“Ahmet Altan’ın hikâyesi, bir romana konu olsa inandırıcı bulunmazdı”

Fransa’dan 12 aydının Türkiyeli 12 tutsak gazetecinin "vasiliğini’’ üstlendiği kampanyada Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Başkanı Haski, Libération’da Ahmet Altan’ı yazdı

21 Temmuz 2017 22:00

Fransa’nın önde gelen gazeteci, yazar ve aydınlarının, Türkiye’deki hapiste meslektaşlarını “kaderlerine terk etmeme” adına başlattıkları kampanyanın ilk adımı atıldı. P24'ün haberine göre; Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Örgütü’nün Başkanı gazeteci Pierre Haski, kampanya çerçevesinde "eşleşerek’’ davasını yakından takip etmeyi üstlendiği yazar Ahmet Altan için bir yazı yazdı. Haski’nin yazısı bugünkü Libération gazetesinde “Gazeteciler; sizlerin yanınızdayız” başlığı ve “Fransız vasileri, davaları süren Türk meslektaşlarına sahip çıkıyor ve ifade özgürlüğünün yargılanmasına karşı duruyor” altbaşlığı ile yayımlandı.

Sivil Medya Yazarları Derneği (Scam) ve Albert Londres Ödülü’nün öncülüğünde başlatılan kampanya kapsamında biraraya gelen, aralarında gazeteci Bernard Pivot, gazeteci Patrick de Saint-Exupéry, gazeteci ve yazar Pierre Haski, gazeteci ve yazar Edwy Plenel, belgeselci Jean-Xavier de l’Estrade ve çizer Plantu’nun da bulunduğu 12 isim, gazeteci davalarını takip edecek ve destekçi olarak görev alacaklar.

Pierre Haski'nin, Ahmet Altan’ın Haziran ayındaki duruşmada yaptığı savunmadan alıntılar da içeren yazısının tam çevirisini sunuyoruz:

 

Ahmet Altan 67 yaşında tanınmış bir Türk gazeteci ve romancı. Hâlihazırdaki adresi: Silivri Cezaevi, İstanbul. Ben birkaç gündür Ahmet Altan’ın “vasiliğini” üstlenmiş durumdayım; aslında tabii onun bir "vasi’’ye ihtiyacı yok, hele de onu savunacak bir “vasi”ye hiç ihtiyacı yok, zira o kendisi bu işi ziyadesiyle iyi yapıyor. Yine de…

Ancak bu "vasilik’’ konumu, kendimi Türk yetkililerin ona çizdiği kader konusunda "tetikte’’ olmaya adamamı sağlayarak açık bir işaret de gönderiyor: dünyanın geri kalanı, Türkiye’de ceazevinde olan 166 gazetecinin ve, ayrıca, 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişiminden bu yana hapse atılmış ve Türkiye’de hukuk düzeninin yerini alarak bütün muhalefeti ezmeye başlayan mekanizmanın hedefi olmuş farklı kökenden on binlerce kişinin kaderine duyarsız değildir.

Ahmet Altan’ın hikâyesi, bir roman ya da filme konu olsa – belki sadece Costa-Gavras’ın yapıtları müstesna (Z, İtiraf) – inandırıcı bulunmazdı. Geçmişte, diğer “suçlar”ın yanı sıra Ermeni soykırımını tanıdığı için de soruşturma geçirmiş olan Türk basınının bu kıdemli ismi, darbe girişiminden önceki gece televizyonda yaptığı konuşmalarda “subliminal” mesaj verdiği için kovuşturuluyor. Bu kapsamda, parlamentoyu ve hükümeti yıkmaya teşebbüs etmekle suçlanıyor ve hakkında üç kez ağırlaştırılmış müebbet cezası isteniyor.

