İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır gibi farklı illerden 16 tiyatro insanıyla gerçekleştirdiğimiz söyleşi dosyamızın bu üçüncü bölümünde; resmi makamların tiyatrolar karşısındaki tavırlarına, bağımsız tiyatroların ekonomik yapısına ve tiyatro emekçilerinin yeni örgütlenme çalışmalarına odaklanıyoruz.
22 Temmuz 2020 16:28
Soruşturmamızın ilk ve ikinci bölümlerinde tiyatro emekçilerine şu soruları sormuştuk:
Bu bölümde de şu soruların cevaplarını yayınlıyoruz:
Genco Erkal, Dostlar Tiyatrosu, Yönetmen, Oyuncu
Kültür Bakanlığı özel tiyatrolara verdiği toplam destek miktarını az biraz arttırdı ama sözünü ettiğim koşullar nedeniyle bu para hiçbir işe yaramaz. Kaldı ki devlet bizim gibi muhalif tiyatrolara Gezi olaylarından beri beş kuruş yardım yapmaz, devlete ait salonları parasıyla bile kiralamaz, üniversitelere de salon vermeyin diye baskı yapar. Devletten hiç umut yok.
Nazan Kesal, Tiyatro Poyraz, Oyuncu
Salgının başladığı günlerde kurulan “Tiyatromuz Yaşasın Kollektifi”nin destekçilerinden biriydim. Acil yapılması gerekenleri sıraladıkları, benim de imzacısı olduğum taleplerdi bunlar ve hâlâ karşılanmadı.
– Kamusal Tiyatrolar KDV, Gelir Vergisi, Stopaj gibi vergilerden muaf tutulmalı, mevcut borçlarla ilgili düzenlemeler yapılmalıdır,
– Elektrik, doğalgaz, su gibi faturalar 2021 Ocak ayına kadar dondurulmalıdır. Sonrası için de indirim uygulanabilecek bir düzenleme yapılmalıdır,
– 2021 Ocak ayına kadar kamusal tiyatroların salon kiraları devlet tarafından karşılanmalıdır.
Nitelikli Tiyatrolar salgın öncesi de zor şartlarda ayakta kalmaya çalışıyorlardı. Şimdi durum daha da kötü. Avrupa’nın en iyi tiyatroları vergiyi, salon kirasını düşünmüyor. Hangi etkide, estetikte nasıl oyun üreteceğini düşünürken bizler, “Tiyatromuz Yaşasın” diye imza topluyoruz. Çok acı. Çünkü o devletler sanatı toplumun ihtiyacı olarak görüyor ve destekliyor.
Özel Tiyatrolar bu süreçte yalnız bırakıldı. Yoklar ve hiç olmamışlar gibi muamele gördüler. Tiyatronun kârlı-ticari bir iş olduğu yanılgısı içinde olunduğu sürece bu kısırdöngü zorlaşarak sürer gider.
Hakan Altıner, Kedi Sahne Sanatları, Yönetmen, Oyuncu
Henüz, devlet veya belediyeler adına yapılabilecek destekler netleşmedi. Öneriler çok, toplantılar yapıldı, ancak Temmuz 2020 itibarıyla beklemedeyiz.
Mehmet Atay, Çankaya Sahne, Oyuncu
Devlet katında neden ümitsiz olduğumu daha önceki sorularınızda kısmen cevapladım sanırım. Ben henüz katıldım ama yıllardır özel tiyatrolar bir yasa için bas bas bağırıyorlar. Buna hadi uzun sürecek bir çalışma diyelim. Ama Tiyatromuz Yaşasın inisiyatifinin 32.000 imzayı arkasına alarak 7 maddelik bir acil isteği var. Bunu dikkate alsınlar yeter şimdilik.
Kemal Aydoğan, Moda Sahnesi, Yönetmen
Acilen özel tiyatrolara ait vergi sigorta borçlarının silinmesi, ileriye dönük olarak da vergi muafiyeti getirilmesi gerekir. Salonu olan özel tiyatrolara kira desteği, istihdam oranına göre maddi destek sağlanması gerekir. Özellikle salon sahibi olan özel tiyatroların durumlarının fizibilitesinin devlet ve yerel yönetimler tarafından çıkarılması gerekir. Çünkü tiyatro sanatının toplumla olan etkileşimi için bu çalışma şart. Tabii öncelikle “gelişi güzel” bir hali olan kültür sanat politikasızlığından kurtulmak gerekir.
Şevket Çoruh, Baba Sahne, Oyuncu
Önlem mi alındı? Alındıysa benim haberim yok. Benim bildiğim tiyatroların ayakta kalması için özel bir önlem alınmadı. Aktarılan bir kaynaktan bahsediyorsanız, bize o da ulaşmadı. Devlet kurumsal bir varlıktır ve tek işi halkının daha mutlu, daha huzurlu bir hayat yaşamasını sağlamaktır. Bunu yapsın yeter. Ayrıca, ödenekli tiyatroların salonları, olanakları özel tiyatrolara açılabilir, bunun yanında vergi muafiyetleri, düşünülebilir.
Cüneyt Yalaz, BGST-Tiyatro, Oyuncu, Yazar, Eğitmen
Devletin bu dönemde tiyatrolara desteği kesinlikle yetersiz ve göstermelik. Tiyatrocuların yaşadığı sorunları bırakın tedavi etmeyi, semptom giderici bile olamayacak kadar cılız çözümler. Özel tiyatrolara devlet desteği bir miktar arttırıldı ama bunun tiyatrocuların sorunlarını hafifletmesi mümkün değil. Kültür sanata devlet bütçesinden ayrılan pay gülünç denecek derecede küçük. Üstelik bu küçük payın dağılımı da hayli hakkaniyetsiz. Devlet Tiyatrolarının bütçeden aldığı payla özel tiyatrolara yapılan desteği karşılaştırdığınızda son derece hakkaniyetsiz bir oranla karşılaşıyorsunuz. Ayrıca bu yardımın dağıtımında adil olmayan, tarafgir uygulamalar olduğu, sürecin şeffaflıktan uzak yürüdüğü hepimizin malumu. Diğer bir sorun da tiyatroların ihtiyacı ya da kapasiteleri gözetilmeden, proje bazlı bir biçimde bu dağılımın yapılması. Örneğin salon sahibi olan toplulukların pandemi sürecini çok daha sancılı yaşadıklarını dikkate alarak bir dağılım yapılması gerekir. Bu salonlar hepimizin kullandığı salonlar. Bunlar kapanırsa sadece o salonların sahibi topluluklar değil, hepimiz zarar göreceğiz bu sonuçtan.
