"Kitap Fransa’nın kadınlarına ithaf edilmiş. Osmanlı topraklarındaki kadınların içinde buluduğu korkunç durumu öğrenip kendi ülkelerinde gördükleri harika muameleye şükretmeleri öğütleniyor önsözde. Yazar saraya giremediğini itiraf ediyor, fakat hareme girip çıkan kira kadınlar aracılığıyla istediği bütün bilgilere ulaşabildiğini öne sürüyor."
01 Nisan 2021 17:30
Her gün yoğunlaşan, boğuculaşan bir bağnazlığın ülkemize hâkim olduğu, örneğin birkaç oy uğruna dünyaya mal olmuş şaheser mozaikleri örtülen Ayasofya’nın “ibadete açıldığı” günümüzde, vaktiyle Topkapı Sarayı’nda Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma operasının sahnelendiğine inanmak gerçekten zor olmalı. Gözümle görmüş olmasaydım ben de inanamazdım herhalde. Ama gördüm işte, ve unutulmaz bir tecrübeydi. Keşki bugün de her isteyen böyle tecrübeler yaşayabilse...
Döneminin en güçlü imparatorluğunun iktidar odağı olan Topkapı Sarayı yabancı yazarlar için yüzyıllar boyunca büyüleyiciliğini korumuş, bazıları nisbeten gerçeklere dayalı, pek çoğu ise tamamen hayal mahsulü, sayısız kitaba konu olmuştur. Bu kitapların bazılarını konuya aşina olanlar iyi bilir; örneğin Michel Baudier’nin Histoire generale du serrail, et de la cour du Grand Seigneur, Empereur des Turcs (Sarayın ve Türklerin imparatoru Büyük Senyör’ün [yani Osmanlı padişahının] maiyetinin genel tarihi; 1624) ve Jean Baptiste Tavernier’nin Nouvelle relation de l’interieur du serrail du Grand Seigneur, contenant plusieurs singularitez qui jusqu’icy n’ont point esté mises en lumière (Büyük Senyör’ün sarayının içinin, bugüne kadar aydınlanmamış olan birçok özelliğini içeren yeni anlatısı; 1675) adlı kitapları gibi. Bazıları ise kıyıda köşede kalmış, hak ettikleri ilgiyi görmemiştir. Bu ayın konusu işte böyle bir kitaptır: J[acques] Grasset [de] Saint-Sauveur’ün Le Sérail, ou Histoire des intrigues secrettes et amoureuses des femmes du Grand Seigneur (Saray, yahut Büyük Senyör’ün kadınlarının gizli ve âşıkāne entrikalarının öyküsü; 1796) adlı eseri. İki cilt, xiv+148 ve x+132 sayfa, 14,0´8,5 cm (octodecimo), resimli. Kitap çok nadir olmakla birlikte, Bibliothèque nationale de France’taki (resimleri elle renklendirilmiş) nüshanın taraması Gallica’dan indirilebiliyor, ayrıca piyasada tıpkıbasımı da var.
Yazarının kendi hikâyesi başlı başına ilgi çekici. Babasının görevi nedeniyle ailesinin bulunduğu, o esnada bir Fransız sömürgesi olan Kanada’nın Montréal şehrinde 1757’de doğmuş, sömürgenin İngiltere idaresine geçmesi üzerine 1763’te ailesiyle birlikte Fransa’ya göçmüş, Paris’te collège Sainte-Barbe’da eğitim görmüştür. İlginçtir, 1460’ta kurulan ve 1999 yılında kapanana kadar Paris’in en eski koleji unvanına sahip bulunan Sainte-Barbe’ın mezunları arasında Societas Jesu (Cizvit) tarikatının kurucularından Ignace de Loyola, Fransa kralı I. François’nın Kanûnî Sultan Süleyman’a gönderdiği elçi heyetinde çevirmenlik yapan büyük âlim Guillaume Postel, meşhur Osmanlı Ermeni mimar Serkis Balyan, Paris’teki Eiffel Kulesi ile New York’taki Hürriyet Heykeli’ni inşa eden mühendis Gustave Eiffel, haksız mahkûmiyeti Fransa’yı yaygın Yahudi düşmanlığıyla yüzleşmeye zorlayan subay Alfred Dreyfus, Fransız sosyalist lideri Jean Jaurès, Médecins Sans Frontières (Sınır Tanımayan Doktorlar) örgütünün kurucusu Bernard Kouchner gibi dünyaca ünlü birçok isim vardır.
