Klâsik Osmanlı edebiyatındaki en popüler müstehcen eser hiç şüphesiz Rucû‘ü’ş-şeyhi ilâ sibâhi fî’l-kuvveti ‘alâ’l-bâh (İhtiyar adamın cinsellik gücüyle gençliğine dönmesi) adlı kitaptır...
Klâsik Osmanlı edebiyatındaki en popüler müstehcen eser hiç şüphesiz Rucû‘ü’ş-şeyhi ilâ sibâhi fî’l-kuvveti ‘alâ’l-bâh (İhtiyar adamın cinsellik gücüyle gençliğine dönmesi) adlı kitaptır. Bu eserin kökeni oldukça belirsizdir. Kâtip Çelebi, eseri Kemâl Paşa-zâde Ahmed Şemsüddîn bin Süleyman’ın “tercüme” ettiğini belirtir. Başka kaynaklar ise Ahmed bin Yûsuf et-Tîfâşî’den uyarlamış olduğunu belirtirler. Tîfâşî’nin eseri de, Rucû‘ü’ş-şeyhi ilâ sibâh da Arapça olduğuna göre Kemâl Paşa-zâde’nin eseri çevirmiş olması pek muhtemel görünmüyor.
Ancak eserin birkaç farklı Osmanlıca çevirisi vardır ki bunların en ünlüsü Gelibolulu Mustafâ Âlî’nin Râhatü’n-nüfûs’udur. Ne var ki, Âlî’nin Osmanlıca’sı çok ağdalı olduğundan günümüz okuyucusuna hitab etmesi oldukça zordur. Bazı yazmalarda Muhammed bin Mustafâ el-Mısrî’ye maledilen bir çeviri daha vardır ki başlığı yer yer Tuhfetü’l-mülûk olarak verilmektedir. Bunun dili çok daha sadedir ve aşağıda verilen bölümler o çeviriden alınmıştır. Maalesef bugüne kadar bütün bu eserler birbirleriyle karşılaştırılıp işin gerçeği ortaya konmamıştır. Keşke cinsellik bilim insanlarımızı bu kadar korkutmasa.
Bu son tercümenin bazıları resimli birçok yazması olduğu gibi, bazı kısımları resimli taş baskısı olarak üç defa yayımlanmış, hattâ bu matbu eser Le livre de volupté adıyla Fransızca olarak 1878 civarından itibaren birkaç defa basılmıştır. Eserin bütünü de iki cilt olarak İngilizceye çevrilmiş, birinci cildi The Old Man Young Again, or, Age-Rejuvenescence in the Power of Concupiscence, ikincisi ise The Secrets of Women; being the Second Part of “The Old Man Young Again” adıyla ünlü erotik edebiyat yayıncısı Charles Carrington tarafından 1898–1899’da yayınlanmıştır.
Osmanlıların Zemzemle yıkanmış olduğunu iddia edenlere inat, Kemâl Paşa-zâde’nin eserini Yavuz Sultan Selim’in emriyle hazırladığını biliyoruz. Âlî ise tercümesini Şehzâde Mehmed (sonradan Sultan III. Mehmed) için babası III. Murad’ın emriyle hazırlamıştır.
Aşağıdaki metne, bazı istinsah hatalarının düzeltilmesi dışında hiç müdahale edilmedi. Günümüz okuyucularının bu metni çok rahatça okuyabileceğini iddia etmiyoruz. Ama biraz emek sarf ederlerse hem anlayacaklar hem eğlenecekler, bundan hiç şüphemiz yok.
Birinci alıntı, kitabın giriş bölümünden. Beş duyudan, insanın beşinden birden sadece cinsel birleşme esnasında haz duyabildiğinden söz ediliyor. Kitabın fesat olsun diye yazılmadığı, Hz. Peygamber’in “evlenin ve çocuk sahibi olun” buyruğuna uyulmasını kolaylaştırmak için kaleme alındığı belirtiliyor ve eserin otuzar bölümden oluşan iki kısmının içeriği ayrıntılı olarak anlatılıyor.
Kitabın ikinci kısmının yirminci bölümünden alınan ikinci alıntıda, okunduğunda şehvet duygusunu arttıracağı ve böylelikle “mücâma‘ata ikbâl” (yani cinsel birleşmeye mutluluk) getireceği düşünülen dokuz hikâye, dokuz kadının ağzından anlatılıyor. Bu hikâyeler, kadınların erkeklerden daha şehvetli olduğuna bir vezirin oğlunu inandırmak için anlatılıyor ve görevlerini başarıyla tamamlıyorlar.
İRVİN CEMİL SCHİCK
***
(İhtiyar adamın cinsellik gücüyle gençliğine dönmesi)
Ahmed bin Yûsuf et-Tîfâşî’den (1184–1253) uyarlayan
Kemâl Paşa-zâde Ahmed Şemsüddîn bin Süleyman (1468–1536)
Tuhfetü’l-mülûk adıyla Osmanlıca’ya çeviren Muhammed bin Mustafâ el-Mısrî
[Giriş bölümü]
bismi men külli’l-umûri bi-yeduhu lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh ba‘de hamdü ve na‘t-ı nebî ma‘lûm ola ki cisimle hâsıl olan lezzetler beş kısımdır evvelkisi görmek ikincisi işitmek üçüncüsü koklamak dördüncüsü tatmak beşincisi yapışmak etıbbâ ıstılahında bunlara havass-ı hamse-i zâhire dirler lezâ’iz-i dünyeviye bunlar ile idrâk olunub hiss olunur ve bu beş lezzetler şey’-i vâhidde bulunması nâdirdir meğer ki bir mahbûbe-i gül-endâm ve bir nâzenîn-i gonce-fâmda buluna nitekim erbâb-ı tabi‘atdan ba‘zılar dirler ki lezâ’iz-i dünyeviyenin ekserisinde havass-ı hamse-i zâhirenin ancak birisi mütelezziz olur ammâ vuslat-ı mahbûbede cemi‘ havass mütelezzizlerdir meselâ mahbûbenin âyine-i cemâline bakmakdan kuvve-i bâsıra ve ince âvâzıyla nâzikâne tekellümünden kuvve-i sâmi‘a ve zülf-i anber-bûyını istişmâmdan kuvve-i şamme ve la‘l lebinden nûş itmekle kuvve-i zâ’ika ve mumyânın der-âguş idüb sine-sâf oldukda kuvve-i lâmise mütelezziz olurlar ammâ bu lezzetin gâyet lezîzi ve ziyâde azîzi cimâ‘ lezzetidir ve bu lezzet sâ’ir lezzetlerden ziyâde olmasına hikmet budur ki nev‘-i beşer ol fiil-i lezîzin isti‘mâline harîs olmağla ilâ âhiri’d-dehr silsile-i tevâlüd ve tenâsülleri bâki ola pes bu ecilden etıbbâdan ba‘zı sâhib-i tabi‘at ve ehl-i basîret olanlar bu bâbda risâleler tahrîr eyleyüb hüsn-i dilârâyı beyân ve mücâma‘ata şâyeste olan mahbûbeleri tavsif ve a‘yân itmişlerdir tâ ki mutala‘asıyla sûdmend olanların gönüllerine neşât ve havâss ve kavallerine inbisât gelmekle kuvve-i şehvâniyelerine hareket ve mücâma‘ata rağbet idüb tevâlüd ve tenâsüllerine bâdî ola cümleden biri Rücû‘ü’ş-şeyhi ilâ sıbâhi fi’l-kuvveti ‘alâ’l-bâh nâm kitâbdır ki fî nefsi’l-emr bu bâbda te’lif olunan risâlelerin zübdesi ve bu siyâkda tasnîf olunan kitâbların güzîdesi olub bir bî-nazîr te’lifdir ki emr-i