Devletin yapabileceği çok basit bir icraat da tiyatrolarda verginin minimize edilmesi olabilir. Yüksek vergi giderleri salonlu, salonsuz bütün toplulukların ortak derdi. Desteklenmesi gereken bir sektörde verginin en üst seviyeden toplanması devletin kültür sanat alanına bakışının da ne kadar olumsuz olduğunun bir göstergesi.
Devlet desteği bir ulufe ya da sadaka gibi değerlendirilmemeli, bu bizim en doğal vatandaşlık hakkımız. Birçok kesim için geçerli bu söylediğim. Yıllardır ödediğimiz vergilerin, yapılan kesintilerin vatandaşa geri dönmesi gerekiyor. Bu dönemde olmayacak da ne zaman olacak bu. Ama devlet harcama tercihlerini farklı yerlere yarar sağlayacak şekilde yapmaya devam ediyor hâlâ. Elde kalan kıt kaynaklar hâlâ sınır ötesi operasyonlara, gereksiz otoban ve inşaat projelerine akıtılıyor. Burada bir tercih var. Devlet belirli kesimlere “siz benim için değerli değilsiniz, makbul vatandaş değilsiniz” diyor. Tiyatrocular da bu kesimlerden biri.
Bu süreçte yerel yönetimlere de çok iş düşüyor aslında ama merkezi hükümet bu yerel yönetimlerin de elini kolunu bağlıyor. Yerelin güçlenmesine olanak sağlamayan, hatta onu zayıflatmaya çalışan bir yönetim mantığı egemen şu anda. Muhalif yerel yönetimlerin de ne kadar tutarlı, sağlıklı bir kültür-sanat politikasına sahip olduğu ayrı bir tartışma konusu elbette.
Devletin neler yapabileceğine dair daha önce söylediklerimin yanı sıra aslında #TiyatromuzYaşasın kampanyası kapsamlı bir yol haritası sunuyor bence.
Cansu Fırıncı, Oyun Sandalı, Oyuncu
Bu süreçte devletin Kültür Bakanlığı tiyatrolara kaynak aktarabilmek için oyunların dijital gösterim haklarını satın alma yoluyla kaynak aktarmaya karar veriyor, aynı devletin Maliye Bakanlığı yapılacak olan bu yardımın yüzde 20’sini gelir vergisi, yüzde 18’ini KDV olmak üzere toplamda yüzde 38’ini geri alacağını söylüyor.
Sezon dışı dönemde salonları açıp ek önlemlerle en az iki buçuk katına çıkacak olan tüm maddi külfeti yüzde 60 kapasiteyle sınırladığı tiyatroların sırtına yıkıyor.
Yapılması gereken ilk şey, hiç vakit kaybetmeksizin imzaya açtığımız metindeki 7 talebin kayıtsız şartsız yerine getirilmesidir. Hemen akabinde tiyatro yasasının çıkarılması için tiyatro örgütleriyle bir araya gelinmesi ve hızlıca yasa tanımının çıkarılmasıdır.
Aynı hızla yeni bir tiyatro sezonu tanımlamasının yapılarak tüm ülkeye yayılacak açıkhava gösterim alanlarının kurulması, tüm teknik ihtiyaçların temin edilmesi, gerekli maddi kaynağın yaratılmasıdır.
Firuze Engin, Tiyatro BeReZe, Oyun Yazarı, Oyuncu
Genel olarak özel sanat girişimlerinin ülke ekonomisinde en görmezden gelinen konu olduğunu düşünüyorum. Hükümet, sanat kurumlarının ekonomik ve kültürel döngüye katkısının ne kadar değerli olduğunu okuyamıyor. Bu okumayı yapmayı gerekli de görmüyor. Üstelik, tam da şu an en doğru zamanken. 4 aydır, tiyatrolar bir kalp çarpıntısı içinde gelecekleri için kaygı duyuyorlar. Ve kaygı duyduğumuz tüm katı gerçekler artık karınlarımıza kadar değmeye başladı. Tiyatrolar devletten bağış ya da bir tür zekat beklemiyor. Hakkımız olanı istiyoruz. Bugüne dek ödediğimiz vergilerin hizmet karşılığını ve ülkenin kültürel gelişimine sunduğumuz katkının maddi manevi değerini bekliyoruz. Şu âna dek getirilen hiçbir uygulama çözüm odaklı değil. “Bir şeyler yapmıyor değiliz” diyebilmek için, Kültür Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü’nün bir destek girişimi oldu. Yüzlerce tiyatro başvurduk. Bir gördük ki açıkladıkları destek miktarları çoğu tiyatronun bir aylık kira masrafı, o kadar. Bu tiyatrolarda çalışan insanlar ne olacak? Şirket masraflarımız ne olacak? Çözüm odaklı uygulamalar kurgulayıp işletebilmek için tüm tiyatro örgütleri bu uygulamaların tasarı safhasındayken söz sahibi olmalı.
Ilgın Sönmez, Koma Sahne, Oyuncu, Yönetmen
Devletin tiyatroya mesafesi ve teatral tanımlara, sınıflandırmalara, camiaya kayıtsızlığı bu hükümete has değil. Evvel ezel böyle. Ama tabii pandemi bu döneme denk geldi. Talepler de bu hükümete iletildi. Kültür Bakanı 40 dakikalık Kültür ve Turizm açıklamasının 30 dakikasını turizm, 8 dakikasını kültür ve sanat, 2 dakikasını ise tiyatroya ayıran bir anlayışa sahip. Gerçi şaşıramıyorum, zira müzik sektörü çalışanlarına destek vermek için Demet Akalın konseri vesaire düzenlenen bir sistemin içindeyiz. Devlet öncelikle tiyatro yasasını çıkarmalı. Ve ticari tanımlamalar yapılmalı. Pandemi sürecine yönelik hızır çözümler oluşturulmalı devlet tarafından. Tiyatro yapan insanların bugünü ve yarını düşüncesi hafifletilmeli. Devlet, elindeki büyük sahneleri özel tiyatrolarla paylaşmalı. Yerel yönetimleri de il ve semt tiyatrolarına destek için teşvik etmeli. Prosedürlerin aşıldığı bir sürece ihtiyacımız var. Daha fazla iletişim kurabilmeliyiz. Devletten çekinmeyi reddediyorum. Açıkça konuşabiliriz. Konuşabilmeliyiz de. 1 Temmuz sahneleri açın kararını ve devlet desteği politikasını protesto ediyorum misal. Bunu konuşabilmek de isterim.
