Min Nevâdiri’l-Kütüb – 20 / Meşhur bir Osmanlı hekimin hadım ağalarına dair ilginç çalışması

"İslâm’a göre beden (bütün doğa gibi) değerli bir emanettir. Bu nedenle de (önemli sünnet/hitan istisnası bir yana bırakılırsa) bedeni kalıcı bir biçimde değiştirmek haramdır. Yani bir erkeğin iğdiş edilmesi İslâm inanışıyla bağdaşmaz ve nitekim tarih boyunca bazı âlimler buna karşı çıkmıştır. Bununla birlikte Emevîlerden itibaren birçok İslâm toplumunda birçoğu İslâm topraklarına varmadan önce hadım edilmiş olan hizmetkârlara yer verilmiştir. Bu çelişkiyi nasıl açıklamalı?"

 

Eskiçağdan itibaren dünyanın dört bir yanında görülen eneme (hadım/iğdiş etme) uygulamasının tarihine dair bugüne kadar bir hayli çalışma yayınlandı. Bunlardan Charles Ancillon’nun “M***. D***.” müstear adıyla yayınladığı Traité des eunuques, dans lequel on explique toutes les différentes sortes d’Eunuques, quel rang ils ont tenu, &... (Bütün Farklı Hadım Türlerinin, İşgal Ettikleri Mevkilerin ve... Anlatıldığı Hadımlar Risâlesi, 1707) en iyi tanınanlardandır. Daha yakın dönemde Richard Millant Les eunuques à travers les âges (Çağlar Boyunca Hadımlar, 1908) adlı kitabında konuya kuşbakışı yaklaşırken, Türkiye’de de muhtelif araştırmalar yapmış olan İsviçreli antropolog Eugène Pittard La castration chez l’homme et les modifications morphologiques qu’elle entraine’de (Erkeğin İgdiş Edilmesi ve bunun Biçimsel Sonuçları, 1934) hadımlığı Rusya’daki Skoptsi (скопцы) mezhebi/tarikatı bağlamında inceledi.

Doğu ve Güney Asya bölgelerini bir kenara bırakırsak, hadımlık konusunda özellikle son yıllarda yazılmış olan Shaun Tougher’ın The Eunuch in Byzantine History and Society (Bizans Tarihinde ve Toplumunda Hadım, 2008); Jane Hathaway’in Beshir Agha: Chief Eunuch of the Ottoman Imperial Harem (Beşir Ağa: Osmanlı Harem-i Hümâyûn’unun Baş Hadım Ağası, 2009; Türkçesi 2014 ve 2021) ve The Chief Eunuch of the Ottoman Harem: from African Slave to Power-Broker (Osmanlı Hareminin Baş Hadım Ağası: Afrikalı Köleden Kudret Simsarına, 2020); George Junne’ın The Black Eunuchs of the Ottoman Empire: Networks of Power in the Court of the Sultan (Osmanlı İmparatorluğu’nun Kara Ağaları: Sultan’ın Sarayında İktidar Ağları, 2016); Bizans ve Osmanlı’nın yanı sıra Abbâsî ve Fâtımî (ve de Bâbürî) bağlamlarına da yoğunlaşan Almut Höfert, Matthew M. Mesley ve Serena Tolino’nun derlediği Celibate and Childless Men in Power: Ruling Eunuchs and Bishops in the Pre-Modern World (İktidardaki Bekâr ve Çocuksuz Erkekler: Premodern Dünyada Hükümdar olan Hadımlar ve Piskoposlar, 2018); ve Emevî, Abbasî, Selçuk, Zengî, Eyyûbî, Memlûk ve Fâtımî bağlamlarını kapsayan David Ayalon’un Eunuchs, Caliphs and Sultans: a Study in Power Relationships(Hadımlar, Halifeler ve Sultanlar: İktidar İlişkilerine Dair bir Araştırma, 1999) dikkate değer kitaplar. Bunlardan başka birçok da ilginç makale var, örneğin Ehud R. Toledano’nun “The Imperial Eunuchs of Istanbul: from Africa to the Heart of Islam”ı (İstanbul’un Hadım Ağaları: Afrika’dan İslâm’ın Merkezine; Middle Eastern Studies, 20, 3 [1984], 379–390) gibi.

