Yaşamı savunurken

"Tacize karşı ve tacize rağmen hayatı kabullenmeyi başaramazsak, tacizden sağ çıkmış olmanın bir anlamı kalmıyor ve ben tacize yenilmek istemiyorum."

17 Aralık 2020 21:00

Beş ila on bir yaşları arasında üç defa çok ağır cinsel tacize uğradım. Tecavüze uğramış olmaktan gurur duymuyorum, bunu açıklamayı cesur da bulmuyorum. Yüzleşmem gerekecek kimi insanlar olacak, büyük bir yük doğrusu. Ama cesaret mi emin değilim. Kimisi için asla sahip olamayacağım bir cesaret gerektirirdi. Bunu açıkladığı zaman ailesi tarafından öldürülme tehdidiyle yaşayacak olan bir çocuk için cesaret ister mesela. Ben ise yirmi bir yaşından beri maddi olarak ailem tarafından karşılanan terapistimle konuşma şansına sahibim. Yirmi yıl aranın ardından hatırladıktan sonra, ailemle, yakın çevremle, istediğim herkesle ve ihtiyaç duyduğum her şekilde paylaşabildim yaşadıklarımı. Son yıllarda, korkarım benim de haklarımın savunulduğu yanılgısıyla ve çoğunlukla da sosyal medyayı araç olarak kullanan bir toplumsal hareket inşa edilmeye çalışılıyor; insanlığın bu tutukluğu beni dehşete düşürüyor. Kimsenin bu tacizin tutsağı olmasını istemiyorum; bu, benim büyük mücadelelerle sürdürmeye çalıştığım yaşamın ta kendisine saldırıdır.

Çocuklukta yaşadığım ağır cinsel tacizler, on bir yaşında yaşadığım tecavüz, elbette hayatımın bir parçası ve yalnızca bir parçası; geri kalanından koparamayacağım acı tecrübeler. Tecavüze uğramadan on dakika öncesini de hatırlamak zorundayım artık. Beni sevmesini ne kadar çok arzuladığımı, bu sevgiye ne kadar çok ihtiyaç duyduğumu hatırlamak acı veriyor hâlâ. Otuz yaşındaki güvenmek istediğim bir adamla flört etmeye çalışarak, yetişkinlerin oynadığı bir oyun oynama teklifine on bir yaşında tüm ciddiyetimle cevap veriyorum: “Bunun bir oyun olması gerekmiyor, gerçek olabilir”.  

En ağır tacizlerimin bunlar olduğunu da sanmıyorum. Annemle babam boşandıktan sonra iki hafta annemde iki hafta babamda yaşadığım uzun bir dönem geçirdim. Okula gidip, iki haftalık görüş günlerinde eve dönüyor gibiydim. Telefonlar hep kesikti 90’ların Levent ve Etiler komşu mahallelerinde ve su küçüğün söz büyüğün ifadesine hapsolmuştu hayatım. Burada hayat hikâyemi anlatma niyetinde değilim ama bundan bahsetmek zorundayım. En ağır tacizimin tecavüz olmadığını dile getirsem, zorla aksini itiraf etmem bekleniyor hissine kapılıyorum. Bunun, hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bir mesele olduğu kanısındayım. Sanırım cinsellik o kadar kutsallaştırılmış ki cinsel taciz dahi kutsallaştırılıyor. Ve bunu yapanlar genellikle, en ağır şekilde mağdur edildiğini söyleyen kadınlar oluyor.

Unutmam mümkün olmadı o yokluğu. Anneme söylemek istediğim her şeyin, her günaydının, her iyi gecelerin listesini yapıyordum… Listeler, üstünün karalanacağı şevk ânının sabırsızlığıyla tüm düşünceleri hapsetmeyi umar. Bu listeler, kavuşmanın olacağını sandığınız hayallerden oluşur. (Ve bir Pazar günü öğleden sonra saat beş olur). İnsan listeleriniz, ele geçirdikçe karalamak istediğiniz, üstünü çizdiğiniz nesnelerden oluşuyorsa, insanlığı yok ederek tacizden arınmış bir dünyada var olabilme fantezisine muhtaçtır. Neyse ki tüm bu gürültüye rağmen, bu fantezinin coşkusuyla faşizme savrulanların azınlıkta kaldığını hissediyorum.