Kamer Yıldız Ok, Tiyatro Kalemi, Yazar, Yönetmen
İlk kapatılanlar arasında tiyatrolar vardı. Tiyatrolar ilk zarara uğrayanlar arasındaydı. Ve bu süreci tüm sektörün kademe kademe durdurulması izledi. Tabii tüm virüs yayılmasına karşın üretimi durmayan, durdurulmayan birçok sektörün tehlikeyle çalışmaya devam etmesi ayrı bir konu başlığı. Tümden bir kısıtlama uygulanması, geçici süreliğine tüm sektör emekçilerinin evde kalması gerekirken, bizler kısıtlı sokağa çıkma yasakları yaşayan bir toplumun yarı delileri arasında yer aldık tiyatrocular olarak. Zaten gitmek zorunda bırakıldığımız bir tiyatromuz olmadığından mecburen evde kaldık, hâlâ evde kalmaya devam ediyoruz. Yetersizlik midir yoksa bizlerin yani tiyatrocuların görmezden gelinmesi midir bilinmez, alınan tüm önlemleri sağlık açısından yerine getirebilen, fakat maddi kaygıları her geçen gün büyüyen bir sektörün somut destek görmeyenleriyiz. Görünebilir olmadığımız için bakanlıklar, hükümet ya da devlet tarafından tüm önerilerimiz şu an okunmamakta… yoksa bir kısmımız şu an tacir kimliğimiz ile değil sanat üreticileri olarak bir yasanın yazılması, tiyatro yasasının yürürlüğe girmesi için cebelleşmekteyiz. Pandemi sürecinde güvencesizdik, hazırlıksızdık, işsizdik. Sanat icra eden tüccarlardık. Sahnelerimiz de ticarethaneydi. Hiçbir yasada adımız yoktu. Özel tiyatro icra eden tacirlerdik. İtiraz etmediğimiz tüm bu sanattan yoksun sıfatlar, bizleri şu an tiyatrolarımızda karanlığa sürüklüyor.
Nesrin Uçarlar, Tiyatro Medresesi, Seyyar Sahne, Yazar, Oyuncu
Yakınlarda bizim de başvurduğumuz ve cüzi de olsa pay aldığımız devlet desteği, kritik durumda olan bağımsız oyuncular, küçük tiyatrolar ve taşradaki gruplar için önemliydi ve fakat yeterli değildi elbette, özellikle salon işleten tiyatrolar için. Türkiye’de bağımsız tiyatroların mekân problemi yaşadığı bir gerçek. Tiyatroların mekân ihtiyacını karşılamak için bazı tiyatro grupları büyük riskler alarak tiyatro salonları kurdular. Ama görüldü ki böylesine büyük işler, kamu kaynakları olmadan pek mümkün değil. Sadece mekân sahiplerini değil mekânsız tüm tiyatrocuları da ilgilendiren bu problemle ilgili kamu kaynaklarının harekete geçirilmesi elzem. Pandemi dönemi, bu kronik sorun üzerine düşünmemiz ve daha köklü çözümler üretmemiz için bir fırsat olabilir. Devlet tiyatrolarına ayrılan ödeneğin genel bütçe içindeki oranı, özel tiyatrolara verilen yardımın, devlet tiyatrolarına ayrılan ödeneğe oranına benzer durumda sorunlu. Kısacası devletin tiyatroya ayırdığı ödeneğin önemli bir kısmı özel tiyatrolara ulaşmıyor. Bu sorunun tartışmaya değer pek çok veçhesi var, ama şimdilik somut yapısal öneriler bakımından kısaca şunları söyleyebiliriz belki: Devlet tiyatrolarına ait salonların, prova ve gösteri yapabilmeleri için özel tiyatro gruplarına da açılması ve kadrolu sanatçı anlayışının tamamen terk edilmesi gibi kalıcı ve yapısal öneriler ve sinema için olduğu gibi, oyun başvurularının değerlendirilerek, prodüksiyon destek programları oluşturulması gibi teşvik tedbirleri düşünülebilir.
Nezaket Erden, Tiyatro Hemhal, Oyuncu
Gerçekçi ve makul gelmiyor devletin sunduğu çözümler. Özellikle bağımsız tiyatrolar için daha kapsamlı, gerçekçi çözümler üretilmeli. Öncelikle tiyatro mekânlarının bu süreçte ayakta kalabilmesi için somut bir destek olmalı. Sonrasında oyunlarımızı sınırlı kapasiteyle de olsa maddi bir kayıp yaşamadan, sağlıklı bir ortamda oynayabileceğimiz koşullar sağlamasını bekliyorum.
Pınar Yıldırım, Kadıköy Emek Tiyatrosu, Oyuncu
Biz bağımsız tiyatrolar olarak Mart ayından itibaren benzer çözümleri defalarca ve farklı mecralarda şu maddelerle dile getirdik:
– Ödenekli tiyatroların dışında kalan tiyatroların KDV, gelir vergisi, stopaj vergilerinden muaf tutulması.
– Elektrik, su, doğalgaz gibi giderlerin Ocak 2021 tarihine kadar dondurulması. Sonrasında da indirimli olarak tiyatrolara sağlanması. 2021 Ocak ayına kadar salonu olan özel tiyatroların kira bedellerinin devlet destekleriyle sağlanması.
– Özel tiyatrolarda çalışan personellerin SGK primlerinin ödenmesini 2021 Ocak ayına kadar devlet kurumlarının üstlenmesi.