mücâma‘atla ricâl ve nisâya müteallik nice kavâ’id-i garîbe ve nice hikâyât-ı acîbeyi müştemil olmağla nef‘î-i ‘âm olmağiçün kavâ’id-i letâ’ifî-i Türkî ta‘bir ile silk-i tahrire keşîde kılınması bu fakîrden iltimâs olunmağla kitâb-ı mezbûrun tercemesine mübâşeret ve müteakıd olan mahallini hal idici olduğum halde tanassuh ve tavzihine müsâra‘at olunub ve bi’l-münâsebe ba‘zı letâ’ife müteallik ebyât ve eş‘âr ilâvesiyle ba‘zı makalelerine ziynet virilmekle bir bî-nazîr mecmu‘a-ı pür letâ’if olmuşdur ki hadd-ı zâtında Tuhfetü’l-mülûk olmağa şâyeste olmağla terceme-i mezbûrun mü’ellifi meşâhir-i etıbbâdan şeyh Muhammed bin Mustafâ el-Mısrîdir ki ilm-i tıbda mahâreti sebebiyle tavattun eylediği beldenin dâr-ı şifâsında re’isü’l-etıbbâ olmuşdur vefâtı sekiz yüz yirmi bir [bu tarihte bir hatâ olmalı] hudûdundadır nitekim allâme-i Rûm Kâtib Çelebi merhûm esâmî-i kütübünde böylece tasrih eyleyüb kitâb-ı mezbur nazîri olmayan te’lîflerdendir deyû vasf itmişdir bu kitâbın mü’ellifi kitâbının dibâcesinde hamd ve salâtdansonra dir ki dünyâ lezzetlerinin ziyâde lezîzi cimâ‘ lezzeti oldı ise her asrın ağniyâları ve her vaktin mütemevvil âdemleri husûsen asrımızda erbâb-ı düvelden sâhib-i tabi‘at ve serkârda olub zi-kuvvet onların muktezâ-yı meşrebleri ekseriyâ nisvân tarafına olub her biri kudretleri mertebe hasnâ câriyeler ve mutribe-i hoş-elhân olan nâzenînler ictimâ‘ına bezl-kudret etmeleri ekl-i cedîd-lezzet fehvasınca hüsn-i cemâl sâhibesi olanların her birinin temettu‘ından bir gûne zevk ve musıki şinâs olanların çeng âgazelerinden rûha şevk bahş olundığı emr-i mukadder olmağla kibâr nâsdan bir kimesne yokdur ki dildâde olub sevdâ-yı zülf-i anber-bûlarıyla âşifte-hâl ve derûn ve bîrûnları aşk-ı nigâr ile mâlâmâl olmaya lâkin ba‘zıların bi-hasebi’l-mizâc kavalleri za‘îfe olmağla şehvetleri kasır olub ve ba‘zıları bi-hasebi’s-sinn kuvvâ-yı şehvetlerine noksan târî olmağla nigâr-ı şîvekâr ile der-kâr olmağa adem-i kudretleri zâhir olub ve ba‘zıların dahı bi-hasebi’l-mu‘tâd bir müddet cimâ‘ı terk itmeleriyle tabi‘atlarına fütûr gelüb dilhâhları üzere derkâr olamadıklarından nâşî bu fakir dilediği emr-i mücâma‘atla te’lîf ve tasnîf olunan kitâblardan meselâ Galîn’in Bâh-nâmesi gibi ve Câhiz’in Kitâbü’l-a‘râ’is’i gibi ve İbn Hâcib Nu‘mân’ın Kitâbü’l-kıyân nâmında olan te’lîfi gibi ve ‘Abdurrahman Şîrâzî’nin Kitâbü’l-izâh’ı gibi İbn Şemsânî’nin Kitâbü’l-câmi‘i’l-lezzât’ı gibi ve İbn Bercâ’nın bu bâbda te’lîf eylediği kitâb gibi ve Kitâb âlmenâkî fî esnâfi’l-mücâma‘a nâm te’lîf gibi ve sâ’ir bunların emsâli gibi kitâblardan yalnız bâha müteallik devâlar değil belki emr-i mücâma‘atda nice kavâ’id-i acîbe ve hikâyât-ı garîbe cem‘ eyleyüb bir kitab-ı celîlü’l-kadr ve bir mecmû‘a-ı azîmü’l-nef‘ te’lîf ve tasnîf eyleyem tâ ki esbâbdan bir sebeb ile şehvetlerine noksan târî olub mücâma‘atdan kalmış kimseleri bu te’lîfden istifâde eyleyeler bu dahı ma‘lûm olaki bu te’lîfden garaz fesâda meyl ve rağbet ve hevâ-yı nefse tabi‘iyet olmayub hemân kerem dîdesi oldığım erbâb-ı düvelin lezzet-i cismânîlerinin husûlüne sebeb olub tevâlüd ve tenâsüllerine bâ‘is olmak içündür zîrâ kesret-i nesl dünyânın ma‘mûriyetine sebeb olur dimişler husûsen Peygamberimiz salâllahu ‘aleyhi ve sellem hazretleri hadîs-i şerîflerinde buyurdılar ki tenâkihû tenâselû [ve teksîrû] fe’innî ubâhî biküm el-ümem yevmü’l-kıyâme ya‘ni ümmetim eshâbım te’ehhül idüb evlâd yetişdirin zîrâ kıyâmet gününde sizinle sâ’ir ümmetlere iftihâr iderim pes bu kitâb iki cüz’ü müştemil olub evvelki cüz’ ricâle müteallika olan sırlar ve fâ’ideler ve cimâ‘a kuvvet virici devâlar ve gıdâlar ve tılâlar ve yâkular ve ma‘cûnlara müşâbih olan hassalar beyanındadır ikinci cüz’ nisâya müteallika olan ahvâl ve esrâr ve hüsnlerine ziynet virici hızâblar ve dühnler ve cisimlerine semen ve letâfet virici devâlar ve emr-i mücâma‘atda kendülerden nakl olunan hikâyeler beyânındadır bu kitâb Rücû‘ü’ş-şeyhi ilâ sıbâhi fi’l-kuvveti ‘alâ’l-bâh ismiyle tesmiye eyledim zîrâ bu kitâb ile müstefâd olanlar pîr-i fânî olursa dahı zevk-ı tâm hâsıl idüb şehvetlerine hareket ve mücâma‘atlarına kuvvet virmesi emr-i mukadderdir evvelki cüz’ otuz bâbı müştemildir evvelki bâb zekerin mizâcı ve emr-i mücâma‘atda zekere müteallika olan ahvâl beyânındadır ikinci bâb hâyelerin mizâcı ve emr-i mücâma‘atda hâyelere müteallika olan ahvâl beyânındadır üçüncü bâb kesret-i cimâ‘dan hâsıl olan zararlar beyânındadır dördüncü bâb kesret-i cimâ‘dan hâsıl olan zararların tedâriki beyânında beşinci bâb cimâ‘ın hatâsını def‘içün cimâ‘dansonra isti‘mâli vâcib olan şeyler beyânındadır altıncı bâb cimâ‘nın menfa‘atleri ve cimâ‘ hakkında hükemâdan nakl olunan şeyler beyânındadır yedinci bâb cimâ‘ın münâsib olmayan vakitleri ve yaramaz şekilleri beyânındadır sekizinci bâb bâha müteallik devâlar terkîb idenlere mukaddem bilmesi lâzım olan şeyler beyânındadır dokuzuncu bâb bâha kuvvet virici müfred devâlar beyânındadır onuncu bâb bâha kuvvet virici mürekkeb devâlar beyânındadır on birinci bâb bâha kuvvet virici dühnler beyânındadır on ikinci bâb bâha kuvvet virmeğiçün zekere sürecek devâlar beyânındadır on üçüncü bâb bâhı ziyâde ider tılâlar ve zımarlar beyânındadır on dördüncü bâb bâha kuvvet virici cevârişler beyânındadır on beşinci bâb bâha kuvvet virici murabbalar beyânındadır on altıncı bâb mukavvî süfûflar beyândındadır on yedinci