Kitapları 17 dile çevrilen bu romancı (ki Fransa’da kitaplarını Acted Sud yayınevi bastı; unutmayın ki Sayın Kültür Bakanı Actes Sud’ün eski patroniçesidir) 23 Eylül 2016’da tutuklandı ve hâlâ davanın sonuçlanmasını bekliyor. İlk duruşmasına Haziran’da çıktı ve hapiste yazdığı, tıpkı bir roman gibi "İddianamenin bir Hukuk Portresi olarak Portresi’’ diye adlandırdığı muhtırasını okuyabildi. Bu metinde, hakkındaki iddiaları sistematik biçimde çürütüyor ve eğer kendi dosyasında bu kadar çok yalan sıralanmışsa, 15 Temmuz sonrasının baskıcı çılgınlığının eline düşmüş olan binlerce kişi için de aynı durumun söz konusu olduğuna inanıyor.

Mizahî bir dille, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisi AKP’yi eleştiren yazıları "talimatla’’ yazmış olmakla suçlandığını hatırlatıyor: “Kızdığım, savcının benim ‘birisinin’ talimatıyla AKP’yi eleştirdiğimi söylemesi. İnsan utanır bunu söylemeye. Ben otuz beş yıldır bu ülkede yazı yazıyorum. Politik çizgim milim değişmemiştir. Demokrasi ve hukuk isteyen herkesi destekler, demokrasi ve hukuka karşı çıkan herkesi eleştiririm. İnsan, iddianamesine böyle şeyler yazmadan önce benim on, yirmi, otuz yıl önce yazdıklarıma bir bakar. Hakkında üç müebbet istediği adam hayatı boyunca ne yazmış, bir okur.”

2014 yılında Ahmet Altan “Gazetecilik nedir” sorusunu şöyle cevaplamıştı: “Bu meslektekilerin yüzde 99’u alçak ve korkak insanlardır, yüzde 1’i ise dürüst ve cesur. Ve bu yüzde 1’lik kısım dünyanın ve hayatlarımızın değişmesinde muazzam bir rol oynar.”

“Subliminal mesajlar’’ verdiği için âdil yargılanma hakkından yoksun bir hâlde hayatının geri kalanını hapiste geçirmeyi göze alan Ahmet Altan, işte böyle bir adam.

Biz Scam Medya Derneği ve Albert-London Ödülü’nün girişimi kapsamında hapisteki Türk gazeteci ve yazarlara "vasi’’ olmayı kabul eden on iki Fransız olarak “Gazetecilik suç değildir’’ diyoruz.

Libération’un yayın yönetmeni Laurent Joffrin, Ahmet Altan’ın İstanbul Üniversitesi’nde iktisat profesörü ve bir siyasi yorumcu olan kardeşi Mehmet Altan’ın vasiliğini yapıyor. Libération’un kurucusu Serge July, Türkiye’de çok saygın bir gazeteci ve gazetecileri hapiste ya da sürgünde olan Cumhuriyet’in köşe yazarı Kadri Gürsel’in durumunu takip ediyor. Cumhuriyet’ten başka bir gazeteci, kitap ekinin sorumlusu olan ve 1 Ekim 2016’da şafak vakti gözaltına alınan 71 yaşındaki Turhan Günay’ın vasiliğini Bernard Pivot yapıyor. Elise Lucet ise, "terör örgütü üyeliği’’ ile suçlanan 26 yaşındaki hukuk öğrencisi ve genç gazeteci Ayşenur Parıldak’ın başına gelenlerle ilgileniyor.

Ahmet Altan aynı zamanda Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü ile Le Monde’un ortak bir bildiri yayınlayarak, “dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi’’ hâlini alan Türkiye’den serbest bırakılmalarını talep ettiği gazeteciler arasında da yer alıyor: Onların yanında olmalıyız.

 

Pierre Haski, gazeteci, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Başkanı

Pierre Haski'nin metninin Fransızca orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.
Kampanyada yer alan isimler ve Türkiye'de davası takip edilen gazetecilerle ilgili ayrıntılı bilgi için, K24'ün “Fransız aydınlardan Türkiye'ye: Gazetecilik suç değildir” başlıklı haberini okuyabilirsiniz.