Tiyatro oyuncu ve emekçilerinin asgari yaşam koşullarının maddi olarak sağlanması. Kültür Bakanlığı’nın özel tiyatrolara devlet desteği yönetmeliğinin şartlara uygun olarak düzenlenmesi. (Kültür Bakanlığı bu konuda bazı olumlu düzenlemeler yaptı son dönemde.) Zaman kaybetmeden ödenekli tiyatroların dışında kalan tiyatroların faaliyetlerini düzenlemek üzere bir tiyatro yasası yapılmalı. Özel tiyatroların üzerinden “ticari” kuruluş yaftası çıkarılmalı, “özel sanat kuruluşu” tanımı oluşturulmalı. Bizler kamu hizmeti veren kuruluşlarız, ticarethane kimliği üzerimizden çekilmeli ve tiyatro yasası çıkmalıdır.
Anayasadaki 64. madde sanatın ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi ve desteklenmesini, 2. maddesi de sosyal devlet olmanın yükümlülüklerinden bahseder. Anayasada bu maddeler ışığında kamusal düzenlemeler oluşturulmalı, detaylandırılmalı ve bu doğrultuda kapsamlı bir Tiyatro Yasası çıkarılmalıdır. Bu yasa da tüm tiyatroların ve mesleklerini icra eden tüm yaratıcı, icracı tiyatro emekçilerinin nitelikli tiyatro yapma, nitelikli oyun üretme koşullarının yaratılması, düzenlenmesi, haklarının korunması ve teminat altına alınması sağlanmalıdır. Sanat alanında kamusal akıl ile üretim yapan tiyatrolara tüm dünyada olduğu gibi özerk bir işleyiş hakkı ve kamu desteği sağlanmalı ve bu yasalarla teminat altına alınmalıdır. Kamu desteği ve özerk bir yapılanma olmadan sanatsal üretim ve nitelikli yaratım özgürce yapılamaz. Kamusal akılla üretim veren tüm tiyatrolar piyasa koşullarına yenik düşmeden desteklenmeli ve korunmalıdır. Bu tanımlar ve tarifler yapılmadan yürütülen sanat alanındaki işleyiş, piyasa koşullarına yenik düşeceğinden sürdürülebilir sağlıklı bir kültür, sanat politikasından ve yapılanmasından bahsedilemez.
Kültür Bakanlığı, her sene tiyatrolar için ayrılan hibenin çoğunu Devlet Tiyatrolarına ayırıyor. Özel tiyatrolar ise bu ödeneklerden yeterince faydalanamıyor.
Yavuz Akkuzu, Amed Şehir Tiyatrosu, Oyuncu
“Dijital kütüphane” dışında tiyatrolara doğrudan bir destek paketi ben bilmiyorum. Bu konu için de bizden örnek verecek olursam; Kültür Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü bizim Tartuffe oyunumuzun çekimi, kurgusu, dijitale aktarımı ve oyuncu bedeli karşılında vergisi düşürülmemiş haliyle 11.750 Lira destekte bulunmayı kabul etti. Şimdiye kadar yaklaşık 3,5 yıldır devlete verdiğimiz vergi, stopaj ve SSK primleri toplam ödemelerimizin yaklaşık 15’de 1’i. Bu oran kapitalist devlet anlayışını güzel özetliyor aslında. 1 verip 15 almak.
Devletin bu tutumuna karşı biz tiyatrocular tiyatro yasasındaki “tacir” statüsünün acilen değişikliğinin kaçınılmaz olduğunu her yerde vurgulamalıyız. İkinci somut, açık ve bazı tiyatro camialarına eleştirellik de içeren önerim ise özel ve devlet tiyatrolarına ayrılan bütçelerin eşitlenmesini gündemimize taşımak.
Yılmaz Sütçü, Oyuncu
Bakanlık ve Devlet bu tarafa bakmamayı seçti, gözlerini bizden kaçırıyor. Yokmuşuz gibi davranıyor. Yüzlerce tiyatro birleşip Tiyatromuz Yaşasın inisiyatifini oluşturdu. Binlerce imza toplandı. Bakanlıktan ses çıkmadı. Göstermelik ve geçici çözümlerle resmen oyalandık.
Devlet sanata ve kültüre acilen yardım elini uzatmalıdır. Taleplerimizi dinlemeli, ihtiyaçlarımızı idrak etmelidir. Kültürün ve sanatın yok olması çok ciddi bir uzuv kaybına yol açacak, hepimiz için geri dönülmez bir çöküşe neden olacaktır. Düşüncesi bile korkunç.
Genco Erkal, Dostlar Tiyatrosu, Yönetmen, Oyuncu
Bağımsız tiyatrolar zaten zor durumdaydı, pandemi bence öldürücü darbe oldu. Özellikle kıt kanaat geçinen ufak tiyatrolar nasıl ayakta kalacak. Zaten 100 kişi alan salona sadece 60 bilet satabilirseniz o parayla tiyatro nasıl yaşayacak? Çok karamsarım.
Hakan Altıner, Kedi Sahne Sanatları, Yönetmen, Oyuncu
Devlet desteği bunca yıldır, zamana ve olaylara göre farklılıklar gösterdi. “Bağımsız tiyatrolar”, yeri oluşturulan bir kavram. Özel tiyatrolar içinde, daha küçük ölçekli, alternatif tiyatro topluluklarını kapsıyor sanıyorum. Bu tiyatroların, tiyatro yaşamına büyük bir canlılık getirdiği bir gerçek. Ancak hem bizim gibi kurumsallaşmış özel tiyatroların, hem de bu “Bağımsız Tiyatrolar”ın amaçları aynı; dolayısıyla farklı ölçeklerde dertleri de aynı.
Kemal Aydoğan, Moda Sahnesi, Yönetmen
Devlet ekonomik desteği bir cezalandırma aracı gibi kullanıyor. Devletin bu fiilleriyle birlikte “kamusallık” bitip yerini “dar ideolojik” çıkarlar almış oluyor. Türkiye’de bu tür ayrımcılıklardan kurtulmak için kat edilecek uzun bir yol var. Tiyatrocuların kararlı ve basiretli tutumları, bu konudaki inatları bu tür olumsuzlukları değiştirebilir ancak. Dünyanın sonuna nasılsa daha çok vaktimiz var. Dört buçuk milyar yıl. O vakte kadar illa ki hallederiz.