bâb mukavvî hükneler beyânındadır on sekizinci bâb mukavvî fitiller ve şâflar beyânındadır on dokuzuncu bâb mukavvî ma‘cûnlar beyânındadır yiğirminci bâb ağızda tutmak ile bâha kuvvet virici libâneler beyânındadır yiğirmi birinci bâb koklamak ile bâha kuvvet virici şemâmeler beyânındadır yiğirmi ikinci bâb bâha kuvvet virici müfred ve mürekkeb devâlar beyânındadır yiğirmi üçüncü bâb şehvet-i cimâ‘a noksan viren şeyler beyânındadır yiğirmi dördüncü bâb zekeri tavîl ve galîz iden devâlar beyânındadır yiğirmi beşinci bâb cimâ‘a lezzet viren devâlar beyânındadır yiğirmi altıncı bâb gebe kalmağa mu‘in olan devâlar beyânındadır yiğirmi yedinci bâb gebeliğe mâni‘ olan devâlar beyânındadır yiğirmi sekizinci bâb bâhı ziyâde iden havâss beyânındadır yiğirmi dokuzuncu bâb bâha mahsûs olan isimler ve tılsımlar ve hâtemler beyânındadır otuzuncu bâb cimâ‘ husûsunda tabâî‘-i muhtelife şehvetlerini def‘ itmekde dahı herkesin mezâk ve meşrebleri muhtelif oldığı beyânındadır evvelki cüz’ bu mahalde temâm oldiyse ikinci cüz’e şürû‘ olındı evvelki bâb nisvânın tenâsüb-i a‘zâlarında olan cemîleler beyânındadır ikinci bâb şol ‘ameller beyânındadır ki anınla nisvânın şehvetleri kesîr ve kalîl oldığı istidlâl olunur üçüncü bâb nisvânın beşere humret ve hüsnlerine ziynet viren kızılca ve düzgünler beyânındadır dördüncü bâb sacları uzadıcı ve levnine hüsn viren hınnalar ve bedenden kılları dökücü ve bitmesini men‘ idici devâlar beyânındadır beşinci bâb dişlere cilâ virüb ağız kohusını tayyib iden devâlar beyânındadır altıncı bâb bedeni semirdici devâlar beyânındadır yedinci bâb ellere ve ayaklara vaz‘ olunacak hınnalar beyânındadır sekizinci bâb koltukda ve kasıkda terden hâsıl olan bed râyihâları izâle idüb bedenlerini ve libâslarını tayyib iden devâlar beyânındadır dokuzuncu bâb şol devâlar beyânındadır ki darb-ı sikişden kasıkların biri birine sürünmesinden zahm üzere olmamak içün fercin etrâfına ve unk-ı rahmin kenarlarına kuvvet virici devâlar beyânındadır onuncu bâb unk-ı rahme salâbet ve istihkâm virüb bir cânibe meylini men‘ ider devâlar beyânındadır on birinci bâb nisvânın menîlerini ziyâde idüb beline kuvvet virici devâlar beyânındadır on ikinci bâb fercin iştihâsını muharrîk idüb hîn-i mücâma‘atda nisvâna âşiftelikler itdiren devâlar beyânındadır on üçüncü bâb ferci dâr ve sıcak idüb yaşlığını i‘tidâle götüren devâlar beyânındadır on dordüncü bâb fercin râyihasını tayyib iden devâlar beyânındadır ki cimâ‘a mübâşeret itdikde kemâl-i safâsından ayrılamayalar on beşinci bâb nisvânın cimâ‘a şehvetlerini bir mertebe tahrik iden devâlar ki erkeğe hücûm idüb derkâr olmağla ziyâdesiyle heveskâr olalar on altıncı bâb şol devâlar beyânındadır ki henüz bâliğa olmayan kızların kasıklarına tılâ eyleseler aslâ kıl bitmeyüb mevzi‘-i ma‘hûdı kaz yumurtası gibi beyaz ve yumuşak olur on yedinci bâb şol devâlar beyânındadır ki mahbûbeler kasıklarına tılâ eyler kılları döküb bitmesini men‘ eyleye on sekizinci bâb cimâ‘ın envâ‘ı ve her nev‘in isimleri ve mahbûbeleri mülâ‘abe ve mülâtafe ile muharrîk-i şehvet idecek yerleri zikr eylemek beyânındadır bir kaç faslı müştemildir on dokuzuncu bâb bâha müteallika olan hîleler beyânındadır yiğirminci bâb şol hikâyeler beyânındadır ki anları okumak ile şehveti muharrik idüb mücâma‘ata ikbâl getürür yiğirmi birinci bâb nisvânın fercinin gayrından vaty eylemenin envâ‘ı ve her nev‘in isimleri beyânındadır yiğirmi ikinci bâb nisvânın cimâ‘a iştihâlarının zikri ve şehvetleri erkeğin şehvetine galib oldığının hikâyeleri beyânındadır yiğirmi üçüncü bâb avretler cimâ‘dan gayet hazz idüb lezîz geldiği vakitler ve ana müteallik olan ahvâl beyânındadır yiğirmi dördüncü bâb mahbûbelerin erkeğe meyl ve muhabbetleri olub hazz eyledikleri vâdiler ve ahvâller beyânındadır yiğirmi beşinci bâb mahbûbelerin er cânibine meyl ve muhabbetlerini ziyâde kılmak içün nâmeler ve dil-nevazlıklar beyânındadır yiğirmi altıncı bâb cimâ‘a müteallika olan edebler ve vaziyetler beyânındadır yiğirmi yedinci bâb mahbûbeler mücâma‘ata mübâşeret esnâsında olan mükâleme ve her birinin nâz ve şîvelerine mukabil niyâz ve ana müteallika olan hikâyeler beyânındadır yiğirmi sekizinci bâb bi-hasebi’l-mizâc mücâma‘ata şâyeste olan mahbûbelerin evsâfı beyânındadır yiğirmi dokuzuncu bâb bi-hasebi’s-sinn nisvânın mücâma‘at olunmalarının evkati beyânındadır otuzuncu bâb mücâma‘at olunmağa râm olmayub serkeşlik iden mahbûbeleri uyudıcı devâlar beyânındadır ki bu mahalle gelince fihrist-i kitâb temâm oldi
***
[İkinci kitabın yirminci bölümü]
yiğirminci bâb şol hikâyeler beyânındadır ki anları okumak ve dinlemek ile şehveti tahrîk idüb mücâma‘ata ikbâl getürür hikâyet Şerîf Muhammed bin İsma‘îl Ebû Bekir bin Eyyûbden haber virüb dir ki Mu‘tezid’in vezîri olan ‘Alî bin Kaysın hidmetinde ahbâbımızdan bir kimesne var idi alüftegândan olub ziyâde sebük sîret ve nedîm ve hoş sohbet oldığından ekseriyâ işretgâhlarda bezle-gûlıklar itdiğinden halkla dahı ülfeti ziyâde idi nakl ider ki vezîr-i mezkûrun Kutbü’d-dîn nâmında bir zarîf ve lebîb ve şâ‘ir-i edîb zen-dost bir oğlı vardıki ‘işrete mâ’il idi bir gice bir sohbet-i hâs itmek murâd idüb ehibbâ ve asdikasından nedîm-i hasların da‘vet idüb ve on kadar hüsnâ âşüfte kızlar tedârik itdiler ve ol vakitde Bağdâd şehrinde anlardan cemâlde yegâne yoğidi vakta ki med‘uv oldıkları gice Kutbü’d-Dînin serâyına