Ötekileştirmeyen Masallar

Masallardaki cinsiyetçi ve ırkçı öğeleri ayıklayarak yeniden kaleme alan James Finn Garner'ın Ötekileştirmeyen Masallar'ı gelecek ay Dipnot Yayınları etiketiyle raflarda. Kitaptan tadımlık bir masal K24 sayfalarında...

23 Mart 2017 13:57

Giriş

Bu kitapta okuyacağınız öyküler, geçmiş çağlarda ilk kaleme alındıklarında, murat edileni gerçekleştirmiş ve çok uzunca bir süre ataerkiyi tahkim etme, insanları kendi doğal itkilerine yabancılaştırma, ‘kötü’ diye tanımlananı şeytanlaştırma ve ‘nesnel’ bir ‘iyi’yi ‘ödüllendirme’ gibi değişik işlevler görmüşlerdir. Gerçi, örneğin, kadın meselelerine, azınlık kültürlerine ve çevre konusuna gösterdikleri duyarsızlık yüzünden Grimm Kardeşler’i, buna ne kadar can atsak da, kınayacak halimiz yok artık. Gene bu minvalde, Hans Christian Andersen’in o kibirli şehri Kopenhag’da denizkızlarının devredilemez haklarına neredeyse hiç önem verilmemiştir. Ama artık daha aydınlanmış zamanları yansıtacak şekilde bu ‘klasik’ öyküleri yeniden düşünme fırsatına –ve yükümlülüğüne– sahibiz. Elinizdeki kitap bu yönde harcanan alçakgönüllü bir çabanın ürünüdür. Özgün başlığı –Modern Dünya İçin Masallar– aşikâr sebeplerle değiştirilmiş olsa da (bu konuda heteroseksist tarafgirliğime yerinde eleştirileri için editörümü kut lamak isterim), bu derlemenin yerli yerine oturan bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Ancak bu, sadece bir başlangıç. Dileğim, bu tarz derleme çalışmalarına devam etmek. Umarım bu kitap başka yazarların da benzer çalışmalar kaleme almasına vesile olur ve bu yapıtlar her şeyden önce çocuklarımız üzerinde kalıcı bir etki bırakır. İstemeden de olsa, atlama ya da kendini kaptırma yoluyla metinlerde herhangi bir şekilde cinsiyetçi, ırkçı, kültürcü, milliyetçi, bölgeci, yaş ayrımcısı, görünüşçü, engelli ayrımcısı, beden ve boy ayrımcısı, türcü, entelektüalist, sosyo-ekonomik indirgemeci, etnik-merkezci, fallus-merkezci, hetero-ataerkilci ya da henüz adı konmamış başka bir tür önyargısal yaklaşım sergilediysem affımı dilerim ve düzelti önerilerinizi özellikle beklerim. Önyargıdan bütünüyle kurtulmuş ve önyargının getirdiği kusurlu kültürel geçmişin etkilerinden arınmış, anlamlı bir edebiyat geliştirmeye yönelik bu arayışımda kuşkusuz hatalar yapmış olabileceğimi daha en başta kabul ettiğimi belirtmek isterim.

Kurbağa Prens

Ötekileştirmeyen Masallar, James Finn Garner, Çeviri: Devrim Evci, Dipnot YayınlarıEski zamanlardan birinde bir prenses vardı; yaşadığı şatoda başını erkeklerin iktidar mekanizmalarına ve yapılarına çarpmaktan bunaldığında, hemen yakındaki korulukta yürüyüşe çıkar, ağaçların çevrelediği küçük havuzun başına otururdu. En sevdiği altın topuyla oynayarak kendini avutmaya çalışan prenses o çağda eko-feminist savaşçıların rolü üzerine düşler kurup hülyalara dalardı. Yine böyle yalnız vakit geçirdiği bir gün, iktidar makamlarında kadınların bulunması durumunda kraliçeliğinin nasıl da güzel bir ütopyaya dönüşebileceği üzerine kafa patlatıp düşler kurarken, elindeki top suya düşüverdi. Havuz küçük olmasına küçüktü, ama derindi ve su da bulanıktı; o yüzden topun tam nereye gittiğini göremedi prenses. Ama üzülüp sızlanmadı ve bir dahaki sefere daha dikkatli olacağına dair kendine söz verdi. Alt tarafı bir toptu. Genç kadın çok değer verdiği o nesnenin orada olduğundan emindi.

