Yan gözle Katar 2022

“Demek istediğim, Katar'la ilgili bariz sakilliklerin, 'büyük şeytan'ın FIFA sistemi olduğunu gözden kaçırtmaması gerektiği. Mesele, FIFA 'sistemi.' Dünya futbol rejiminin, futbolu iliğine kadar ticarileştiren oligarşik yapısı. (Bu yapıda son yıllarda Körfez sermayesinin baskın bir konum edindiğini de gözden kaçırmamalı.) Rüşvet, iltimas, bu sistem içinde bir 'olay' teşkil etmiyor.”

03 Aralık 2022 18:31

Bir çocukluk arkadaşım, ömrünü dünya kupalarıyla ölçtüğünü söyler hep. Kaç dünya kupası gördük, ömrümüz daha kaç tanesine yetecek. Geçen yine konuştuk, ilk kupamız 1974'tü, demek bu vakte kadar 12 dünya kupası görmüşüz. Çok şükür. Dünya Kupası birim hesabıyla 12 yaşındayız.

2022 turnuvasıyla 13. yaşımızı idrak edecektik ama olmuyor, gönlümüz tutukluk yapıyor. Sekizde birlik finallere geldik, birkaç maç izledim, birkaçına yan gözle baktım, kimisinin sonucunu bir iki gün sonra öğrendim. Oysa “eskiden,” gökten taş yağsa, günlük akışı fikstüre göre ayarlamaya çalışırdım. Bu turnuvaya soğuğum, izlesem de adeta tesadüfen takılarak, yan gözle bakar gibi izliyorum. Futbolsever arkadaşlarım arasında da öyle kayıtsız kalan birçokları var. Birisi, “maçlarda bir ruhsuzluk var sanki, yapay zekâ oynatıyormuş gibi,” diyor.

Bu kayıtsızlıkta toplam futbol bıkkınlığının payı var şüphesiz. Şüphesiz, zamanın karanlığının futbolun büyüsünü bozmasının da payı var. Her şeyden önce, beynelmilel eleştirel futbolsever kamuoyunda aylardır süren “Katar'ı boykot edin” kampanyasının payı var.

Bu kampanyanın sesinin en yüksek çıktığı yerler, sanırım İskandinavya, İngiltere, Almanya. Oralarda, izleme boykotu çağrılarını, mesela Dünya Kupası maçlarıyla aynı saatteki amatör maçlarda buluşmalarla pekiştirenler var. Bazı spor barları, Dünya Kupası maçlarını yayımlamıyor. Eleştirel futbol kültürü dergileri, adet olduğu üzere katılan takımlarla ilgili bilgilere ayırdıklarından daha fazla sayfayı, 2022 Dünya Kupası organizasyonunun arka planını eleştirmeye tahsis ettiler.

“Daha az demokrasi, iyidir”

Epey bir zamandır, “dev” spor organizasyonlarıyla ilgili genel bir muhalefet var dünyada. Zira bu organizasyonlar, muazzam bir inşaat harbi anlamına geliyor; şehirlerin geniş bölgeleri “mutenalaştırılıyor” (yani lüks konut ve tüketim alanlarına çevrilip yerleşik ahali buralardan sürülüyor), kamu yararından ziyade turnuva boyu sürecek bir konforu gözeten altyapı yatırımlarına kaynak akıtılıyor. Yerel halk da buna tepki gösteriyor. Nitekim iyi kötü bir demokratik kamuoyunun ses çıkarabildiği birçok şehirde, hemşeriler olimpiyat adaylığını bilfiil veto ettiler. 2010'da Güney Afrika'daki FIFA Dünya Kupasında da bir “kel başa şimşir tarak” tepkisi mızırdanması olmuştu; 2014'te, futbol delisi Brezilya'da bile, epey ses çıkartan bir toplumsal muhalefet oluşmuştu. 2018 turnuvasının, muhalefetin ses çıkarmasına mahal verilmeyen bir yerde, Rusya'da yapılması, FIFA'yı rahat ettirmişti.

2022 Katar tercihi de, bu bakımdan gayet konforluydu. Nitekim turnuva Katar'a verildiği sırada FIFA genel sekreteri olan Jérôme Valcke'nin, “Bir Dünya Kupası'nı planlarken bazen daha az demokrasi daha iyi olabilir,” dediğini biliyoruz.

