"Mezarsı boş statlarda" maçları oynatmaya karar veren futbol endüstrisinden son haberler: Yerel yönetim kaynaklarının “sarfı” ile inşa edilen Başakşehir'in şampiyonluğu, Avusturya'da gizli antrenman skandalı, İsviçre'de takımcak karantinaya giren takımlar ve Ankara Demirspor...
25 Temmuz 2020 18:37
Futbol endüstrisi, sağlık riski filan tanımayıp mezarsı boş statlarda maçları oynatmaya karar verince, ligler ite kaka tamamlandı. Salgın arasından perişan dönen takımlar ve adeta panzehirle dirilip canlanmış takımlar gördük. Salgına mahsus kazalara uğrayan, nazarlara gelen takımlar gördük.
Türkiye liglerinin gözden uzaktaki alt kümelerindeki takımlar ise, “prekarizasyon” konusunun futboldaki şubesini oluşturuyorlar. “Yetkililer,” beceriksiz çalım meraklılarının topu gevelemesi gibi oynuyor onlarla.
Yurtta ve Avrupa’da bir gezinti yapıp, salgın arası sonrası futbol manzaralarına bakalım.
Başakşehir
Süperlig’e 26. haftada salgın arası verildiğinde, tepede Trabzonspor’la Başakşehir 53’er puanda yan yanaydılar. Maçlar “açılınca” oynanan 6 maçtan Başakşehir 13 puan çıkartır, böylece salgın arasından-sonranın klasmanında Kasımpaşa’yla aynı puanda lider olurken, Trabzonspor 8 puan toplayabildi (salgın arasından sonranın klasmanında 8.).
Salgın arası sonrasının en büyük kaybedeni, 6 maçta 2 puan alabilen Galatasaray. Dipteki Kayserispor’un 10 puan toplayarak (salgın arası sonrası klasmanda 5.) yaptığı büyük hamle de, son hafta mucizevî işler olmazsa kümede kalmaya yetmeyecek gibi görünüyor.
TFF 1.Lig’de de salgın arası sonrasında büyük sarsıntıyı Bursaspor geçirdi. 3. sırada girdiği klasmanda 6. sıraya düştü, play-off’a anca tutundu.
Başakşehir’i bu kısa pandemi serisinde gösterdiği üstünlük, kuşkusuz toplamdaki büyük konsantrasyon ve devamlılık başarısının bir teyidi. Ligin kadro pahası sıralamasında 5. sırada gelen bir takımın şampiyon olması, takdire değer. Üç İstanbullu hakimiyetinin Trabzonspor ve Bursaspor’dan sonra üçüncü kez yıkılması, tebrike değer. Başakşehir’in uzun süreli Abdullah Avcı teknik yönetiminden devreden istikrarı, alkışa değer. Gençlerbirliği altyapısından yetişme yıldız adayı İrfan Can Kahveci’nin takımdaki varlığı da bir sempati puanı yazar.
Lakin sahadaki takımı değil ama kulübü, birçok futbolsever gibi benim gözümde de antipatik kılan şeyler var: Uzun yıllar boyunca yerel yönetim kaynaklarının “sarfı” ile inşa edilmiş olması (İstanbul’da profesyonel futbol kulübü kıtlığı varmış gibi!)… Başakşehir projesine atfedilen muhafazakâr orta sınıf elit kimliğin adeta markası olması ve bu kimliğe dayalı siyasî himayeden yararlanması (biliyorsunuz, havuz medyasında bile kayırma iddiaları dile getirildi: Trabzonspor’un siyasî himaye ağı ile Başakşehir’in himaye ağı arasındaki rekabetin “maskeli” ifadesi.)… Sadece taraftarlardan söz etmiyorum, bir “camia” değil de, bir “organizasyon” daha doğrusu işletmecilik tabiriyle bir “operasyon” hüviyeti taşıması…
Karantina dönüşü kaybedenleri, kazananları
Avrupa liglerinde salgın arası sonrasının serencâmına bir bakalım.
İngiltere’de bir internet sitesi Premier League’deki takımların salgın arası sonrası performanslarına not vermiş. En yüksek notu (A), hakikaten iyi form tutan Everton ve Manchester United’a verdiler. En düşük not (F), küme düşmeme mücadelesi verirken 7 maçın 5’ini kaybeden ve son şansını tez tüketen Bournemouth’a. Şampiyon Liverpool, anca zar zor geçer not almış (C). Karantina öncesi sadece bir yenilgi bir beraberlikleri vardı, sonrasındaki sekiz maçta iki beraberlik iki yenilgi daha aldılar. Onların sorunu belli, salgından önce şampiyonluğu neredeyse garantilemiş olmanın rehaveti.
