Tanpınar'a biraz “huzur” verelim

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın üniversite yıllarından asistanı Turan Alptekin’in kritik sorunları ele aldığı Tanpınar’ın Ölümü adlı kitabı kendi deyimiyle "küçük bir deneme ve bir savunma kitabı" tadı taşıyor

25 Haziran 2015 03:00

Hemen yukarıda okuduğunuz başlık, "iflah olmaz bir Tanpınar okuru" olarak kitaplar yazan, nitelikli eleştirileriyle ufuk açan, kaleme getirdiği denemeleriyle dikkat çeken Oğuz Demiralp'in, geçen yıl yayımlanan kitabının adından emanet.

Demiralp; İnci Enginün'le Zeynep Kerman'ın beraberce yayıma hazırladıkları, yayımlandığı andan itibaren de ciddi bir infial uyandıran Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa kitabından sonra kaleme aldığı bir denemenin başlığından çekip çıkarmış kitabın adını. Yazar, birçoğu nitelikli edebiyat dergilerinde yayımlanmış, bir kısmı Tanpınar üzerine yazılmış kitaplara önsöz olmuş, bir kısmı da çekmece köşesinde kalmış denemelerini topladığı bu kitabında, genel bir çerçeveyle söyleyecek olursak, geniş bir kültürel perspektifle Tanpınar'ın zihin dünyasını tarayarak hem kitapları arasındaki bağlantıları hem de başka yazarlarla ilişkilerini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Bu genel çerçeveden sıyrılarak kitaba adını veren denemenin özel sularına girdiğimizde ise bizi, günlüklerinin yayımlanmasından sonra Tanpınar üzerine dönen ve rahatlıkla "seviyesiz" diye niteleyebileceğimiz, yazına sıfır katkı sağlayan tartışmalar karşılıyor. Sadece bu tartışmaların neden yapıldığına değinmiyor yazar bu denemesinde, daha da önemlisi, neden yapılmaması gerektiğine değiniyor.

Şöyle diyor denemesinin bir yerinde Demiralp: "(...) kitap -yani Günlükler- çıkar çıkmaz, Tanpınar'ın bir yandan siyasal görüş ve tavırları, öbür yandan bazı meslektaşlarıyla ilgili sözleri nedeniyle 'Biz onu öyle bilmezdik,' tartışması başladı. Tanpınar'ın özellikle siyasal yönünü bu kitaptan öğrenip düş kırıklığı duyanların tepkilerini onu defterden silmeye kalkışacak denli abartmalarını beklemiyorum ama böyle bir tartışmayı üzüntüyle karşılıyorum. Çünkü büyük ölçüde yazın dışı bulduğum bu tartışma, kitabın Tanpınar bilgimize ve yazın dünyamıza yaptığı katkının değerlendirilmesinin önüne geçme gizilgücü taşıyor. Oysa bu kitabı okuduktan sonra yapılması gereken, Tanpınar kıtasında yeni keşif gezileridir."

Tanpınar'ın Ölümü

Hiç şüphesiz Ahmet Hamdi Tanpınar, ölümünün üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, edebiyatımızın hakkında en çok  konuşulan isimlerinden. Bu durum, Tanpınar'ın günlüklerinde dile getirdiği ve artık bir klişe halini almış "sükût suikastına uğruyorum" sözünü de dikkate aldığımızda, ironisini kendi yanında getiriyor. Bir zamanlar sorunumuz Tanpınar hakkında konuşulmamasıyken, şimdiki sorunumuz Tanpınar üzerine derinlikli konuşabilecek, onu yazdıklarıyla tartabilecek nitelikli kalemlerin azlığı. Artık, Türkçenin bu büyük ismi üzerine konuşulmuyor diye bir çıkışta bulunulamaz ama bu konuşmaları değer tartısına koyma vaktinin geldiğini düşünüyorum. Aradan sıyrılan ve sayıları hiç de azımsanamayacak nitelikli çalışmalar ışığında, daha fazla nitelikli Tanpınar çalışması okumak güzel olmaz mıydı?   

Bu bağlamda Oğuz Demiralp, böyle bir yola çıkmak için nereden başlamamız gerektiğini söylüyor bize bu denemesinde aslında. Yazar, "cenah odaklı" Tanpınar okumalarının ya da tartışmalarının yararsızlığından ve zararlarından söz edip cümlelerini, "ciddi çalışmalar evresine geçilir" umuduyla bitiriyor.

Geçen yıl yayımlanmış bu kitap içinden kenara ayırdığım bir denemeden şimdi bahsediyor olmamın nedeni ise tam da Oğuz Demiralp'in yazdıkları ışığında okuyabileceğimiz, hatta metinleri birbiriyle konuşturup tartıştırabileceğimiz bir kitabın varlığı: Turan Alptekin imzalı Tanpınar'ın Ölümü.