Şevket Çoruh, Baba Sahne, Oyuncu
Gezi sonrası ya da öncesi durum aynıydı. İktidarı eleştiren tiyatrolar hiçbir zaman hakları olan desteği alamadılar. Bağımsız tiyatroların ekonomik durumunu soruyorsunuz bana ve sorduğunuz soruların bir çoğu ekonomik sorunlarla ilgili, size bu kadar çok ekonomik soru sorduran bir düzende sizce bağımsız tiyatroların ekonomik durumu nasıl olabilir?
Cüneyt Yalaz, BGST-Tiyatro, Oyuncu, Yazar, Eğitmen
Bizim topluluğumuz da Gezi sonrası “kara liste”ye alınan topluluklardan biriydi. Gezi öncesi üç yıl arka arkaya destek alabilmişken Gezi’den beri her yıl başvuruda bulunmamıza rağmen hiç destek alamadık. İşin trajikomik yanı, destek alamadığımız oyunlardan ikisi çok sayıda ödül aldı, aday gösterildi, sezonun en iyi oyunları arasında anıldı. Ama Kültür Bakanlığı desteklerine karar veren komisyon bu durumu zerre kadar dikkate almadı. Biz yine de oyunlarımızı çıkardık ve defalarca seyirciyle buluşturduk.
Biz “kara liste”ye alınan diğer topluluklardan farklı olarak bu durumu hukuk düzlemine taşımayı tercih ettik. İstedik ki bu süreçte yaşanan açık haksızlık tarihe geçsin, kayıt altına alınsın. Ve bu nedenle destek alamadığımız her oyun için Kültür Bakanlığı’na dava açtık. Bu hukuki mücadelenin ayrıntıları için Mimesis Sahne Sanatları portalindeki ilgili yazılara bakabilirsiniz. Bu davaların çoğunda hukuk mekanizması bizi haklı bulsa da, icraat makamı olarak Kültür Bakanlığı bunu dikkate almadı ve herhangi bir tazmin durumu oluşmadı.
İçinde yaşadığımız pandemi sürecinde Kültür Bakanlığı’nın bu kara liste uygulamasına derhal son vermesi gerekiyor. Tiyatroların ekonomik olarak bağımsızlıklarını kazanmaları önemli. Destek olsa da olmasa da kendi ayakları üzerinde durabilmeleri bağımsız olma iddiasındaki topluluklar için gerekli. Ama içinde bulunduğumuz olağanüstü koşullar bağımsız tiyatroların devlet tarafından desteklenmesini zorunlu kılıyor.
Firuze Engin, Tiyatro BeReZe, Oyun Yazarı, Oyuncu
Gezi gibi birçok parametreli ve hem çok coşkulu hem de çok yaralı bir süreçten, ciddi kazanımlarla çıktığımızı düşünenlerdenim. Örgütlenmeyle ilgili, hak mücadelelerimizin yöntemleriyle ilgili ve en önemlisi dayanışmayla ilgili yepyeni şeyler öğrendik. Bu öğrendiklerimizi de tüm zorluklara rağmen işletebildiğimizi düşünüyorum. Gezi Direnişi, toplumsal mücadelede olduğu kadar sanatta da bir kuvvet alanı ve cesaret yarattı. Bu cesarete basınç verecek bir karşı kuvvetin olması kaçınılmaz. Sanat, yasaklamalar ve açıktan uygulanan ekonomik ambargo şeklinde bu basınca maruz kalıyor. Neyi neden yaşadığımızın elbette farkındayız ve buna karşı her zaman, inatla tek bir sözümüz var. Biz kamuyuz! Kamu birikiminden kamusal hakkımızı istiyoruz. Bunun bir hak savunusu olduğunu bilmek, tiyatrolar için en güçlü nirengi noktası.
Ilgın Sönmez, Koma Sahne, Oyuncu, Yönetmen
Devlet desteği alabilen tiyatroların her zaman bir aritmetiği olmuştur. Siyasi yahut hiyerarşik. Bu yeni bir şey değil. Gezi sonrası kara liste genişledi denebilir, evet. Ki bu listeler sadece tiyatrolar için yapılmadı malumunuz. Gezi, bir McCarthy süreciydi adeta. İzleri hâlâ hayatın her yerinde, sanatın, kültürün, medyanın, yeni medyanın ve hatta popüler kültürün her yerinde duruyor. Uyanıştı Gezi, önde uyananların sert bir hayat sürdürebilme, var kalma mücadelesi var.
Bağımsız tiyatroların bu ülkede pek de arzu edilmediğini, hatta bazı sosyal medya ağları gibi istenmediğini, neredeyse süblimal bir planın işletildiğini söylemek yanlış olmaz bana kalırsa. Yokluk içinde başarı arıyoruz. Ama çok güzel arıyoruz.
Kamer Yıldız Ok, Tiyatro Kalemi, Yazar, Yönetmen
Gezi süreci toplumsal olarak bir dayanışmanın başladığı bir süreç ve aynı hızla yok olduğu! Özellikle Gezi sonrası tüm tiyatrolar arasında başlayan dirsek temasları devlet nezdinde bütçe kesintileri ve yok sayılmalarla karşımıza çıktı. Sadece tiyatro bazında değil, bir sürü soruşturma, KHK ile işten çıkartılmalar, süren davalar, sosyal medya hesaplarımızdaki paylaşımlar sonucunda engellenen düşünce özgürlüğümüz, korkuyla kaybettirilen vicdanlarımız, ısrarla varlığını sürdürmek isteyen oyun metinlerimiz, sahne yasaklamaları, oynadığı role bürünmüş oyuncuların tutuklanmaları, yitirdiğimiz bir sürü genç…
Gezi süreci ve sonrasını tiyatroların destek görüp görmemesi olarak değil, savunduğu düşünceler yüzünden fikir, düşünce özgürlüğü engellenen insanların, üzerine bir de yaşamak zorunda bırakıldığı ekonomik ambargolar olarak ele almalıyız.