İspanya’da işler, biraz Başakşehir-Trabzonspor yarışına benzer bir seyir izledi. Mart sonunda verilen salgın arasından önce Barcelona, Real Madrid’in 2 puan önünde liderdi. Seyircisiz post-pandemi maçları serisinde 11 maçta 3 beraberlik 1 yenilgi aldılar. Real Madrid, sadece bir defa berabere kalıp 10 maçı kazanarak fırlayıp öne geçti ve şampiyonluğu kaptı. Javier Marias’ın Hobbit’e benzettiği Messi, salgının yol açtığı konsantrasyon dağınıklığından öte, tutku eksikliğine bağlamış bu sonucu. Real Madrid’de kahramanı ve tutku lideri olarak Sergio Ramos gösteriliyor. 34 yaşındaki oyuncunun komutasındaki Real savunması son on maçta sadece 4 gol yedi. Ramos ayrıca yarısı yine son on maçta olmak üzere 10 gol attı bu sezon.
Almanya’nın üst ligi Bundesliga’da salgının olayı, şüphesiz Schalke 04. Zorunlu moladan önce 6. sıradaydılar, Avrupa Ligine katılma hakkı veren bir pozisyon tutmuşlardı. Post-pandemi dönemde oynanan 9 maçta anca 2 puan tırtıklayarak ligi 12. basamakta bitirdiler. Zaten sezonun ikinci yarısında baş aşağı gidiyorlardı, salgın iyice dağıttı onları. Tarihi, geleneği, kültürü, taraftar cemaati ile dünya futbol mirasının müstesna kurumlarından olan Schalke’nin derdi daha büyük aslında. Corona krizine 200 milyon Avro borçla girdiler. Kulübün yönetim kurulu başkanı Clemens Tönnies’in (evet, sosyolojide Gesellschaft-Gemeinschaft/toplum-cemaat ayrımını kuramlaştıran adamla aynı soyadını taşıyor!) sahip olduğu et üretim firması salgında büyük bir krize girdi. Taraftarlar, fabrikatörün kendi işletmesini iflastan kurtarma çabasıyla meşgulken kulübü batıracağından endişe ediyorlar. Taraftar grupları, kulübün değerlerini pazarlama maksatlarıyla ayaklar altına almakla suçladıkları etçi başkana “Schalke mezbaha değildir!” sloganıyla isyan bayrağı açtılar. Salgının kulüpleri alabora etme potansiyeline ilişkin bir örnek vaka...
Takımcak karantinada
23 Şubat’tan 19 Haziran’a uzun bir aradan sonra yola koyulan İsviçre liginde, sıralamada dramatik değişiklikler olmadı. Fakat önlemlerin yetersizliğinden şikâyet ediliyor, bazı yorumcular “sezonun farsa dönüştüğü” yorumunu yapıyorlar. Mesele, önlemlerin savsaklanmasından ötürü, takımlarda habire Corona vakaları çıkması. Bazen maçlar erteleniyor, bazen küçük yaş gruplarından takviyelerle vaziyet idare ediliyor. Son olarak geçen hafta FC Zürich’te on oyuncuda Corona tespit edilince bütün takım on gün karantinaya alındı. Önceki maçta kadroda yer almayan sadece üç profesyonel kalmış geriye. Takvim de sıkışık, her zaman erteleme olamıyor. Futbol endüstrisinin salgında iyice dellenen takvim tazyikinin sonuçları… Bunun üzerine Basel deplasmanına o üç abiyle beraber 21 yaş altı takımını götürdüler. Toplu taşıma riskinden kaçınmak için, otomobillere dağılarak gitmişler! 4-0 yenildiler. Küme düşmeme mücadelesi veren Neuchâtel’de de bir vaka çıktı. Benzer bir zorunluluk doğarsa diye karalar bağlamış durumdalar, zira 21 yaş altı takımları hem izindeymiş hem de Zürih’in bebelerine kıyasla iki alt kümede, yani fazla zayıf…
(İsviçre futbolu, İspanyol gribinde de aynı serdengeçti ruhu göstermişti!)