“Daha az demokrasi” demişken... FIFA sistemi, neoliberal rejimin en parlak numunelerinden biri. Demokratik denetimden azade hukuklar-üstü ve sınırlar-ötesi istisna alanları yaratmak bakımından, gayet ataklar. Katar rejimi, buna kendi ilave katkısını da koyuyor. Küçük bir haber olarak çıktı: Turnuva için 3 bin çevik kuvvet polisi, 100 özel harekât polisi, 50 bomba uzmanı ve 80 polis köpeği “görevlendirmek” üzere Türkiye'yle ikili anlaşma yapmışlar. TRT bu haberi 21 Kasım'da “Dünya Kupası'nın güvenliği Türkiye'ye emanet” diye böbürlenerek verdi. Uluslararası insan hakları kuruluşları, bu “görevlendirmeyi” Türkiye polisinin “toplumsal hareketleri şiddetle bastırma” tecrübesine bağladılar. Ne büyük gurur! Hukuk ve halk egemenliği kavramlarıyla düşündüğünüzde, bir skandal. Malûm, polis dediğiniz, vatandaşların oluşturduğu bir kamu adına görev yapan, o kamusal varlığa karşı sorumlu bir organdır ya, “aslında”... FIFA-Katar rejim uyumu, bu “aslında”lar asılsızlaşıyor.

Sportwashing

Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) oligarşileri, epeydir, sporu “yumuşak güç” denen diplomatik imaj kampanyası için kullanmak üzere, kesenin değil, çuvalın ağzını açtılar. Son on beş yılda envai çeşit branşta irili ufaklı beş yüz uluslararası turnuva düzenlediler. Şahane sponsorluklarla popüler takımları sarıp sarmalıyorlar. 2020'de oynanan Paris St. Germain-Bayern Münih Şampiyonlar Ligi finaline “Katar derbisi” denmişti; iki kulüp de Katar sermayesince “destekleniyor” idi. Katar ve bu yarışa katılmaya çalışan Suudi Arabistan, son on yılda sekiz kez İtalya ve İspanya süper kupa finallerine ev sahipliği yaptılar.

Sportwashing deniyor buna; sporla göz boyama. (Toplum ve Bilim dergisinin Aralık'ta çıkacak olan 162. sayısındaki yazısında Özgür Dirim Özkan'ın Katar'ı bu yönden ele alan etraflı bir incelemesi var.)

Körfez sermayesinin sporla propaganda, spor yoluyla aklanma harekâtına sempatiyle yaklaşan bir İslamcı bakış var. Türkiye'de bunun tipik örneği, malûm Yeni Akit'tir. 23 Kasım'daki yayınlarında “Katar'ın dik duruşu, gâvura geri adım attırdı!” gibi mehterli bir başlık attılar. Katar, “Batılı ülkelere, sapkın lobilere ve küreselci medyaya” karşı, hem “dik duruyor,” hem de “İslami davet ve tebliğ” çalışmalarıyla skor yapıyor, onlara bakılırsa. İzleyen günlerde bunu “Meksikalı taraftar böyle Müslüman oldu”, “Katar’da şimdi de bir Brezilyalı taraftar Müslüman oldu” haberleri izledi. Buna mukabil, Ümit Kıvanç'ın yazısından öğrendik, IŞİD/DAİŞ, “tağutî emirliği” “şeytanî faaliyete ev sahipliği” yapmakla suçlayan bir bildiri yayımladı.

Dünya Kupası'nın Katar'da düzenlenmesinden duyulan rahatsızlığın nispeten naif bir nedeni, futbol “kültürüyle” ilgili. ABD'de Japonya&Kore'de düzenlenen kupalarda da tezahür etmişti bu rahatsızlık. Katar'ın bir “futbol milleti” olmaması, orada “futbol kültürünün” bulunmaması, itiraz konusu. Liglerinde maç başına 6 Euro'ya denk gelen yevmiye karşılığı tezahürat yapmak üzere taraftar celp edildiği olmuş. Gerçi şekil şartlarını yerine getirmek için 2014'te kadın ulusal futbol takımı “bile” kurdular, ama o zamandan beri tek bir resmî maç oynatmadılar. Mağrip'te ve Levant'ta pekâlâ var canlı bir futbol kültürü, fakat onlarda da para yok.