Tanpınar'ın Ölümü, Turan Alptekin, Yapı Kredi YayınlarıTanpınar'ın Ölümü üzerine konuşmaya, yazarı Turan Alptekin'in kim olduğundan bahsederek başlamak gerektiğini düşünüyorum çünkü çok kimse bilmese de aslında Tanpınar'ın en yakınında bulunmuş isimlerden biri kendisi: Ahmet Hamdi Tanpınar'ın üniversite yıllarından asistanı. Alptekin, 1958'de bitirdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'nde, 1954'ten Tanpınar'ın ölüm tarihi olan 1962'ye kadar, kendi deyimiyle "şiirin ve yazının gizlerini öğrenmeye çalıştı; konuşmalarını dinledi, eserlerinin ve yazılarının hazırlıkları sırasında yardım etti". Huzur yazarı üzerine kaleme getirilmiş, Ahmet Hamdi Tanpınar: Bir Kültür, Bir İnsan adlı, literatürde önemli bir yeri olan çalışmanın da sahibi olan Alptekin'in son yayımlanan kitabı, yine Tanpınar üzerine. Ancak bu kez farklı bir çerçeve üzerinden Tanpınar'a yaklaşma derdinde Turan Alptekin.

Yazarın derslerini dinlemiş, edebiyat sohbetlerinde yer almış, ölümüne dek yanında ve yakınında bulunmuş Turan Alptekin'in "Bir Kültür, Bir İnsan" alt başlıklı çalışması, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ders notları esas alınarak hazırlanmıştı. Birçok konudan bahislerle geçen bu derslerin sonucunda ise çok yönlü bir Tanpınar portesi çıkıyordu karşımıza: şair, romancı, estet, eleştirmen...

Alptekin'in son yayımlanan kitabı ise yine kendi deyimiyle "küçük bir deneme ve bir savunma kitabı" tadı taşıyor. Alptekin'in amacına ulaşıp ulaşmadığını, Oğuz Demiralp'in "Tanpınar'a Biraz Huzur Verelim" adlı denemesinden yola çıkarak karar vermek mümkün.

Türkiye ve "cenah" kavramı

Kitabın daha ilk yazısında, Oğuz Demiralp'in uzak durulması gerekliliğini vurguladığı tartışmaların içinde buluyoruz kendimizi.

"2012 yılında Seyyit Nezir Aydınlık Kitap'ta Tanpınar'ın siyasi görüşlerinin neden örtülmek istendiğini sorgulayan bir dizi yazı arasında, yazarın hepimizin gözünden kaçmış bir yazısını yayımlamıştı," diye başlıyor sözlerine Turan Alptekin. Bu söz konusu yazı ise 21 Kasım 1960'ın Ulus gazetesindeki "Atatürk'ten Alınacak Büyük Ders" başlıklı bir yazı ve başlıktan da anlaşılacağı üzere övücü bir dille kaleme getirilmiş. Üstelik bu övgülerin yanına, yakın zamana kadar siyaset meydanlarında -nedendir bilinmez- adını sıkça duyduğumuz İsmet İnönü'yü de katmış Tanpınar. Seyyit Nezir, bu yazıdan yola çıkarak Tanpınar'ın siyasi görüşlerinin saklandığı görüşünü dile getirmiş Aydınlık Kitap'ta. Alptekin de bunu, Seyyit Nezir'in "bir sağ sol sorunu" olarak gördüğünü ve bu yazıların ortaya çıkarılmamasının nedenini "Tanpınar'ı solculardan kurtarma ve koruma çabası olarak yorumluyordu" diye okuyor. Bu bağlamda Alptekin'in yazdığına göre Seyyit Nezir kendisini, Tanpınar'ı bu düşünceleri ve Atatürkçü kişiliği ile değerlendirmediği için eleştirmiş, üstüne bir de hocasına karşı sorumluluğunu yerine getirmediği için kınamış.

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 21 Kasım 1960'ın Ulus gazetesinde yazdığı yazı üzerinden, bundan üç yıl önce yürüyen tartışmanın yankılarını okuduğumuz yazısında "yazarın tarihe ışık tutacak görüşlerinin üstünü örtmeye hakkımız olmamalıdır" diyor Turan Alptekin ve bunda tartışılamayacak derecede haklı. Sorun ve tıkandığımız nokta ise günlüklerinden sonra Tanpınar'ı "şu"cu ya da "bu"cu diye mi anacağız yoksa her okumada farklı bir evren vaat eden eserlerinin dünyasına açılacak yeni kapıların arayışına mı gireceğiz?

Bu noktada da yanıt tartışılamayacak kadar açık aslında. Turan Alptekin de nazik bir biçimde bunu dillendirmeye çalışıyor kitabın açılış yazısında. Üstelik Tanpınar'ın Ulus'ta yayımlanmış yazısı üzerinden yaptığı çıkarımlarla...