cem‘ olub bir kasr-ı dilküşâda karar itdiler Kutbü’d-Dîn ise keremle meşhûr ve Hâtem-i Tâ’yî gibi dillerde mezkûr olmağla bunlara olan in‘âm ve ihsânı derece-i ta‘birden dûr olub gûnâgûn ta‘âmlar ve şurblar ile meclis müheyyâ ‘ayş ü ‘işrete meşgûl ve zevk safâ mebzûl oldığından yer yer mutrıblar çeng ü çeganesin düzüb ve rakkaslar raksa girüb gâh ‘işret ve gâh sohbet iderek bâha müte‘allik sadedler zikr ve mübâhese olunub ba‘zılar didiler ki ‘avretin şehveti erkeğin şehvetine galibdir ki erkekler ziyâde cimâ‘ itseler bedenlerine za‘af gelüb şehvetleri münkatı‘ olur ‘avretler ise gice gündüz sikilseler aslâ kendülere fütûr gelmeyüb mücâma‘ât olındıkca tarâvet kesb idüb semen peydâ ider deyû vezîr-zâdenin huzûrında nakl olındıkda Kutbü’d-Dîn ahbâbına didiki siz bana bir şey nakl itdiniz ki ben andan gafil idim vâkı‘â bunları söyledüb sırlarına vâkıf olmak bir ‘âlemdir deyüb hemân ma‘hûdeleri huzûrına çağırub didiki kızlar sizlerden murâdım budır ki emr-i mücâma‘atda her biriniz meşrebinize muvâfık musâdefe itdiğiniz âleti ve alüfteliğe sebeb ne oldığını bana haber viresiz her kim doğrısını söyleyüb sergüzeştini ketm itmez ise ana ihsânım ziyâde olur didikde her birisi be-ser ü çeşm deyüb nakle âgaz eyledi evvelki hikâye ol mahbûbelerden evvelkisi vezîr-zâdenin önünde yer öpüb didiki efendim bu câriyeniz evâ’il hâlimde sahhâkalığa yeltenüb ba‘zı zarîfe hâtûnlar ile görüşürdüm ammâ günlerde bir gün sevdiğim haber gönderüb bana gelecek olmuş bendahı tedârik üzere olayım deyû giynüb kuşanub kendime çeki düzen virdim ve oldığım hânenin sütûhına çakub çömeldim ve önüme âyine koyub ‘akide balıyla fercimin kıllarını yolmağa başladım vâkı‘â fercim bir mertebe tarâvet kesb eylediki kaz göğsüne dönüb âyinede gördükce kendim dahı imrendiğimden âh sana bir yarak diyerek elimle urmağa başladım meğer bir âdem kendi sütuhından benim bu hâlimi temâşâ eyler imiş hemân şehveti hareket idüb ansızdan kendüyi dıvardan atub yanıma geldi ve bana âmân zemân virmeyüb der-‘akab beni der âguş ve bûs iderek uyluğum âresine girüb zekerini çıkardı cüssede gûyâ eşek sikine müşâbih idi anı gördiğim gibi bana havf târî olub ben ana tahammül idemem merhamet idüb az koy zâlim yohsa helâk olurum didim ve ızdırâbımdan kan-derlere batdım hattâ kendimi ga’ib idüb yerde miyim gökde miyim bilmedim bana gülerek cevâb virüb didiki kadınım korkma bunın lezzeti yenmedikce bilinmez sen böyle siki düşinde dahı görmemişsindir hele bir kerre duhûl itsünde gör deyû teselli idüb ölüm mertebesine varmış iken bana rehm itmeyüb hemân o kalaklı siki bana bir cins birleşdirdiki fercimin boş yerlerini tımtıkız idüb gûyâ ac idim toydım ve uyurdım uyandım hemân havfım sürûra mübeddel olub bir mertebe safâ kesb eyledimki anın gibi zevkı ‘ömrümde görmemiş idim ve kendüye bir mene muhabbet ve meveddet eyledimki ta‘biri imkânda değildir ve’l-hâsıl beni sahhâkalıkdan vaz geçirüb nîce günler anınla bu hâl üzre olub geçen günlerime te’essüf eyledim andan eyü bir vaktim ve andan lezîz bir halvetim oldı deyû hatm-i kelâm eyledi ikinci hikâye mahbûbelerden ikincisi vezîr-zâde huzûrına gelüb yer öpdi ve didiki bu câriyeniz evâ’il hâlimde mâl-i firâvâne mâlik olmam takrîbiyle yeni bâliğ civânlara dildâde olub üzdlerine elbise-i fâhire ile ziynet ve harclıklarını virir idim ammâ bir gün hâneme bir konşu kadın geldi benim ise olvakit sevdiğim ile bir husûs içün beynimizde şeker-âb vâki‘ olmuş idi anın hüzni ile mahzûn idim beni bu hâlde görüb ahvâlime muttali‘ olıcak bana azar itdi ve didiki elem çekme kadınım bulunmayan sana yâr olsun kabâhat senindir ki kadir ve kıymet bilmez ve rahm muhabbet ne idüğin fehm idüb mücâma‘at ehli olan şehbâz yiğitler ile görüşmezsinde bunca zemândır ki âyin-i muhabbeti icrâ kadar olmayan çocuklara meyl itmişsen anlar âdem kıymetini ve cimâ‘ ahvâlini ne bilsünler bilenler dahı kaşıklık sepedine fare girmişe dönüb âletlerinin girdiği ve çıkdığı tuyulmaz diyerek vâfir nasîhat-âmîz söz söyledi vâkı‘â cümlesi nefsü’l-emre mutâbık olmağla derûnıma te’sîr idüb beni gayri sevdâlara düşirdi pes şehvet tamarlarım hareket idüb cânım komşu kadın sen bilürsinki benim cimâ‘a sabr ü kararım yokdur yegâne re’y idersün didiğimde elem cekme kadınım yârın bize buyurın sizinle bildiğimizi müşâvere idelim matlûbınıza nâ’il ve murâdınıza vâsıl olasız didi bana bu söz sürûr virüb irtesi oldıkda elbise-i fâhirelerimi giydim ve ‘od ve ‘anber râyihalarıyla kendimi mu‘attar ve çeki düzen virüb komşu kadının hânesine vardım meğer komşu kadının zarîf ve zen-dost kıyafet-i güzel şehbâz yiğit karındaşı vardıki mukaddemâ beni istemiş idi ancak olvakitler murg-ı dilim ol hevâda perrân olmadığından ana râm olmamış idim ve’l-hâsıl bu def‘a vusûlümde bana istikbal idüb ta‘zîm ve tevkir iderek beni sadra geçirüb izhâr-ı beşâşet eyledi efendim safâ geldiniz kadem-rence buyurdınız diyerek hezâr dil-nüvâzlıklar ile gönlimi uğruladı ibtidâ bana hicâb elvirüb geldiğime nâdîm oldım lâkin giderek mu‘âmelesi tab‘ıma hoş gelüb sükût iderdim hemân komşu kadın benim ıztırâbımı görüb def‘-i hicâb içün âlât-ı bezmi âmâde idüb kadınım biz bunda zevk itmeğe geldik lûtf idüb tarh-ı tekellüf idek sizinle ‘ayş ü ‘işret ve zevk ve sohbet idelim diyerek evvel sâki sonra bâki vefkınca ibtidâ kendi nûş sonra bana teklîf eyledi nâcâr bendahı bir iki sâğar şey gördiğim gibi vâkı‘â bir kadeh mey kişinün