Nesrin Uçarlar, Tiyatro Medresesi, Seyyar Sahne, Yazar, Oyuncu
Siyasal sorunlar daima vardır. Bağımsız olmak, biraz da bu tür sorunlara açık olmak demek; en azından Türkiye gibi, demokratik kültürü ne siyasal ne de sanatsal mecrada sağlamlaştırabilmiş ülkelerde, diyelim. Devletin himayesinde bir tiyatro varken, bağımsız tiyatroların ayakta kalması çok daha vahim bir soruna dönüşür; siyasal, estetik ve etik sorunlardan bahsetmiyoruz bile. Öte yandan, tiyatrolara, diğer bazı iş kollarında olduğu gibi, daima destek olunması gerekir; kaderi piyasa ekonomisinin eline terk edilemeyecek sektörlerden biri sanat. Fakat bu destek son derece şeffaf ve spesifik bir devlet desteği olmalı.
Pınar Yıldırım, Kadıköy Emek Tiyatrosu, Oyuncu
Biz Kadıköy Emek Tiyatrosu olarak açıldığımız günden bugüne sekiz yıldır Kültür Bakanlığı’ndan bir destek almadık, o yüzden kesintilerin olduğu tiyatrolara sormak lazım.
Türkiyeʼde bağımsız tiyatroların ekonomik durumu mu var? Nerde? Tarif varsa bana da yazar mısınız? Konum atsanız da olur.
Yavuz Akkuzu, Amed Şehir Tiyatrosu, Oyuncu
Bu sorunun cevabını düşünürken ya da “Gezi sonrası Türkiye” fotoğraflarını şerit halinde gözümün önünden geçirirken tiyatrolara destek kesintisi benim için pek önemli olmuyor. Birçok yıkım ve ölümün geçekleştiği ortamda tiyatroların mağduriyetinden söz etmekten hicap duyarım. Üzgünüm.
Gezi sürecinde devlet açıkça “bana karşı etkili toplumsal eylemlerde bulunursan cezanı çekersin” dedi ve muhalif tiyatrolara verilen desteği geri çekti. Türkiye’de yıllardır var olan “kindar” siyaset biçiminden bir örnek bu. Hadi siyasi açıdan bu karşıtlık sonucu tiyatroları cezalandırmalarını “devlet politikası” açısından anlıyorum diyelim. Salgın sürecinde resmiyette kapalı olan özel tiyatrolara destek vermemelerini Gezi’den kalma bir kin birikiminin sonucu olarak görüyorum.
Sadece bağımsız tiyatro yaparak temel ihtiyaçlarını karşılayan Türkiye’de kaç kişi var acaba merak ediyorum. İyi ki ortaklaşabildiğimiz başka alanlarda (film, dizi, seslendirme, eğitmenlik vb.) işler yapabiliyoruz. Aksi halde günümüz Türkiye’sinde tiyatrolar için çok geriden bir yerden konuşuyor olacaktık.
Genco Erkal, Dostlar Tiyatrosu, Yönetmen, Oyuncu
Yıllar boyu buna benzer örgütlerin içinde ve yönetiminde bulundum, hiç ümitli değilim. Birbirine benzemez çıkarları olan özel tiyatro patronları, emekçileri, organizatörler aynı örgütün içinde sağlıklı çalışamazlar. Her birinin çıkarı ayrı, hatta çoğu zaman birbiriyle çelişiyor. Bir de bu tiyatro işi özellikle bizim ülkede çok bireysel tutumlara bağlıdır, kimse kimseyle geçinemez, ben öne çıkacağım diye çırpınır, başkasının ayağına çelme takar. En çok yardım bana verilmeli diye tutturur, neden o benden fazla alıyor der, bakanlık yetkilileriyle özel ilişkilere girer, çıkar sağlar, gemisini yürütmeye çalışır. Kirli ilişkiler. Bunların dışında kalabilecek güce sahip olmak daha sağlıklı. Biz hep ve sadece izleyicimizin desteğine güvendik. İyi gidiyorduk da, pandemiye yenildik.
Nazan Kesal, Tiyatro Poyraz, Oyuncu
Bir toplumun inşasında sanatın, özellikle de tiyatronun rolü çok büyük. Tiyatronun dönüştürücü gücünü kavrayamayan ya da kavramak istemeyen bir sistemin içindeyiz. Ne yazık ki içinden geçtiğimiz zor günlerde bu daha çok açığa çıktı. Başka ülkelerde pandemi sürecinde sorgusuz sualsiz sanatçılara yapılan yardımları okuduğumda coğrafyanın kader olduğunu bir kez daha anlıyorum.
Bütün sanat emekçilerinin biraraya gelmekten başka çaresi kalmadı. Evlatlıktan reddedilmiş çocuklar gibi ne yapacağını bilmeyen iki bini aşkın emekçi var. Dayanışma çaresiz, işsiz kalmış sanat emekçileri için zorunluluk oldu. Bu birliktelikler umudu, yalnız olmadığını hissettiren kalıcı ve kıymetli duygular ama kökten bir çözüm değil. Devletin sanatı ihtiyaç olarak görmesi gerekir öncelikle. Bu bağlamda özel tiyatroların ticari bir kurum anlayışından çıkarılıp sanat kurumu olarak tanımlanması ve bir an önce yasanın çıkması en büyük beklentim.
Hakan Altıner, Kedi Sahne Sanatları, Yönetmen, Oyuncu
Türkiye'de “meslek birliği” altında örgütlenmemiş / örgütlenememiş az sayıdaki iş kollarından biri de “tiyatro”. Tarihsel süreç içinde kaç kere, kaç farklı yapıda girişimde bulunuldu, ama sonuca varılamadı. Bugünkü yeni örgütlenmelerin de birleştirici ve kalıcı olması en içten dileğimdir.
Mehmet Atay, Çankaya Sahne, Oyuncu
Pandemi süreci maddi olarak bütün dünya gibi bizi de çok yaraladı. Bazı sektörler için kısmi bir rahatlama var. Ama bizim için yol çok uzun ve meşakkatli. Ancak güzel tarafı Türkiye’deki bütün tiyatrolar birbirini tanıyor ve tanımakta. Asgari müştereklerde birleşmenin bize çok kısa sürede bir rönesans yaratabileceğini düşünüyorum.
