DİĞER
"Afganistan’da kadın futbolunu 'modernleşme-Batılılaşma' vitrinine indirgemek, haksızlık olur. Çünkü kadınların futbol oynama cehdi, onların kamusal alanda varolma mücadelesinin de bir vitriniydi. Bu mücadeleyi yürütenler de vitrin mankenleri değil, kanlı canlı insanlardı – kadınlardı. Ve o vitrinin ülkenin kadınları için eni konu yüreklendirici bir etki yarattığı anlaşılıyor."
"Galiba geçmiş zaman kipinde söz etmeliyiz, 'golcü'den. Kendisinden sadece gol atması beklenen, top sürmesi, pres yapması, uzvu olduğu takımın bedeniyle beraber devinmesi beklenmeyen, sadece olay yerinde hazır bulunarak 'golünü' atması istenen bir özel görevli olarak golcü istihdamına postmodern futbolun tahammülü yok."
"Sessiz Şampiyon’un kahramanı Ahmet Bilek, adı üstünde, sessiz sakin, mütevazı, sebatkâr bir adam. Kitabın alt başlığının bildirdiği gibi, bir Köy Enstitülü! Olimpiyat şampiyonu bir Köy Enstitülü. Kızılçullu Köy Enstitüsü’nde okumuş; köyüne gidip gelirken, sporcu çantasının yanında muhakkak Enstitüler’in alâmet-i farikalarından mandolinini de taşırmış."
"Avrupa’da birçok önemli taraftar platformu, bilcümle yurttaş haklarının kibar tabirle hayli kısıtlı olduğu Katar’daki turnuvanın boykot edilmesi gerektiğini savunuyor; bazı federasyonlar boykota cür’et edemese de mızırdanıyor. Geçtiğimiz aylarda Almanya, Norveç ve Hollanda'nın, Dünya Kupası terfi maçlarına formalarının üzerine 'insan hakları!' sloganlı tişörtlerle çıkmaları, bu mızırdanmanın bir işareti idi."
"Futbolda sadece seyircilerin değil, oyunun da giderek daha ince bir gözetime tabi tutulması, zamanımızın toplam gözetlemeci iktidar tekniği ve güvenlik ideolojisiyle gayet uyumlu görünüyor bana."
"Kitapta sadece futbolun tarihine değil toplumsal ethos’umuza (Türkçesini artık “bir başkadır” diye karşılamak gerekecek herhalde!) dair ipuçları veren daha nice hikâye ve tatlı anekdot var. Bütün hikâyeleri yatay kesen büyük hikâye ise, iktidarın, daha doğrusu iktidarların futbola müdahalesidir."
"Ki bilenler bilir, taraftar grupları nazarında pankartları, sırmalı alay sancağı gibi kutsaldır. O bezi oraya bağlamakla, takımım kazansın, bizim çocuklar kem gözlerden saklansın, rakibin ayakları birbirine dolansın diye adakta bulunmuş oluyorlar. Sponsor ilanları, bayraklar, tebliğnameler değil ama taraftarların irili ufaklı pankartları, çüpürökleri, futbol folkloruna dahildir neticede."
"Maradona, oyunculuk ve teknik direktörlük kariyerinin büyük kısmında, bozgun yönetti. Kendi bozgununu... Başarısı, tartışılır. Ama denedi, hem de defalarca. Sezai Karakoç’un Yahya Kemal için söylediği gibi, durmadan 'bozgunda fetih düşü' kurdu. Maradona’nın ethos’u, budur."
"Türkgücü’nün sportif direktör Robert Hettich şöyle demiş: 'Meslekî kariyerimin büyük kısmını bu şehirde geçirdim ama bu kulüptekiler bende daha fazla Münihliler.' Takım kaptanı –Almanya doğumlu– Yasin Yılmaz, 'Türkgücü’ne hâlâ Türk kulübü denebilir mi?' sorusuna bir karşı soruyla cevap vermiş: 'Türk kulübü ne demektir?'... 'Bizdeki bütün Türkler aslında Alman,' demiş devamında."
"Açık ki, taraftarsız-seyircisiz futbol, tatsız. Sanal taraftar sesi “uygulamaları” falan, zevksizliği sakalete vardırıyor. Tuşlara basarak istediği pozisyona alkış, ıslık, yuh, sevinç tezahüratı falan ekleme “app”leri bile geliştirdiler. Bana sorarsanız, temaşa zevkini mutlak sessizlikten bile daha fazla düşüren “uygulamalar” bunlar. Komedi dizilerindeki kahkaha efektlerine benziyor. Seyircisiz maçlar, sadece atmosferi bozduğu için değil (bu da futbolun iklim krizi!), taraftarları futbolun “bileşeni” olmaktan bir kademe daha uzaklaştırdığı için de tatsız."
"Mezarsı boş statlarda" maçları oynatmaya karar veren futbol endüstrisinden son haberler: Yerel yönetim kaynaklarının “sarfı” ile inşa edilen Başakşehir'in şampiyonluğu, Avusturya'da gizli antrenman skandalı, İsviçre'de takımcak karantinaya giren takımlar ve Ankara Demirspor...
Yarınki Yüzün üçlemesinin yazarı Javier Marías'ın Real Madrid aşkı, Mourinho nefreti ve yaygın Real Madrid nefretine karşı tavrı: "Nefret kolay kazanılmaz!"
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık