittir. Seçili, karar verilmiş olanın çizgisini çekerken yolda karşısına çıkan sorular, sezgisel duraklar oluşturmuştur yazarın zihninde. Sorularla başa çıkma, tıkandığında yeni yollar açma hali sezgiyle, hatırlamayla, başka metinler ve sanat fikirlerinin, nesnelerinin çağrışım ağlarının ipuçlarıyla başka fikirler için yeni uçlar verir.
İleri’nin Erkmenlerde estetik bağlamda, sanat fikrine ilişkin ortaya koymaya çalıştığı -onca işe, çeşitliliğe, deneme cüretine rağmen ya da daha doğrusu bununla birlikte- sanatçıların yekpare bir metni kurguladığını göstermektir. Bu, Erkmenlere dair her sökme, kurma fikri gibi yazarın kendi yazınsal, sanatsal süreçlerine de ilişkin, onunla ilgilidir de. Der ki: “Oysa yazı tektir; yazının her yerde temelini oluşturan süreksizlik, yazdıklarımızı, resmettiklerimizi, çizdiklerimizi tek bir metin yapar.” (EE,310) Yazının da Yırtılıverdiği Yerden beri İleri bu fikri örerek, bu fikre çalışarak yazarlığını ötekini sökmek üzerinden kurar. E Evi’nde de bu fikri sürdürür.
Evi cepheden incelerken mekânın içine girebilme tedirginliği hâkimdir yazara. Aynı tedirgin hissediş okur için de söz konusudur. Temel soru: Ev beni kabul edecek mi? Evde, içeride kalabilecek miyim? Süreklilik, kalıcılık, aidiyet ilişkisinin uzağında bir bağ ister Ev sizden. Geçici, değişken, sınırları durmadan değişen mekân kurguları, vaatkârlığının yanı sıra zorlayıcıdır da. E Evi ve evin içi yazının mekâna dönüştüğü, mekânın da metinleştiği bir yer olur giderek. Ne..ne, hem…hem arasında, zamanın maniple ettiği mekânsallık, mekânın silikleştirdiği zamansallık, temsil ve taklit, eğretilemelerle dönüşen kavramlar ve imgeler arasında, görmekle okumak, yazmakla yapmak arasında… En çok Erkmen’le Erkmen, Erkmen’le İleri arasında.
E Evi’nde, için bize ne söylediğinin pek bir önemi yoktur. Anonimleşen imza, adı silme, temsil ve taklidi aşma, anlatmadan gösterme, geçici bellek adacıkları oluşturma, yazıyı anlatmak üzere değil göstermek üzere kullanma, metni değişim ve dönüşümün mekânı kılma, geleneğin palimpsest uygulayıcısı olma… Sanatı anlama ilişkin estetik öğelerle tartışmak yerine kavramlara ilişkin fikirler üzerinden yeniden keşfetmek, buna zorluyor Ev okurunu. Her iş yeniden ve yeniden okundukça yeni anlama pratiklerinin deney alanına dönüştürecektir E Evi’ni.
Cem İleri’nin tüm metinlerinde görülen üslubu silme çabası, bir başka bakışla yazarın anonimliği meselesi okura düşünmek için bıraktığı en kıymetli çıkmalardan biri. Palimpsest yazma stratejisi, her çalışmada deri altına zerk edilen odak yazarın üslubunu kendini silerek yeniden kurma denemesi, yazının otantikliğini, yeniyi, fark ve tekrarı yeniden başka bir edebiyat fikri üzerinden düşünmemize çağrı gibidir. E Evi’nde de bu sürer. Burada yazar tarafından sürdürülen başka bir izlek de mekândır. Mekânın tarihselliğin içinden insanla ilişkisi içinde geri kazanımı. Bu belleği ister istemez harekete geçirir. Cem İleri yapıtlarını bellek mekânına dönüştürerek yeni bir kurgunun içinden geçmişi şimdiye çağırır. Algılanan mekân, tasarlanan mekân ve yaşanan mekân kavramlarını birbirleriyle çarpıştırarak belleği harekete geçirmeyi hedefler. Çağırdığıysa yeni bir şimdidir.
İleri’nin yazınsal gücü ve birikimi, entelektüel iddiası edebiyatımızda örneklerine az rastladığımız türden. Kelimenin tüm çağrışımlarıyla -kendini kendiyle sınarken- daha “büyük” metinlerle bizi karşılaştıracak bir yazar. Bu nitelikleri taşıyan az yazarın olduğu bir coğrafyada ne yazık ki okurları hep az olacak.