Kemal Aydoğan, Moda Sahnesi, Yönetmen
Problemlerin üstesinden gelebilmek için örgütlülük şart. Probleme uygun örgütlenmeyi bulmak ise ayrı bir problem. Ancak bu ve benzeri problemler başka süreçlerde de insanların karşısına çıkmıştı. TÜSİAD da bir örgüt ÇHD de. Araç ile amaç arasındaki kopmaz ilişki bu süreçlerin kimyasını oluşturacak. Amacına uygun araçlarla yola çıkılmışsa güzel günleri kurma ihtimali yüksek. Türkiye’de tiyatronun problemini çözmek için epeyce bir hamle yapılmış, örgütlenme içine girilmiş geçmişte. Önemli kazanımlar elde edemese de örgütlenme pratiğinin nasıl olması gerektiğine dair önemli ip uçları barındırıyor bu deneyimler. Geçmişin başarısız deneyimlerini şimdi tamama erdirme imkânı verdi korona virüsü. Bu bir şans. Boşuna yaşanmamış olsun geçmiş. Umarım bu dönemin tiyatrocuları bu şansı iyi kullanırız. Değilse şans bizden sonraki kuşaklara aktarılacak. Gelecek kuşaklara yeni bir başarısızlık dersi bırakacağız o zaman. Öyle olursa kıskanırım o güzel geleceği kuran insanları şimdiden:-)
Şevket Çoruh, Baba Sahne, Oyuncu
Tiyatro kooperatifinin çalışmalarını, diğer yandan başka organizasyonların hepsini önemsiyorum. Çünkü, özel tiyatroların, meslektaşlarından ve seyircisinden başka güveneceği, yardım göreceği bir yer yok. Tiyatro kooperatifinin “bizde yerin ayrı” kampanyası önemli bir kampanya, seyircilerimiz şimdiden önümüzdeki yılın biletlerini satın alıp özel tiyatrolara destek olabilirler.
Cüneyt Yalaz, BGST-Tiyatro, Oyuncu, Yazar, Eğitmen
Bu sürecin en önemli fırsatlarından biri bu. Tiyatrocuların örgütlenme problemi yıllardır var. Bu yönde girişimler oldu geçmişte de. Fakat bu süreç herkesin örgütlenmenin gerekliliğini idrak etmesini sağladı. Her ne kadar bu gereklilik idrak edilmiş olsa da, idrak etmek başka bir şey bunun gerektirdiği eylemliliği gerçekleştirecek iradeyi göstermek başka bir şey. Böyle bir fırsat var ama bunun hayata geçip geçmediğini zaman gösterecek.
Tiyatro dünyası çok parçalı bir yapı. Toplulukların ve bireylerin durumları, sorunları, ihtiyaçları ve en önemlisi hayata bakışları birbirinden oldukça farklı. Böyle bir kitleyi bir araya getirecek asgari müşterekleri saptamak ve bu yönde kitlesel örgütlenmeler gerçekleştirmek mümkün. Bir başka olasılık da her açıdan birbirine daha yakın topluluk ve bireylerin bir araya geldiği daha dar ama daha aktif yapıların ortaya çıkması.
Süreç bize şunu gösterdi ki tiyatro dünyamızı tarif edecek, onun sorunlarına çözümler üretmenin altyapısını oluşturacak, tiyatromuzun yapısal kurgusunu oluşturacak bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var. Devletin tiyatroları tacir olarak görmediği, kamusal fayda sağlayan sanat kurumları olarak gördüğü; tiyatroya desteğin keyfilikten çıkarılıp şeffaf, denetlenebilir, objektif kriterlere sahip bir yapıya kavuştuğu; sanat alanında ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı bir yasal düzenleme… Bu sistem buna yanaşır mı bilemiyorum ama bizim yapmamız gereken bunun için mücadele etmek.
Cansu Fırıncı, Oyun Sandalı, Oyuncu
Şu haliyle bile Türkiye tiyatro tarihine yazılacak bir ilki hep birlikte başardık. Ancak bu tek başına çok yetersiz. Aklı ve talepleri net ve sürekliliğini kurmayı başarabilmiş bir örgütlülük halini yaratıp, etkisini hızla artırmamız gerekiyor. Zaten hiçbir dönemde yoktu ama özellikle bu süreçte tek başına kurtuluş en azından büyük çoğunluğumuz için yok.
Firuze Engin, Tiyatro BeReZe, Oyun Yazarı, Oyuncu
Çok güzel bir hareketlenme başladı. Mutlaka verimli yollara çıkılacak. Örgütlenmeler sabır ve ciddi dirayet istiyor. Benim hepimiz için tek muradım, açık görüş alışverişine alan tanımak; inat kadar sabra da tutunabilmek.
Ilgın Sönmez, Koma Sahne, Oyuncu, Yönetmen
Her birinin içinde, yakın takipteyim. Sürece başlarken arkadaşlarımla gücü fark edelim, o güçle hareket edelim diye konuşmuştuk. Tiyatronun ve tiyatro yapanın gücünden bahsediyorum. Talihsizlikler karşısında ısrarla gülümsemek de bu gücün parçası. Kasvet ve atalet kısırdöngüsüne kapılmak da mümkün, malum. Çetrefilsiz ve direkt olmak gerekiyor. Kalben orada olmak ve masaya eli akılla vurabilmek gerekiyor. Netlik ve ataklık ile fevrilik ve saldırganlık birbirine karıştırılmamalı. Yahut, kendi tanımını sağlam yapabilen çıkışlara “endişeyle” müdahale edilmemeli. Onaylanmama endişesinden bahsediyorum aslında. Bu hareketlerin sönümlenmesine sebep olur ya da vasat akıl tarafından temsil edilmesinin önünü açar. Elin kolun fazla kaptırılması demek. Biz sanat ve emek odaklı düşünmeliyiz. Özellikle yaşadığımız gibi sıradışı kriz dönemleri beraber çözümler üretmek, herkes için çözümler üretmek, yeri geldiğinde reddedilmesi gerekenleri reddetmek için var. Red, önemli bir ifade biçimi. Tabii toplu biçimde uygulanabilmesi koşuluyla. Tanzimat’tan bu yana özel tiyatrolar ilk kez biraraya gelmeye, birtakım örgütlenme isimleri altında toplaşmaya, bilgi alışverişine ve tartışmalara başladılar. Tiyatro tarihimiz açısından benzersiz bir dönemi idrak ettiğimiz aşikar. Önemli günler. Etkin ilişkiler kurulması ve görüşme takiplerinin etkin biçimde yapılabilmesi lazım bu temsil grupları aracılığıyla. Kararlı, cesur, yaratıcı olmak da şart.
