Tacizin ilacı ifşa

Kökleşmiş ayrımcılıklara ve cinsiyetçiliğe sürdürülebilir ve kurumsal bir şekilde karşı koymanın imkânlarını aramak ve yeni dayanışma zeminleri yaratmaya çalışmak...

İki buçuk yıl kadar önce K24’te bir #MeToo dosyası yer almıştı. Son günlerde olan bitenlerden sonra o dosyadaki bazı yazıları hatırlamak ve yeni bir gözle tekrar okumak iyi bir fikir olabilir. Üstelik bu kez yeni bir gözle bakacağız tazeliğini koruyan bu yazılara: Cin şişeden çıktı artık.

"Junot Díaz herkese yöneltilmiş, 'belli belirsiz' bir özür havası taşıyan ilk açıklamasından sonra verdiği Boston Globe mülakatında hiç kimseden dileyecek özrü olmadığını ayan beyan ifade etti ve af dilemeyeni affetmenin ne kadar zor olduğunu bir kez daha gösterdi.

#MeToo, Junot Díaz’ın sözleriyle, ‘elzem ve gecikmiş bir kültürel hareket.’ Ama en az bu kadar elzem ve gecikmiş olan, hakiki, samimi bir özür kültürünün geliştirilememiş olması. Mağdurun kendisine yönelik böyle bir özür kültürü geliştirilmediği sürece, insanlar arasındaki bu çarpıklığa gerçek bir çözüm bulunabileceğine inanmıyorum. Üstünkörü ya da sarkastik özürler ise hayatta kalanın başka bir biçimde yeniden tacize uğraması sadece.”

Tülin Er, "Af dilemeyeni affetmek zor" 

“ #MeToo hareketi burada henüz etkisini göstermeye başlamadı, ama derinlerde bir yerlerde yankılanıyor ve burada da ifşaların başlaması yakındır.”

“Daha çok kadın iyileştikçe, daha çok kadın için adalet yerini buldukça ve kadınlar güçlü hâle geldikçe, dünya yeniden güzel bir yer olabilir. Bu uzun soluklu bir tartışma ve daha da uzun soluklu bir mücadele olacak. Bu süreçte bizim yapabileceğimiz ise, belki sesimizi fazla tizleştirmeden mücadele etmek olabilir.”

Nilüfer Kuyaş, "Germaine Greer'e yanıt: Yenilgiyi kabul mü edelim?"

“…tacizi hem hayatta kalanlar hem de tacizciler açısından ayırt etmeyi ve tanımlamayı asıl zorlaştıran, çoğu kez erkek egemen düzen içindeki sıradan, olağan roller içinde erimesi. Öyleyse tacizi asıl tanımlayan, tacize uğrayan üzerinde bıraktığı etki olmalı.”

“Ama bir yandan da çok kolay aslında tacizi tanımak: Taciz bir sınır ihlalidir. Tam da bu yüzden yaralayıcıdır. Çünkü tacize uğrayan kişiye haddini bildirir ve haddi bildirilebilen biri olduğunu gösterir.”

“’Kadının beyanı esastır’ dediğimizde, ‘kadının beyanı doğru kabul edilir’ demiş olmuyoruz. Zaten ‘beyan’ da “suçlama” demek değil. (…) ‘Kadının beyanı esastır,’ temelde tacizin kendine özgü koşullarından kaynaklanan bir ilke.”

“Tüm bu idam ve hadım çağrıları; tüm bu dişe diş, kana kan isteyen adalet anlayışı; ibretiâlem peşindeki köpük köpük intikamcılık hiçbir işe yaramayacak. Yaramıyor da zaten: Tacizcilerin –bulunabilmişlerse eğer- idam edildikleri coğrafyaların hiçbirinde bu vakalar azalmıyor. Çünkü tam da bu intikamcı fanteziler, tacizi günbegün artıran yeni erkek egemenlikle aynı iklimden besleniyor.” 

 Tülin Ural, "Taciz ve konuşamamak ve diğer karanlık şeyler üzerine: İdam çözüm olur mu?"