“Unutulmuş takım”

Hiç de naif olmayan itiraz nedenine, asıl vahim konuya gelelim. Üzerine epey konuşuldu ama ne kadar konuşulsa az: İnşaat humması sırasında gerçekleşen iş cinayetleri. Geçen yılın sonlarında The Guardian gazetesi, toplam 6500 işçinin öldüğünü yazınca, –neticesiz kalan– hafif tertip bir infial kopmuştu. Bu, insaflı bir rakam. Uluslararası Af Örgütü, canını kaybeden işçi sayısının 15 bini aştığını ileri sürüyor.

Katar ve BAE'de nüfusun % 90'ına yakını vatandaş değil. Haksız hukuksuz göçmen işçi. Çalışanlar, kendilerine kefil olan yerli otoritelerin hükümranlığını kabul ettikleri “kefalet” rejimine tabiler. Fiilen velayet altındalar, “kâğıtları” kefillerinin elinde. İnsan hakları örgütleri, modern kölelik demekle abartıyor değiller. Emekçi ve yoksul göçmenlerin günümüzdeki global kaderinin bariz bir örneği.

Beş yıl boyunca Dünya Kupası inşaatlarında sefil olan Nepalli işçileri takip eden Filistinli fotoğrafçı Muhammed Badarne'nin sergisine koyduğu ad, unutulmaması gerekene dikkatimizi çekiyor: Forgotten Team – “Unutulmuş takım.”

Katar'da oynayan yabancı futbolcular da kefalet sistemine tabiler. Ölen olmamış ama onlar arasında da, hak sahibi insan statüsünden dışlayan kefalet sisteminin gadrine uğrayanlar var. 2011'de ücretini alamayınca ülkeyi terk etmek isteyen Fransız uyruklu Zahir Belouni'ye pasaportu verilmemiş, beş parasız kalakalmış. Temasa geçtiği Zidane, Guardiola bile meselesini halledememişler. Ancak iki sene sonra, bütün haklarından feragat ederek ayrılabilmiş ülkeden. Avrupalı olmayan futbolcuların başına gelenlerin hiç işitilmediği söyleniyor. Aynı çileyi çeken Faslı Abdülselam Ouaddou, 2022 Dünya Kupası'na “köle tacirlerinin kupası” diyor.

2020-2021'deki “Katar'ı boykot edin” kampanyaları, biraz görüntüyü kurtarma gayretine yol açtı. Kefalet sistemi kâğıt üzerinde kaldırıldı. Uluslararası Çalışma Örgütü ve Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu, iyileşmeler sağlandığını söylüyorlar. Bu Konfederasyon ve uluslararası insan hakları örgütleri FIFA'ya, Katar'da yiten işçilerin ailelerine 400 milyon Euro tazminat ödenmesi için baskı yapıyorlar.

Mesele Katar değil, FIFA sistemi

Boykot çağrılarına karşı propaganda için işe koşulan emekli futbol yıldızları, riyakâr “Futbola siyaset karıştırmama” gerekçesini tekrarlayıp duruyorlar. (Beckham 10 yıllık bir “işbirliği” için 180 milyon dolar almış.) Beckenbauer 2013'te bir ziyaretinde, göçmen işçilerin statüsüyle ilgili eleştirilere cevaben “ortalıkta köle falan görmediğini... herkesin serbestçe dolaştığını” söylemişti!

Yine hep bir ağızdan tekrarlanan sinik mazeret: “Başka yerlerde de insan hakları ihlâlleri var.” Doğru. Nitekim birçok eleştirel futbol kamuoyunda birçokları, Katar'la ilgili yapılan kampanyanın 2018'de Rusya'ya karşı da örgütlenmiş olması gerektiğini özeleştirisini yapıyorlar.

Katar'a odaklanmanın esas meseleyi gözden kaçırtan iğvaları olabiliyor. “Araplar”la, “dinciler”le dalga geçmenin iğvaları, Batı-merkezci takıntılar... Mesela, hep yazın düzenlenen kupanın kış ortasında (üstelik Noel arifesinde!) oynanmasının geleneği bozduğu doğru; turnuvanın, daha yarılanmamış “büyük” ligleri kesintiye uğratmasının sakil olduğu doğru. Fakat Güney Amerikalılar, Afrikalılar, Kanadalılar, İskandinavyalılar açısından tam da bu kış takviminin “makul” olduğunu unutabiliyoruz.

Sadece emekli futbol yıldızlarının değil, Batılı/Kuzeyli sermayenin Katar’la “çalıştığını,” büyük iş ortaklıkları kurduklarını da unutmamalı.