cümle hicâbın getürür mısdakıyla külliyen hicâbım def‘ olub karındaş-ı mezbûr ile letâ’ife başladık giderek şehvetlerimiz harekete gelüb her kadeh başına bir bûsem almağa başladı bendahı ana meyl gösterdikce hemân elini esvâbımdan içerü sokdı ve bend-i şalvârımı çözmek isteyüb göbeğime vararak ba‘dehu fercime el itdi komşu kadın bizim cilvemizi görince karındaşına hatâ idüb yazık sana ne durursın kalkub iş görsene deyüb yanımızdan gitdi ve üstümüze oda kapusunı kapadı ba‘dehu soyunub benim yanıma geldi ve beni yatırdı uyluğım âresine girdi ve eteklerin serpüb zekeri aşkâre oldıkda gördümki mehîbü’l-manzar bir iri sikdir ki ‘ömrüm içinde anın gibi cüsselü büyük sik görmedim idi aklım başımdan gidüb ben buna tahammül idemem deyû çağırmağa başladım beni dinlemeyüb belimden kucakladı ve eliyle vâfir tükrük alub zekerine sürdi ve bir yol aşağıdan yukaru fercime sürişdirdi şehvetim harekete gelüb korkarak kacınarak duhûline müştak oldığım his eyledikde bir cins yerleştirdiki gûyâ cânıma cân katdı kemâl-i zevk ve safamdan ben ana mestâne nigâh itdikce anın dahı şehveti şiddet bulub hamle iderdi ve benim gözlerim süzilüb ve vücûdım gevşeyüb kendimi yitirme mertebesine vardıkda çeküb alurdı ve bir mikdâr hikâyesini sovudub yine salardı bu minvâl üzre bir sâ‘at mikdârı mübâşeretde bir kac def‘a inzâl olub bana didiki tâze çelebi sikişiyle bu nicedir bendahı yoğ olsunlar anlar âdemmidir didim dönüb hemân kadınım sen sağ ol ben sana zevkler itdireyimki ‘ömründe itmemiş olasın deyüb kalkdık ellerimiz yaykadık bir kâseye bâde koyub nûş eyledi ve bana dahı virüb ‘aşkınıza deyû nûş eyledim ve’l-hâsıl ol gün bir kaç def‘a birbirinden zevklı sikişler idüb safâlar eyledik ancak ‘ömrü az imiş ol esnâda sefere gidüb gelmek mukadder olmadı kâşki ben anın yerine öleydimde ol sağ olaydı deyû hatm-ı kelâm eyledi üçinci hikâye mahbûbelerin üçincisi dehân-bâz ve kıssasın nakle âgaz idüb didiki ben câriyeniz evâ’il hâlimde ‘âbide zâhide ve ekser eyyâmda sâ’ime olub ed‘iyye-i me’sûre kırâ’atına müdâvemet üzre idim ve leyâlî-i mübarekede ziyâret-i kubûr-ı ‘ulemâ ve sulehâ iderdim Cenâb-ı Hüsn-bahşâ-yı Mehâbib bana bir hüsn-i cemâl virmiş idiki Bağdâd şehrinde bana mu‘âdil güzel yoğidi ekâbir-i nâsdan beni çok kimseler istemiş idi birine cevâb virmeyüb iltifât itmez idim ammâ günlerde bir gün İmâm Ahmed Hanbelî hazretlerinin merkad-ı şerîflerini ziyâret kasdiyle şatt kenarına gelüb kayık tutub gitdim ammâ ol gün hevâda bir mertebe pûs ve tumân var idiki insan kendi elini görmek mümkin değil idi ve hevâdan yağmur gibi çiğ yağar idi bu hâl ile kayığa bindikde kayıkcı ‘azîmetimizden su’âl itdikde Ahmed Hanbelî ziyâretine didikde hemân baş üstüne deyûb kayığı alarga itdi ve yelken kürek çekilüb gitdik ben ise gice ‘ibâdet ve tâ‘at itmek hasebiyle uyumamış idim nâgâh uyku galebe itmekle hemân kayığa tayanub uyuya kalmışım benim öyle vakitde uyudığımı gördikde hüsn ve cemâlimi temâşâ iderek şehveti hareket ve şeytânlığın iğvâsına tabi‘yyet idüb metâ‘-ı vaslıma tâlib olmağla bir tenhâ yere yanaşub çıkmış ve beni bir hâlî yere çıkarmış ki eğer ol mahalde katlimi murâd eylese kimsenin haberi olmaz idi ba‘dehu bana kalk yukaru deyû çağırdı uyandım gördimki bir istemediğim korkunc yere gelmişim su’âl eyledim Allah içün olsun söyle bu mahal neresidir ve beni bunda niye getürdin didim taşra çıkar görürsün didikde bu sözden bana hiyâneti oldığını bilüb feryâd ve figan iderek ağlamağa başladım bana hancer çıkarub sesini kes yohsa senin bağırsaklarını döğerim didi hemân aklım gidüb âmân üzre olan malı al tek bana değme deyû niyâzımda bana mal gerekmez ancak garazım senin metâ‘-ı vaslınla kâm-yâb olmakdır didi bu sözi işidicek isti‘âze idüb kıyâmet güni ‘azabını ana beyân eyledim “ne ‘ârifest ki nesiye harîd ü nakd-i behişt” mısra’ı me’âliyle senin gibi bir melek-sîmâ bir dahı benim elime girmek ihtimâli yokdır böyle sözlerle seni terk-i mahâldir hemân ‘inâdı terk idüb taşra çık ve bana râm ol seninle ‘âlem-i dünyâda bir zevk idelim ki müddet-i ‘ömrinde ol zevkı unutmıyasın didi bu sözler benim gücime gelüb kat‘en cevâb virmedim hemân sıçrayub yanıma geldi ve beni saçımdan tutub kayıkdan çıkar ve kucağına alub arkam üstü yaturdı ve esvâbım açub şalvârımı yırtdı ve kendi eteğini kaldırdıkda zekerini gördüm bir mertebe kalkmış ki ta‘biri mümkin değildir gâh fercimin kapusına ve gâh göbeğime doğru şrak şrak urarak ve omuz başlarımdan tutub üzerime hücûm ve gâh yalvarub niyâz iderdi ammâ ben ise altında balıklayub kaçınur kodurmaz idim pes bu hâl üzre iş göremeyüb üzerimden kalkdı ve derhâl kayıkdan bir ip çıkardı ve elimi ayağımı bir yere tutub idüb ardıma geçüb bana bir hamle itdiki acısına tahammül idemeyüb feryâd eyledim ve didimki âmân bana merhamet eyle bıraktır idersen bâri fercime eyle ki bu mıhrez-i kebîre götüm tahammül itmeyüb acısına tâkat getüremem didim ol dahı çeküb çıkardı hemân kan yürümekten revân oldı bu hâli gördikte yalvarub didimki beni bu bendden halâs eyle sana râm olub teslîm olayım oldahı bendimi çözüb kalkdı bendahı suya vardım üstümi başımı yıkadım ve kendi kendime ta‘accüb idüb ne hâle giriftâr oldım deyû müstağrak-ı efkâr iken heman beni arkam üstüne yaturub uyluğum âresine girdi ve zekerini eline alub niyâz iderek sürüşdirdikce bi’z-zarûrî benimdahı şehvetim harekete gelüb teslîmiyyet gösterdim hemân beni kucaklayub öperek