Osmanlı topraklarında ve Türkiye’de ise örneğin Derviş Abdullah’ın 1741–42’de bitirdiği, kara ağalara karşı bir polemik niteliğindeki Risâle‑i teberdâriyye fî ahvâl‑i Dârü’s-sa‘âde (haz. Pınar Saka, 2011) adlı eserini; Ahmed Refik’in (Altınay) Kızlar ağası (1926) kitabıyla Ziya Şakir’in (Soko) harem ağalarına dair tefrikaları (bkz. Osmanlıda Harem Ağaları ve bir Harem Masalı, 2011) ve daha yakın zamanda Sema Ok’un Harem Dünyası, Harem Ağaları (1997) kitabı gibi popüler tarih kitaplarını; bunların yanı sıra Abdülhalim Memduh ve Refik Nevzad’ın Abdülhamîd ve Genç Türk bir harem ağası (R. 1327) ile M.S. rumuzlu adı meçhul bir yazarın Zifaf gecesi: Harem ağasının mu‘âşakası (R. 1329) başlıklı romanlarını anmak gerekir. Roman demişken Fransız şarkiyatçı edebiyatçılardan Jehan d’Ivray’in Mémoires de l'eunuque Béchir-Aga (Hadım Beşir Ağa’nın Hatıratı, t.y. [191?]) başlıklı ilginç kitabını da unutmayalım.

  

Bu ayın kitabı, “Doğu’nun ilk cüzam uzmanı” unvanına sahip olan Osmanlı hekim Dr. Dimitrios Aleksandros Zambakos Paşa’nın (Δημήτριος Αλέξανδρος Ζαμπάκος; Fransızca eserlerinde Démétrius Alexandre Zambaco) Les eunuques d’aujourd’hui et ceux de jadis (Paris: Masson et Cie, Éditeurs, 1911) adlı eseri — yani “Günümüzde ve Geçmişte Hadımlar”. Ebadı 140 x 200 mm (octavo), 254 sayfa. Bu kitaptan birkaç yıl sonra yayınlanmış olan J.-B. Reinhard’ın Les esclaves et les eunuques de l’Empire ottoman, spécialement de Stamboul de 1453 à 1918, au double point de vue historique et juridique, avec quelques remèdes pour ces plaies sociales (Tarih ve Hukuk Çifte Bakış Açısından Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Özellikle İstanbul’da 1453–1918 Arasında Köleler ve Hadımlar ile bu Toplumsal Yaralar için Bazı Devalar, 1919) adlı ilginç eserini de ileride tanıtmağa çalışacağım, kısmet olursa.

Halil Tekiner ve Marianna Karamanou’nun “Demetrius Zambaco Pasha (1832–1913): the First Leprologist of the Orient” (Journal of Medical Biography 29, 4 [2021], 262–269) başlıklı kapsamlı makalesinden yazarımıza dair hayli bilgi edinebiliyoruz. İstanbul’un Yeniköy (Yunanca asıl adıyla Νεοχώρι = Neochori = yeni köy) mahallesinde 6 Mayıs 1832 tarihinde varlıklı bir Rum aileye doğan Dimitrios Aleksandros Zambakos önce Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne’ye kaydoldu, ancak okulu bitirmeden Paris’e giderek orada 1851’de Hôpitaux de Paris’den mezun oldu. Ertesi yıl tanınmış bir zührevî hastalıklar uzmanının yanına asistan girdi ve cildiye konusunda ihtisas yaparak özellikle cüzam hastalığına ilişkin birçok yayın yaptı, 1861’de Paris Tıp Fakültesi’nin kliniğine başhekim atandı. Osmanlı hükümetinin daveti üzerine Mekteb-i Tıbbiyye’yi ve hastahaneleri ıslah etmek üzere 1872’de İstanbul’a dönen yazarımız, arkadaşı (ve büyük köpek dostu) Dr. Spiridon Mavroyeni Paşa’nın (Σπυρίδων Μαυρογένης; Fransızca eserlerinde Spyridon Mavrogenis) tavassutuyla Sultan II. Abdülhamîd’in özel hekimleri arasına girdi, daha sonra Kahire’ye giderek Hıdiv Abbâs Hilmi Paşa’nın özel hekimliğini yaptı ve 27 Kasım 1913 tarihinde burada vefat etti. Tıptan başka sanat ve arkeolojiye de ilgi duyan, bilimsel araştırmadan başka hayır işlerine de önem veren, geniş ufuklu gerçek bir aydındı.