Demek istediğim, Katar'la ilgili bariz sakilliklerin, “büyük şeytan”ın FIFA sistemi olduğunu gözden kaçırtmaması gerektiği. Dünya futbolunun Julian Assange'ları, FIFA'nın whistleblower'ları, yani “muhbirleri” denen futbol insanları da, ısrarla bunun altını çiziyorlar. Önde gelen iki muhbirden biri, uzun süre Katar Futbol Federasyonu'nun halka ilişkiler işinde görev yapmış Amerikalı Phaedra El-Mecid'in dediği gibi: “Kuralları Katar değil, FIFA koydu, onlar da herkesin yaptığını yaptılar” – ama işte onlarda para bol. Diğer muhbir, –o da kadın–, 2007-2010 arası Avustralya Futbol Federasyonu iletişim yöneticisi olan Bonita Mersiades, 2018'de yayımladığı Whatever it takes. The Inside Story of the FIFA Way (Neye Mal Olursa Olsun. FIFA'nın İçeriden Hikâyesi) başlıklı bir ifşa kitabı yayımladı ve FIFA'nın demokratikleştirilmesini hedefleyen NewFIFANow platformunun kuruluşuna katıldı.

Evet, mesele, FIFA “sistemi.” Dünya futbol rejiminin, futbolu iliğine kadar ticarileştiren oligarşik yapısı. (Bu yapıda son yıllarda Körfez sermayesinin baskın bir konum edindiğini de gözden kaçırmamalı.) Rüşvet, iltimas, bu sistem içinde bir “olay” teşkil etmiyor. 2006'da Almanya da turnuvayı rüşvetle almıştı mesela.

2015 Mayıs’ında İsviçre’de bir otelde 7 FIFA yöneticisi FBI tarafından bir ceza soruşturması çerçevesinde tutuklanmışlar, o günlerde 5. kez FIFA başkanlığına seçilen Sepp Blatter istifa etmek zorunda kalmıştı. Mafyavari yapısının hem bu soruşturmalar hem “muhbirler” vasıtasıyla açığa çıkmasına rağmen, FIFA rejimi yeni başkan Giovanni Infantino yönetiminde aynen devam ediyor.


Netflix'te FIFA'nın İçyüzü adıyla oynayan dizi. 

Avusturya’da yayımlanan Ballesterer dergisinin yaptığı kapsamlı okuyucu anketi, “bilinçli” futbolseverlerin vaziyetin farkında olduğunu gösteriyor. “Turnuva canilerle dolu ama baş cani sence kim?” sorusuna, ankete katılanların % 53'ü Giovanni Infantino, % 23'ü Joseph Blatter cevabını vermiş. Katar emirleri, Hamed bin Halife Es-Sani % 10, Temim bin Hamed es-Sani % 7 alabilmişler ancak.

“Futbola Evet – İşkenceye Hayır”dan bugüne

Evet, Katar 2022, siyaseten şaibeli olan ilk Dünya Kupası değil. 2018 Rusya'yı andık. 1934 Kupası faşizmin iktidarda olduğu İtalya'da yapılmış, kupayı kazanan İtalya takımı seremonilerde faşist selamı vermişti.


İtalya milli takımı 1934 Dünya Kupası final seremonisinde

1982 kupasını düzenleme işi İspanya’ya verildiğinde, 1964'te, Franco iktidarda bulunuyordu. 1978 kupası, askerî diktatörlüğün hüküm sürdüğü Arjantin'in sportwashing'i idi.

1978’de Uluslararası Af Örgütü'nün, çeşitli ülkelerdeki eleştirel futbolseverlerin katkısıyla yürüttüğü kampanyanın adı: “Futbola Evet – İşkenceye Hayır” idi. Onu tepe tepe istismar eden diktatörlükler, tiranlar yüzünden futbol zevkinden vazgeçmemek, fakat onları protestodan geri durmamak, futbolla göz boyamalarına izin vermemek... O kupayı kazanan Arjantin'in solcu teknik direktörü César Luis Menotti'nin de final öncesi oyuncularını aynı mantıkla motive ettiği söylenir:

“Cunta için değil, stadı dolduran maden işçileri için, kasaplar için, fırıncılar için, taksiciler için kazanacaksınız!”

FIFA muhbiri Bonita Mersiades, oyuna olan aşkı onu kullanan iktidarların madrabazlıklarından ayırmazsan “kafayı yersin,” diyor bir söyleşisinde.

