Yayın hayatımızın birinci ayında üçüncü dosya konumuz Osmanlıca oldu. Çünkü yeterince tartışılmadı ve sorular yanıtını bulamadı. Sizler için konunun bilirkişilerine verdik sözü...
05 Mart 2015 02:00
K24 yayın hayatına başlayalı bugün bir ay oldu. Elimize ulaşan ziyaretçi rakamlarına göre kitapları ve edebiyatı hayatının gerçek bir parçası yapan siz sevgili okurlarımızın kaybolacağı dünya yolunda attığımız adım başarıya ulaştı. Açılış sonrasında hem okurlardan, hem yazar, akademisyen dostlarımızdan gelen tebrik mesajları gösteriyor ki böyle bir dünyaya hepimizin ihtiyacı vardı. Bu dünyayı korumak ve zenginleştirmek için çalışmaya biz devam edeceğiz.
Yaşar Kemal artık yok. 91 yıllık onurlu hayatı sona erdi. Sanki bizi koruyup kollayan, o güçlü kollarıyla sarandı Yaşar Kemal. Umuttu. Kocamandı. Bir keresinde onunla ilgili yazdığım bir yazıda şöyle demiştim: “Bu ülkeyi en çok kim seviyor diye sorsalar bana… Yaşar Kemal derdim ağız dolusu." Edebiyattaki, hayattaki, Türkiye’deki duruşuna, bıraktığı izlere bakın! Kimse ondan daha çok sevmedi bu toprakları. Hiç kimse.
Yaşar Kemal’le ilgili bir son söz söyleyeceksem eğer;
"Yaşar Kemal ‘Türk edebiyatı’ değil, ‘Türkiye edebiyatı’dır."
Ölüm haberinin ardından iki farklı bakış açısıyla portre yazıları ve Abdi İpekçi’nin Yaşar Kemal’le yaptığı söyleşiyi yayınladık. Ama Yaşar Kemal’in edebiyatının derinliğine inmeyi ihmal etmeyeceğiz. Bu hafta Mahmut Temizyürek’in “Teleskoplu destancı” başlıklı yazısını yayınlıyoruz. Yazıyı açtığınızda uzunluğu şaşırtmasın sizi. İnternet derya deniz evet ama ağınıza yıllar boyu arşivinizde saklayacağınız, derinlikli yazılar da takılabilir. K24 biraz da bu yüzden var. “Teleskoplu destancı” işte tam da böyle bir yazı. Önümüzdeki günlerde ise Yaşar Kemal edebiyatını inceleyen yazılarımızın devamı gelecek.
Osmanlıca, tamam ama…
“İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca öğretilecek ve öğrenilecektir” dendi biliyorsunuz. Birkaç gün herkes tartıştı bu meseleyi. Derinlikten uzak tartışmalardı. Zaten kısa zaman içerisinde uçan balon gibi gazı kaçınca söndü, gitti. Ama biz epey bir takıldık, merak ettik. Sahiden böyle bir şey mümkün olabilir mi diye düşündük. Sorular sıraladık: Harf Devrimi “kültürel” olarak nasıl etkiledi? Osmanlıca bir ders olmalı mı? Osmanlıca öğrenmek bu kadar kolay mı? Hadi öğrendik ya da yeni nesil öğrendi diyelim; peki bu dili günlük hayatta nerede kullanacağız? Şimdiye dek Osmanlıca öğrenmediğimiz/ bilmediğimiz için edebiyatta ne kaçırdık? Bu sorularla birlikte İrvin Cemil Schick, David Selim Sayers, Efe Murat Balıkçıoğlu ve Emin Nedret İşli’nin kapısını çaldık. Sonuçta tam da istediğimiz derinlikte yazıların ve görüşlerin olduğu bir dosya çıktı ortaya… Biz kafamızdaki soruların yanıtlarına ulaştık. Umarız sizler için de aydınlatıcı olur Osmanlıca dosyamız.
Tüm bunların dışında önümüzdeki günlerde yeni kritik yazıları, dosya konuları, kafamıza takılan sorular ve söyleşilerle yenilenmeye, zenginleşmeye devam edeceğiz.
Milan Kundera, “Hayatı o kadar hafif yaşamaya yetmiyor bizim gücümüz” der.
Bizimki de öyle işte…