“Gizli antrenman”ın getirdiği çöküş
Corona’lı futbol sezonunun en dramatik olayı ise Avusturya’da yaşandı.
Kahramanı ve mağduru: Linzer Athletik-Sport-Klub kulübü. Kısaca: LASK. Siyah-beyaz. Yukarı Avusturya’nın 200 bin nüfuslu Linz şehrinde 1899’da kurulmuş, futbol şubesini 1919’da açmış, köklü bir kulüp. Fakir ama gururlu cinsten. Tarihsel gururu, 1965’de Avusturya futbol tarihinde taşranın çıkarttığı ilk şampiyon olması. İlk kez Viyana dışından bir takım olarak şampiyon olmuş LASK. Tek şampiyonluğu da o.
LASK’ın 2012’de mali iflas nedeniyle profesyonel lisansı iptal edilmiş, 3. Lige düşürülmüştü.
Bir taraftar girişimci, “LASK’ın dostları” adıyla bir “oluşum” başlattı. Amaç, güçlü bir “başkan” aramak yerine 75 beşer bin Avro verecek 20 kişiyi bir araya getirip bir ortak yönetim oluşturmaktı. 14 kişi bir araya geldi, takımı toparladılar. İlk sezon, 2. Lige terfi için güçlü “enerji içeceği” üreticisi Red Bull’un himayesindeki Liefering takımıyla karşılaştılar, kaybettiler. Yılmadılar, 2014’te 2. Lige çıkmayı başararak profesyonelliğe döndüler. 2017’de de üst lige, –Almanya gibi onlarınkinin de adı Bundesliga–, geri döndüler. Ertesi sezon Avrupa kupalarına katılmayı da başardılar, hatta 2018/2019 sezonunda Avrupa Ligi 3. eleme grubunda Beşiktaş’a deplasman golü farkıyla elendiler.
Yıldız yok, pahalı oyuncu yok. 500 bin Avro’dan fazla bonservis ödemiyorlar. Her futbolsevere tebessüm ettirecek “geri dönüş” hikâyesinin ardından LASK, bu sezon 55 yıl sonra ikinci şampiyonluğunu hedeflemişti. Bu defa 1965’teki gibi “Viyanalılar”ın değil de, yaklaşık yirmi yıldır Avusturya ligine hükmeden Red Bull Salzburg’un fiyakasını bozmaya azmetmişlerdi. Bu kulüp, adından da bellidir, dev “enerji içeceği” üreticisi firmanın ta kendisi! Kadro değeri, LASK’ın yaklaşık dört katı. 2014’ten beri kesintisiz Avusturya şampiyonu oluyor, öncesinde de 7 sezonun dördünü şampiyon bitirdi. LASK, 8 Mart’ta 12 takımlı ligin 22 haftalık olağan merhalesi bittiğinde, 54 puanla liderdi, RB Salzburg 48 puanda kalmıştı. İlk 6 takımın katılacağı şampiyonluk grubu merhalesine geçerken puanlar yarıya bölünecek, yani LASK enerji içecekçilerin 3 puan önünde başlayacaktı (27-24). LASK formda, havası yerindeydi. Salgın arasının bitip maçların “açılmasını” hevesle bekliyorlardı.
Derken… “antrenman skandalı” patlak verdi. Avusturya Futbol Federasyonu ve kulüpler, salgın ve karantina döneminde takımların sadece küçük gruplarla sınırlı antrenman yapması üzerinde anlaşmışlardı. LASK takımının toplu olarak antrenman yaptığını gösteren videolar ortaya çıktı. Futbol kamuoyu infiale kapıldı. LASK teknik direktörü Valérien Ismaël (Werder Bremen’den ve Bayern Münih’ten hatırlarsınız), takımcak dört antrenman yaptıklarını itiraf etti. Kulüp başkanı, basın toplantısında “saçmalık” dediği illegal antrenmandan olaydan haberi olmadığını söyledi. Taraftarlar özellikle buna, yönetim zaafına tepki gösterdiler. Taraftar liderlerinden biri, “Hayatımızın sezonunu oynarken, nasıl böyle eblehçe bir iş yaparlar!” diye isyan etmiş. Velhâsıl kulüp, sevilen tabirle başkanından malzemecisine kadar krize yuvarlanıverdi.