“Me too ve benzeri hareketlerin bize kazandırdığı en önemli şey bu belki de: anlatma cesareti. Hem kendimize, hem başkalarına...”

Irmak Zileli, "İstismarı Hatırlamak: The Tale"

Bugün yayımladığımız yazı ise kategorik olarak öncekilerden çok farklı. Tehditin hep dışarıdan, 'yabancı' erkeklerden geldiğini sanmanın büyük bir yanılgı olduğunu bilsek de, yakınımızdakilere, belli kişilere, belli çevrelere yakıştıramıyoruz onu.  Tecavüz vakaları hep uzaklarda bir yerlerde olup bitiyor diye düşünüyoruz içten içe... Lebriz İsvan’ın yazdıkları bizim için tam da bu bakımdan sarsıcı oldu. Yazısı sert, yaşadıkları gibi. Cesur ve öfkeli:

“Lince varan bu medyatik ifşa eyleminin hayatı savunmaya ve birçok taciz mağdurunun hayatını iyileştirmeye yardımı şöyle dursun, savunmasız bırakılmış hayat içinde tacizle yüzleşmeyi imkânsızlaştıran bir etkisi de oluyor.”

Öte yandan, Lebriz'in yazmasını tetikleyen şey de bütün bu taciz-ifşa tartışmaları...

Tacizin konuşulmaya başlanmasının muazzam önemi, tacizi fiilen yaşayan kadınların ifşanın ve mücadelenin yöntemlerine ilişkin birbirinden farklı görüşleri olabildiği gerçeğini değiştirmiyor. #SusmaBitsin şiarı, tacizciyi koruyan toplumsal suskunluktan hep birlikte çıkabildiğimiz, sistematik tacize karşı çok sesli bir konuşmayı sürdürebildiğimiz ölçüde güçlenecek.

“Peki istisnasız her erkek potansiyel saldırgan sayılabilir mi?” diye soruyor Ümit Kıvanç P24’teki yazısında;

“’Şunu yapıyorsan potansiyel saldırgansın’ demekle ‘ne yaparsan yap, ömrün boyunca aksini ortaya koymuş olsan bile sana güvenilmez’ demek aynı şey değil. İkincisini siyasî çizgi haline getiren kadın hareketlerinin, mücadele sonucunda ulaşılacak nihaî hedefi nasıl tarif ettiklerini anlayamadığımı belirtmeliyim.” 

Ümit Kıvanç, "Son tâciz-ifşa hadisesinin düşündürdükleri"

Tartışılacak çok şey var. Birkaç hafta içinde bile çok yol kat edildiği konusunda herkes hemfikirdir sanırız. Kadınlar konuşmaya başladı. İfşa, tacizin ilaçlarından biri – hem gelecekteki tacizleri önlemek için hem de konuşmak mağdura şifa verebileceğinden. "Kol kırılır yen içinde” günlerinin artık biteceğine inanmalıyız. Lebriz İsvan'ın da işaret ettiği gibi bütün bu olup bitenlerin medyatik bir celebrity  avına dönüşmesi, bundan ibaret kalması ve böylelikle er geç sönümlenmesi çok yazık olur. Kökleşmiş ayrımcılıklara ve cinsiyetçiliğe sürdürülebilir ve kurumsal (kısaca örgütlü) bir şekilde karşı koymanın imkânlarını aramak ve yeni dayanışma zeminleri yaratmaya çalışmak zorundayız. Bu bakışla, PEN Yazarlar Birliği'nin ve Çevirmenler Meslek Birliği'nin tacizle mücadeleyi örgütlü kılmaya yönelik adımlarını destekliyoruz. Sistematik tacizle mücadeleyi sağlam bir zemine oturtarak sürekli kılmaya yönelik her ürüne yer vermek, K24’ün aslî görevlerinden biri. Tacizcilerin sessizlik zırhıyla korunmadığı, tacizin asla müsamaha görmediği bir ortamı hazırlamaya hizmet eden her söz değerli.

 

GİRİŞ RESMİ:


Kuyu
, Nurcan Gündoğan, Neriman Polat, 2019. Karışık teknik, yerleştirme. Çiçek Yarası sergisinden.