Maruzatım Var adlı öykü kitabıyla 2020 Haldun Taner öykü ödülünü kazanan Nurhan Suerdem’in pandemi sebebiyle yapılamayan ödül töreni için kaleme aldığı konuşmasını yayımlıyoruz.
07 Ocak 2021 20:00
Sevgili Devekuşu,
Ne o? Şaşırdın değil mi? Kaldırdın başını bakıyorsun. Sevgili Haldun Taner’den sonra sana böyle hitap eden olmamıştır. “Kim bu densiz,” demişsindir belki. İzah edeceğim, biraz sabır.
Aklına geldikçe seni uzaklardan uyarmak istemiştir, biliyorum duramaz o, düşüncesine kilit vuranlardan değildir, hele gününe göre düşünenlerden hiç değil. Geceleri başka türlü rahat uyuyamaz. Ama ben de onun yerine bir kez daha söyleyeyim biraz bak etrafa, hemen sokma başını kuma. Soka soka bu hale geldik zaten. Yazışmalarınızın bittiği günden yana dünya, Türkiye, çok değişti, çook. Akıl alacak gibi değil. Higgs parçacığının resmini çektik ama ozonu delmeyi de becerdik. Şimdi Mars’a gidiyorlar yer bakmaya. Hani kıyamete bir kala yerleşmek için. Değişmeyen hatta daha da kötüye giden şeyler var. Onlar esas çok can yakıyor. Dünyaya ben daha çok hükmedeyim, olmaz ben hükmedeyim sıra bende diye savaşlar başlatılıyor, bazıları bu savaşlarda yancı olarak rol alırsam faydası olur mu diye bakıyor, liderler devriliyor, gelenler gidenleri aratıyor. Birileri daha çok için yarışırken, birileri en azı bile bulamayıp açlıktan ölüyor. Doğa katlediliyor, ormanlar yakılıyor, insanlar tüketmeye doyamıyor, plastik atıklar dünyanın çöplüğünde en çok yeri kaplıyor, nükleer santraller kurulmaya devam ediyor, çevre koruma anlaşmaları yok sayılıyor, beton kuleler göğü deliyor. İnsan hakları, özgürlükler kısıtlanıyor, Themis’in terazisi hep erkten, erkekten yana ağır basıyor, kadınlar öldürülüyor, taciz ediliyor, kız çocukları gelin ediliyor, insanlar bölünüyor, yetmiyor dilimleniyor. “Ee insan bu, naturası öyle pürü pak değildi, Usta da anlatırdı zaten” diyeceksin Devekuşu ama şimdi işler iyice şirazesinden çıktı, bildiğin gibi değil.
Bütün bunlar olurken doğa ana “Siz yokken ben vardım, buralar benim,” diyerek isyan bayrağını açtı, kendini iklim değişiklikleriyle hatırlattı, hatırlatmaya da devam ediyor, aklınızı başınıza almazsanız kıyameti ben koparacağım, bile dedi. Ektiğimizi biçiyoruz Devekuşu. Yarına kalmak ağaçlara vergiydi, onu bile bırakmadı insanoğlu. Sonra da bu sene korona denilen bir virüs Çin’den bütün dünyaya gürz gibi savruldu. G20’dekiler bile secde etmek zorunda kaldı. Biz mi? Biz meydan okuduk. Anlatırım sonra.
Dünya ve ülkemiz bir sahneye döndü, biz de tüm bu oynananları izleyen seyirciler. Üzgün, kızgın ama pasif. Yani anlayacağın “Sinekli’de durulmuyor yastan. Sağından vuruldun soluna yaslan,” dediyse de Usta, bizim vurulanımız Keşanlı Ali değil insanlık, yaslanılacak bir solumuz dahi yok. Sen de hak verdin bana değil mi? Haklı olmak marifet değil, Devekuşu. Marifet hakkını akıllıca korunmasını savunması bilmek. Yarın, bu ihmal ve beceriksizliği telafi için çaba göstermek için çok geç olabilir.
Dünyadan, ülkemizden haberi verdim; şimdi sabrın sonu selamet, geliyoruz bana ve haddime.
Bendeniz, Usta’nın Küçük Harfli Mutluluklar’ındaki emekli albay Nizamettin Bolayır gibi emekli Nurhan Suerdem. Emekli askere evde boşlamak, kahvede domino oynamak yakışmıyorsa, Nurhan Suerdem’e de komşuculuk oynamak, –hem kaldı mı ki onu da bilmiyorum– evi kazımak yakışmaz dedim demesine ama ne yapacağımı bilemedim. Sonuçta Bolayır’ın aksine muhayyilem biraz genişmiş ki dostlarımın da teşvikiyle yazmanın bana iyi geleceğini buldum. Bu yolda tanıştığım değerli hocalarımın hepsine her zaman teşekkürü bir borç bilirim. Bir de yazdıklarımı ilk okuyan bir tanem kızım ve yazar arkadaşım Mevsim Yenice’ye. Anlatacaklarım çoktu, yazdım, yazdıkça birikti. Başkaları da okur belki dedim, uzun mesafe kat ettikten sonra dosyam Aralık 2019 ‘da bir kitaba dönüşüp yayımlandı. Maruzatım Var diye seslendim okura. Onlar da sesime kulak verdi sağ olsunlar. Yıl içinde dünya koronayla, biz hem koronayla hem de yalan ve yanlışlarla mücadele eder, maskelerimiz ve mesafelerimizle yaşamaya çalışırken bendenizin başına devlet değil ama Haldun Taner Kuşu kondu. Yine şaşırdın bak, “Baykuşu, ispinozu, ibibik kuşunu, su kuşunu biliyordum peki bu da nerden çıktı,” deme, otuz bir yıldır var. Adına öykü yarışması yapılıyor, bu seneki jüri de ödülün Maruzatım Var’a verilmesini oy birliği ile karar vermiş. Duyduğumda nasıl sevindim anlatamam Devekuşu. Jüri, kararıyla yazdıklarımın kabak çekirdekçilere kesekâğıdı olmayacağının altını çizdi. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.
Haddim o nedenledir Devekuşu. Bu yazıyı gazetecilik, tiyatro oyunu, deneme ustasına, içtenlik ve dürüstlük örneğine, öyküleriyle övür olduğum edebiyat ustasına bir öğrencisinin şükran borcu sayabilirsin. Bu ödül benim için büyük bir onur kaynağı. Keşke hayatta olaydı ve bunları kendine söyleyebileydim. Belki de duyuyordur, kim bilir? “Memlekette hâlâ devekuşları bitmemiş, hatta biri daha onlara mektup yazmış,” bile diyordur. Hatta kendisiyle birlikte yazdığımın da farkına varıyordur.
Değerli jüri üyeleri ödül gerekçesini, “İçtenlikli anlatımı, ironik yaklaşımıyla anlatıcının iç sesini toplumdaki ‘öteki’ kadınların sesiyle örtüştürmesindeki başarısı,” olarak açıklamışlar. Ben de ödülümü dünyayı değiştirecek tek güç olduğuna inandığım tüm kadınlar adına alıyorum. Mavi’ler adına. Başını kuma gömenlere inat, “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” diyorum, hem de büyük harflerle.
İnanamıyorum, sen de bana eşlik ettin Devekuşu. Sıra onlarda. Duyarlar mı dersin? Duymazlarsa yine söyleriz çoğalarak, zırhımızı sağlam tutarak, bıkmadan usanmadan.
•