Enerji içecekçiler ve Viyanalılar, tabii ki, yasağı delen LASK’a yaptırım uygulanması talebiyle bastırdılar. Takımın 6 puan silindi, kulübe 75 bin Avro ceza yazıldı. LASK’ın itirazı üzerine puan silme cezası 6’tan 4’e indirildi. Önce bu kararı mahkemeye götürme kararı veren LASK yönetimi, sonra, aylarca sürecek bir davanın ligin “huzurunu kaçıracağı” gerekçesiyle bundan vazgeçti. Bu arada, taraftarından çim sorumlusuna kadar hiçbirinin tadı tuzu kalmamıştı zaten. Kimi iddialara göre oyuncular arasında da gizli antrenman basiretsizliğinden ötürü teknik direktöre tavır alanlar olmuş, takımın huzuru kaçmıştı. LASK 3 galibiyet, 1 beraberlik, 5 yenilgiyle Şampiyonluk Grubu’nu lider enerji içecekçilerden 17 puan geride, 4. sırada tamamladı.
Alt liglerde karmaşa
Yurda dönelim. Zaten kıt kanaat yaşayan, daha doğrusu muhtelif destekler, himayeler, şırıngalar, serumlarla yaşatılan alt liglerin mensupları, salgın sonrası iyice perişan halde. TFF 1. Lig’den aşağısını, yani adı 2. Lig ve 3. Lig olan 3. ve 4. basamak ligleri kast ediyorum. Onlarla ilgili düzenlemeler, düzenleyememeler, en az AVM açıp parkları kapalı tutmak kadar tutarsız, en az maske sattırmama-satışa açma kararları kadar git gelli idi.
Uzun bir belirsizlikten sonra, Futbol Federasyonu ilkin, bu kademelerde de kalan 6 haftanın maçlarının 18 Temmuz’da başlayarak oynayacağına karar vermişti. Müsabakaların Temmuz ve Ağustos’ta saat 16’da yapılacaktı. 2. ve 3. Lig Kulüpler Birliği, 28 Haziran’da 89 kulübün büyük çoğunluğunun son 6 haftanın oynanmaması yönündeki talebinin yok sayıldığını vurgulayarak bu karara tepki gösterdi. Kulüpler, “pandemiden kendilerini ve futbolcularını koruyacak fiziki şart ve imkânlar”dan yoksundu açıklamaya göre. “Öncelikle maçlardan iki gün evvel test yapılması, tek kişilik odalarda konaklama, sosyal mesafe ile çift otobüs seyahatleri 2. ve 3. Lig’de hayalden öteye geçemez,” diyorlardı. Yaz sıcağı altında ikindi güneşi altında, sentetik çim sahalarda oynanacak maçlar, ciddi sağlık riski içeriyordu. Kulüpler ayrıca yeni sezona hazırlanacak vakit kalmayacağına dikkat çektiler. Kulüplerin genel eğilimi, liglerin bitirilmesi, birinci sıradakilerindoğrudan üst kademeye çıkartılıp diğer terfilerin 2.-5. Sıralardaki takımlar arasındaki play-off maçlarıyla belirlenmesi yönündeydi.
Bu toplu tepki üzerine Federasyon geri adım attı. 2. Ligde grup liderleri Yılport Samsunspor ile Bandırmaspor 1. Lig’e, 3. Ligde grup liderleri Serik Belediyespor, Kocaelispor, Karacabey Belediyespor A. Ş. 2. Lig’e yükseltildiler. Başaltında sıralanan takımlar da play-off oynayacaklar, bu turnuvanın sonunda 1 takım 1. Lig’e, 3 takım 2. Lig’e terfi bileti kazanacak. Gruplarında dibe çöreklenmiş Şanlıurfaspor, Kardemir Karabükspor (2. Lig), Tokatspor A.Ş. ve Manisaspor’un (3. Lig) “matematiksel olarak küme düştükleri” açıklandı.Aslında her gruptan son üç takım (3. Ligin 17 takımlı grubunda iki takım)düşecekken, sıhhî âfet şartlarında fiilen düşme kısıtlanmış oldu.
Terfi maçları pazartesi başladı, 28’i Salı günü oynanacak finallerle sona erecek. Maçlar Antalya’da oynanıyor. Sıcaklık saat 22’deki maçlarda kıl payı 30’un altına düşüyor, saat 20’deki maçlarda ise ortalama 35 derece. Ortalama nem beklentisi gününe göre % 54’ten 73’e kadar çıkıyor. Nitekim Anagold 24 Erzincanspor teknik direktörü Mustafa Kemal Kılıç maçların Antalya’da oynanmasını “anlamadığını” söylemiş. “Spor turizmcilerinin” bu karara sevindiğine ilişkin gazete haberi anlamamızı sağlıyor.