Düşünmesine kalmadı, birden bir ses duydu: ‘Prenses, istersen topunu sana getirebilirim.’ Etrafına bakınan genç kadın bir an sonra şaşkınlık içinde, havuzdan kafasını çıkarmış ona bakarak konuşan kurbağayı fark etti. ‘Hayır, hayır,’ diye karşılık verdi, ‘kendi bencil arzularım uğruna başka bir türün herhangi bir üyesini kölece çalıştırmak aklımın ucundan bile geçmez.’ ‘Madem öyle diyorsun,’ diye yanıtladı kurbağa, ‘o zaman seninle bir anlaşma yapalım, olur mu? Ben sana topunu getireyim, sen de bunun karşılığında bana bir iyilikte bulun.’ Prenses bu anlaşmayı son derece adil bulup hemen kabul etti. Bunun üzerine kurbağa havuza dalıp az sonra ağzında altın topla suyun yüzüne çıktı. Topu havuzun dışına attıktan sonra şöyle konuştu: ‘Ben üzerime düşeni yaptım; dileğim, senin türler arası fiziksel çekim üzerine görüşlerini öğrenmek.’ Prenses bir an için kurbağanın ne demek istediğini anlayamamıştı. Genç kadının yüzündeki şaşkınlık ifadesini gören kurbağa devam etti: ‘Senin anlayacağın, ben gerçekte kurbağa değil, insanım. Bir süre önce kötü ruhlu bir büyücünün gazabına uğradım. Her neyse, sana şu kadarını söyleyeyim, kurbağa biçimim insan halimden ne daha iyi diyebilirim, ne daha kötü, ama yine de ne yalan söylemeli, insan halime kavuşmak isterim. Ve bu büyüyü bozacak tek şey, bir prensesin vereceği buse.’

Prenses bir an için böyle bir şeyin türler arası cinsel taciz alanına girip girmeyeceğini düşündü, ama karşısındakinin yaşadığı şeyler onda acıma duygusu uyandırmıştı. Eğilip kurbağayı alnından öptü ve kurbağa ansızın değişti. Artık suyun içinde golf tişörtü ve parlak, geniş pantolonu içinde bir erkek duruyordu; orta yaşlı ve dikey yönden sorunlu denebilecek bir adamdı, saçları da tepede seyrelmişti. Prenses afallamıştı. ‘Kusuruma bakmayın… belki biraz sınıflandırmacı gelebilir sözlerim… ama,’ diye kekeledi. ‘Yani… demek istediğim… büyücüler kötü büyülerini genellikle prensler üzerinde uygulamazlar mı?’  ‘Ekseriyetle evet, haklısınız,’ dedi adam, ‘ama bu defa hedef benim gibi masum bir işadamı oldu. Ben emlak müteahhidiyim. Birlikte gayrimenkul alımsatım işi yapacağım büyücü de onu dolandırmaya çalıştığımı sanmış. O yüzden beni golf oynamaya çağırdı; onu bir hayli sinirlendirmiş olmalıyım ki, ben daha ne oluyor demeye kalmadan birden kurbağaya dönüştürüverdi beni. Ama kurbağa olarak yaşadığım süreyi de boşa geçirmedim diyebilirim. Bu koruluğu karış karış gezdim, öğrendim, bence burası bir iş merkezi/rezidans/tatil yeri kompleksi için biçilmiş kaftan. Konumu on numara; tam para basacak yer. Bankalar bir kurbağaya kredi vermez, ama şimdi yeniden insan biçimine büründüğüme göre ve benim sayemde para kazanacakları için üzerime atlayacaklardır. Şimdiden başarının kokusunu alıyorum, yaşasın! Hem sana şunu da söyleyeyim, bu büyük bir proje olacak! Şu havuzu ortadan kaldırıp ağaçların yüzde 80 kadarını kestikten sonra bir de kat irtifakı hakkı aldık mıydı…’ Müteahhit sözlerini tamamlamak üzereydi belki, belki değildi, ama prensesin altın topu bir hamlede adamın ağzına tıkıp onu suya itmesi bir oldu. Genç kadın, kollarına gelen müthiş bir kuvvetle, çırpınışları son bulana kadar adamı suyun içinde tuttu. Genç kadın, omuzları dik burnu yukarıda şatoya dönerken düşündü, düşünürken gülümsedi. İnsan bir sabah, kısacık bir zaman dilimi içerisinde ne kadar güzel şeyler yapabilirdi! Kurbağayı umursayan, özleyen çıkabilirdi belki, ama müteahhidi arayan soran olur muydu acaba? ‘Olmaz,’ diye kendi kendine mırıldandı prenses. Ve şatonun merdivenlerini gururla tırmandı.

Ana Görsel: Snow White The Seven Dwarfs, Victor Müller