"Bir bakarsınız, kitap bitivermiş. Bir tür ölümdür bu" diyor John Steinbeck, editörü Pascal Covici'ye yazdığı mektupta. Steinbeck'in Sevim Gündüz çevirisi ve Sel Yayıncılık etiketiyle yayımlanan Mektuplarda Bir Yaşam kitabından tadımlık...
Pascal Covici'ye
1952, New York
Sevgili Pat,
Bu kitabım için, Cennetin Doğusu için ithaf, önsöz, kitabın anafikrine ilişkin görüşlerimi, özürlerimi, sonsözü ve –belki de– mezartaşımı, hepsini bir arada yazmaya ve tek bölüm olarak kitaba koymaya karar verdim.
Kitabı, yıllardır süregelen güzel ilişkimizin sonucunda duyduğum hayranlık ve bağlılıkla sana ithaf edeceğim. Çünkü onun doğuşunda ve gelişiminde senin de çok büyük payın var.
Biliyorsun, önsözler en son yazılır da, okurun kitabın eksiklerini bağışlaması için en başa konur. Bir yandan da önsöz, yazarın kitabına yazdığı bir ayrılış sözüdür. Kitapla yazarı yıllarca birlikte olmuştur. Birbirlerine dost ya da acımasız birer düşmandılar belki, ama yine de, ancak sevgiyle kavganın birbirini tümlediği gibi, birbirlerine çok yakın olmuşlardır.
Sonra bir bakarsınız, kitap bitivermiş. Bir tür ölümdür bu. Önsöz de onun son duası.
Miguel Cervantes çağdaş romanın babasıydı. Çok büyük bir başarıydı Don Kişot. Önsözünde yazarların en güçlü duygularının korku ve hoşnutluk olduğunu yazar Cervantes. Şöyle der:
“Zamanını boşa harcayan okur! Sana bu kitabın zihnimin düşlenebilecek en güzel, en canlı, en neşeli, en akıllı çocuğu olduğunu ve bu çocuğu sevmen gerektiğini söylersem bana inanabilirsin. Gelgelelim her canlı kendine benzer yavrular doğurur. Bu bir doğa yasasıdır. Bense bu yasaya ters düşecek bir ürün vermeyi başarabilmiş değilim.”
Bu sözler benim için de geçerli, Pat. Kimileyin avuçlarımda alev tutuyormuş gibi hissetmeme, bir sayfayı pırıltılarla doldurduğumu sanmama karşın beceriksizliğin, bilgisizliğin, acı veren yetersizliğin ağırlığını hep duydum.
Kitap bir insan gibidir. Akıllı ve donuk, yürekli ve korkak, güzel ve çirkin. Her çiçek açan düşüncenin yanında ıslak, pis bir melez köpek, iğrenç bir sayfa olabilir. Her kanat takıp havalanışında, güneşe yaklaştıkça balmumunun eriyeceğini anımsatan bir gerçek.
İşte– böylece kitap bitti. Bundan böyle hiçbir güzel amacı yok. Şöyle bağırmak gelir yazarın içinden: “Onu geri getirin. Bırakın onu bir kez daha yazayım. Onu bu durumuyla dostluktan iz taşımayan o soğuk ortama bırakmayın.”
Sen çoğu kimseden iyi bilirsin Pat, kitap yazardan sonra hemen okura ulaşmaz. Önce aslanların pençesine düşer; yayıncıların, matbaaların, eleştirmenlerin, düzeltmenlerin, satış departmanının. Tekme tokat yer, oyuna getirilir. Ve düzeltmenlerin o lanet olası patronu da avukatlara katlanmak zorunda kalır.
Yayıncı
Kitap dengesiz. Okur bir şey bekliyor, sen başka bir şey veriyorsun. Ayrı ayrı iki kitap yazmış, sonra onları birleştirmişsin gibi. Okur anlamayacak.
Yazar
Hayır efendim. İkisi birlikte ilerliyor. Bir aileyi anlatırken öteki aileyle ilgili öyküleri kullandım. Karşıtlıkları, durağanlıktaki ve hızdaki, renklerdeki karşıtlıkları vurgulamak için.