Romanlarını severek okuduğunuz hangi yazarlar çocuklarını ihmal etmiştir? Karşılaştığımız zorluk, bu tür listelerin yapılmasının imkânsızlığından, sürekli ölçülebilir tanımlar yaratma güçlüğünden doğmuyor; bunun koşul olmasına ihtiyaç duymaktan kaynaklanıyor. Yayınevleri kendilerini yazarların sahibi olarak mı görüyor? Eserlerini yalnızca yayınlama hakkına sahip olduğunu unutmuyor mu? Tacize yenilmeden ama çok ağır insani hataları ve zaafları da olsa, onlar üzerinde tahakküm kurma içgüdüsünden arınmış olarak, insanları nesneleştirmeden hareket etmenin mümkün olduğu kanaatindeyim. Bunu birbirimize borçluyuz. Okurlara düşen görev, romanların keyfini sürmek ve tacize karşı ve tacize rağmen hayatı kabullenmek. Bunu başaramazsak, tacizden sağ çıkmış olmanın bir anlamı kalmıyor ve ben tacize yenilmek istemiyorum.

On bir yaşındayken bana tecavüz eden uzak bir akrabamın cezaevinde gardiyanlar tarafından tecavüze uğraması fantezim var. Bu şiddeti bilen biri olarak, bunu nasıl hayal ediyorum? Çok kolay. Gözümü kapatıyorum ve acısını yaşayabiliyorum. Nasıl hayal edebiliyorum? Reddedebileceğim bir teklif değil insanlık. Kabul ediyorum, çok öfkeliyim ve zaaflarım var. Onun insan olmadığını ise hayal etmiyorum, asla. Kendi kızına bir baba olmasını ve kızının doğum günü listesinin tümünü paketlemesini umuyorum. Birilerinin ona iş vermesini istiyorum. Nasıl mı? Başka türlü yaşayamaz. Reddedebileceğim bir teklif değil insanlık. Açılacak hediyeler olmalı üstelik, doğum günü gibi hatırlamanız mümkün olmayan dönümlere denk gelmeli.  

Tacize karşı koyan, hayatımın en dokunaklı eylemine dokuz yaşında şahit oldum. Like’layamayacaksınız. Hayatını çok şiddetli tacizlerle başa çıkmaya çalışarak sürdüren ve yaşamı savunmaktan vazgeçmemiş bir çocuğun yapabileceği türden, karşılıksız bir eylemdi. “Gel, bizimle çık bu evden” çağrısıydı. Reddettim. Yalnızdım. Babasıyla yalnız kalmak ve yalnızlığımı hafifletmek istiyordum. Suyuma karıştırılan ilacın etkisiyle ağırlaştım. Gözlerim kapanmadan ve o üstümde sürtünürken aynı ahenkle hareket etmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Gülümsüyordu. Dokuz yaşında ve çıplak olmak gülünç olabiliyor. Uyandığım zaman unuttuğum her ânı kurtarmaya çalıştım. Yeniden kurguladım. İyi bir senarist olmayı çok istedim. Sonunda kötü bir yalancı oldum ve unuttum.

Bir yazardan vazgeçebilirsiniz. Bir çocuğun babasından vazgeçmesi, ödüllü başka yazarlar arayışına benzemiyordur. Ve hayat, iyi ve kötü arasında bir seçim vazifesiyle sınırlandırılamaz; kimi insanlar için yaşamak bundan çok daha zorludur. Tüm tacizcileri yok ederek kendilerinden kurtulabilseydik, hayatta en çok sevdiğim insanların yokluğunu bir kez daha hissederdim. Pek çok sevdiğim insanı yitirmek istemiyorum. Onlarla yüzleşebilirim. Lütfen siz de kendinizle yüzleşin ve bazı insanları taciz etmek ne kadar cezbedici olursa olsun, bunu yapmayın. Lince varan bu medyatik ifşa eyleminin hayatı savunmaya ve birçok taciz mağdurunun hayatını iyileştirmeye yardımı şöyle dursun, savunmasız bırakılmış hayat içinde tacizle yüzleşmeyi imkânsızlaştıran bir etkisi de oluyor. Yalnızca o insanları değil, tüm ağır taciz mağdurlarını bir kez daha yaralıyorsunuz.

Sosyal medyada yayılan ifşaların bir bölümü bir rol çalma çabasını andırırken, listelenmek üzere olan o üstatların oyunlarını izlemeyi bekliyorum: İfşa edilenlerin oyunları tacizin doğasını çok daha iyi sergileme gücüne sahip olabilir. Hayat bu tacizlere de seyirci olmayı gerektirir bazen ve bu oyunlar çoğunlukla kendimizi alkışlamak için bir araya geldiğimiz anlardan uzakta sahnelenir. Ben, kimseyi taciz etmeden yaşamı savunmaya devam etmemiz gerektiğine inanıyorum. 

 

GİRİŞ RESMİ:


Kuyu 
(ayrıntı), Nurcan Gündoğan, Neriman Polat, 2019. Karışık teknik, yerleştirme. Çiçek Yarası sergisinden.