Kamer Yıldız Ok, Tiyatro Kalemi, Yazar, Yönetmen
Bu süreçte; Tiyatro Kalemi tiyatro topluluğu olarak dertlerimizin ortak bir haykırışını “Tiyatromuz Yaşasın” imza kampanyasında seslendirdik. Yedi maddelik bir imza kampanyası başlatıldı. Her madde ayrı bir tasamızın sesiydi. Biz de tiyatromuzun emekçilerine duyurarak tümden imza kampanyasını destekleme kararı aldık. Sonrasında “Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi” dönüşme aşamasında da İzmir’den, İzmir kentinde tiyatro sanatının içinde yer alan diğer bağımsız tiyatro üreticileri ile Türkiye tiyatroları ile gerçekleştirilen zoom toplantılarında yer aldık. Tüm iller bazında ortaklaşan tiyatromuzun sorunlarında paydaş olduğumuza tanıklık ettik. Pandemi sürecinin belki de etkili yanı, bizleri bir araya getirmesiydi, mesafeleri yok eden küçücük bir ekrana bakan birçok tiyatro insanı olarak… Tiyatromuzun sorunsalı ortaklaşıyordu, çünkü hepimiz bağımsız tiyatrocular yani ödeneksiz tiyatro emekçileri olarak yok sayılanlardık; yok olmamak adına da birbirine tutunmayı deneyenler. Bir çoğumuz aynı düşünmüyor, mümkün de değil zaten. Fakat mesele tiyatromuz, tiyatrolarımızı yaşatmak olunca aynı bakamasak da aynı mücadelenin içinde yer almak umut verici oldu.
Derken kentimizde dayanışmayla bir arada olursak, pandeminin yarattığı umutsuzluğa karşı direncimizin artacağının farkına vardık. İzmir Bağımsız Tiyatrolar İnisiyatifinin kuruluşu bu dayanışma isteğinin birçoğumuzda ağır bastığı bir zamana denk geliyor.
“İzmir’de Bağımsız Tiyatrolar Var!” sloganıyla bağımsız tiyatro üreticileri olarak bir araya geldik. Meselemiz üretmek her daim… ve inanıyoruz ki kentimizde ödeneksiz, daha birçok tiyatro emekçisi bu süreçte bizler gibi üreterek ayakta kalmaya çalışacak ve tek başına ayakta kalmakta zorlanacak. Daha da büyüyerek, üreten özel tiyatrolarla bir araya gelerek yola devam etmek istiyoruz. Bir çatı altında aslında kendi tiyatrolarımızın bağımsızlığını savunuyoruz. Biliyoruz ki hiçbirimiz aynı değiliz, farklıyız ama bağımsız tiyatrolar çatısı altında aynı sorunların eşitliğindeyiz. Bu yüzden de “İzmir’de Bağımsız Tiyatrolar Var” diyerek görünebilir olmayı istiyoruz.
Nesrin Uçarlar, Tiyatro Medresesi, Seyyar Sahne, Yazar, Oyuncu
Eylem odaklı olduğu kadar, düşünce odaklı inisiyatifler de olmalı diye düşünüyorum. Yukarıda da değindiğim gibi, devlet/özel ayrımına ve bu ayrımdan kaynaklanan estetik ve siyasal sorunlara dair daha fazla akıl yürütmek; siyasetin gündeminden bağımsız bir siyasallık, yani estetik ve etik sorumluluk gibi konulara yoğunlaşmak, daha verimli tartışmalar ve sonuçlar doğurabilir belki.
Nezaket Erden, Tiyatro Hemhal, Oyuncu
Böyle durumlarda dayanışma her zaman iyi hissettiren bir şey oluyor. Benzer dertlere, sorunlara sahip insanlar bir çözüm yolu bulmaya çalışıyorlar. Bu çok önemli bir şey. Bana güven veriyor.
Pınar Yıldırım, Kadıköy Emek Tiyatrosu, Oyuncu
Yapılacakları bekleyenlerden değil aktif görev alan tiyatro ekiplerinin içerisindeyiz. Olması gereken de aslında çatılar altında birleşmekti. Şimdi birçok ilde kooperatifler kuruluyor, inisiyatif ve dernek oluşumları var. Olsun, daha da olsun, ne güzel. Tiyatro Yasası çıkacaksa bu oluşumların seslerinin birleşmesiyle, katlanarak çığlıklara dönüşmesiyle çıkacak. Ve ayrıca o yasa ya çıkacak ya da çıkacak.
Yavuz Akkuzu, Amed Şehir Tiyatrosu, Oyuncu
Bu süreçte bağımsız tiyatrolar için değerli bulduğum iki adım atıldı. Biri “tiyatromuz yaşasın inisiyatifi”, diğeri ise tiyatro kooperatiflerinin tüm bölgelere yayılma çalışması. Bu tip örgütlenmeler tiyatroların kendi oyun kurallarını değiştirme potansiyelinin ne seviyede olduğunu açığa çıkaracaktır. Tiyatroların tanışması, bir araya gelmesi, tartışması, buluşması biz tiyatroculara rağmen harekete geçmeye başladı, duracağını veya durdurabileceğini sanmıyorum artık. Bu bağlamda tiyatrolara tek önerim şu olabilir; politik uygulamaların daniskasını yaparak sanat alanını “nefes alamaz” konuma getirmek isteyenlere karşı tekil ve cılız kalarak politik alandan uzaklaşmamak gerektiğine inanıyorum.
Yılmaz Sütçü, Oyuncu
Çok sevindirici, bizler aynı habitatın canlılarıyız, birbirimizden etkileniyor ve besleniyoruz ve iyi ki bir aradayız. Bu tür birlikleri sonuna kadar destekliyorum, en azından artık sorunlarımızı görebiliyor, konuşabiliyor ve birbirimize açabiliyoruz, bu çok kıymetli. Daha aktif katılım olmalı, milyonlarca seveni olan büyük ustaların bu platformlara daha çok el verip, seslerini yükseltmesine yardımcı olmasını diliyorum. Artık bu noktada sesimiz daha gür çıkmalı.
•
GİRİŞ RESMİ
Moda Tiyatrosu, seyircisiz.