yalvararak usûlle bir cins yerleşdiki bana ‘âfiyetden lezîz gelüb güyâ uyurdım uyandım veyâhûd serhoş idim ayıldım ne gördim meğer hûb-sûret ve zarîf-kıyâfet bir şeh-levend tâze yiğit imişki cümle itdiklerime nedâmet ve birdahı itmemeğe ‘azîmet eyledim benim ‘âşıkane nigâh itdiğimi müşâhede itdikde iltifâtı ziyâde olub mülâ‘abe ve mülâtafe iderek beni sikiş sikdiki ‘ömrümde andan lezîz nesne görmedim ve beni bir mertebe kendüye cezb itdiki zühd ü salâhım bile gitdi hâsılı biri birimize ‘alâka ve muhabbetimiz ziyâde olub nice demler anınla görüşüb zevk ü safâlar itdik sonra karısı fışkıcı tuyub beynimizi tefrika sebeb oldı lâkin ölünce muhabbeti derûnımdan çıkmak muhaldir deyû te’essüfâne bu beytin mazmûnı ile hatm-i kelâm eyledi beyit darb-ı sikişle kan büzüğümden revân idi / demler o demler idi zeman ol zeman idi dördinci hikâye mahbûbenin dördincisi vezîr-zâdenin önünde yer öpüb nâz ile reftâr iderek muhterîk lisân ve sergüzeşti takrîr ve beyân idüb didiki sultânım bu câriyeniz dahı sagîre iken bir kimse benim hüsn-i cemâlimi gûş idüb bana tâlib ve kendüye tezvîc itmeğe râgıb olub gerçi orta yaşlu kimse idi lâkin nasîbim olmağla red idemeyüb ana varmış idim ve ben meşşâtelik fennini öğrenüb ricâl-i devletden nîce kimselerin hânesine varub yüz yazar idim kaçan bir yere gitsem tâze yiğitler benim hüsnimi görüb bana ta‘n iderlerdiki efendim bu güzellik ki sende vardır tâzelikde sana yazık değilmidir ki bir ihtiyâr herîfe düş olub kalmışsın bizim gibi tâze yiğitler ile hem-dem olsan dünyâda zevk niye dirler bilürdin deyû bu gûne kelimât ile beni başdan çıkarmak sevdâsında olub vuslatımı temenni iderler idi lâkin ben kimseye yüz virüb murâdlarına müsâ‘ade itmez idim ammâ iclerinde Bezirgân-zâde dimekle ‘arîf berber çelebi var idiki beni gördikde hayrân olub dâ’imâ yolum bekler idi ve kaçan beni yolda görse harf-endazlıklar idüb bu beyti ‘âşıkane okur idi beyit sen şâha bende itdi beni hâkim-i ezel / alur göziyle bak kölesi oldığım güzel deyub âh iderdi ben asla iltifât itmez idim cünki benden rû-yı dil görmemekle hevâsını teskîn idemeyüb hîleye sâlik oldı ve bana vâsıtalik fenini bilür bir mekkâre karı gönderüb sûret-i hakdan yanıma geldi bana hüsn-i mu‘âşeret gösterüb didiki bir devletlü kimsenin kızını kocaya virecekler sizi yüzini yazmağa isterler sizinle bile gidelim me’mûlından ziyâde in‘âmlarına mazhar olırsın didi bendahı kalbim saf oldığından sözine ‘itimâd idüb yola revân oldık giderek bu mahalle vardıkki ol hâtûn bana reh-nümâlık idüb bir kapu açdı vaktâ ki nerdübândan yukaru ‘azîmet itdikde başımı kaldırub sağa sola bakdım ne gelin var ne çengi bu hâli gördikde dâma giriftâr oldığım bilüb vahşet-i ‘azîme târî olmağla girü dütmeğe murâd eyledim nâgâh bir tarafdan ayın on dördine benzer bir civân-ı nâzenîn zâhir olub kapuyı muhkem kapadı ve derhâl beni koyub kucağına aldı ve öperek koklıyarak bir kasr-ı dil-küşâya çıkardıki gûnâgûn dîbâlar ile tezyîn olınmış gûyâ benim içün döşemişler ammâ ben anlara kat‘en iltifât itmeyüb beni salıvir yohsa feryâd idüb halkı başına üşüdürem didiğimde sühûletle benim râm olmayacağımı bilüb hemân üstime dal-hancer olub sesini çıkarma yohsa seni helâk iderim didi bendahı korkmadan sükût idüb oturdım anne kadın yanıma gelüb kızım ben seni şöyle bir melek-sîmâ çelebi ile zevk u safâ itmeğe getürdim nîçün râm olmazsın senin derdinden ne gicesi gice ne gündüzi gündüzdır bu mertebe serkeşliğin ma‘nâsı yokdır çok nâz ‘âşıkı usandırır dirler sonra fenâ olur senden rû-yı dil görmez ise korkarım ‘azab haliyle sana kıyar hemân benim nasîhatım istersen ana râm olub tâzelik çağı gecmeden ‘ayş ü ‘işret ve zevk u safâ idegör deyub ta‘âmlar ve şerâblar getürüb teklîf eyledi bende ‘inâd itdim bir şey tenâvül itmedim hemân ol yiğit benim bu vâdimi görüb gazab-âlûd yerinden sıcrayub alub kalkdı ben seni tahsîl idince bu kadar zahmet çekdim nice mümkindir ki seninle der-kâr olmadan benim olmadan halâs olasın deyub uçkurıma el idüb şalvârımı çıkardı ve beni altına alub kat‘en nutka mecâlim olmayub teslimiyet gösterdim hemân anı müşâhede itdikde sarılub bir mertebe dil-nüvâzlıklar eylediki bendahı bin canla firîftesi olub gerdânından koklamağa başladım oldahı hikâyesini yerleşdirme sevdâsında olub ayaklarımı kaldırub omuzına kodı ve ağzından bir mikdar tükrük alub evvelâ zekerine sonra kasığıma sürüb aşağıdan yukaru sürişdirdi ba‘dehu kellesini fercimin kapusına rast getürüb nice hamle itdi ise bedenime râhat ve hasta gönlüme sıhhat olub ‘alâka ve muhabbetim ziyâde olmağla belinden kucaklayub sîneme sardım ve öpüşerek inzâl olınca hareketden hâlî olmayub bir lezzet iktisâb itmişimdir ki anın fevkında bir lezzet olmıya bu minvâl üzre ahşam olıncaya dek on def‘a mücâma‘at eyleyüb her birinden bir gûne lezzet hâsıl idüb bendahı kalkub hemân ferâcemi giydim ve doğrı eve gelüb bir şey behânesiyle kocamla bir gavga çıkarub herîf ben seni istemem nikâhım helâl cânım âzâd ba‘de’l-yevm sende turmam deyüb esvâbımı ayırdım ve derhâl anınla ibrâ-yı zimmet idüb Bezirgân-zâdenin hânesinde karar ve anınla nice müddet zevk safâlar itdik kâşki ben andan evvel öleydimde anın hasretliğini cekmiyeydim deyû hatm-i kelâm eyledi beşinci hikâye mahbûbenin beşincisi reftâr iderek vezîr-zâdenin huzûrına geldi ve haşmet-i vakar ile güftâre gelüb didiki ammâ ben câriyeniz bir bezirgânın kızı idim pederim mütemevvil