Yayıncı
Okur bunu anlayamaz. Senin karşıtlık dediğin şey kitabın hızını kesiyor.
Yazar
Hızın kesilmesi zorunlu. Kesilmese hızlandığı nasıl anlaşılacak?
Yayıncı
Kitabı bırakıp, Tanrı bilir, neyi anlatmaya kalkmışsın.
Yazar
Evet, öyle yaptım. Nedenini bilmiyorum. İçimden öyle geldi. Belki de doğru yapmadım.
Satış Bölümü
Kitap çok uzun. Fiyatlar yüksek. Beş dolarlık etiket koymak zorunda kalacağız. İnsanlar bir kitap için beş dolar ödeyemez. Satış olmayacak.
Yazar
Bundan önceki kitabım kısaydı. O zaman da insanların küçük bir kitabı almak istemeyeceklerini söylemiştiniz.
Düzeltmen
Zaman kipleri arasında boşluklar var. Dilbilgisi yok. Falanca sayfada buharlı gemilerin bilet fiyatları için Dünya almanağına bakan bir adam var. Araştırdım. Dünya almanağında böyle bir bilgi verilmiyor. Çin yılbaşını yanlış almışsınız. Kitaptaki tipler tutarlı değil. Liza Hamilton’u anlatıyorsunuz, sonra bir davranışı anlattığınız tipe uymuyor.
Yayıncı
Cathy’yi çok kötü kurgulamışsın. Okur buna inanmayacak. Sam Hamilton’sa çok iyi. Okur buna da inanmayacak. Hiçbir İrlandalı onun gibi konuşmaz.
Yazar
Benim Büyükbabam konuşurdu.
Yayıncı
Buna kim inanacak?
İkinci Yayıncı
Hiçbir çocuk böyle konuşmaz.
Yazar
(Umutsuzluktan dolayı büyük bir öfkeye kapılır)
Allah kahretsin! Bu benim kitabım. Çocukları istediğim gibi konuştururum. Kitabım iyiliği ve kötülüğü anlatıyor. Belki de tema cezalandırmayla ilgili. Bunu basmak istiyor musunuz, istemiyor musunuz?
Yayıncılar
Bakalım, onu derleyip toplayabilir miyiz? Çok zor olmaz bu. Kitabının iyi olmasını siz de istiyorsunuz değil mi? Örneğin kitabın sonu... Okur bunu anlamayacaktır.
Yazar
Ya siz anlıyor musunuz?
Yayıncı
Evet, ama okur anlayamaz.
Düzeltmen
Tanrım, geçmiş zamanı ne biçim kullanmışsınız! Falanca sayfayı açın.
İşte böyle Pat. Sen bir kutu dolusu övgüyle geldin. Oysa şimdi kucağında ıslak bir çöp yığını var.
Ve bu görüşmeden yeni bir kişi çıktı ortaya: “Okur.”
Okur,
Öylesine aptaldır ki hiçbir düşüncesine güvenilmez.
Öylesine akıllıdır ki en küçük yanlışını yakalayabilir.
Kısa kitaplar almaz.
Uzun kitaplar almaz.
Biraz aptal, biraz üstün zekâlı, biraz da canavardır.
Okuyup okuyamadığı da biraz kuşku götürür.
Pat, Tanrı’ya şükür okur tıpkı bana benziyor. Bana hiç yabancı değil. Kitaptan alabileceğini alacaktır. Aptal olan onda aptallığı, zeki olan da benim bile bulmadığım şeyleri bulacaktır.
Okur nasıl bana benziyorsa, kitap da yeterince okura benziyordur umarım. Böylece, insanın tıpkı bir dostunda bulabileceği gibi, kitabımda kimi ilginçlikler, kendisine yabancı olmayan şeyler ve kimi güzellikler bulabilecektir.
Cervantes önsözünü çok güzel bir tümceyle bitirir. O tümceyi de yazmak istiyorum Pat. Onu da yazıp sözlerime son vereceğim. Okura şöyle der:
“Tanrı size sağlık versin. Ve bu arada beni de unutmasın.”
John Steinbeck