Arjantin'de düzenlenen 1978 Dünya Kupasına Boykot afişlerinden ikisi: Solda Batı Almanya'dan "Futbola Evet, İşkenceye Hayır", sağda iki diktatörü, Pinochet ile Videla'yı bir arada gösteren bir kolaj (Hollanda).

1978'den ve önceki turnuvalardan farklı olarak, Katar 2022 siyasal gündemde geniş yer kapladı, protesto kampanyası marjinal kalmadı. Bağış Erten, kupayla ilgili söyleşisinde “Dünya kupasının kütüğü değişti” diye özetliyor durumu. Kupa, aylardır, siyasal haberlerin konusu haline geldi. Sportwashing'ci “Futbola siyaset karıştırmayın” riyakârlığı, seri darbeler aldı.

1978'den ve geçmiş turnuvalarla arada çok önemli bir fark, “futbol ailesinin” içinden de muhalif seslerin çıkması. Bazı ülke futbol federasyonları –başta İskandinavlar– eleştirel açıklamalar yaptılar, eleştirel platformlarla ilişki kurmaktan sakınmadılar. Mesela Avustralya milli takımından Jackson Irvine, insan hakları örgütleri ve Avustralya Futbolcular Sendikası tarafından Katar'daki “problemler” hakkında düzenli bilgilendirildiklerini aktarıyor bir söyleşisinde. Bir aşamadan sonra, boykotun artık bir anlamı olmadığı, mümkün olduğu kadar toplumsal ve politik arka plana dair uyanıklığı diri tutmaya çalışılması için tavsiyede bulunduklarını aktarıyor.

Almanya Milli Takımı, Japonya maçı öncesinde yapılan seremonide elleriyle ağızlarını kapatarak FIFA ve Katar'ın Dünya Kupası'nda aldığı kararları protesto ederken... 

Dokuz ulusal takım, maçlara gökkuşağı renkli kol bandıyla çıkmaya karar vermişti. Bu sadece LBGTI+'ların kriminalizasyonuna karşı “bayrak göstermek” anlamına gelmeyecekti sadece; “genel” bir çoğulculuk ve hoşgörü çağrısı olacaktı. Ne var ki FIFA ve Katar “otoriteleri” bunu men etti, federasyonlar da yasağa uydular. Buna karşılık Almanya takımı oyuncuları seremonide, –üç değilse de tek maymun pozuyla!– elleriyle ağızları kapatarak ifade özgürlüğünün engellenmesini protesto ettiler. İran kaptanının, protestolarda katledilenler anısına söz alması da saygı uyandırıcı ve cesur bir çıkıştı. “Otoriteler” futbolcuları eskisi gibi vesayet altına alamıyor, onlar da eleştirel aktörlere dönüşebiliyorlar. (Avrupa Şampiyonası vesilesiyle de konuşmuştuk bunu: bkz. “Sahayı Sınırlayamayan Çizgiler”, K24)

Dünya Kupası olmasa, kimsenin Katar'daki insan hakları ihlâlleriyle bu kadar fazla ilgilenmeyeceğini söyleyenler de var. “İyi yanından” bakanlar, yasaklarla grileşse bile Dünya Kupası'na yine de bir ucundan sızan karnaval havasının, uzun vadede Basra Körfezi'nde de toplumsal ferahlamaya katkıda bulunacağı kanısındalar. Kıdemli teknik direktör Guus Hiddink bir söyleşisinde, 2002 Dünya Kupası’nda Güney Kore takımının başarısının, toplumdaki katı yaşlı-genç hiyerarşisinin gevşemesine katkısı olduğunu hatırlatarak, benzer bir çıkarımda bulunuyor.

Beynelmilel futbol kültür mirasının kıymetli bir unsuru olan Dünya Kupası'nı müstebitlerin ve FIFA'nın elinden kurtarmaya dönük bir uğraş bu, neticede. Katar turnuvası etrafındaki uzun erimli kampanyanın, yürütülen tartışmaların, FIFA'yı bile etkileyecek bir bilinç, bir tazyik oluşturmaya katkısı olur mu? Göreceğiz.

⚽️

Yarı final tahminlerini yazıp fikrimi soran bir arkadaşıma, o kadar da kendimizi kaptırmamak gerektiği uyarısında bulundum, bilgiç bilgiç. Tabii ki kendisinin de duyarlı olduğunu söyledi; “pasif boykot” uyguluyormuş. Öyle dedi. Anlaşılan bütün maçları seyrediyor.