âdem olmağla kücükden nâz ü na‘îm ile perverde idüb temâm-ı bülûğa irdiğim gibi ‘ammi-zâdeme tezvîc idüb ‘âdet üzre düğün resmi temâm olub zifâf oldı ol gice bikrimi izâle idüb biri birimize muhabbet iderek niçe müddet hüsn-i zindegânî üzre anınla geçindik ammâ bi-emrullâh vücûdına bir ‘illet ‘ârız olub etıbbâdan niçe kimseler tedbîr ve ‘ilâcına ihtimâm itmişler iken bir vechile ‘ilâc-pezîr olmayub vefât eyledi bana bir mertebe hüzn târî oldıki iftirâkına tâkat getüremeyüb kendimi helâk itme mertebesine vardım ve kemâl-i tahsirimden niçe günler kabrini ziyâret idüb türbesini yapdırdım ve hamele-i Kur’ândan beş nefer â‘mâ kimesneyi türbedâr ta‘yîn itdim ammâ günlerde bir gün seherî kalkub sabâh karanlığında türbeye ‘azîmet eyledim gördümki türbede nöbetci kalan â‘mâ arkası üstine yatub uyurdı ve zekeri bir mertebe kalkmışki isti‘âze eyledim ve â‘mâyı uyandırmağa kasd eyledim Şeytân-ı la‘în bana vesvese virüb ‘ömrinde böyle sik gördüğin yokdur ne turursın fırsatı fevt eylemeye hemân zevk idegör deyû beni ıdlâl itmekle yâb yâb â‘mâdan tarafa vardım ve üzerinden esvâbını kaldırdıkda hikâyesi başı kaldırdı anı gördiğim gibi derhâl tonımı çıkarub hikâyesinin kellesine fercimi rast getürüb oturı virdiğim gibi dibinedek larkadak yerleşüb cânıma safâ hâsıl olub ba‘dehu olgün gûne gûne on def‘a sikiş eyledik andansonra hicâbım def‘ olub fâhişelik ‘illetine giriftâr oldım deyû hatm-ı kelâm eyledi altıncı hikâye mahbûbenin altıncısı vezîr-zâdenin huzûrında sırrını fâş eyleyüb didiki bu câriyeniz tüccârdan bir kimseye tezvîc olındım idi meğer ki pûlîc imiş benimle cimâ‘ itmek murâd eyledikde fercimin dudaklarını eliyle tutub zekerini aralığına komağa çalışurdı ahyanen bir mikdar hareket idüb anda dahı hırsından içine koyamayub kasığıma toğrı akıdırdı ben ise dâ’imâ hasret-i cimâ‘ ile âzürde-hâtır idim ve ol-vechden hüsn-i zindegânımız yoğidi günlerde bir gün ahbâbından bir kaç kimseler da‘vet idüb ol esnâda ‘Arab câriyemiz gözden nihân olmağla âyâ nereye gitdi deyû aşağı yukaru aradım gördimki dehlîzde dört ayaklu olmış ve ardına bizim kapuyı bekliyen kapucı Şeytân gibi geçmiş ve yerleşdirüb iş görirler gördiğim gibi ne yapacağım bilmedim hemân yanıma çağırub ‘itâb yüzinden ana didimki be köpek herîf bu nasıl işdir ki cesâret itdin ve dönüb câriyeye dahı ta‘rîz yüzinden bu işi ben itsem ağan olacak herîfe saklayub söylemez mi idin didikde câriye ayağıma sarılub âmân sultânım ağaya söylemem siz de kimi murâd iderseniz anınla görişüb zevk idiniz cez’ ü fez’ itdikde var imdi nerdübân başında gözet bir kimse gelürse bana haber eyle deyû gözciliğe gönderüb ve kapucıya korkma yanıma gel câriyeye itdiğin gibi bana da eyle didim anın dahı korkusı zâ’il olub yanıma geldi beni eğüb eteklerimi serince gördiki bende olan etvâr câriyenin gibi mülevves değil hemân herîf misk ve ‘anber râyihaların istişmâm itdikde yüzine sürüb kasığımı emmeğe başladı benim ise sabra mecâlim kalmayub tez tut deyû ‘acele itdiğimde hemân ol kalaklı sik ile bana bir sik çekdiki gûyâ hasretime kavuşub hasta gönlüme şifâ virdi ve bana bir lezzet hâsıl oldıki ‘ömrimde andan lezîz nesne görmedim olgünden beridirki alüfteliğe meyl eyledim deyû hatm-i kelâm eyledi yedinci hikâye mahbûbelerin yedincisi dahı ahvâlini beyâna tasaddi idüb didiki ammâ bu câriyeniz şâh cündîlerinden birinin karısı idim kocam gayet güzel-sûret ve zarîf-kıyâfet oldığından zen-dostlığa yeler idi bir takrîb ile şâhın câriyelerinden birine dildâde olub vakit buldıkca göz itmeğe sa‘y iderdi şâhın hayır-hahlarından biri ahvâle muttali‘ ve vâki‘ hâli şâha ‘arz idince hemân gazaba gelüb katl olsun deyû fermân idicek etrâfdan şefâ‘at olunub katlden halâs eylediler lâkin husyelerini çıkarub hâdim itsünler deyû emr eyledi pes bu emre emsâlen öylece eylediler ki nisâdan asla farkı kalmadı ba‘dehu kendüye tedbîr itdirdüb sıhhat buldıkdansonra şâh hidmetinde olmağı terk idüb âhır diyâre gitmeğe ‘azîmet eyledi ve yol tedâriki görüb yüklerimizi yükletdik ve atlarımıza süvâr olub yola revân oldık şehirden çıkub kat‘-ı menâzil iderek bir mahalle varub nüzül eyledik ve anda bir iki gün kalmağı ta‘mîm itdikde bir güzel şehbâz yiğit katırcımız var idi hemân yükleri indirüb hazırladı ol gice anda yatub katırcı dahı hayvanlar ile başımız ucunda yatdı ammâ bir vakitdensonra kocam uyanub bana muhabbeti ziyâde oldığından sarıldı ve beni öperek kuçarak üzerime bindi ve avret gibi müsâhakaya başladı meğer katırcı başımız ucunda uyumaz imiş bizim haberimiz yoğidi ba‘dehu kocam uyuyub ve benim şehvetim harekete gelmekle uykum kaçub şöylece yatmış idim birde anı gördimki katırcı kalkub katıra toğri yöneldi ve zekerini çıkarub kellesini tükrükleyib katırın ardına geçüb fercine idhâl eyledi ve katırı kendüye çekerek inzâl olunca vardı geldi ba‘dehu çeküb çıkardı ben anı dahı gördiğim gibi şehvetim dahı ziyâde olub ateşlere düşdim ne yapacağımı bilmedim ve gözümi ol cânibe diküb baka kaldım ve mülâhaza itdimki eğer bu gice bununla bir işidecek olursam ve kocam tuyarsa bana âmân virmeyüb katl ider bu üslûb-ı hakîm üzre tedârik lâzımdır didim kocamın yanından yapcacık kalkub ol cânibe yöneldim ve ana ta‘rîfi idüb âdem katırı niçün sikdin didim meğer söz anlar imiş cevâba tasaddî idüb yâ sultânım su bulunmadığı yerde teyemmüm câ’iz didi bendahı bu senin didiğin benî âdem olmadığı mahalde olur yohsa burada ne zarûret