Dr. Dimitrios Aleksandros Zambakos Paşa’nın gençliği ve yaşlılığı.

Konumuz olan Les eunuques d’aujourd’hui et ceux de jadis adlı eserinde Zambakos hadımlığı hem tıbbî, hem tarihî ve kültürel boyutlarıyla çok ihâtalı bir şekilde ele almış. Giriş bölümünde belirttiği üzere, yakın çevresinde hanesinde en azından bir harem ağası bulunmayan tek bir varlıklı aile olmadığı için daha evvel yayınlayamadığı bu kitabı, II. Meşrutiyet’in ilânıyla gündeme gelen, Osmanlı toplumunda hâlâ mevcud olan kölelik kalıntılarının artık tümüyle ortadan kaldırılması zorunluluğu gayet vakitli kılmıştır.

Aşk ve cinsellik konularının felsefî çerçevede ele alındığı giriş bölümünden sonra, İslâm âleminde, özgül olarak da Osmanlı toplumunda ve Mısır’da, hadımlık konusu hayli ayrıntılı bir biçimde incelenmiş. Burada hadımlığa dair Şer’î hükümler gözden geçirilmiş, bu arada Sultan II. Mahmud’un iğdiş etmeyi yasaklayan H. 1256 tarihli bir fermanından da söz edilmiş. Daha sonraki bölümlerde hadım etme yöntemleri, hadımların fizikî ve ahlâkî nitelikleri gibi hususlar ele alınmış, bu arada Eski Yunan’da ve Bizans’ta hadımlık da kısaca gözden geçirilmiş ve Osmanlıların bu kötü âdeti onlardan miras aldığı iddia edilmiş —Fuad Köprülü duymasın!

Kitabın en belirgin özelliği, Zambakos’un şahsî gözlem ve tecrübeleriyle tarihî verileri ve tıbbî bulguları pürüzsüz bir şekilde bir araya getirmesi. Döneminin bilimsel söylemini de yansıtan bu özellik ne yazık ki önemli bir sorunu da beraberinde getirir: Tarihselliğin bulanıklaşması. Gerçekten de geçmiş devirlere, hattâ Eskiçağ’a dair kaynaklarla kitabın yazıldığı dönemdeki gözlemlerin birbirlerini izah edip desteklemekte kullanılması, üstelik bu yapılırken coğrafî özgüllüğün de önemli ölçüde gözardı edilmesi, önemli bir kusurdur. Yine de kitapta günümüz okurunun çok işine yarayacak nice bilgiler var.

Çoktandır terk edilmiş olan Topkapı Sarayı harem dairesinin kapısında bir harem ağası.

İslâm’a göre beden (bütün doğa gibi) değerli bir emanettir. Bu nedenle de (önemli sünnet/hitan istisnası bir yana bırakılırsa) bedeni kalıcı bir biçimde değiştirmek haramdır. (Konuya daha ayrıntılı bir bakış için bkz. İ.C. Schick,  Bedeni, Toplumu, Kâinâtı Yazmak: İslâm, Cinsiyet ve Kültür Üzerine, haz. ve çev. Pelin Tünaydın [İstanbul: İletişim Yayınları, 2011], s. 103–112.) Yani bir erkeğin iğdiş edilmesi İslâm inanışıyla bağdaşmaz ve nitekim tarih boyunca bazı âlimler buna karşı çıkmıştır. Bununla birlikte Emevîlerden itibaren birçok İslâm toplumunda —yahut daha doğrusu bu toplumların ileri gelenlerinin saray ve mâlikânelerinde— birçoğu İslâm topraklarına varmadan önce hadım edilmiş olan hizmetkârlara yer verilmiştir. Bu çelişkiyi nasıl açıklamalı?