Meslek seçmeye gelince, Jacques Grasset de Saint-Sauveur babası ve kardeşi gibi hariciyeci olmuş, hayli seyahat etmiştir. Önce 1772’de Triste konsolosluğuna atanan babasının yanında çalışmış, Macaristan’da konsolos muavinliği yapmış, daha sonra da muhtelif “Maşrık İskeleleri”nde (échelles du Levant, yani kapitülasyonlar yoluyla Fransa’ya bazı ayrıcalıklar tanınmış olan Osmanlı liman şehirleri) bu görevi sürdürmüştür.
1793 yılında Hariciye’den ayrılan Grasset de Saint-Sauveur anlaşılan sonraki yıllarda bir baltaya sap olamamış, bir hayli yayın yapmakla birlikte başını borçtan kurtaramamıştır. Hakkında Fransa’da 1826’da yayınlanan bir “meşhur adamlar sözlüğü”nün verdiği hüküm oldukça acımasızdır:
Yaşadığı hayat tarzı herhalde devlet kapılarının ona kapanmasına katkıda bulunmuştur. Kendisinin üçkâğıtçılık ve hokkabazlık (tours de cartes et d’escamotages) yapmak için 1796 ilâ 1801 yılları arasında Paris’te muhtelif çevrelere dahil edildiğini, o zamanlar çok revaçta olan düzenbazlık rolüne soyunduğunu gördük. Hitabet kabiliyeti ve hayli kuvvetli taklitçiliği sayesinde kendini sırayla Gaskonyalı, İtalyan, İngiliz, tabip, sağır vb. olarak tanıtırdı. Bu da kendisini bir yere götürmedi. Borca girdi, alacaklılardan kurtulmak için Amiens Barışı’ndan [1802] kısa bir süre sonra yöneticisi olduğu bir grup oyuncuyla birlikte sömürgelere gitti. Ancak o teşebbüsü de meyve vermedi; oyuncuların çoğu iklim nedeniyle öldü, kendisi de Paris’e geri gelerek edip, yahut daha doğrusu derleyici mesleğine döndü.
(Biographie universelle et portative des contemporains, ou Dictionnaire historique des hommes célèbres de toutes les nations, morts ou vivans, der. Alphonse Rabbe, Claude Vieilh de Boisjoslin ve François Georges de Sainte-Preuve [Paris, 1826], c. 2, s. 1231-32.)
Fransa dışındaki deneyimlerinin ilhamıyla olsa gerek, 1784’ten itibaren yazdığı yirmi kadar eser hep farklı farklı kültürleri konu edinmiş, örneğin ilk kez 1786’da yayınlanan (ve bazıları tarafından Pierre-Sylvain Maréchal’e de atfedilen) La belle captive, ou Histoire du naufrage & de la captivité de Mlle Adeline, comtesse de St-Fargel, âgée de 16 ans, dans une des parties du royaume d’Alger, en 1782 (Güzel Esire: Saint-Fargel Kontesi 16 Yaşındaki Matmazel Adeline’in Deniz Kazasının ve Cezayir Krallığının bir Yerindeki Esaretinin Öyküsü) aslında Mlle de Bourk adlı 9-10 yaşlarında bir asilzâde kız çocuğunun 1719’da deniz kazası neticesinde Cezayir’de esir oluşunun, 1721’den itibaren birçok kitapta yayınlanan gerçek hikâyesi üzerine temellendirilmiştir. Grasset de Saint-Sauveur’ün diğer bir ilginç eseri de 1796’da yayınlanan Les amours du fameux comte de Bonneval, pacha à deux queues, connu sous le nom d’Osman (Osman Adıyla Bilinen Meşhur Üç Tuğlu Paşa Comte de Bonneval’in [Humbaracı Ahmed Paşa] Aşkları) olup, adından anlaşıldığı gibi keza Osmanlı temalıdır.