var didikde gülerek yüzime bakub efendim bana râm olacağını bileydim ol şeyi irtikâb itmez idim didi ba‘dehu fırsata müterakkıb oldık tâ ki kocam sayd ü şikâr içün gezmeğe gitdi ve ortalık hâlî kaldıkda katırcıya vuslat makalli geldi deyû uşâret eyledim oldahı yanıma geldi ve beni kucakladı ve bûsemi aldı ben ana didimki hânım mıhrezini göreyim zîrâ anı görmekle lezzet hâsıl olur didim kaçanki eteğini kaldırdı ve zekeri aşikâre oldukda bir mertebe zekeri kalkmış idiki ta‘bîr olınmaz öyle gördikde hırsımdan elime alub ohşayub ve öperek emmeğe başladım emdikçe bana bir lezzet hâsıl olurdıki takrîr idemem temâm başı sulanmağa başladıkda derhâl uyluğum âresine girüb ayaklarımı kaldırdı ve fercime tayanub âheste âheste lark idüb gûnâ gûn hareketler iderek sahk-ı fercimde gûyâ bir katır oyunu çıkardıki temâm inzâl olınca bu minvâl üzre safâ kesb eyledi ba‘dehu kocamla dirilemeyüb mufârakat eyledik ve ol katırcı yiğidile zevk ve safâda olub böyle da‘vetlerde tedârik itdiğim şeyi anın önüne döküb ve cânımı dahı istese diriğ itmem deyû hatm-ı kelâm eyledi sekizinci hikâye mahbûbelerden sekizincisi vezîr-zâdenin huzûrunda temennâ idüb ahvâlini takrîre âgâz iderek didiki ammâ ben câriyeniz zindâncı kızı dimekle ma‘rûf ve hüsn ve cemâlle mevsûf olub peder ve mâderim müsinne olmağla zindânı muhâfaza içün anda sâkine olurduk sinnim henüz on beş yaşına girdiği vakitler idi bir gulâm-ı nâzenîni pâdişâh tarafından habs içün zindâna getürdiler cemâli bedr olmış aya benzer idi ancak pâdişâh katında cürmi ziyâde oldığından muhâfazasına te’kîd oluna deyû fermân-ı ‘âlî sâdr oldığı ecilden ayaklarına bir ağur bukağu bend idüb muhâfazasında ihtimâm eylediler pederim hod muhâfazasını bize tavsiye idüb gayet te’kîd iderdi ben ise ol gulâmı gördiğim gibi cân ü dilden âşiftesi ve hüsn ü cemâlinin firîftesi olub ekseriyâ anı gözetmek behânesiyle hüsnini temâşâ içün yanına varır idim ammâ bir gün pederim köye gitmek murâd eyledi bize tenbîh itdiki bu mahbûs arslana benzer bir yiğitdir ben gidince bunı bir hoşca gözedesiz deyûb gitdi hemân pederim gitdiği gibi fırsat ganîmetdir deyû ta‘âm tedârik idüb yanına vardım beni gördikde mesrûr oldı zîrâ anında bana muhabbeti ziyâde oldığını hiss iderdim hâsılı ta‘âm itdirüb ve hidmetini edâ itdikde yanına yaklaşub biri birimize izhâr-ı muhabbet ve ‘âşıkane sohbetler iderek beni sînesine sarub gözlerimden öpmeğe ve dudaklarımdan emmeğe başladı bendahı anın gül-ruhlarını koklamağa başladım bana kızlığımı su’âl eyledi kız değilim didiğimde ziyâde mesrûr olub beni arkam üstüne yatırtmağa bendleri mâni‘ olmağla hemân yanbeğiden fercime idhâl eyledi bendahı sarılarak ve kıçımı kaldırarak inzâl olub safâ kesb eyledik bu minvâl üzre sabahdan öğle vaktine değin üç def‘a mücâma‘at idüb ba‘dehu yanından ayrıldım hemân ertesi oldıkda bir eğe tedârik idüb ve tedrîcî eğeleyüb bukağıdan halâs olmağla hemân yol bulub anınla zindan firâr eyledik ol günden beridir ki sevdâ-yı zülfi beni başdan çıkarub alüfteliğe yüz tutmuşımdır deyû hatm-ı kelâm eyledi dokuzıncı hikâye mahbûbelerin dokuzıncısı vezîr-zâdenin huzûrında yer öpüb fıskını ‘ayân ve sergüzeştini beyân idüb didiki bu câriyeniz kendimi bileliden berü hicâbım def‘ olunub küçüklikden alüftelik eylerim sebebi bu olmuşdır ki pederim fıruncı olmağla dükkânımızda bir hamurkâr kimse var idi ki gayet iri cüsselü olub arslana benzer idi bu câriyeniz küçüklükden beri haşarıca oldığımdan ol yaşına değin kimseden kaçınmayub fıruncıların yanına girer çıkar oynardım ammâ mezkûr hamurkâr benim içün çörekler ve börekler yabub bana ziyâdece iltifât itdiğinden ekseriyâ işi olmadıkca anın yanına gider idim ve beni dizine oturdub sikinin üstünde oynadır idi ve gâhîce zekerinin kellesini kasığıma ve butum âresine sürüşdürüb itdirir idi giderek ben yöni bilmeğe başladım ve şehvetim hareket idüb cimâ‘ lezzetini duyar oldım bir def‘a dahı yine ‘âdeti üzre böyle eyledikde senin böyle eylemen bana azâb viriyor hemân murâdın beni sikmek ise âdem gibi iş gör yohsa beni salıvir gideyim didim döndi bana didiki efendim cânıma minnet lâkin siz dahı bikrsiniz sizinle nice iş göreyim didikde vay meğer bikr olanlar sikilir mi didim bu kelâmı ol yiğit benden işidicek eli ve ayağı ditremeğe başladı ve der-‘akab beni yatırub ve uyluğımı kendi uyluğı âresine koyub ağzından tükrük aldı ve bir eyüce zekerine ve benim kasığıma ve fercimin kapusına sürdi ve zekerini sürüşdirmeğe başladı bir mertebe sürüşdirdiki fercim kanamağa başladı kanı gördikde bana didiki efendim tûtî korkma kızlığın yerindedir ziyâdece sürüşdirdiğimden fercinin kenarları kanadı didikde ben didimki yazık sana ki bu vakte dek ben kız kalam ne turursın hemân işini temâm idüb beni bu tahassürden halâs eyle didim ba‘dehu zekerini fercime tayadıkda dizini tayadı sandım hemân parmak üstine gelüb bana bir hamle eylediki acısını tuymayub beni mest itdi hâsılı burun nağmeleri iderek beni bir sikiş sikdiki hastaya sıhhatdan lezîz ve dertlilere şifâdan ‘azîz idi def‘a-ı vâhidde üc def‘a inzâl olmadıkca üzerimden kalkmadı gördimki beni al kana boyamış hemân kalkub tonumı giydim ve şerrimizi kimesneye fâş itmeyüb aralık düşdikce anınla derkâr olarak yüzim gözim açılub alüfteliğime sebeb oldı deyû hatm-ı kelâm eyledi pes vezîr-zâde bu kahbelerin vak‘alarını istimâ‘ itdikde ta‘accüb idüb bildiki avretlerin şehvetleri erkeklere galib imiş