İslâm bağlamında hadımlardan söz edildiğinde ilk akla gelenler harem ağalarıdır şüphesiz. Kur’ân‑ı Kerîm’de yer alan bazı buyrukların en yaygın yorumlarına göre birbirinin mahremi olmayan kadınlarla erkeklerin aynı mekânı paylaşması, kadınların örtünmesi gibi bazı şartlara tâbidir. O halde kadın/erkek ayrımını dayatmak için ne kadın ne de erkek olan hizmetkârların “üretilmesi”nin pratik bir işlevi olduğu âşikârdır. Bunun yanı sıra kadınların cinselliğinin denetime tâbi tutulmasının da bazı pratik nedenleri vardır. Gerek mülkiyetın, gerekse iktidarın babadan oğula tevârüs edildiği toplumlarda nesep kontrolü özel önem kazanır. Yani maksat sadece kadınların cinsel hazzını denetim altında tutmak değil, muhtemel gayr-i meşru doğumları da önlemekti.

Ama İslâm ülkelerindeki saray ve mâlikânelerde istihdam edilen hadımlar sadece harem ağaları değildi. (Bu arada: istihdam, müstahdem, hadım = hâdim/hademe, hidmet kelimelerinin aynı kökten türetilmiş olduğuna dikkat çekmem gerekiyor mu?) Osmanlı sarayına odaklanacak olursak, saray işleriyle meşgul olan hadım ak ağalarla haremden sorumlu hadım kara ağaların ayrışması 1580’li yıllarda olmuşsa da daha önce de bütün saray işlerini muhtelif hadım ağaları görmüştür. İslâm dünyasının başka devletlerinde de saray hizmetkârları sıklıkla hadım olduğu gibi, bu çok eskiye dayanan bir uygulamaydı ve Roma yahut Çin gibi bazı farklı toplumlarda da gayet yaygındı. Peki bunların gerekçesi acaba neydi?

Devşirme düzeninde eneme söz konusu olmamakla birlikte, bu uygulama, devlet görevlerine hadımların getirilmesine dair bir ipucu verebilir. Yeniçerilerin ve hattâ üst seviyedeki bazı devlet adamlarının devşirmelerden seçilmesi, hükümdardan başka hiçbirine sadâkat duymayan, kayıracak yakınları, aile fertleri bulunmayan insanları devlet hizmetinde kullanarak yolsuzluğu ve itaatsizliği önlemek içindi. Hadımlar için de benzer bir durum söz konusuydu. Efendilerine sadık olmaları bir tercih değil bekā meselesi olan, azledildikleri takdirde hayatlarını idame ettirmelerine hiç imkân bulunmayan hadımlar, sadâkatlerinden şüphe edilmeden işe koşulabilirdi.

Kısacası hadım etme insanlık dışı, korkunç bir uygulamaydı elbette, ama kendi içinde belirli bir mantığı vardı. İşe alınmanın sadâkattan ziyade liyâkat esasına dayandığı toplumlarda böyle uygulamalara gerek kalmamıştır; sadâkatın liyâkata baskın çıktığı toplumlarda ise fiziken olmasa da manen hadım edilme hâlâ söz konusudur, örneğin bir bakanın, “görevinden affı talebinin kabul edilmesinden dolayı şükran ifade ettiği” toplumlarda olduğu gibi!

 

GİRİŞ RESMİ:

Pascal Sébah’ın objektifinden Sultan II. Abdülhamid’in harem ağalarından meşhur Nadir Ağa, 1870’li yıllar.