Ah, Demirspor!
Bu kararlardan ilke olarak memnun olmayan bir kulüp var: Ankara Demirspor. Ankara Demirspor yönetimi 10 Temmuz’da gayet selis bir açıklama yaparak, Federasyon’un “matematiksel olarak küme düşenlerle” ilgili mantığını izleyip, kalan fikstür itibarıyla kendilerinin şampiyonluk şanslarının “matematiksel olarak” gayet yüksek olduğunu ileri sürdü ve bu şanslarının ellerinden alınması nedeniyle ligden çekildiklerini, dahası futbol şubesini kapattıklarını duyurdu.
Tarih şuuru ve geleneğe hürmeti olan bir futbol kültüründe bu büyük haber olurdu. Demirspor deyince bir duracaksınız. 1961/62 gol kralı Fikri Elma’nın kulübüdür. Bugün “Süperlig” diye çağırılan Türkiye 1. Ligi’nin ilk sezonunda yer almış ve 13 yılını orada geçirmiş bir kulüptür. 1924-1951 arasında ulusal çapta düzenlenen Türkiye Futbol Şampiyonası’nın 1947 galibidir (finalde Fenerbahçe’yi yenerek). Millî Lig öncesi şehir ligleri devrinde, 1922-1959 arasında 5 defa Ankara Ligi şampiyonu olmuştur. 1932’de kurulmuştur, memleket futbolunun eski kuşak kulüplerinden biri.
Ankara Demir ayrıca, “demir kanatlı takımlar”ın, yani demiryolcu kulüpleri geleneğinin ilk halkasıdır. Demiryolcu kulüpleri geleneği beynelmileldir, Doğu Avrupa ve Rusya Lokomotif’lerinden Saraybosna’nın Željezničar’ına kadar uzanır. (Meraklısı için: "Trenle Gelmiş Takımlar") Türkiye’de de Ankara Demirspor’un yanısıra sırasıyla İzmir, Kayseri, Adana, Malatya, Samsun, Eskişehir Demirsporlar kuruldu, ülke çapında sayıları 1942’de 48’e ulaştı! (Yavuz Yıldırım, Tren Bir Hayattır başlıklı derlemedeki yazısında anlatır “demir kanatlı takımlar”ın hikâyesini.) Tâ 1983’te bile bir Demirspor kuruldu, Nusaybin Demirspor; bilesiniz, kuruluş hikâyesinde Mithat Sancar da var! Bu kulüplerin çoğu kapandı. 1940 Türkiye Futbol Şampiyonası birincisi Eskişehir Demirspor, bugün Eskişehir Süper Amatör’de. Adana Demirspor’la birlikte, profesyonel düzeyde tutunabilen sadece Demirspor kalmıştı.
İşte onun için, Ankara Demirspor’un futbol şubesini kapatacağı haberi beni ürpertti. Lokomotiv Moskovalıların, Lokomotiv Plovdivlilerin, Lokomotive Leipziglilerin, Željezničarlıların bile, niye olduğunu bilmeden bir ürperti hissetmiş olabileceğini düşünürüm.
Nevzuhur belediye kulüpleriyle dolan Ankara futbolunda, Şekerspor’un ardından bir köklü kulübün daha adının esami listesinden silinmesi demek olacaktır bu yitik.
Bereket, 16 Temmuz’da, yeni bir açıklama yapan Ankara Demirspor yönetimi, kararı askıya aldığını açıkladı. Açıklamaya göre “demiryolu emekçileri ve taraftarlar” kulübe gelerek Federasyon’a karşı tepkilerini desteklediklerini söylemişler, buna rağmen takımın play-off maçlarına çıkmasını “coşkulu bir şekilde” istemişlerdi. Yönetim kurulu da taraftarların isteğine uyup maçları oynama kararı almıştı. Ancak Tahkim Kurulu karar iptal etmez ve üst lige çıkartılmazlarsa, görevden çekilip kulübü genel kurula götüreceklerdi.
Ankara Demirspor elemeli terfi maçlarının ilkinde pazartesi gecesi Sakaryaspor’u 2-1 yendikten sonra Cuma gecesi Tuzlaspor’a 2-0 yenilip elendi. Bakalım ne olacak.
•