Tam buraya Oğuz Demiralp'in denemesinden bir not daha düşelim: "Türkiye gibi bir ülkede, hiçbir öbeğe ulanmadan ayakta kalmaya çalışmak önemli bir kişilik gücü gerektirir. Tanpınar bu güce sahipti. Hiçbir kapının kulu olmadı. Yapıtı da onun ya da bunun etkisinin doğurgusu ya da uzantısı değil, tümüyle kendi yaratısıydı."

Demiralp'in bu söylediklerini dikkate alarak bazı yorumlara giriştiğimizde aslında hiçbir sorun kalmayacak. Ancak az önce de söylendiği gibi burası Türkiye ve "cenah" kavramı ciddi bir sorun olarak her yere sızmakta. Ve bahsedilen bir büyük yazar da olsa iş dönüp dolaşıp "Vay be! Aslında bu adam bizden değilmiş" ya da tam tersi "Bak bak! Bu da bizdenmiş" basitliğine saplanıp kalmakta. Alptekin de kendince hem bunu dile getirmeye çalışıyor çalışmasında hem de kendi savunusuna girişiyor.

Alptekin'in savunusuna giriştikleri, Tanpınar'a yakınlığı nedeniyle uğradığı haksızlıklar olarak görülebilir. Ya da en azından Turan Alptekin'in aktarışıyla yaşananları öyle alımlıyoruz. Buna en güzel örnek de Tanpınar'ın dilini geliştirmek için "bir gecede okuyup bitirdiği" İngilizce Agatha Christie romanlarının, yazarın Avrupa seyahati öncesi kendisine vermesi, kendisinin de bunları eskiciye verilecek kitaplar olduğunu düşünüp aradan uzun bir zaman geçtikten sonra elden çıkarması...

Bu konuda oldukça dertli Alptekin. Konunun Orhan Okay, Sefa Kaplan gibi Tanpınar üzerine çalışmış isimler tarafından yanlış aktarıldığını söylüyor. İşin doğrusunu kitaba ve olayın taraflarına bırakmakta yarar var ancak aynı şekilde şunu belirtmekte de: Tanpınar'ın kitaplığından çıkmış bir çöpün bile bir tarihsel değer taşıdığını biliyoruz bugün. O Agatha Christie kitaplarının değerini düşünmek biraz can sıkıcı doğrusu.

Tıpkı Agatha Christie kitaplarının el değiştirmesinde meydana gelenlerde olduğu gibi Birol Emil'i de insanlara "düşsel anı" anlatmakla itham ediyor Turan Alptekin. Bir diğer adıyla "tahrifat" bu. Bu iddia ne kadar doğru bilinmez ama kitabın bu bağlamda pek çok tartışmanın fitilini ateşleyeceği açık.
 

Tanpınar üzerine bir "çekişme"

Tanpınar üzerinde dönen bazı "netameli" konular için de başlıklar açıyor Alptekin kitabında. Kalıplaşmış ve aşılması zor yargıları kırma uğraşı diyebiliriz aslında Turan Alptekin'in bu yaptığına. Bunlardan en önemlisi ise yazarın, etrafı tarafından önemsenmediği, hatta hafif bir alayla karşılandığı görüşü. Bu paralelde Alptekin, Tanpınar'a yakıştırılan "kırtıpil" lakabı çevresinde dönen müstehzi havayı dağıtmaya çalışıyor. Aynı kertede merak konusu olan Necip Fazıl'la ilişkisi ve 27 Mayıs'taki tutumuna da birinci elden tanıklıklarla yanıtlama çabasına girişiyor. Sadece tanıklıklar ve kendi yorumlarıyla da değil aslında, yazarın günlüklerine ve gözardı edilmiş yazılarına da dikkat çekerek yapıyor bunu. Kitabın, üzerine konuşulacak ve tartışma yaratacak kısımlarını da büyük oranda bunlar meydana getiriyor zaten.

Hemen yukarıda bahsettiğim konuların hepsi, Tanpınar üzerine bir "çekişme" nedeni. Turan Alptekin'in kitabı, buna bakarak "çekişme" konularına yanıt niteliği taşıyor ama bir yandan, yeni "çekişme"lerin başlangıcını da sağlayacak. Bu noktada Oğuz Demiralp'i yeniden anmakta yarar var: "Tanpınar üzerinden hesaplaşmalara girmek doğru bir tavır değildir." Ancak amaç "Tanpınar kıtasında yeni keşif gezileri" ise her kulvarda gerçekleşebilecek tartışma herkesin kabulü.

Alptekin'in kitabının önemli bir bölümünü kaplayan, Tanpınar'ın yapıtları ve estet duruşu için söylenenler, bu keşif gezilerine güzel örnekler...