Bu gibi “hafif” romanların yanı sıra birkaç ansiklopedik eseri vardır ki, metinleri değilse de resimleri açısından gerçekten dikkate değerler: Costumes civils actuels de tous les peuples connus, dessinés d’après nature, gravés et coloriés, accompagnés d’une notice historique sur leurs coutumes, mœurs, religions, etc. etc., (Bilinen Bütün Halkların Halihazırdaki Kıyafetlerinin Gerçeğe Uygun Çizimlerinin Renklendirilmiş Gravürleri; Âdetleri, Gelenek ve Görenekleri, Dinleri, vb. Konusunda Tarihsel bir Makaleyi Hâvidir; Sylvain Maréchal ile birlikte; 1784-88); Tableaux cosmographiques de l’Europe, de l’Asie, de l’Afrique et de l’Amérique, avec [l’]histoire générale et détaillée des peuples sauvages... (Avrupa’nın, Asya’nın, Afrika’nın, Amerika’nın Kozmografik Tabloları, Vahşi Halkların Genel ve Ayrıntılı Tarihiyle Birlikte...; 1787); Encyclopédie des voyages, contenant l’abrégé historique des mœurs, usages, habitudes domestiques, religions, fêtes, supplices, funérailles, sciences, arts, et commerce de tous les peuples... (Seyahat Ansiklopedisi; Bütün Halkların Gelenek ve Göreneklerini, Eviçi Âdetlerini, Dinlerini, Bayramlarını, İşkencelerini, Cenazelerini, İlimlerini, Sanatlarını ve Ticaretini Hâvidir; 1795-96); Tableaux des principaux peuples de l’Europe, de l’Asie, de l’Afrique, de l’Amérique, et les découvertes des capitaines Cook, La Pérouse, etc. etc.... (Avrupa’nın, Asya’nın, Afrika’nın, Amerika’nın Belli Başlı Halklarının Dökümü ve Cook, La Pérouse v.b. gibi Kaptanların Keşifleri...; VI = 1797-98) gibi.
Bu ay konumuz olan Le Sérail adlı kitap Fransa’nın kadınlarına ithaf edilmiş. Osmanlı topraklarındaki kadınların içinde buluduğu korkunç durumu öğrenip kendi ülkelerinde gördükleri harika muameleye şükretmeleri öğütleniyor önsözde. Yazar saraya giremediğini itiraf ediyor, fakat hareme girip çıkan kira kadınlar aracılığıyla istediği bütün bilgilere ulaşabildiğini öne sürüyor. İlk cildin ilk 32 sayfası Osmanlı devletine ve toplumuna dair çeşitli bilgilerin özeti. Cildin geri kalanı ile ikinci cilt ise, en sondaki dualar hariç tutulursa bölümlere ayrılmamış. Çeşitli kaynaklardan derlenmiş, sarayda yemekten musıkiye, harem ağalarından cariyelere, hayli zengin bir betimleme.
Her ciltte dörderden sekiz gravür kitabı süslüyor. Bendeki nüshada renklendirilmemiş, basıldıkları gibi duruyorlar. Her cildin başında içindeki gravürlere dair izahat verilmiş. Konular hayli standart: boğdurulan cariye, Eski Saray’a sürülen cariye, sultanın zifaf odası, hamam, haremde ziyafet, düğün, bir suçlunun başının vurulması, yabancılarla harem kadınları arasında bir karşılaşma.
Kitapta fantezi bol, ama doğru bilgiler de hiç yok değil. Okunmaya değer bir metin bence, özellikle şarkiyatçıların harem algısının yararlı ve okunması kolay bir özeti.
•